Sahife 6 â Akşam m 29 Teşrinisani 1 1 ISTANBUL HAYATI Bülbülün çektiği dili belâsıdır! Dayanamadım, pat diye bir lâf sokuşturuverdim.. — Bülbülün çektiği dili be- lâsıdır, derler. Aman ne doğru sözmüüüş!. (o Tabiatim (kurusun karşımda birisi kendini methe- dip te böbürlendi mi, nuru da olsa tahammül edemem, çat diye kabahatini yüzüne vuru- veririm, böyle yapmasan olduğum yerde hırsımdan patır, patır patla- rım... Bu huyumu kendim de be- ğenmiyorum amma, nâpim ki, elde değil. Malüm ya, huy canın altındadır, can çıkmaz derler...,, Ada vapurunun alt İkamarasında kürk mantolu hanın kanapenin ucuna ilişmiş, etraftaki kadınlara uzun uzun dert yanıyor... Kendini beğenene pek kızarmış. Hele birisi babasının, kocasının zenginliğini ortava atar da öğün- meğe başladı mı bu hanımcağızın cinleri başına toplanır, sinirleri gerilirmiş, artık dilini tutabilirsen tut. Heyecandan, yanındaki tanıma- dığı genç kadının dizlerine olanca kuvvetile vurarak anlatıyor: “ — Ah, hanımcığım, ötedenberi o çirkef karıya, o takunya kayışı kılıklı maskaraya ne kadar içle- niyordum bilsen?! Nereye varsa hep kendini metheder. Ben böyle şeylere çok kızarım. | Babamı öldürmüş kanlı düşmanım bile olsa kimsenin arkasından bir tek söz söylemem. Amma velâkin yüz yüze geldi mi iki çift cevapla paçavraya çeviri veririm | adamı. Diyeceksin ki, be müslüman | senia neyine gerek âlemin girdisi | çıktısı ? Onu bende bilmez deği- lim amma, söyledim ya, elde değil. Işte bu yere batası huyu- mun yüzünden en sonunda başımı derde soktum. Hem ne dert, ne dert, bilseniz? Utancımdan yerlere giriyorum, bir türlü kimselere açamıyorum... Kimseye söylenecek şey değil ki, Sacayağı kılıklı karı gene bir yerde harıl, harıl kendini methet- miye başladı, aksi olacakya, ben de orada idim, diye bir lâf sokuşturuverdim. Vay efendim, sen misin söyliyen? Bunu yememiş, içmemiş, gitmiş doğru Heybeliye, bizim görümceyi yakalamış, birin yanına beş daha katarak olduğu gibi anlatmı: Haniya, lâfın ucu biraz görüm- ceme de dokunuyordu. O da tutmuş bizim efendiye aksili, sitemli koca bir mektup donatmış mı? (Parmaklarını birbirine çengel- liyerek) Şimdi bizimkile aramız oldu böyle... On beş gündür, anan yahşi, baban yahşi, yalvar- dım yakardım bir türlü adamı kandıramadım. Akşam oldumu evin içi cenk yerine Odönüyor, artık o üst katta, ben alt katta oturu- doruz. Bir şey değil, komşular düyacak diye ödün kopuyor. Bari görümceye gideyim, anlatayımda işi hallediversin dedim. Ya, ha- nımcağım, işte bülbül gibi dilimi- zin belâsını çekiyoruz.,, Vapur Büyükadaya yaklaşıyor- du, düdük sesini duyunca kadın- cağız etrafına bakınarak, —Ayol, Heybeli maya başladı. Karşıdan bir cocuk atladı, — Teyze, Heybeliyi geçeli yıl | oldu. Kürk mantolu hanım pür telâş yerinden fırladı. Merdivenlerden çıkarken, — Gördünüz mü başıma gelen- leri, lakırdıya daldık, gideceğimiz yeri geçtik. Kaptana yalvarayım- da şuracıktan dönüversin bari... Diye kendi kendine söyleniyordu. | C.R. gözümün çıkmadan huy dayanamadım, pat | adaya daha | çok varmı acaba? Diye toplan- | rugby takımı bahri — Hapishane mi, saray mı? Amerikanın Sing Sing hapishanesinin yelilerle maç yaptı!... ARYA TAA Sing Sing hapishanesinden bir kaç manzara Yukarıda ortada idam mahkümlarını elektrikie öldürmeğe mahsus Hapislanelerin, mahpusların 1s- | lahı hâllerine Ohizmet edecek şekilde olması şarttır. Kurunu- vustadaki gibi karanlık zindan- larda zencirlere vurulan mahpus- i ların hem vücut itibarile, hemde manen çürüyecekleri ve bunların ! hapisten çıktıktan sonra cemiyet için birer belâ olacakları bugün tahakkuk etmiştir. Eski zaman zındanları mahbus- | ları uslandıracak yerde cemiyete karşı şiddetli bir kin beslemeğe sevkedecek şekilde idi. Bunun İ için yeni hapishanelerin hava ve | güneş alır, içindekilerin sıhhatini | bozmayacak şekilde ( olmasına ! bilhassa itina ediliyor. Umumi hapishanelerde mahpus- lar senelerce zincire bağlı tutul- | muyor, bunlara faideli meşgaleler | bulunuyor, sanat öğretiliyor. Mah- | pusların bahçede dolaşmasına, ! bava almasına müsaade ediliyor. Bu suretle mahpuslar, müddetlerini | bitirip çıktıkları zaman, ekseriyetle | | çok değişmiş oluyorlar. Mahpuslara bu suretle insani | muamele edilmesi şüphesiz çok i doğru bir harekettir. Fakat İ bazı omemleketlerde bu hal | ifrata vardırılmıştır. Bu memle- ketlerin başında Amerika gelir. Amerikada Obazı hapishaneler | adeta saray gibidir. £ İçlerinde Geçen gün Londranın Parisin Monso parkına ait yüzünden dolaşan pek azdır. meşhur Hayd parkında bir resim neşrediyoruz. görülüyor. Londra parkında epiyce gezenler bulunduğu hâlde Monso parkında, havaların soğuk gitmesi | istediği harhanği bir apartmanda mevcut olmayan konfor vardır... Bu kadar konforlu, tabir caizse lüks hapis- hanelerin de mahpusların ZN fena bir tesir yaptığı şüpkesizdir. Amerikada bu mesele son za- manlarda (uzun sekep olmuştur. bu hususta kat'i lememiştir. Amerikada son yapılan hapis- haneler arasında Sing Sing hapis- hanesi pek meşhurdur. Burası hapishane değil adeta bir saray gibidir. Hapishanenin koridorları geniş bir bahçeye nazır çok ay- dınlık ve çok ferahtır. Her mahbusun ayrı bir odası | vardır. Bu odada kar gibi beyaz | örtülü demir bir karyola bir | münakaşalara Mamafih henüz bir karar veri- | | | | dolap, bir tuvalet masası ve birde radyo mevcuttur. Geceleyin arzu eden mahküm radyonun lastik borularını okulaklarına ( takarak ıstasyonun o neşriyatını | takip eder. Sing Sing hapishanesinin bah- | çesi çok büyüktür. Burada çiçek ve zebze kısımları, bir yüzle havuzu, bir de spor meydanı vardır. Son zamanlarda hapishane muhtelif spor takımları teşkil etmiştir. Rugby mahpuslar ara- sında çok ilerlemiştir. Bilhassa müebbet kürek mahkümlarının Burada da yerde m iii | yapmıştır. bir sonbahar manzarasını dercetmiştik. iskemle görülüyor Rugby takımı büyük bir maharet göstererek şampiyon olmuştur. Son günler zarfında bu takım ile bahriye takımı arasında bir maç yapılmıştır. Bu maç hakkında şu malümat veriliyor: “Meşhur Sing Sing hapishane- sinin müebbet kürek mahkümları Rugby takımı, geçen pazar günü ilk defa olarak hapishane hari- cinden yelen bir takımla maç Bu maçı başgardıyan M. Loves tertip etmiştir. Maç hapishanenin stadında ya- pılmıştır. Müebbet kürek mah- kümlarına karşı bahriye efradı cedide Rugby takımı çıkmıştır. Maç çok heyecanlı olmuş, mah- pusların takımı sıfıra karşı 33 puanla galip gelmiştir. Maç münasebetile sahanın etra- fına bir çok yerlere mitralyozlar konmuştu. Sahanın bir tarafında | ; mm ra url | kökleşiyor. Bu kanaatı edenler diyorlar ki: | herşeyden evel FAİDELİ BİLGİLER Yalnız arzda mı hayat var? Bu kanaat yeniden kökleşmeğe başladı Insanlar asırlarca müddet yalnız arzda hayat olduğna kanaat getir- mişlerdi. Sonra Ortaya yeni yeni nazariye- ler çıktı. Kâinatın diğer nokta- larında da, tıpkı arzdaki gibi, hayat olduğu iddia edildi. Hele Arrhenins (o isminde İsveçli bir âlim tekmil seyyarelerde yaşayan mahluklar (bulunduğunu ileriye sürdü. Bu hususta bir çok mü- nakaşalar oldu. Şimdi bu ikinci fikir kuvvetini kaybetmeğe başlamıştır. Kâinatta, kürreilarzdan başka bir yerde hayat olmadığı kanaatı yeniden müdafaa Bir yerde hayat olabilmesi için, hayatın idamesi için İâzım gelen şeraitin bulun- ması lâzımdır. Bir kere 50 derece sicaklıktan yukarıda hayat uzun müddet devam edemez. Halbuki fezada parladıklarını gördüğümüz yıldız- ların ekserisinin sıcaklıkları mil- yonlarca dereceyi bulmaktadır. Şu halde, hayat böyle kendin- den ziya saçan yıldızlarda değil, ancak dünya gibi, seyyareler üzerinde bulunabilir, çünkü bunlar arlık haricen soğumuşlardır. Halbuki böyle seyyarelerin te- ! şekkülü, çok ve muğlak şartiara i dönen 2300 mahküm, diğer tarafında da | harıçten gelen 700 seyirci bulu- nüyordu. Seyirciler girerken üzer- leri aranmıştır. Hariçten gelen- lerle mahkümların arası demir parmaklıklarla ayrılmıştı. Müebbet kürek omahkümları takımı âlâmet olarak yabani ata intihap etmiştir. Bunun sebebi yabani atın sırtının Amerikadaki mahkümlara giydirilen elbise gibi yol yol olmasıdır. Bugün de yığınlar teşkil eden yapraklar bağlıdır. Hayatın idamesine müsait olan hararet sıfır ile 40 derece arasın- dadır. Şu halde, teşekkül eden bir seyyare bu sıcaklık dereceleri arasında kalabilmek için güneşe ne pek yakın, nede pek uzak olmalıdır. Bir seyyarenin üzerinde, kendisine gelen enerjiyi fezanın soğukluğunda dağılmaktan kur- taracak bir havayı nesimi bulun- malıdır. Bu hava kâfi derecede kesif ve muvellidülhumuzayı (ok- zijen) havi olmalır. Bu havayı kendi etrafında tuta- bilmek için seyyarenin kâfi dere- cede bir cazibe kuvveti bulunma- lıdır. Meselâ ay, küçük olan cüs- sesi yüzünden kâfi derecede cazibeye (malik (olmadığından, etrafında bir havayi nesimi taba- kası tutamaz, ve binaenaleyh, üzerinde hayat bulunamaz. Bizimle beraber güneş etrafında seyyarelerden oUtarit ile Neepton'da da hayat bulunamaz. Zira birisi güneşe pek yakın, diğeri pek uzaktır. Yalnız olsa olsa Zühre ile Merih bu nokta- dan mevzuu bahs olabilir. Diğer seyyareler hayat. şartlarına ya kısmen veya tamamen malik değil- dirler. Bu şartlara tamamen malik olan yalnız kürreiarz vardır. Dünya üzerinde hayat şartları o kadar mükemmeldir ki, sanki arz üze- rinde hayat teşekkül ve inkişaf etsin diye yaratılmış denebilir. Güneşten uzaklığı tam lâzım gel- diği kadardır. Güneş etrafındaki devri de hayat için omuvafık şekildedir. Dönüş süratı o kadar hızlıdır ki, güneşin fazla sıcağını kâfi derecede soğutabilmektedir. Ar- zın güneşin etrafında iğri bir surette dönmesi de hayat için harareti muntazaman taksim nok- tasından lâzımdır.. Hararetin en munlazam dağılması için dünyanın kaç derece meyil ile dönnesi lâzım geldiği hesap edilerek 22-24 meyil derecesini en muvafık bir İ meyil olduğu bulunmuştur. Dün- yanın bu meyli de hakikaten 23 ! derecedir. Görülüyor ki üzerinde hayat imkânı olan bir seyyarenin teşek- külü pek kolay bir iş değildir. Bu bir çok şartlara, ve tesadüflere | bağlı bir keyfiyettir. Öyle ki bu kadar çok ve karışık şartların bir araya pek ender gelebileceğini kabul edebiliriz. 4