MA 14 Mart 1932 Lokantada Beyfendi şarabiyle, salata- siyle, kahvesiyle mükellef bir yemek yedi, sonra seslendi: — Garsonl. — Emredin efendim, oto- mobil mi çağıralım? — Hayır polis çağırın, ce- bimde metelik yok! Hesap kullananlar insan değil, tavuk da çiğnerler. Yolda otomobille giderke bir tavuk çiğnedi. Sahibine çıkarıp Otomobil yalnız elli kuruş verdi : Adam parayı almak istemedi: — Yüz kuruş ver, tavuğu da al, — Tavuğu istemem. Elli kuruş veriyorum. — Olmaz. a Köy ağasına gittiler. Ağa biraz düşündü : — Sen elli kuruş verip git, dedi, bende elli kuruş verip tavuğu alırım | Yaz, diye emrettiniz.. Bu bir hakkınız belkil.. Fakat güzelliginiz, Saymakla bitemez ki.. Sevda dedikleri... GÜLÜŞÜNÜZ BU Şİ'RİN EN GÜZEL MISRAJDIR! Ben bütün hayatımda, Böyle bir yüz görmedim. Baktım baktım baktım da, Bir tek pürüz görmedim.. Gözleriniz ne şirin, Sanki gönül bağıdır Gülüşünüz bu şi'rin En güzel mıraıdır!.. iMSET — Yanlış doktor bey, dere- cenizle reçete yazmıya uğra- şıyorsunuz. Doktor duraladı: — Sahi, dedi, peki amma © kalemimi ne yaptım? — Kaleminizle biraz evvel ) hararetime baktınızdı! Muharrir (o arkadaşlardan biri yazısndan başını kaldırıp etrafa sordu: — Yahu yazılır ? Odada bulunanlardan biri cevap verdi : — Kayın valde!.. On ik senelik evli arkadaşlar- dan biri köşeden atıldı: — Sakın inanma birader, o bekârdır, bilmez !.. Bu defa mu- harrir suali ona sordu: — Ya nasıl yazılır? — Kaynana, kaynanal.. kayın valde nasıl — Bahtın açık olsun kocacığım.. — Ne o, benden ayrılıyor musun? Meslek — Oğlumu ressam mı yapıyım, muharrir mı? — Muharrir yap. — Neden? — Kâat resim muşambasından, mürekkep boyadan ucuz da ondan! Satış Kitabı intişar ettikten üç gün sonra tabiye uğradı: — Kaç tane sattın? — Bir tane. Muharrir canı sıkılarak çıktı. Yolda bir küçük hanınma ras- geldi. Hanım muharririn elini sıktı: — Kitabınızı aldım.. — Ha... demek sizdiniz!.. — Kocan biraz ihtiyar, ölecek olsa ne yapacağını düşündün mü? — Tabii, düz, bir siyah elbise... İ zarlık ederken kitapçı : Arkadaşım ke- mali itina ile ga- zeteden bir şey kesiyordu. Sordum: — Nedir o kes- diğin? — Bir havadis. — Ne havadisi? — Karısı çan- tasını karıştırıyor diye kocası talâk dayası açmış. Bu havadisi kesiyo- rum. — Peki kesip ne yapacaksın? — Çantama ko- yacağım! Duyanlar mutlak coşar, Bir şeyler söyleseydin.. Peşinde herkes koşar; Yanılıp ta sevseydin.. Fransanın meşhur ka- dın muharriri Georges Sand hatırı sayılır müs- riflerdendi. Adı da “Paraya tapar!,, çıkmıştı. Bir gün . kitaplarını tabeden kitapçı ile pa- — Madam dedi neden parayı bu kadar sevi- yorsunuz ? — Bol sarfetmek için! Doğru Kocası : — Saçlarını traş edip peruka taksam bana enayi dersin değil mi? Karısı : — Tabii. | — Öyleyse neden kaş- | | larını yolup, sahte kaş i yapıyorsun ? — Iktisadi buhranın izalesi için bir tek çare vardır: Hiç bir bor- cun verilmemesi. — Aman şunu benim terziye söyle!.. Semadan birer birer, Yıldızlar yere iner; Kim karışır, kim ne der.. Eğer sen isteseydin!.. — Seni utanmaz çapkın senil.. Oradan çekil bakıyım | Müşkülpesentti... Bir türlü evlenemiyordu. Her kıza muhakkak kusur buluyordu. Nihayet cidden'güzel, kusursuz, | Ne hacet! zengin bir kız tavsiye ettiler; — Onu alırım,dedi, fakat bir kere vücudunu görmeliyim. İstediğini yaptılar. Sonra sor- Tamam Meşhur fransız muharrirlerinden biri (o fevkalâde müsrifmiş. Son nefesinde oğlunu çağırtmış. — Bak, demiş, cebimde kaç para var? Oğlu bakmış: — Otuz frank baba. — Ben Paris'e kırk frankla gel- dim, kırk sene kaldım, odemek topu topu on frank sarfetmi- şim.. Benim ne- rem müsrif!, — Tasarruf Benliğim vurulurdu, Büyük bir zevk bulurdu, Dünya benim olurdu; Jmset kölem deseydin... iMSET Hanımefende kendine bir kürk alacaktı. Beyoğlunda bir dük- kâna girdi. Bir kaç tane kürk mu- ayene ettikten sonra sordu : — Bunların tavşan de- risi olmadığını temin eder misiniz ? — Ederim, halis til- kidir. — Malüm, fakat tilki çok kurnazdır da,.. Kalabalıkta — Çantamı bağrıma basmıştım, tramvaya bindim. Kalabalıkta çal- dılar. — Hissetmedin mi? — Ettim amma, çan- | tayı çalmak için oldu- ğunu anlamadım.. dular: — Beğendin mi? — Hayır, buda kusurlu; Burnu — Beyefendi artık yumurta yemiyor. kızım, bir piliç ziyan'olmasın diyel Yazık Adam eve sevinçle girdi: — Iş buldum. Bir fabrikaya gece bekçisi girdim. Rebeka omuz silkti: — Ne yazık, ben de sana iki gecelik entarisi diktimdil Oğlu — Levi mektebin nasıl? — Mektepten çıktım. — Yazık yahu, iki sene sonra doktor çıkacaktın.' — Kısmet değilmiş. olacağım. — Ne münasebet? — Babam Salamona bir saat miras kaldı, saat te bozuldu.. Saatçı — Komşunun oğlunun davulunu büyük | atlatsın diye oğluma para ver- dim gitti bir kaynana zırıltısı aldı!.