ile almadığınız he diyeleri bir daha alamazsımz ! Ruhiyat vazifelerinden Insanların daima tesiri altında bulundukları fakat mahiyetlerini tamamile “izah edemedikleri bir çok mefhumlar vardır. Bunların delâlet. ettiği oçok seyyal ve muhtelif olan ruhi hadiseleri insan zekâsı tamamile anlamağa muvaffak. olamıyor. Gülmek nedir? Ve niçin gülü- yoruz? İşte bu da kaydettiğimiz nevi- dendir; hadise olarak hepimizce malümdur: çocuk bile güler; fakat hiç birimiz. gülmenin mahiyetini ve sebebini bilmiyoruz. Birçok. filosoflar bu meseleyi halletmeğe çalışmışlar ve çok defa birbirine. zıt nazariyeler ortaya koymuşlardır. Görüyoruz ki esaslı olarak iki nevi nazariye vardır; (1) Gülmeği fiziyolojik esaslara istinat ettirmek suretile izah eden nazariye; (2) Gümleği doğrudan. doğruya ruhi mebdelere göre izah eden naza- riye. Bunlardan birincisine verile- cek en güzel misal (Darwin ) in nazariyesidir. Darwin, en iptidai gülüş, katılma derecesindeki gülüştür; tebessüm- ler şeklinde inkişaf eder, diyor. Darwin bu nazariyesi ile hay- vanların da güldüğünü ispat ediyor. Halbuki! dünyaya yeni gelen çocuk ilk tebessümlerini annesin- den alıyor; sonra yaşadığı cemiyet içinde yavaş yavaş gülmeyi öğreniyor. i Hiç bir zaman hayvanın güldü- günü kabul edemiyoruz. Vakıa zihni hayatın vasıfları hayvanda mevcut olsaydı belki hayvanın güldüğüne inanırdık. Ikinci nazariye,gülmeyi sadece ferdiyen ruhi bir hâdise addeden nazariyelerdir ki, bunlara göre gülmek, iki fikir veya (hayal arasında mevcut bir tezadın, veyahut ani bir surur idrakinin neticesidir. Dikkat edilecek olursa bu naza- riyeler, gülmeyi daima tevlit ede- cek sebepleri — göstermiyorlar , belki gülmeğe muvakkaten refa- kat eden tali hadiseleri gülmenin sebebi olarak telekki ediyorlar. Bütün bu nazariyelerin hatası, gülmenin asıl şartlarını bulâma- | insan masıdır. Bu hususta en yeni ve doğru nazariyeyi vazeden (Berg- son) olmuştur. Bizde onun izahını esas olarak alacağız. Bir millet halinde yaşıyan in- sanlar arasında bir tesanüt vardır. Bu tesanüt onları yalnız ayni bir menfaat için çalışmakla bırak- mıyor, belki cemiyetin sihirli bağlarile ( birbirine obenzemiyen ruhlarını ayni zamanda, ayni şey için galeyana getiriyor, bu suretle onları birbirine ben- zetmeğe çalışıyor. Gülünecek Omevzular, komik şeyler daha ziyade (kalabalık yerlerde inkişaf ediyor; Fakat çabuk tabiileşiyor. Nufusu çok bir şehirde yeni bir elbise biçimi insanları güldü- rüyor; içtimaileştikten sonra tabii geliyor ve taklit ediliyor. Acaba güldüğümüz mevzular zihni hayatımızla beraber mi inki- şaf ediyor? Muhakkak ki birçok gülüşleri- mizi çocukluk hatıralarımızın can- lanması “temin ediyor. Küçük yavru için her şey bir gülme mevzuudur, o zaman duyduğumuz neşeyi izhar eden bol, samimi kahkahalrını şimdi yapamıyoruz. Inkişaf eden insan o zekâsı bir oçok incelikler (buluyor, onları muhtelif şekillerde göst- riyor. Müstehzi nükteli sözler, mizahi güzel eserler meydana getiriyor. Filhakika cemiyet içinde yaşa- yan ve daima birbirile temasta bulunan zekâlar, hayatın hakikat- lerini bazan tavru hareketlerin gayri tabiiliğile, bazan da seci- yenin alçaklığı ile gösteriyor. Acıklı o hislerimizi (o kaldırıyor, yalnız zihni hayalımızı yaşatıyor. Gene onun içindir ki zihni seviyesi yükselmiş olan medeni milletllerde komediye çok ehem- miyet veriyorlar, Komedi: Yorgun kafaları din- lendiren en mühim bir vasıtadır. Çünkü komiğe gülerken şuur, her teessürden azade kalmış bir halde gülmenin verdiği hazla genişliyor; zihni hayat canlanıyor ve çehre, güzel hatlarla süsleniyor. Istiklâl - lisesi beşinci sınıftan 211 Hürriyet Gökalp Taşrada çocukların bayramı el Etfal etli zat Kemalpaşa himay (İşa '.. are lam a mm O Ankara Zeki Kadri B. — Hikâye- niz çok uzundur O İzmirde Salâhatlin B. — Resim müsabakamız için gönderdiğiniz resim- tori aldık Bayramı tezahuratından. Necip .. O Ankarada Jale. Rıfkı HI. — Sor duğunuz kitap Muallim Ahmet Halit kitaphanesi tarafından neşredilmiştir. O Izmirde Kemal Ragıp B. — Gön- derdiğiniz hikâye çok açıktır. Maalesef neşredemiyeceğiz; Akşam Kavuk! Sarıklı'bir hocaya Bir köylü” selâm verdi! Uzak bir yerden gelen Tezkereyi gösterdi / * Dedi: “Hoca efendi; “Ne olur oku bunul.., Hoca elinden aldı köylünün mektubunu! * Göz gezdirip, dedi ki: “Acemce:.. Okuyamam!.. Bunun üstüne kızdı, Karşısındaki adam /! x Şu sözleri söyledi : “Nasıl hocasın; utan “Şu başına giydiğin “Koskoca kavuğundan!..,, * Hoca güldü: “Keramet “Kavukta ise eğer; “Başına giy de, oku, “Şu mektuptan haber ver!.., Necdet Rüştü emprime zamane yi İl Talebenin dertleri | Mektep bakkalları Iki üç sene evvel bir çok mek- teplerde olduğu gibi, bizim mek- tepte de ufak bir bakkal vardı. Biz bu dükkândan, öğle yeme- ğinde istediğimiz yemeği tedarik edebilirdik, Buhran dolayısile bu bakkal- lar, mektep idarelerine icap eden aylığı veremediler. Bu yüzden bakkallar birer birer kapanmağı başladı. Mektebimizdeki bakkal dükkü- nının kapandığı günden beri öğlen yemeğinde sıcak yemek yimek imkânını bulamıyoruz. Artık, sıcak yemekten vaz geçtik, fasulye piyazı, ciğer ve saire gibi soğuk yemekleri bile bulamadığımız için gıdasız kalı- yoruz. Bu kabil mekteplerde, bakkal- lardan kira alınmasa da, sırf talebenin ihtiyacını temin için açılmasına müsaade edilse ne iyi olur... M. Ihsan tasa (7S Defa Hediye Alanlar İ K. köy Sen Jozef 84 üncü mek. mek. talebesinden talebesinden 209 Ömer hE. Sedat B. O Ank Razimet Hakkı. — iğ malümatı spor sahifemizde iyor O Mersinde Ziy - Mektubunuza cevap vered nizi bildir O Adamda M. Nuri B. — Resim nüsabakamız devam ediyor, Eserlerinizi * Elinizde kitaplar sizden bıksın usansın, Kalemler zerre zerre defterlerde yıpransın, | Kurtulmasın hiç bir ders sizin tunç elinizden; || Bekliyor Türk milleti büyük ümitler sizden! Klavuzdur hocanız, izlerinde gidiniz, Rast gelen her zorluğu azm ile mahvediniz, Bu dikenli yollarda yürüyün, yurulmayın, Tenbellik mayasile karışıp yuğrulmayın! 21 Nisan 1937 Akşam bilmecesi 21 Nisan 932 Bılmecemiz Amca Beyin boş yerlerine öyle harf- ler koyunuz ki, soldan sağa okun- dukta: 1-Tacacüp edatı (2), 2 - Minareden okünur (4, 3 - Tabii (|, i Rüsyada bir hü 2 merkezi (6) 5 - Zi 2 (3), ve rabıt edatı (2), o #p 6 - KaKaU (3) ve 3) Fransizca kurt (2). 7- o6 / Nota (2) ve gaz ile 7 yanar (5), 8 - Kasabın 8 sermayesi (2) ve su 3 (21. ve insan (4), 9- 40 Ben kimim (7), 10- 7 İmdat (4), 11“ Ekliyen — 7£ bir 'maden (5), 12- 43 Köpek (1. 18 - Bir jj erkek ismi (4) 14 - Namus (2), ve asmak- tan emri hazır (2), ii 15 - Nota ve erkek (2), 16 - Emmek- ten emri hazır 1/2), sual edatı (2), 17 Nota (2). Yukardan aşağıya okundukta: 1: Göz (4J, ve h n (2) 5 - Her işe sokulan (4), 6 - Derhal (8), ve Nota (2), ve herkes (4, 7 - Pilâv değil (4) ve dişleri güzel bir hayvan (3) ve Eyipte bir semt (4, 8 - Ummaktan emri hazır (2), ve nota (2), ve uzak nid (2), 9 - Ayaktan yukarı (ö), ve su (2), ve boy değil (2), 10 - Bir vilâyetimiz (5) ve dumanın bıraktığı (2), ve nota (2), 11 - Beyoğlunda bir fotoğrafhane (4), 12 - yaşı (3), 2 - Hırsız (5), 3 - Marulu maruf bir semt (8), 4 - Ateşin ağzı nidası (2), ve azat etmek (2), 13 - Okun kardeşi (3) Manalarını ifade eden kelimeler okunsun: Hediyelerimiz: Doğru halledenlerden 1 inciye zerif bir kol saati, 2 inciye İ portföy ve 200 kariimize de ayrıca şekerleme, çikolata, bisküvi, albüm, kitap, mürekkep, cetvel, cepdefteri, kartpostal ve saire verilecektir. Rezan — Bana bu akşam bir hikâye söylesene. Naime — Peki yavrum. Sen “ Tavşan ile Tilki,, hikâyesini işittin mi? Rezan — Hayır teyzeciğim. Naime — Dinle: Bir gün tavşan güzel kuyruğile yalnız yürüyordu. Rezan — Fakat teyze tavşanın kuyruğu çok kısadır. Naime — Hikâyemi söyliyorum, yoksa siz mi? Rezan — Lütfen devam. Güzel bir kuyruğu vardı... Naime — Evet.. Güzel kuyruklu tavşan yalnız gidiyordu. Biryolun dönemecinde bir tilki gördü. Rezan — Süratla kaçtı değil mi? Naime — Hayır. Onlar arka- daş idiler. Tilki bir balık sepeti taşıyordu. İkisi de sevindi. Ara- larında şöyle bir muhavere geçti. Tavşan sordu: “Nasılsınız tilki, Bu ne hal, Bu güzel şeyleri nerede yakaladınız?, Tilki: “sizi gördügümden dolayı babtiyarım. Dedi. Evet bunlar güzel balıklar- dır. Bunları şu ormandaki havu- zun içinde yakaladım, Tavşan: “Zannederim bazı arkadaşlarla birkaç saat içinde yakaladınız., Tilki: “hayır, azizim dedi. Yal- nızdım. Balıkları yakalamak ko- laydır,, Tavşan “Nasil yakaladınız, dedi. Tilki anlatmağa başladı: ben mi Mektepli gençlere! Yürüdüğünüz izler cevherlerle doludur, Hakkile çalışana bir saadet yoludur. Tenbellikle dost olan bu yollarda gidemez, Ilim denen kaleyi dünyada fethedemez! Size açmış bu vatan hasretle kollarını, Önünüze uzatmış feyizli yollarını, Çalışın arkadaşlar, yolunuzdan çıkmayın! Vatan sizi bekliyor yürümekle bıkmayın! Çengelköy: M. Şarateddin IBilmece müddeti 156 gündür) — Havuza düşmüş bir ağaç gördüm. Kuyruğum su içinde ağacın üzerine oturdum. Havuzun içi balıkla dolu idi. Biraz sonra balıklar geldi. Kuy- ruğumun tüylerini ısırmağa baş- ladılar. Bir ısırışta hemen kuy- ruğumu dışarı çektim. Bu suretle onları yakaladım ve sepetime doldurdın. Tavşan Allahasmarladık dedi ve ayrıldılai Ayni günün akşamı otevşan havuza gitti. Suyun üstüne düş- müş o ağacı gördü. Güzel tüylü uzun kuyruğunu suyun içine bıra- karak ağacın üzerine oturdu. Çok geçmeden uykuya daldı. Çok soğuk bir gece idi. Sular dondu. Bütün havuzun üstü buzla örtüldü. Tavşan gecenin yarısında uyandı, — Kuyruğumda bazı şeyler var dedi. Çekti, “ Zannederim büyük bir balık,” dedi, gene çekti. “O pek kuvvetli balık olsa gerek dedi ve bütün kuvvetile çekti. , Cark .. sesleri içinde zavallı tavşan... Rezan — ( sözünü keserek ) kuyruğunu buzun içinden dışarı çekemedi mi? Naime — Hayır. ... çekemedi, | Güzel tüylü uzun kuyruğu koptu. kısa , Tavşan da böyle kuyruklu kaldı. işte Nihat Nazmi * Kuzunun