meni şa a ra e a e mz nm Ni e m a e a E. 14 Mart 1932 Sahife 7 TE Zİ 4 Seneler geçtikçe gençleşen bir artist: Lil Dagover Amerika gazetecileri artistin gençlik sırrını Berlin (Hvevei) — Lil Dagoveri Istanbul hal; çok iyi tanır. Gü- zelliğinin en olgün yaşında olan Lil Dagover Istanbul sinemaları» nın beyaz perdeleri üzerinde pek çok görünmüş bir sanatkârdır. Onu son defa Istanbullular “Kon- gre eğleniyor!, filminde seyretti- ler. Lil Dagover muhtelif lisanlar bildiği için almanca, ingilizçe ve fransızca olarak çevrilen bu filmin her üç nüshasında da aynı rolü oynamıştır... Bu filmi seyredenler Lil Dagoverin güzelliğine hayran olmuşlardır. Halbuki Lil Dagover epi yaşlı bir kadındır. Lil Dagoveri yakından görenler onun güzelliğine büsbütün hayret ederler. Derisi, cildi, fevkalâde güzel bir renktedir. Cildinde en küçük bir leke bir buruşukluk bile yoktur. Güzelliğini muhafaza eden yaşlı bir kadının yüzüne bakınca insanın aklına; — Acaba kaç yaşında?. Suâli gelir. Lâkin Lil Dagover o kadar güzel ve okadar ( gençtir ki onun yüzüne bakarken aklınıza böyle bir suzlin gelmesine imkân yoktur. Size daha garibini söyle- içinde LilDogover eskisine naza- rai daha güzelleşmiştir. e Geçen hersene erkek çehresine daha güzel bir renk, cildine daha fev- kalâde bir teravet vermiştir. Lil Dagoverin on sene evvelki resim- lerinden birine bakın bir de şim- diki resimlerinden birine göz atın iki resimarasında dağlar kadar fark bulacaksınız. Lil Dogoverin şimdiki hali eskisinden çok daha güzeldir. Lil Dogover yaşlandığı halde halâ bu güzelliğini nasıl muhafaza ediyor? Bu bütün gazetecilerin ve hayatının son baharına yaklaş- mış kadınların fevkalâde merakını celbeden bir meseledir. Bu güzel sinema artisti spora fevkalâde meraklıdır. Sıbhatine gayet itina eder. Her gün hiç değilse iki saatini spor ve beden hareketlerile geçirir. Fakat bütün | Apartıman kiralamışlardır. Gazete- “ yeyim... Hayatının son on senesi | nasıl keşfettiler ? Lil Dagoverin eski bir resmi bunlardan başka Lil Dagoverin güzelliğini muhafaza etmek: için takip ettiği gizli bir yol vardır. Son zamanına kadar Lil Dagover bunu bir sır olarak saklamıştı. Fakat Almayadan Amerikaya, Hellivuta gittiği zaman Amerikan Şazelgiileri bu sırrı keşfetmişler- ir: Gazeteciler Hollivutta Lil Dago- verin evinin tam karşında bir ciler bu apartımanın pencerelerinderi Lil Dagoverin evini gözetlemeğe tetkik etmeğe başlamışlardır. Bu tetkikat neticesinde meraklı gaze- teciler, güzel sanatkârın evine her sabah gayet fazla miktarda süt girdiğini görmüşlerdir. Sabah- leyin erkenden bir sütçü Lil Da- goverin evinin kapısında durmakta ve artistin hizmetçisine güğü; güğüm süt teslim etmektedir. Bunu gören gazeteciler bu işin içinde bir iş olduğunu anlamışlar, derhal paçaları sıvayıp tahkikatı derinleştirmişlerdir. Neticede bu sütün keçi sütü olduğu anlaşıl mıştır. Biraz daha tahkikatlarını ileri götüren gazeteciler Lil Da- göverin her sabah bol süt ile banyo yaptığını öğrenmişlerdir. Esasen Lil Dagoverin güzelli- ğini nasıl muhafaza ettiğini herkes merak ettiği için bu havadis o günü derhal bütün Hollivuta yayılmıştır. Birkaç hafta sonra da I güzel sinema yıldızının süt ban- yosu bütün Amerikada meşhur olmuştur. Bunu duyan kırkını geçmiş bir çok kadınlar sütçüle- rine sıkı sıkı tenbih etmişler, Her sabah birçok evelerin önünde sütçüler güğüm güğüm süt bo- şaltmağa başlamışlar.. Hatta bir Amerikan mizah gazetesinin riva- yetine bakılırsa Lil Dagoverin Heollivut seyahatından sonra Ame- rikada süt satışı birdenbire ziya- deleşmiştir. Süt banyosu haberi Almanyaya Lil Dagoverden evvel gitmiş ve büyük bir dedi kodu şeklinde etrafa yayılmıştır. x Moskovada bir milyon lira sarfile yeni bir stüdyo inşa edil- mektedir. Hırsızlar nasıl çalışırlar? Devairde iştakibine giden safdilleri dolandıranlar «Taliin varmış, işi bitirdik, sen koş 20 kuruşluk pulal!» Bugün de resmi dairelerde eshabı mesalihi dolandıran tufey- lilerden bahsedelim. Hemen bütün devairde müte- madiyen koridorları altüst ederler, dört gözle avlıyacak adam arar- lar. Kalem odalarının birinden çıkıp ötekine girerler, ellerinde birer deste evrak, koltuklarında ekseriya birer çanta, tam bir iş adamı... Kadıncağıza oğlundan beş on kuruş mataka bağlanmış. Ilâmı icraya verip parayı kestirmek istiyor. Fakat ne bilsin nereye gidilir, nasıl yapılır 2. Bir adam bulup danışmak için evrak elinde koridorlarda dolaşıp duruyor. Eh, bizim açık göz için bundan iyi fırsat olur mu?.. Derhal yaklaşır : — Valde hanım, hangi daireyi arıyorsun?.. Hay allah razı olsun, kadıncağız da zaten böyle bir adam arıyordu. Memnunen derdini anlatır; — Ah evlâdım, oğlandan beş on kuruş nafaka bağladılar da onu almak için hangi müdüre gideceğim bilemiyorum. Hemen elinden evrakı alıp bakar. — Ha, icraya verilecek, amma, bunun daha on lira masrafı var. Iyi rasgeldi, icra memuru benim çok eski ahbabımdır. Şimdi, tanı- dıklardan birinin de orada işi vardı, kendim gittim söyledim, hem ucuz, hem de çabukça yapı- verdi. Sen kendi kendine gidersen çok para alırlar, işi de uzatırlar. Gel Seraber gidelim de ben reise söyleyim, hiç olmazsa bana dua edersin. Ne vicdanlı adam!.. Kadıncağız, daha işi olmadan canı gönülden dualâra başlar. Hayır sahibi efendi evrakı kadının elinden alır: ; — Sen burada bekle de ben reise söyleyim geleyim. Diyerek icra kalemlerinden birine girer. Bir müddet sonra elinde daha bir kaç kâğıtla çıkar: — Taliin varmış da bana tesa- düf ettin valde hanım. Reise rica ettim, uğraşa uğraşa masrafı on liradan beş liraya indirdim. Şimdi parayı sandığa yatıralım, iş olsun bitsin. Beş lirayı aldıktan sonra tekrar kalem odasına girer ve bir müddet durup tekrar gelir. Ilâmı kadına verir, — Valde hanım, iş bitti, şimdi bu kâğıdı al. Aybaşında buraya getirip kâtibe vereceksin. Bunun üzerindeki numaraya bakacaklar, paranı verecekler. Aman bu kâğıdı iyi sakla, üstüne yazılan numaralar kaybolursa sonra gene mahkemelere düşmek lâzım. Bu odayı da unutma, kâtiplerden hangisi olursa olsun kâğıdı ver, benden de selâm söyle: “Müdür AN Zey e e Ewlâk sahipleri! üzüntü ve zahmet çekmeden Çok irat almak isterseniz Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK ACENTESİNE tevdi ediniz! Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon : 20307 — Posta kutusu: 558 İstanbul Hasan efendinin selâmı var, Ben onun oakrabasıyım, dedin mi, hemen parayı alırsın. Başka dai- relerde de işin olursa kâtiplere benim ismimi söyle, her dairede beni tanırlar. Unutma ha, ay başında bu odaya gel, kâtipten paranı al. Kadıncağız kâğıdı alıp dua ederek gider. Aybaşinda parasını almak üzere icra dairesine geldiği zaman iş meydana çıkar. Icra memurunun ahbabı oldu- ğunu söyliyen adam kadıncağızın evrakını alıp icra kaleminde ka- labalık arasında bir müddet bek- lemedikten sonra çıkmış ve mas- raf diye beş lirayı da alıp hiç bir iş yapmadan savuşmuştur. Dolandırıcılar gözlerine kestir- dikleri erkeklerle de aynı şekilde soyarlar. Bir çok kimseler vardır ki, resmi muamelât takibine pek akılları ermez ve kalem odalarına girip çıkmaktan da hoşlanmazlar. işte, dolandırıcı böyle birini gö- züne kestirdi mi, derhal sokulur: — Senin de bu kalemde işin var galiba. Aman benim bir mua- melem vardı, halledinceye kadar ne çektim... Bereket versin me- murlardan birisi iyi ahpabımdır da onun yardımile yaptık bitirdik. Eğer kısa bir işse ben size yar- dım edeyim, zaten burada birisini bekliyeceğim, hiç olmazsa vakit geçiririm. Eh, muvafık bir teklif, Mademki memurları da tanıyormuş, işi ça- bukça ( yapiversin. o Adamcağız memnuniyetle evrakı verir, işi anlatır. Yeni ahbap kâğıtları alıp kaleme dalar. Biraz sonra gelir. — Azizim öyle karışık iş imiş ki, altından çıkmak çok zor. Muamele için verilecek parayı evelce yanlış hesaplamışlar, bura- ya da yanlış yazmışlar. Şimdi baş kâtip hesapladı, sekiz lira de- gil, on iki lira verilecekmiş, fakat ben bunu da hallettim. İşi gene sekiz lira ile bağladım. Yeni bir şey daha çıkmadan bir defa parayı yatıralım da muameleyi yürütelim. Parayı alıp gene odaya girer ve bir müddet sonra telâşla oda- dan çıkar. Aman efendim, güçhalle işi bitirdik, sen şu yirmi kuruşu al koş iki tane harç pulu al. Başkatip gidecek, o gitmeden pulları çabuk getirde iş geri kal- masın. Hemen koş, hatta paltonu çıkar da öyle gitki o çabuk yetişesin. Adamcağız eğer bu palavrayı da yutup paltosunu da çıkarır bıra- kırsa vay haline. Çünkü. pulları alıp geldiği zaman ne işini takip eden adami, ne paltosunu bula- caktır. Pulları da tramvay parası yap- sın... Bari herif, adamcağızın evrakını bıraksaydı!. EE