3 Mart 1982 Sabife 11 Paris mektupları Kıskançlık ve aşk yüzün- den karısını öldüren koca 17 seneye mahküm edilen edilen koca: «Beni idam ediniz!» diye bağırıyordu Paris, şubat 15 , (Hususi muhabi- rimizden ) — Ge- (i çen hafta Sen cinayet mahkeme- sinde Konstan Po- leniz isminde biri- nin muhakemesi & görülmüştür. Bu adamın feci ma- çeralarla dolu ha- yatı, adliye tarih- lerinde misline na- dir tesadüf edilen bir hâdise teşkil etmektedir. Kostan Polenis ababa akli müva- zesesi bozuk ket- babt bir mablük mudur?.. o Yoksa büyük ve çılgın bir aşkın kurba- nı mıdır? İşte bu iki sual, muhake- menin bütün saf- halarında, O uzun ve devamlı münakaşalara sebebiyet vermiştir. Şahitlerden bir çoğu, maznunun karısına Ohal ve hareketinden müdhiş bir ıztırap hisettiğini ve bu yüzden mahkeme huzuruna çıkmasına sebep olan cinayeti irikâp eylediğini ida eylemişm- lerdir. Bunlar hayatın kâh acıla- rını, kâb Jezzetlerini kendisine tattıran büyük aşkının, en niha- yet maznunu, çıldırasıye sevdiği güzel karısını öldürmeğe sevket- tiğini söylemişlerdir. Konstan (o polen Haver şelh- rinde doğmuş Fransa Milli ban- kasına ve Payo bas bankasının şubelelerinde senelerce müdür- lük yapmış, Fakat bu müreffeh hayat sürmemiş, günden güne sukut ederek bir çok meslek değiştirmiş ve en nihayet, bir »skeri kapjtenin tezgâhtarı ol muştur, Şahitler, bu zavallınm bütün felâketlerini güze) zevcesi Emmaya atfediyorlar. Zira karısını çıldırasıya seven Polen onu adım adım takip etmek ve yanından ayrılmamak için göm- lek değiştirir gibi meslek ve sanat değiştirmiş, vihayet zevcesini elin- den kaçıracağını anlayınca, kadını sokak ortasında çekiç darbeleri altında kafa tasını patlatmak suretile öldürmüştür. Katıl koca, zevcesini Haver bankası şube müdürlüğünde bu- lunduğu sırada tanınmıştır. Emma bankada daktiloluk yapıyordu. Genç kızın sehhar ve dayanılma güzelliği, zavallı Poleni zıvanadan şıkarmış, ve derhal kıza evlen- meği teklif etmiştir. Emma bir çok naz ve işveden sonra, bu teklifi okabul etmiş, nikâhları kılmıştır. Düğünden sonra Polev, müthiş bir israfa kapılan zevcesinin tuvaletlerini temin edebilmek için bankadan külliyetli para ibtilâs etmiştir. Bu sui istima sonradan başına gelen bütün felâketlerin başlangıcını teşkil etmiştir. Emm kocasının tamamen sukut ettiğini, onda, artık para çake- bilecek bir hali kalınadığını an- layınca, ve tahammülfersa kıs- kançlığını vesile ittikaz ederek talak davası açmış ve kocasın- dan boşanmıştır. Maktul kadın: Emma Polen karısından ayrılmasına rağmen kadının arkasını bırak- mamış, on bir defa barışmış ve on bir defa gene kavğa ederek ayrılmışlardır. Polen karısına olan aşkından dolayı, kendisini içkiye vermiş, ahlâkı ve asabı bozolmuş ufak tefek sebeplerden dolayı, berkes ile kavga etmeğe baş- lamış, battâ, bir defasında, zevcesinin kafasını çekiçle yar- mıştır. Emma, başından bir çok maee- ralar ve sergüzeştler (geçtikten sonra, gene eski mesleğine avdet etmiş ve bir yazıhaneye daktilo sıfatile kapılanmıştır. Polen, Zevcesinin bir yazıhane- de yerleştiğini öğrenince, ona bir mektup yazmış, ve bir çok rica- larda bulunmuş, onunla son defa görüşmek için tayin ettiği yere gelmesini rica etmiştir. Mahkeme reisi, katil kocanın hayatının bütün safhaların jüri heyetine birer birer anlattıktan sonra katile dönerek: — Sabık zevcenizi randevuya davet ederken, hakiki maksadınız ne idi? Katil, reisin bu sualine cevap vererek demiştir ki: — Kafamda yalnız bir fikir hâkim bulunuyordu. Ya zevcem benimle tekrar barişmağa razı olacak, ' yakut ikimizde beraber ölecektik. o Yanımda taşıdığım çekici de bu maksat için almıştım. Hava kararınca, kendisine randevu yeri olarak tayin etmiş olduğum Metro civarında beklemeğ başla- dım. Onu uzaktan görür görmez, “Nini biraz beni bekle,, diye bağırdım. Zevcem, müstacel bir işi olduğu çevabile, biraz sonra geleceğini söyledi. Hakikaten aradan yarım saat geçtikten sonra geldi. Ben ağliyarak onun aşkı yüzünden çektiğim felâketleri, işkenceleri anlattım, tekrar ( birleşmemizi yalvara yakara teklif ettim. O, mütemadiyen reddediyordu. Beni itmek için elini kaldırdığı zaman parmağında, yabancı bir yüzük taşıdığını görünce (o kendimden geçtim. Kıskançlık, beni kudurttu, on- dan sonra ne yaptığımı biliniyo- rum. Yalnız cebimde taşıdığım Dügün evinde 200 kişi yenilen yemekten i zehirlenmiş Bombayda Hintlilerin muhte- şem bir düğününde 200 davetli düğün yemeğinden sonra oğır surette hastalanmış, İastanelere naklolunmuştur. Kalan yemekleri yiyen jbir mer- kep ile bir serseri köpek de hastalanmıştır. Bu hadiseden Bombay halkı i büyük endişeye düşmüştür. Halkın sıhhatine karşı bir sui kast olduğuna dair müheyyiç şayialar çıkmıştır. Fakat yapılan ! tahkikatta düğün tatlısının üç gün evvel hazırlandığı ve bir bakır kapta muhafaza edildiği, ve bun- dan dolayı davetlilerin zehirlen- dikleri anlaşılmıştır. Halkevinde Halkevi riyasetinden: 4/M./1932 Cuma günü saat (15) de Cağal- oğlundaki - Halkevinde © Güzel Sanatlar şubesi hakkında görü- şülecek ve idare beyeti intihabı yapılacaktır. Resim, mimari, hey- keltraşlık, o Sanayiitezyiniye (o ve musiki ile alâkadar zevat ile bu şubeye evvelce “kaydedilmiş olan zevatın teşrifleri riça olunur. Adanada faydalı yağmurlar yağdı Adana — Adanada perşembe günü başlayıp, cüma gününe kadar süren yağmur, zeriyata, hububata ve pamuk mahsulüne pek faydalı olmuştur. Yağan yağmurların elli mili- metre kadar toprağa geçmiş ol- dağu haber alınmıştır. Uzun müd- dettenberi devam eden kuraklığa karşı bu yağmur kâfi gelmez ise de daha sürekli yağmurların baş- langıcı addolunmakıdır. Viran köyünde bir cerh Ankara, 2 (Telefon) — Anka- rada Yassı Viran köyüne tütün satın almağa giden Fethiye kö- yünden on yedi yaşlarında Ahmet oğlu Hüseyini mezkür köy ço- banlarından Halil oğlu Ahmet Hüseynin parasına tama ederek bıçakla muhtelif yerlerinden ya- ralamış ve parasını almışlır. Çoban Alhmat tevkif olunmuş, Hüseyin hastahaneye nakledilmiş- tir. Yaraları ağırdır. Fazla mal alan mübadiller Ankaral — T; kanununa göre mübadiller muayyen nisbet- | lerden fazla mal aldıkları takdir- de bu malları üç ay içinde borç- lanmağa, yahut bu malları terke- derek tasfiye ovesikası (almak üzere müracaat etmeğe mecbur- durlar. Bu iki şıktan birini tercih etmeyenler hakkında sarahat ok madığından bu hususta hükümet meclisten bir tefsir kararı iste- miştir. Yalnız Türk vatandaşlarına tahsis edilen sanatlar Ankara, | — Hariciye encümeni Türkiyede münhasıran Türk vatan- daşlarna tahsis edilen sanatlar lâyihasına koltukçuluk, fotografçı- vi havadis filimcileri, perukârlık ve manikürcülük sanatlarını da ilâve etmiştir. çekici kaldırarak kapinin şiddetle indirdiğimi hatırlar gibi oluyorum. Ben zaten mahvoldum harap oldum. Beni idama mahküm etse- niz de gam yemem. Jüri heyetleri, ekseriyetle, aşk yüzünden cinayet işleyenleri be- raat ettirdiği balde, bu defa Poleni on yedi sene kürek ceza- sına mahküm etmiştir. Polen mahafızlar (| tarafından sürüklenerek mahkemeden dışarı çıkarırken, Oo hakimlere (| hitap ederek: — Beni öldürünüz, idam ediniz diye yalvarıyordu. Hırsızlar nasıl çalışırlar ? Darılma amma hakikaten çok vefasızmışsın!... “ Seni Allah rasgetirdi, b bu akşam beraber eğlenelim... ,, — Yahu, ne vefasız hemşehri imişin, insan bir defa olsun arayıp sormaz mı?. Bak şu Allahın işine, dün gece ben de memleketi rüyamda görme- yim mi?. Demek ki, bugün seni (o görecekmişim. Oo Yüzünü çevirmeseydin — tanıyamıyacaktın, öyle ya, seni göreceğimi ne bile- yim?. Hiç aklımdan bile geçmezdi. Lâkin sen de çok değişmisin hal. Bereket versin görür görmez gö- züm ısırdı, dikkatlice baktım da tanıyabildim. Zaten benim ruya- larım boşa çıkmazl.. Daha ne sitemler, ne hayıflan- malar. Hakkıda var ya. Mem- leketten geldiniz de hemşehrinizi aklınıza getirip. bir defacık ara- madınız bile. Hattâ vefasızlıkta okadar ileri gittiniz ki, burada böyle bir hemşehriniz olduğunu dahi unuttunuz. Ya adamcağızı hâlâ tanıyamayışınıza ne diyelim? Bu vefasızlığa da sığar şey değil. Ayıp ediyorsunuz doğrusu. O sizi görür görmez nasıl tanıdı?!. Sokak ortasında ayak üzeri uzun boylu konuşulamaz ya. Derhal kahveye davet eder. — Yahu seni görünce ne kadar sevindim, bilseni. Gel hele şurada biraz oturalım. Bir kahvemi iç, memleketten biraz havadis ver. Hemen bir kahveye girersiniz. Vefakâr hemşehrimiz kahveleri ısmarlar, karşı karşıya oturursu- nuz. Hâlâ kendisini tanıyamadı- ğınızı bakışınızdan anlar. — Danlma amma, hakikaten çok vefasızmışın. Hâlâ tanr- yamadın değil mi?. Hele bir iyice düşün bakalım, yirmi sene evvelki zamanlar hatırına getir, biraz düşünürsen derhal tanıyacaksın. Memleketteki bildikleriniz birer birer saymağa başlarsınız. — (...) Ağalardan olmıyasın ? — Bilemedin. — Yoksa (... ) lerden misin?. — O da değil. — Dur dur, yoksa (... ) lerden misin ?. * — Hah, biraz yaklaştın. Şimdi iyi düşün bakalım. Istediğiniz kadar düşünün, bir türlü tanıyamıyorsunuz vesselâm. Hemşeriniz güler. — Madamki tanıyamadın, ben de inat ettim, bir türlü söylemiye- ceğim, iyi düşün de bul. Hele sen düşüne dur. Şimdi gelelim muhabbetimize. Ne iyi tesadüf oldu ?. Ben de bu akşam bir az eğlenmek istiyordum, fakat arka- daşlardan hiç birisini göremedi- ğim için, yalnız nasıl eğleneyim, diye düşünüp duruyordum. Seni Allah ras getirdi. Bari beraber eğlenelim. Beraberce Beyoğlna çıkarsınız şöyle çalgılı, çengili bir eğlenti yapacaksınız. Hemşehriniz böyle yerlerin kurdu. Kırk yılda bir tesadüf ettiniz, artık sizi adi bir meyhane köşesine kapatacak değil “ya. Sonra memlekete gidince soran- lara ne dersiniz? Haydi şu lüksçe barlardan birine girin bakalım. Lâkin hemşehriniz hakikaten çok vefakâr adam. Size kârşı ne ikramlar, ne ikramlar. Çok mah- çup kalırsınız. Derhal saza yakın bir yerde mükemmel bir mass hazırlanır, Karşı karşıya geçersi- niz. Hmşehriniz gorsanlara emir ler verir; — En âlâsından mezeler isterim. Masanm üstü biran içinde çeşit çeşit mezelerle dolar. Birer, ikişer kadeh yuvarlanır. Hemşeh- riniz gülerek. — Ee,»der» tamyabildin mi? Korkarım bâlâ hatırlızamadın. Şimdi bir kaç (okadeh daba parlatıp da kafa cilâlanmca bak nasıl tanıyacaksın!? Istanbulun meşhur seyyar satı- cıları da geceleri meyhaneleri biç boş bırakmazlar. Elinde saat ve saire satan birisi girer, masaların rakı, okkalı “etrafında dolaşmaya başlar. Hem- şehriniz onu da çağırır. — Çoktan beri saat 'almak is- tiyordum. İyi tesadüf etti. Bir tane sana alalım. Bu adamın saatleri çok iyi çıkar. Iki gümüş saat seçilir, pazarlık yapılır. Siz aldığınız saatin para- sını vermeye davranırsınız. Fakat hemşehrisiz müsaade eder mi ya! Size hediye edeceği 8-10 liralık bir saatin ne ehemmiyeti olur? Derhal: birahanenin (sahibini çağırır. — Azizim, ya bana bir yöz liralık bozunuz, yahut iki saatin parasın bu adama veriniz de hesap puslasıma ilâve ediniz, hep beraber hesap görünüz. Pusladaki hesap elli, altmış Mirayı bulmuştur. Bu kadar alış veriş yapan bir müşterinin tekli- fine itiraz edilir mi?. Birahane sahibi derhal saat paralarını verir ve bunu da pus- laya ilâve eder. Daha böyle bir kaç kişiden alışveriş edilir. Hemşebriniz çok kibar, ne alsa hepsini çift alıyor, muhakkak biride size... Şişeler, boşalır, kafalar dumanlanır. Fakat hâlâ hemşehrinizi bir türlü tanıya- madınız gitti. Hep rakı ile vakit geçirilemez ya?. Birazda yemek yemeli. Birer bardak şarapla biftekler, bilmem neler de ısmarlanır, güzelce kar- nızı da doyurursunuz. Eb, bunun üzerine bir de meyva lâzım. Hemşehriniz kalkar. — Ben buraya gelirken karşı taraftaki dükkânda çok güzel bir elma gördüm, çok hoşuma gitti. Şimdi garsonu göndersek fena bir şey alır. Ben gidip kendi elimle güzel bir elma alayım da ağız tadile yiyelim. Diye elma getirmek üzere fırlar. İkramı gördünüz mü?. Lâkin elmacı dükkânı da nekadar uzakmış... Yarım saat geçtiği halde hemşehriniz hâlâ gelmiyor. Işin yoksa bekle dur. Bar kapa- nıncaya kadar bekleseniz gene gelmez. Ne ehemmiyeti var, elmayı daj yemeyiverin... Fakat ya hesap pusulasına meram anlatmak!. Artık siz bar sabibile uyuşun. İsterseniz polis merkezine kadar da gidiniz, ne yasanız nafile, hesabı görecel- siniz. Fakat hâlâ hemşehrinizi tanıyamadınız vesselâm. İşte do- landırıcıliğın bir o şekli daha... Barda size saat satan adam da dolandırıcınn arkadaşıdır. Açık gözlüğe diyecek yok yal.