Tefrika No. 19 SEBA MELİKESİ BELES 30 Mart 1932 Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Genç kadın, tehlikeyi benden evel sezmişti: “ Ateş karşısında arslanlar bile yuvalarından çıkmazlar, dedi, kahramanlık sırası değil.. Canını kurtar! ,, Bu esnada odanin kapısı ya- vaşça kapandı... Omuzlarımda yumuşak ve zarif birkadın elinin dolaştığını gördüm. Kulağımın dibinde: — Beni ne çabuk unuttun? Diyen bir ses yükseldi. Kadın yüzünü açmıştı. Birden ne diyeceğini şaşırmış insanlar gibi, bir kaç saniye sendeledim, gözlerimi açarak hayretle bağırdım. — Aaa... Cemile..! Ve gayri ibtiyari boynuna sarı- larak sordum: — Sen nerden çıktın?! — Ya sen.,.? — Benim Menahadan San'aya gelmek üzere yola çıktığımı bil- miyor musun?, (Cemile ) nin ellerini Öptüm. Pencerenin önündeki iskemleye oturttum: — Ya sen nasıl ve ne çabuk geldin...? Baygın gözlerinin içinde yakıcı bir kıvılcım parladı: — Senin arkandan Menahade fazla kalamıyacağımı tahmin et- memiş mi idim? — Fakat, bu kadar acele... — Ertesi günü San'aya hare- ket eden bir kafile ile yola çık- tım ve dün buraya geldim. — Benim bu otelde bulundu- ğumu nereden öğrendin? — Dün akşam tesadüfen hane- mizin önünden geçtin. Hemen arkandan hizmetçiyi koşturdum ve gideceğin yere kadar seni ta- kip etmesini tenbih ettim. Hiz- etçi yarım saat sonra avdetin- de, bu otelde bulunduğunu söyledi. — Bravo... Doğrusu bu takibe hiç diyecek yok. Zekâ ve kabili- inden dolayı seni tebrik ederim mile ... — Şimdi uzun Okonuşmağa vaktim yok... Beni dinle| — Dinliyorum... — Ben, şimdi mağazasına gi- den kocamın arkasından buraya, sana bazı mühim haberler ver- meğe geldim. Civardaki urban yakında şehre inecekler... (Imam)ın bu hususta gayet mühim tertibatı var. Bütün dünya harbe girişmiş... (Cemile) nin sözünü kestim ; — Bunları sen nereden haber aldın? — Ben mi ?.. Benim kim oldu- yanında çok mühim bir mevki işğal etmektedir. Bu gece bizde misafir idiler. Aldığım haberler gayet mühim ve ciddidir. Buradaki Türklerin yapmaları melhuz olan her hanği bir ictimaa iştirak etmek senin için çok tehlikeli olacaktır. — Türklerin burada bir ictima yapmaları, ne gibi bir faide temin eder ki, ben Oliçtimaa iştirak edeyim? — Orasını bilmem... Ben sana her şeyi olduğu veya olacağı gibi anlatıyorum. Biliyorsun ki, seni seviyorum ve bu ifşaatım da osev- ginin derecesini ifadeye kâfidir. — O halde ne yapayım? Evet.. Bu suali irat etmeğe mecburdum. (o Vaziyetin (o bizim aleyhimize olarak tebellür ettiğini görüyordum. (Cemile) nin aşkından emindim. Beni cidden seviyor ve bana karşı bu sevgisini bir feda- kârlıkla izhar etmek istiyordu. Dikkatle yüzüne baktım. O benim sualime şu cevabı verdi: — Ne mi yapacaksın? Benim sözlerimi aynen kabul etmek... Bu, seni bütün tehlikelerden kur- tarabilir | — Bütün dediklerini aynen ka- bul etmek... Lâkin bu o kadar garip bir teklif ki... Bilhassa be- nim gibi inhina kabul etmez bir asker için... — Ateş karşısında, arslanlar bile yuvalarından çıkmazlar. Kah- ramanlık sırasıdeğil. Eğer dedik- lerimi kabul edersen, sana burada büyük ve parlak bir istikbal var, anlıyor musun? Kollarını omuzuma doladı ve biraz daha ciddi bir tavurla: — Bugün öğle yemeğine bize gel... — Zevcinle münasebetim yok. Bu nasıl olur? — Gayet kolay. oMenahada (Nurullah ) ın çok samimi ahpabı olduğundan bahisle kocamı ziyaret etmeğe gelirsin. Halil, öğle yeme- ğine eve gelir ve kardeşini çok sever. Esasen kocam saf ve temiz kalpli bir adamdır. Biraderinden haber ve selâm getirdiğini görün- ce çok memnun olur. Ben de seni Menahada gördüğümü söyler ve çok namuslu bir adam olduğu- nuz hakkında şehadet ederim. Bu suretle zevcime her şeyden evvel bir itimat telkin etmiş oluruz. Mübadele işleri Muhtelit mübadele komisyonunun tebliği Istanbul, 28 (A.A.) — Muhtelit mübadele altıncı tali komisyondan tebliğ edilmiştir: Muhtelit komisyonun mesaisi nihayet Obulmakta olduğundan Beyoğlunda Mis sokağında topla- nan altıncı tali komisyon Türk tabiiyetini haiz olup İstanbulda bulunan yahut Türk cumhuriyeti hükümetinin pasaportunu hamil oldukları halde Istanbuldan müfa- rekat eden ve binaenlaleyh elyevm Istanbulda (o bulunmıyan (o yahut aile reisleri Istanbulda © olan ve vaziyetlerini tanzim için komis- yona müracaat etmemiş bulunan rum ortadeksları bir an evvel ve vakit geçmeksizin tali komisyonun salâhiyettar bürosuna müracaate davet eder. Bunların hüviyetlerini tesbit et- mek üzere ikametgâhları ihtiyar heyetlerinden alınmış bir ilmüha- beri ve dört fotoğrafi hâmil bu- lunmaları lâzımdır. Bunlar fazla olarak malik bu- lundukları takdirde tabiiyetlerini, mezheplerini ve aileleri âzasına ait nesep rabıtalarını gösteren nüfus kâğıdı veya kendi namlarına yapılmış tasarruf senetleri, nikâh ve vaftiz vesikaları kabilinden evrakı dabi ibraza mecburdurlar. Bunların bu kabilden hiç bir vesikaya sahip olmadıkları halde bile altıncı tali komisyona müra- caat mecburiyetinde oldukları tabiidir. Altıncı tali komisyon muhtelit ko- misyonun mesaisi tamamile nihayet bulmadan evvel ve pek yakında o tarihe kadar etablilik noktai nazarından vaziyetini tanzim mak- sadiyle müracaat etmemiş olan kimselerin o müracaatlerini artık dinlememeğe mecbur olacağını alâkadarların omazarı dikkatine vazeder. Tali komisyon kendisine hiçbir veçhile müracaat etmemiş olanla- rın dikkatini bilâhare şahsi vazi- yetlerini tesbit ettirmek hususun- da maruz kalmaları muhtemel müşkülâta büyük bir ehemmiyetle celbeder. — Neden cavap vermiyorsun? Dedi, teklifimi beğenmedin mi..? O anda beynimin içinde çizilen binbir felâketin irtisam eden hutut ve mahiyetini adeta bir kitap okur gibi gözlerimle görüyor ve okuyordum. ( Cemile ) beni sevi- yordu. Bu muhakkaktı. Fakat, onun sevyisi, fikir ve mütalâala- rının tahakkuku halinde hâdis olabilecek her hangi bir tehlike- den beni kurtarmağa kâfi gelir miydi? Zihnimde kıvrılıp kalan bu sualin cevabıni kim verecekti?! — Karıcığım! Civarda hırsızlık, soyğunculuk, eşkiyalık vakal pek çoğaldı. Her gün, biri vuruyor. Onun iiçin, kapıları iyi kapa.. Hem, hani silâh talimi yapacaktın?.. Mevsim geliyor. O zamana kadar asayiş te iade edilir. Ava da çıkacağız.. Haydi yavrum... Tüfeğini al, boduruma in.. Nişan- gâha kurşun at.. Bu suretle bir tüfek! kullanmasını iyi bilmek, av için de iyidir; eşkiyaya karşıda... Esma hanım, bodrume indi. bir iki saat kadar nişan atmakla vakit geçirdi. Yanında da kuzeni Alâaddini... Onun nişan atışını seyrediyor... Esma hanımı kocası Fahri bey, arada sırada aşağıya inerek karısına bakıyor. Sonra, yukarı, kütüphane odasına çıkıyor. Bundan bilistfade Esma ile Alâattin öpüşüyorlar...) — Sevgilim! Ben sensiz yaşı- yamam... — Ben de sensiz! Doğru söyliyorlar... ' Hakikaten de, iki genç, ta çocukluk yaşın- dan beri öyle sevişiyorlarki, şa- yet ayrılsalar yaşayamazlar... Esma on dokuz yaşına basınca, aile- sinin zarureti dolayısiyle evlen- mek mecburiyetinde kaldı. Alâ- addin de o zaman on dokuzun- daydı. Henuz mektepde. Üstelik meteliksiz. bununla evlenemez- di ya... Fakat, şimdi işte, böyle... Aceba Fahri bey, meselenin farkında değil mi?... Arada sırada gözlerini (devirerek Alâeddin'e bakıyor. Lâkin gözleri esasen kanlı kanlıdır. Fabri, esasen hain bakışlıdır. e Derebeyi (ozadedir... Asmak, kesmek, vurmak, kır- mak... Yirminci asırda bunları iyi beceremediği için, işi avcılığa vurmuştur. O gün işte, gene duramadı. Yukardan seslendi: — Ben ava gidiyorum. — Canım, hem eşkıya var di- yorsun, hem de... — Eşkıya, bana ne yapabilir? Yanımda tüfeğim var... Hem bak pazularıma ... Alaca karanlıkta esma, pen- çereye koştu. Bahçe kapısının dışında bir gürültü işitmişti. Tüyleri, dehşetle ayağa kalktı. Iki gölğenin, sarmaş dolaş biri kalın ve kaba olanı, zaif ve narin olanını altına aldı. Sım sıkı bağ- ladı. Sonra, sırtına vurdu. Bir adam, bir adamı kıskıvrak bağlamış götürüyordu. Esma, fena halde korktu. Evde, taş atarak iki kuş vurmuş olursun, kavğa ettiğini görmüştü. Gölgelerin | sonunun Nişangah yok... Kapiların sürgüsünü kere daha muayene etmek için aşağı indi. Büyük bir kapı adam akıllı sürgülü... Küçük kapı da öyle... Tam yukarı çıkıyordu ki, aklına bodurum kapısı geldi. Orasını da bir muayene cdecekti. elemi indi. urumda bir pıtırdı, yür. ağzına gelerek haykırdı. —. — Kim var orada? Kocasının sesi: — Benim Esma.. Korkma, Genç kadın yürüdü; — Kapıları muayene etmeğe indim.. Ödüm koptu.. Kapının önünde iki kişi boğuşuyorlardı.. — Ya?... Ben farkında deği- lim... Görmedim... Amma, gözüne belki hayal görünmüştür... Ben de evden dönerken kapıları muayene etmek isterdim, birde... Ne gö- reyim. Bodrum... Kapısı... Sürgü- süz... Ammada... Ihtiyatsızlık... Halinde bir garabet vardi. Cümleleri kesik kesik nefes ne- fese söyliyordu. Bunu bizzat kendi de farkına vardı: ş — Eve erken dönmek için hızlı yürüdüm. Yoruldum. — Nedir bu üstünün, başının hali? — Çamura düştüm... Çalılara takıldım... — Haydi, yukarı çıkalım, Fabri. — Peki... Fakat... Dur... Sen bugün, atış talimi yaptın mı? — Yapmadım... — Ooo... Olmaz... Ihmal.. Edi- yorsun... Haydi... Al şu... Tüfe- ğimi... At nişangâha... Kadın, “şimdi bu saat ne mü- nasebet?,, Diye itiraz ettise de. kocası, ısrar ısrar üstüne... — Terakki ettin mi bakalım?... Tam hedefe... Isabet ettirecek misin? Kadın, vaziyet aldı. itina ile hedefi nişanladı. Ateş... j Sonra, baktı : — Tam isabet... Tam hedefin ortasına... Fakat hedefe ne oldu?.. kızarıyor... Genç kadın, koştu... Gergin bezden hedefin arkasına baktı: Alâettin, elleri ayakları kıskıvrak bağlı, kalbi tam hedefin hizasında orada... Fahri delice bir çığlık attı: — İşte, beni aldatmanın cezası | Nâkili: (Hikâyeci) anma o tarafa doğru YENİ NEŞRİYAT Ekonomi ve Fians Ekonomi ve Finans mecmuasr nın 16 ıncı nushası çıkmıştır. Bu nushada buğday meselesi malül- ler geride “kalanlar için sigorta, ğumu daha sonra öğrenirsin? Ben düşündüm; o, yanağımı ( Cemile ) ayağa kalktı: hizmetçi ile yalnızdı. Kocası henüz yazısı ve dünya © iktisadiyatına Kız kardeşimin zevci (Imam) ın | okşıyarak: (Arkası var) avdan dönmemiş. Alâettin de | dair yazılar vardır. 30 Mart 1932 — Beyefendi. Zatiâlinizin ve söylediğimi öğrenecek olursanız, | cihet başkaları tarafından bilinmek Murtaza'ya OFazıl (o Alkasdi'den Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(V&- Nü) Saliha, her seferki gibi, güzel ve şıktı. Fakat, Murtaza bey, gayet dik- katli bir insan olduğu için, bu genç kadında gizli bir endişe bulunduğunu farketti. Ihtimal bir para meselesi için kendisine müra- caat edildiğini düşündü. Büyük bir nezaketle, kendisin- den ne istediğini, genç kadına sordu. Saliha, rahatsızlık verdiği için, &zür diledikten sonra, evvelce nerede görüştüklerini ona tekrar- ladı. Lakin derhal sadade geldi ; zevcenizin merhume Vesime ha- nımla ahbap olduğunuzu biliyor- dum. Zevci Ahmet Ferit bey ta- rafından öldürülen Vesime hanım- dan bahsetmek istiyorum. Doğan zenci çocuğun menşeini aramak için avukatların yeri göğü altüst ettiklerini biliyorum. Bu sırrı size faş etmeğe geldim. Artık siz ne isterseniz öyle yapınız. Murtaza bey, mutat soğuk kanlılığına rağmen, son derece hayrete düştü; hayrete düştüğünü de harekâtile belli etmedi. — Demek siz bu sırrı biliyor sunuz? — Evet... Zenci çocuğun doğ- ması meselesini biliyorum. — Haydi canım sizde... — Söylediğim o kadar doğru ki, sizden peşinen birşey istemi- yorum. Lâkin, sonra, size hakikati sizden bin beş yüz lira isterim. Bunun için de bir sözünüzü kâfi addediyorum. Murtaza bey, bütün hayatında bu derece heyecana kapılmamıştı. Şimdi ne yapması lâzım geli- yordu? Bu kadını, koğmak mı?.. Sırrını dinlemeden onu kapı dışarı etmek mi?... Hayır, buna imkân yoktu. Teklifini kabul etmek mi? “M...,, zadelerin ve Velidin müsaadesi olmaksızın bu derece külliyetli bir meblâğı vereceğine dair vaitte bulunamazdı. Binaenaleyh, vade almağı mu- vafık obuldu. Sadece Salihaya dedi ki: — İstediğiniz şey, hanımefendi, bilhassa, paraya taallük eden icap eder. Bu işle benden ziyade alâkadar olanlar vardır. Bu mu- havereyi temadi ettirmek için size telefon etmemek mümkün olup olmıyacağını bana lütfen söyler- misiniz? Salihe, telefon numarasını ve adresini verdi. Murtaza, onu kapıya kadar teşyi için yerinden kalktı. Sonra, düşünmeğe başladı: Meseleden ilk önce karısını ha- berdar etmek istedi. Yemekten sonra, ortalıktan hizmetçiler çekilince, olup biten- leri Jülide'ye anlattı. Genç kadın meseleyi öğrenince sapsarı kesildi. Demek ki, hissi- kablevukuları tahakkuk ediyordu? Darbe, kocası tarafından vurula- caktı? Zira, Jülide Saliha'nın bahsedeceğine emindi. Öyle hâdiseler vardır ki, bun- ların seyri önüne geçilemez. Olsa olsa, bunlar, zaptürapt altına sokulabilir. İşte Jülide'nin dü- şündüğü de bu oldu. Binaenaleyh, Murtaza'ya teklif etti: Bu işten bizzat “M..., zadeler'e obahs- etmesin; şimdilik sadece Velit'le avukat Servet beğe işi anlasın diye... — Siz ikiniz, yani Velit'le sen bu parayı tekeffül edecek dere- cede zenginsiniz. Zavallı aileyi muazzep etmekte mana yok... Dostluk namına şu işi üzerini alın | - dedi. - Nihayet, esaslı bir şeye desteris olunca Mehmet beye işi anlattı; parayı ondan istersiniz. Oda maalmemnuniye verir | (Arkası var)