21 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

21 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

De EDE İÇ e VA Sağ —— — | e — Eiki 2'Nisan 1932 | 7 ; Tefrika No 1 — | Faik Ali b —— 21 Nisan 1932 'Tarih sahifeleri Siyaset dolaplarında dönen rüşve tler Harp mı, sulh mü? Babıâli Ingiltere - Fransa harbına nihayet vermek için tavassut teklif etti. Fransa hükümeti padişahı para ile kandırmak fikrinde! Bir senede dört reis Üçüncü Sultan Mustafa sihhat ve kuvvetini harem eğlencelerine dalmağa müsait görmiyor, ata binerek cirit oyunlarını seyreyle- yordu; telebbüste, darat ve te- cemmülde, zevkte de incelik ve yükseklik göstermiyordu; ancak devlet idaresinde teferrüate kadar vukuf kesbetmeğe çalışıyordu. Icabında eli açık ve âlicenap davranmakla beraber sarayının ve hükümetin masrafları için müktesitane hatta imsak dere- cesinde tedbirler ittihazından geri kalmıyordu. Bu meziyetler yanında kendisinde malihulyaye müptelâ, zününübatılaya meyyal, inatçi ve müstebit bir şahsiyet te tecelli eyleyordu. Sadrazam Ragıp paşanın padi- şahın bütün arzularını icra, hattâ evelden keşif eylemesi iktiza ediyordu. Haznede 100000 ( yüz bin) kese kadar nakit var idi. Pek az istisna ile osmanlı ricali harbi sevkülceyş ve tabiye meselelerinden ziyade tesadüflerin , taliin ve suitaliin sergüzeştlerin heyeti mecmuası addediyorlardr. Sultan Mustafanın harp kakkındaki idrak ve malü- matı da bundan ihatalı yüksek sayılamazdı. Böyle düşünceler taşıyanların şan ve şeref kazanmak hevesi, askerleri işgal maksadı, ehemmi- yetli ehemmiyetsiz siyasi bir ihtilâf gibi sebeplerle harbe atılmaları müstebat değildi; bu mülâhaza ile Fransa hükümeti Babıâli üze- rine dört göz açmağı elzem adde- diyordu. Bugünlerde Babıâlide ecnebi- lerin görmeğe alışmadıkları bir “siyasi faaliyet kaynadı. “ 1757 teşrinisanisi nihayetlerinde sadrazam Koca Ragıp paşa İngiltere elçisine Babıâlinin Ingil- tere ve Fransa arasında çıkan harpten müteessir olduğunu, bu cihetle - Inyilterece hüsnütelâkki edilirse - iki muharip arasında tavassuta müheyya bulunduğunu beyan etti, İngiltere ve Fransa devletleri | muhtelif zamanlarda Devleti (o aliyeye (o tavassutlarını derigetmedikleri için Babıâlinini de bu defa bu yolda bir hizmette bulunmak arzusunu izhar eyledi. Fakat Ragıp paşanın bu hayır- hahane teşebbüsünden bir semere hasıl olmadı; iki muharip devlet bu teklife lüzumu derecede ehem- miyet vermediler. Bu hâlin Babıâlide ve padişe- hın kalbinde teessür uyandırma- ması kabil olamazdı: Devletialiye bazı harp hazırlıkları yapıyordu; Sultan Mustafa muharebeye fena “nazarla bakmıyordu. Ancak Ragıp paşa harbe hiç taraftar değildi. Hususi bir meşverette Sultan Mustafa harba pek meyyâl ve ateşli görünmüştü: — Eğer garez akçe ise Edirne Kapısından ta Rusçuğa kadar iki keçeli altın dizerim! Demesine mukabil Ragıp paşa — Devletialiyeniz bir gazenferi barbü vegadır ki vukuatı cesimei sabıka hasebile enzarı ecnebiyede mehabetnümadır! Lâkin şimdiki hâlde ezfarı şikeste olup hini muharebede burası malüm ve aşikâr oldukta âdâ vakıf, sonra hâl müşkül olur. Hemen askere nizam verilmesin de sonra bu daiyelere düşülsün. Yolunda nasihatlerle padişahın harp heveslerini teskin eylemişti. Osmanlı askerinin bâli metru- kiyetine, halkın rahat ve asayişe meyline mukabil Avrupada asker talimine verilen ehemmiyet artmış, harp fenleri ilerlemişti, bu yüzden birinci Sultan Mahmut devrinde çekilen müşkülat ve iztirabatı ta- hattür eyleyen vukelâ da sulhu harbe tercih eyleyorlardı, ilin küttap değişirse... Bu suretle her taraftan vaki | olan telkinat padişahı harp fikir- lerinden yordu. Bununla beraber Bâbıâli Prusya ile dosluğa kuyvet verecek gibi görünüyordu. Fransa elçisi Prusya ve İngiltere elçilerinin tahrikâtına meydanı boş ve serbest bırakmak istemiyor, uğraşmaktan, didinmekten hâli kalmıyordu. Babıâlide her ne kadar harbe girmeye niyet olmadığı hakkında teminat veriliyor ise de bundan emin olmıyan Fransa hariciye nazırı İstanbul elçisine şu tebligatı icra eyledi: Eger padişah Fransanın hasım- larile müzakereye menfaat saika- sile girişiyor ve da İngiliz parasının tesiri görülüyor ise Prusya kralına karşı kabul ede- ceği taahbütlerden tahassul ede- cek mahzurları def için Sultan Mustafaya para arz ve teklifinden başka çare göremiyorum; bu takdirde Viyana hükümetile mü- zakere ederek Istanbul için lâzım gelecek paraları temin eyliyeceğim. | (Kral namına reisülküttap efen- diye hediye olarak 2000 ( ikibin ) ekü vermeğe mezunsunuz. ) Fakat Verjen bu günlerde eli pek açık davranan ingiliz sefirile böyle bir para yarışına girişmeyi, ingiliz parasının tesiratına aynı vasıta ile mukabeleye kalkışmayı tehlikeli görüyordu; o bu tarzı hareketin iştahları kabartmaktan başka bir netice o vermiyecegi zehabında idi. Avni Mehmet Efendiden sonra riyasete H.117ide Darpane emini Edirneli Rasim Ebubekir efendi getirilmişti. Bu Ebubekir efendi Tavukçu başı meşhur reisülküttap Hacı Mustafa efendinin damadı idi; bu damatlık utanılacak bir vaziyetten zekâ eserile kurtulma- sının mükâfatı olmuştu: Tavukçu Mustafa efendi birinci Sultan Mahmudun cülusunu ihbar için Nemçe imparatoru nezdine sefaretle gönderilmişti. Imparator bir gün Türk çündilerini seyret- mek ister; Mustafa efendi maiye- tini atlara bindirir; civanlığı hen- gâmında kapısına intisap edip yanında Viyanaya gelmiş bulunan Rasim efendi (de ciritbazlıkta müptediliğine bakmıyarak akran gayretile cündiler arasına karışır, at koşturmağa başlar; bir ân, attan düşerken iki ayağı üzerine gelir; fakat, oyun yapmış gibi, bir temenna çakar! Mustafa efendi de mıyarak imparatora: — Bu da islâm cündileri ara- sında bir nevi oyundur! Der; imparator genç cündinin ayak çabukluğunu tahsin eder. Mustafa efendi bu zekâ eserin- den pek hoşlandığı Ebubekir efendiyi mühürdarlığına alır; sonra ona kızını da verir. Hacegânlıkla divan mansıplık- larında devreden Ebubekir Rasim efendi riyasette üç buçuk aydan fazla kalamamış, makamını mü- hürdar Apti efediye terkeylemişi Apti efendinin de bu ikinci riya- seti çok sürmemiş kendisi Bur- saya nefyedilerek yerine Emin kâhya deye maruf Şatır zade Kâşif Mehmet Emin efendi geç- mişti. Kâşif Mehmet efendi bir çok emsali gibi sadaret mektubi kale- minde yetişmiş, sadaret mektup- çusu olmuştu; kendisi edip ve kâmil bir zat isede halk arasında dilenciye bir akçe sadaka verme- mekle meşhur hasislerden sayılırdı. Kâşif efendi de Fransa kralının hediyesi olan 2000 eküyü almak nasip olmadan azlolunuverdi. Padişah riyaset makamının ace- vaz geçmeğe sevkeyle- istifi boz- Ali beyle | bir saat (Baş tarafı birinci sahifede ) > | —Sinemaya gider misiniz, hangi | artistlerden hoşlanırsınız? — Ara sıra; alâkamı celbede- cek bir şey olursa.. Her mevzu- dan hoşlanmam, çoklarının beğe- | nip hoşlandığı artistlerden bir zevk almadığım gibi. Erkek artist- ler beni hiç alâkadar etmez. Onun için yalnız kadınlardan bahsedeceğim. Nazarımı, hayalimi / en çok okşamış artistler bugün artık sinema perdesinde görül- miyor. Meselâ Marya jakobini | Franseska Beritni ve müşabihleri.. Bir de Robin var. Ben o kadının kendisini tiyatro sahnesinde görmeden evvel sinema perdesinde hayalini görmüş ve meşhur olmuştum. O zamandan | | yirmi seneye yakın geçti, Sonra sahnede de harici hakikatı gördüm. Hakikat çok defa insanı sukutu hayale uğra- tır. Bu rüyet öyle olmadı ve hayranlığım tezayüt etti. Robinin benim üzerimdeki tesiri sanatkâr- | lığı itibarile değil güzelliğinden dolayıdır. Hâlâ güzel olan o kadın hele bir zaman o kadar güzeldi ki buzuru cemalinde sanat meselesi düşünülmez, unutulurdu. Zaten sanat, haliki olan güzellik karşı- sında az çok silinir mi? ve güzellik olmasa bilmem sanat mevcut olur muydu? Yeni artistlerden en çok beğen- diğim Marlene Dietrichtir. Bu kadında öyle semedani bir sır var ki ona bilâ tereddüt bir bediai hilkat ve bir harikai sanat derim. Insan kemal mertebesinde buldu- gunu söylediği birinden sonra arlık bir başkasını zikrederse bilmem münasip olur mu? S — Aşk hakkında ne düşü- nürsünüz, aşk nedir? C — Aşkı - hiç düşünmedim sade onu yaşadım, sevdim ve terennüm ettim. Hakileri bâlâyi semavata atan aşk Fanilere bir ömrü müebbet yaşatan aşk! Bence muhtelif dindeki insan- ları müşterek bir histe birleştiren bir din ve bu itibar ile beşerin bütün hissiyat ve mutekidatı fev- kinde ilâhi bir şeydir. — Hangi şairlerden hoşlanırsınız? — Her milletin şairleri arasında azçok okuyup begendiğim, hayran kaldığım şairler var. Bunları saymak uzun olur. Kendi üstatla- rımızdan bazılarını zikredeceğim. Zaman itibarile eskiler arasında -birini diğerine tercih edemiyerek- Fuzuli ve Nabiye meftunum; mua- sırlar arasında da bittabi en ziyade Hamide, Cenaba, Fikrete ve Ahmet Haşime. Üstat Ek- remle, hakikaten maderzat şair Ismail Safanın da okumakla gına getiremediğim çok eserleri varki yeni neslin onlara bigâne kalma- masını pek arzu ederim, o yeni neslin ki onlar arasındada bizce ati için ümit veren, yüzümüzü güldüren kabiliyeti elhamdülillâh var. Onların bir takım zulâletalut tesirlere tabi olmıyarak kabili- yetlerinin semeratile vatan ede- biyatını bir daha zenginleşdirme- leri vatan ve edebiyat aşkı namı- na en çok arzu ettiğim şey'dir. parlak mıdır? Dünden nelerin hasretini çekiyorsunuz? — Şüphesiz ki o zemanımızın eğlence hayatı mazidekilere naza- ran çok sönüktür. Bu günün eğlencelerinde hakiki bir zevk ve bir güzellik hemen hemen hiç bulamıyorum. Az çok ailesiz, oldukca müreffeh bir âlemin ezvakı yanında heman serapa muztarip bir mubitin eğlencesi sönük olmaz da ne olur? Hasret mes'elesine gelince beni söyletmeyin. o Çünkü hasreti müşahhasayım. mi ve beceriksiz ellerde bulun- masına mahzur görmiyordu. Dev- let riyasetini kendisi meyline, keyfine göre idare edecek değil ben miydi ? Süleyman Kâni — Düne nazaran bugünün eğlence | hayatı daha sönük müdür, daha | BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve macera romanı Ressamı : Cemal Nadir Başlamadan evvel Bu tefrikamız, (Vâ - Nü) nun muhayyelesinden doğma, uydurul- muş bir hikâye değildi. Fransız muharrirlerinden Charles Pettit'- nin “Büyük tarihi simalar kollek- | siyonu,, na dahil Za Femme gui | | bir zaman | commanda a cing cents millions d'hommes eserinden muktebestir. Malüm olduğu üzere, Çin'in şimalinde, Mançuri diye bir mem- leket vardır ki, son Çin-Japon- Rus muharebe ve ihtilâli bu kıt'a üzerinde kopmuştur. Mançuri'nin i sakini olan Mançu'ların hanedanı, bu hususta | yüz milyonlarca nufus olan Çin kıt'asında asırlarca hüküm sür- müşlerdir. .Mançu (hanedanının son o imperatoriçesi oTseu - Hi, namı diğer Ye-Ho-No-La 1908 senesine ( — bizim (meşrutiyet inkilâbı senesine) kadar, hâkimi kül olarak Çin'de saltanat sür- müştür. Tarihin yeniliğine rağmen bu kadının hunharane aşk Oove zevkusafa maceraları (yanında, meşhur Kleopatranınkiler solda sıfır kalır. Kurunuvusta hanedan- larının istipdadı, Çin imparatori- çesininkine (kıyasen (oOAmerikan demokrasisiydi ! Burjuvalar, Engi- zisyonlar, romanın gladyatör vaka- ları, acaba, Mançu tarihi yanında nedir? Tefrikamız, Çin muhitinde ce- reyan edeceği için, ayni zamanda bir seyahatname (o mesabesinde olacak; son zamanlarda günün meselesi (ohaline gelen Aksayı Şark ürfuadası ve muhiti hakkında karie malümat verecektir. Fakat, sakın tefrikamızı, muğ- lâk ve lüzumsuz malümat içine batmış bir ağır eser sanmayınız. Eser , tıpatıp hakikat olmakla beraber, aynile bir romandır. Çin ve Mançu isimleri karie müşkül gelmesin diye, ihtisara lüzum gürdük. Meselâ, kraliçenin iki isminden sade bir tanesini kullanıyor ; unu da Ye-Ho su- retinde istimal ediyoruz. (Ye-Ho- No - La diyecek yerde... ) Mançu'ların Türk'lere pek yakın bir ırktan olması cihetile de, tefrikamızın kahramanı olan ka- dın ayrıca alâkaya şayandır. Ye-Ho, 1835 senesinde, bir mançu ailesinden dünyaya gelmiştir. Pederi bir kumandandı. Vefatında, ailesine servet bırak- mamışsa da, Ye-Ho ve kardeşleri, tam manasile mükemmel bir tah- sil görmüşlerdir. Hanedana lâzım olan bütün merasimperver terbi- yeyi almışlardır. Genç kız, on yaşındayken, Yong - Lou isminde kendi yaşıdı ve kendi seviyesi Nakıli: (Va - Na) bir asılzadeyle de nişanlanmıştır ki, bu, hikâyemizde Çin'in mu- kadderatı üzerinde, ceneral olarak pek büyük bir rol oynayacaktır. Nişanlıların Otam evlenmeleri sırası gelmişken, Çin'in ihtiyar ve kahraman imparatoru vefat ediyordu (1). Onun yerine, genç | imparator Hien - Foug Semanın oğlu (2| oldu. Hanedanın muhtelif, âdetleri vardı: Biri, imperator öldükten sonra, yirmi yedi hafta müddetle matem tutulması; hiçbir teehhülün | vukua gelmemesi. âdet | daha gaript; Yeni imperatora doksan adet asılzade kadını birden nikâğlanırdı. Bunlardan sade bir, yahut iki tanesi (oimperatoriçe unvanını ihrazeder; diğerleri, odalık olurlardı. Imperatorun kadınlarını seçmek hakkı, valdesine verilmişti. Genç hükümdar Hien - Foung'un valdesi, yirmi yedi haftalık matem devresinin (o hitamında; O binlerce namzet arasından bizim Ye - Ho'yu oğlu için ayırdı. Zira, genç kız, gerek güzellik, gerek zekâ ve tahsil (o noktasından oemsalsizdi. Onu, birinci dereceli odalıkların rütbesile taltif eyledi. Zira odalık- larda ayrı ayrı iki rütbeliydi. Bittabi, artık, eski nişanlıya elveda... Genç kız, onu hüngür hüngür ağlar bırakarak, bir daha çıkma- mak şartile (3)Mor Şehir'e girdi. Ye-Ho, tab'an, çok muhteris, çok ateşin bir kadındı. Istikbal için, dimağında ne emeller besli- yordu. Fakat, ne büyük bir inkisarı hayâl!.. İşte, aylardanberi, Mor Şehir'deki sarayda, kendi dairesine kapanmış, herkesle alâ- kayı kesmiş bir vaziyette... Her gün, imparatorun kendisini ziyaret etmesini bekliyor... Fakat, ne gelen var, ne giden... gi Frag Birinci kısım Çinli haremağası Ikinci Ye-Ho, saraya kapanalı beşinci ay olmuştu. Artık sıkıntısından inkisarı hayalden ölüyordu. Intihar etmek derecelerine gelmişti. Ne- redeyse, çocukluğundan beri öğ- rendiği bütün adabı muaşeret kaidelerini unutacak, isyan ede- cekti. Gene o gün, betbinlik içinde boğuluyordu. o Yeknesak hayatın doğurduğu can sıkıntısından ola- caktı! ( Arkası var) (1) Imperator Tao - Kauang (2) Çin imperatorlarma bu isim verilirdi (3) Pekinde hanedanın ikametine mah- 8us şehir ki, buraya, son senelere varın- caya kadar hi; bir ecnebi ayak bi mamıştır. Emlâk sahipleri! Üzüntü ve zahmet çekmeden Çok irat almak isterseniz Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK ACENTESİNE tevdi ediniz! Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 20307 — Posta kutusu: öö8 İstanbul

Bu sayıdan diğer sayfalar: