Tefrika No. 20 31 Mart 1932 SEBA MELİKESİ i BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Cemilen'in arkasından sokağa çıktığım zaman, iki arap konuşuyordu : “ Bu adam, Jmam Yahyanın evrakını karıştıracak kadar açıkgöz miydi ?,, — Haydi, dedi, çocukluğun lüzumu yok. Burada kendi aklınla bareket edersen sefil ve perişan olacaksın. Emin ol ki, Menahadan, seni korkunç ve tehlikeli bir uçurumdan tahlis için geldim. Yoksa, orada daba görülecek işlerim vardı. Başını kaldır.. Göz- lerimi işine dikkatli bak ve bana inan! Cemilenin bu sözleri, yüksekten dökülen çağlıyanlar gibi, ruhuma aktı, Sersemleşen başımı kaldır- dım, gözlerimi onun büyülü göz- lerine çevirdim. Artık, ateş kar- şısında eriyen bir damla sudan farkım yoktu. Hissiyatıma hakim olamadım. Iradesiz, mutavaatkâr, mahküm.. Fakat, neden böyle olmuştum?! Sadece: — Peki.. Diyebildim ve ağzımdan başka bir kelime çıkmadı. O: — Tamam öğlede.. emi? Dedi ve daha anlayamadığım bir kaç kelime mırıldanarak çıkıp gitti. Onun bir tavus gibi süzülüp giden hayalini seyretmek, benim için büyük bir zevkti. Başımı opencereye çevirdim. Fakat gözlerim, sokakta, elân boylu boyunca yatan türk şehidinin kanlı cesedini gördü. Pıhtılaşmış “kan lekelerile kıpkızıl başı, yalnız gırtlağından gövdesine merbut kalan bu türkü acaba neden öldürmüşlerdi? (Cemile) nin arkasından hemen fırladım. Otelin kapısına indim. Methalde iki kişi konuşuyordu: — ... Ibrahim bu mudur? — Öyle dediler... — Dün ben onu postanenin önünde görmüştüm. — Hiç ümit edilmezdi! — Ben inanmayorum.. (Imam Yahya)nın yanındaki evrakı ka- Unutma, rışıracak kadar açıkgöz bir adama benzemiyordu. — Ya ahi! Insanlar kıyafetle- rinden belli olmazlar..! — Kim bilir... — Dünya bu... Her şey olur. Belki de.. Bu kısa muhavere bana, s0- kakta yatan şehidin sebebi şaha- detini anlatmıştı. Birdenbire ne oldu, bilmem! Dizlerimde müthiş bir titreme ve kalbimde o daki- kaya kadar duymadığım çok garip bir heyecan hissettim. o Birkaç hatve ilerleyerek cesedin başı ucuna gittim. (Ibrahim) ismini taşıyan bu zavallı Türk neferini ilk defa görüyordum. Melün bir Tetrika No 47 31 Mart 1932 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili: o (Vâ- Na) Murtaza, karısının sözlerini man- tıkı buldu. Veilid'e telefon etti. O gün, kendisini yazıhanesinde ziyaret etmesini rica etti. Iki erkek birleştiği ozeman, Murtaza, vaziyetin ne olduğunu iki kelimeyle Pakize teyzenin koca- sına anlattı. Ikisi birden avukat Servet beyin yazıhanesine gittiler. Avukat, önceden telefon hayırlı olduğu için, onları bekleyordu. Dikkatle ikisini de dinledi. Bir müddet düşünceye daldı. Sonra, Murtaza ile oSaliha'nın kurşun tam can evine isabet etmişti, Etrafta kimseler yoktu. Hattâ buradan, vakanın hâdis olduğu dakikadanberi, tek bir yolcu bile geçmiyordu. Bu esnada hafif bir ses işittim: — Çabuk, otele gir! Otelci, bir dost samimiyetile beni içeri davet ediyordu. Bu ün huzurunda o daki- kada yapılacak bir şey tasavvur edemiyerek mütereddit adımlarla otel kapısından içeriye girdim. Otel sahibi yanıma doğru geldi: — Azizim, dedi, nene lâzım! Haydi işine git! Otel: merdivenini çıkmaya baş- ladım. Mesele çok mühimdi: Öl- dürülen neferi âdeta casuslukla ittiham etmişlerdi. Fakat, buda çok garip bir tecziye usulü idil Madem ki böyle bir cürüm isnat etmişlerdi. Niçin tevkif ederek (imam) ın huzuruna götürmemiş- ler veyahut bir mahkemeye ver- memişlerdi? Muhakeme etseler belki de halk arasında işaası arzu edilmeyen bazı haberlerin intişarına sebebiyet (overmiş olacaklardı. Vakanın » fecaati, içimde, bunun mürettip ve müsebbiplerine karşı derin (oObir kin ve o gayz tevlit (o etmişti. (o Halbuki (Oben (Imam) ın fitraten çok haluk ve munsıf “bir adam olduğunu zan- nediyordum. Eşkıya takibinde ve bilhassa meşhur (Luhye ) hadise- sinde (Imam Yahya) nın çok âdilâne (Obazi icraatına şahit olmuştum. Bu hâdise ile (imam)ın (San'a) muhitinde icrayi nüfuz edecek bir vaziyete geçmiş olduğuna kanaat getirdim. (Arkası var) kahpe 8 maun ğ YENİ:NEŞRİYAT Sanatkârlar Muhatrir © arkadaşlarımızdan Nahit Sırrı bey en güzel hikâye- lerini zarif bir cilt halinde topla- mıştır. Güzel bir lisanla yazılmış olan bu hikâyelerde bir şair, bir ressam ve bir heykeltraş tasvir edilmektedir. Hikâyelerin biri tamamile tarihi bir dekor içinde ( geçmekte, diğerlerinde OAnkara ve Paris tasvir olunmaktadır. Hararetle tavsiye ederiz. Bir hava faciası New-York 29 (A.A.) — Ame- rikadan Tokioya tayyare ile gitmek teşebbüsünde bulunan iki japon zabitinden Natsya ismindeki zabit tayyarenin uçuş esnasında yere düşmesi yüzünden! telef olmuştur. Amerikada 20 Transatlantik kumpanyasının gizli içtima New-York, 30 (A.A.) — Şimal Atlas denizi konferansının âzasın- dan olan 20 Transatlantik kum- panyasının mümessilleri dün hafi bir içtima aktetmişlerdir. Içtimam neticesine ait biç bir tebliğ neşre- dilmemiştir. Italyanın başlıca şehirlerinin nüfusu Roma, 29 (A.A.) — Bu yakın- larda neşredilen istatistiklere na- zaran Roma'nın nüfusu 1,017,919 kişiden ibarettir. Romadan sonra nüfus kesafeti itibarile Milano, Napoli ve Ceneve şehirleri gel- mektedir. o Milanonun nüfusu 994,165, Napolinin . 843,651 ve Ceneve'nin 610,109 kişidir. Bir tren kazası Vancouver 30 (A.A.) — Fey- zanlar neticesinde şehre yakın bir köprünün çökmesinden dolayı yuvarlanan bir lokomotif ve 4 vagon içindeki yolculardan üçü de yaralanmıştır yi Bromural «Knoll> tabletleri dünyada en ziyade müteammim âsap müsekkini ve münevvimdir. Bu müstahzar milyon- larca vakada tecrübe edilmiştir ve hergün binlerce doktor. lar tarafından tavsiye olunmaktadır. Alındıktan 20 dakikâ konuşmalarının kendi huzurunda olmasını istedi. — Zannedersem, bu hanım, bu- na itiraz etmiyecektir! Dedi. — Şimdi derhal, kendisine telefon eder, teklifinizi bildiririm, Telefona gitti. Saliha hanımı yerinde buldu. Eh, tabii değilmi ya?.. Bin beş- yüz liralık bir meseleyi görüşmek üzere bir randevu mevzubahs olursa, insan; telefonun başından kımıldar mı?.. Saliha da telefon başında bek- liyordu. Tereddütsüz olarak, Murtazanın teklifini kabul etti, Kahkahayla gülerek, şakalaşarak: — Bir avukattan korkulmaz... Avukatlar, insanların (mahremi esrarıdırlar... Randevu, ertesi gün için alındı. Saat altıda... geçer geçmez, şayanihayret olan müsekkin tesirini gösterir. Uzun zaman alınsada hiç bir zararı yoktur. — Eczanelerde 10 veya 20 tabletlik cam tüplerde satılır. — Fabrikası Alman: yada Rhein üzerinde Ludwigshafen, de KNOLL A.-G. dır Yarım saattır ne arkadaşımın, nede benim ağzımdan tek bir kelime çıkmayor. Bu sakit ve güzel kokulu orman gazınosunda tabiatımın o sükününü (o bozmağa niyetimiz yok, sinirlerimizi dinlen- diriyoruz. Susmaktan bıkmış olmalı ki ilk sükütü arkadaşım bozdu: — Bak ne zarif bir çift. Genç, güzel bir kadınla, biraz yaşlı fakat kibar ve şik bir erkek gazinonun merdivenlerinden çık- tılar ve yânımızdaki omasaya oturdular. — Biraz yaş farkı var amma, iyi bir karı koca! — Neden karı koca olduklarına hükmettin ? — Parmaklarında halka var. — Buda bir şeymi ? Bunu be- kârlarda pek âlâ taşıyabilir. — Evli olmadıklarına sen nere- den hükmettin ? — Birçok sebeplerden. Meselâ erkek kadinin mantosunu taşıyor. Evli bir erkek bunu hiç de yap- maz. — Ya kadın buradaki güzel olursa ? — Bu hiçte sebep teşkil ede- mez. Ben üç şişe bahsa girerim, sen buna hazır mısın? — Hazırım. Yalnız bunu hiç bir. yerden tahkik etmiyeceğiz. Hallerine bakarak hükmedeceğiz. — Kabul. Müşküllerimizi hal için vak'alar gibi biribirini takibe başladı. Erkek atıldı: — Yavrucuğum, burası biraz serin mantonu giymez misin ? — Lütfen... Erkek mantoyu tuttu, kadın giydi. — Teşekkür ederim. Arkadaşım kolumu sıktı. — Bahsi kazandım. Ismarla biraları. Evvelâ evli bir erkek karısının omantosunu böyle arzu ile tutmaz. Ve nihayet kadın da kendi kocasına teşekkür etmez. Bunlar hiçte evliye benzemiyor. — Az daha sabredelim. Derken erkek kadının müsaa- desini almadan kutusundan bir pro çıkardı ve dumanını savur- maya başladı. Bu defada ben Kemali zaferle arkadaşımı dürttüm: — Eğer bu kadın karısı olma- saydı mutlak Prodan evel müsa- adesini alırdı. Görüyorsun ki ben kazaniyorum. Bahsi gaipetmiş gibi düşünme- ye başladı. Garson çiftin yanına yaklaştı: — Ne emir buyurursunuz efen- dim? Adam hiç düşünmeden cevap verdi. — Benim için bir kahve, karım için ise sen ne istersin yavrum? — Ben de kahve! — Gördün mü dostum erkek karım diyor. | Ismarla biraları 2 — Iyi amma asıl şüpheyi dai olanda budur. Neden bunu böyle tasrihe lüzum görüyor? Demek ki karısı değildir. Sonra eger kadın evli olmuş olsaydı kocasının içti- ğinder mutlaka başka bir şey içer, çay da yok mu? Kakaoda yok mu? diye bir sürü sual sorar ve sonra içeceğini ısmarlardı. Bu da gösteriyor" ki karısı değildir. Arkadaşımın kuvvetli müdafaa- ları karşısında ben bahisten vaz- geçecektim ki benim yüzümü güldüren hâdise vukua geldi. Erkek cebinden gazetesini çekti ve okumâğa - başladı; — Dostum ben kazandım. Bunu ancak bir evli erkek yapabilir. Evet ancak evli bir erkek bu gü- zel mahluku bırakarak gazete okur. Arkadaşım gene boynunu büktü biraz düşündükten sonra: — Öyle ise bende onun ceza- sını vereyim! - diyerek gözünü kadına dikti. Fakat kadın hiç de oralı değildi. Evvela yüzünü çevirdi. arkadaşımın ısrarını görünce kocasının koluna vurdu. — Şu yandaki oturan maymuna baksana, beni rahatsız ediyor. Erkek © kafasını (o kâldırmağa lüzum görmeden kadının elini yakalayıp öptü ve bize işittirecek surette : — Yavrum, dünyada terbiye- sizler eksik değil ki, yüzünü çeviriver ! dedi. İşte bir vaka dahaki kısmı arkadaşıma, ikinci bana hak veriyordu. Arkadaşım : — Evli bir kadın bu ufak şeyi hiç de kocasına söylemez ve güzelliği başkalarını da iyi alâ- kadar ettiği için gurur duyardı. — Iyi ama, adamda almasaydı obu kadar lâkayt kalabilir miydi ? a : Evet, bu hakikat bir muamma birinci kısmı idi. Kâh arkadaşım ve kâh # ben haklı görünüyor fakat bir türlü kati kararı veremiyorduk. Bu da gecikmedi. Evet, sonra bize bu kati kararı verdi- ren vakada husule geldi. Erkek ikinci .proyı yakmış ve ağzına götürmüştüki kadın birden döndü: — A, bugün artık çok içiyor- sun! diyerek proyu erkeğin ağ- zından çekti, ikiye böldü ve yere atıverdi. Ben bağırdım : — Artık biraları ısmarla dos- tum, benim kazandığımda şüphe kalmadı. Arkadaşım (omahzun mahzun ilâve etti: — Evet, hakkın var, bunu ancak bir evli kadın yapabilir. Nakili: (Hikâyeci) Velit, bin beşyüz lirayı Murtaza beyin emrine âmade kıldı. Ne yapacaklarına iyice karar vermiş olmak için, üç ahpap Murtazaların evinde yemek ye- meğe karar verdiler. Avukat servet beyin yazıhanesinden çık- tıktan sonra doğruca oraya gittiler, iii Saat tam altıda, saliha hanım, Servet beyin kapısını vuruyordu. Genç avukat, Harbiyede, büyük bir apartmanin zemin katında oturuyordu. Evi gayet büyük ol masına rağmen, hizmetinde yalnız bir steno - daktilo kızla bir aşçı vardi. Saliha, yazı odasında, Murtaza beyle karşılaştı. Murtaza bey, genç kadını avukatla tanıştırdı. Genç kadın, gayet serbest ola- rak, söze başladı: — Faciaya sebebiyet veren zenci çocuğun doğması hakkında size malümat vereceğim. Vesime Ahmet Ferit hanımın bir âşıkı vardı. Ne avukat, nede Murtaza yer- lerinden kıpırdandılar. Yekdiğer- lerine zıt bütün iddiaların en başında olarak, bu noktai nazar, hepsinin aklına o kadar çok gelmişti ki, hayrete mahal yoktu. Salıha hanım, verdiği haberin bir bomba gibi tesir göstereceğini umuyordu. Hazırunun bu sükünu karşısında o hayrete düştü, Ma- mafih, devam etti; — Vesime hanımın izdivacın- dan evel bir âşığı vardı. Birlikte yaşamışlardı. Muhatapları, yerlerinden kıpır- danmamakta, hayret etmemekte ısrar ediyorlardı. Kadın Murtaza beye döndü. — Beyefendi, Vesime hanımın âşıkını siz. tanıyorsunuz. Birkaç kere, birlikte yemek yedinizdi. Fazıl Alkasti bey.. — Fazıl Alkasdi, ha? Murtaza bey, yerinden doğruldu. Gözlerinden bir: perde sıyrılmış gibiydi. Lâkin, avukat: — Devam ediniz! dedi, Saliha, “devametti : — Ben, Fazıl Alkasdi'nin met- resiydim. Lâkin, onun başka met-" resleri olduğunu da biliyordum. Fazıl bey, Vesime hanımla evlen- meği o istiyordu. Bu izdivaçta istihdaf ettiği şeyin para oldu- ğunu bu maksadını bana birçok .defalar söyledi. Bilhassa, bir gün OBüyükadada... Vesime hanım, Büyükadada bizi bir ün beraber gördü ve münasebet bana hiç hayret etmezmiş. Avukat Servet bey: (Arkası var) MA ek ş onu biraz snilm