Alman Casusluğunun Esrarı — 16 — YAZAN : Bernard Newman Alayından izin alarak hema_ı Londraya geldi ve hayretle hi- kâyeyi öğrendi. i gün sonra, ikisi birlikte gantajcının - ziyaretine gittiler. Südetler havalisi hakkında İngi Hz noktai nazarı meselesi hiç mevzuubahe olmadı. Zabit ka- pıyı kilitledikten sonra iptida =ı gelen muameleyi yaptı. “Bunu bitirince, eski rezaletten Bir keltme duyulacak - plursa dünyanın öbür ahp kendisini bulacağıni ve ca- ni alacağını şantajcıya anlattı. 'Tehdid o kadar kat'iyetle ya- pilmıştı ki şantajcı buna inan- Mmakta tereddüd etmedi ve artık eski rezalete dair bir kelime bile işidilmedi. Bir kaç hafta sonra, bir İn- giliz kürsüsünden Çekoslovakya- yı tedib meselesinde Almanla- Tın keyfi metodlarından büyük bir belâğatla şikâyet edildiğini işittim. Bu şikâyet kadının ko- cası tarafından vukua - geliyor- du. Kadın, dinleyiciler arasında oturmuş, kocasını bütün kuv- vetiyle alkışlıyordu. Bir çok garib casusluk hikâ- yelerinin arkasında şantaj var- dır. Şantaj-bir çok Şekiller ala- bilir. Bazan, çasus eski bir ku- sur ve hatadan istifadeye kab “kar, Fakat çok kere kasdi tu- zaklar kurulur. Bu usul bilhas- sa genç ve kolay tesir . altında kalabilir. zabitler, politikacılar ve diplomatlar hakkında tatbik edilir. Meselâ, yüzbaşı Brautsch is- miyle bahsedeceğimiz bir Çe- koslovak zabitinin hikâyesini düşününüz. Bu zabit istihkâm işlerinde mütehassıs idi ve Çek Maginot hattının sırlarından ço- Buna vâkıf bulunuyordu. 1938 eylülü buhranından çok evevi, bu kaleler şiddetli müna- kaşalara mevzu teşkil ediyordu. Bir taraftan bu kalelerin fay- dasız oldukları, Almanların on- ları çiğneyebilecekleri iddia olu- nuyordu. Diğer taraftan, zapt- ları imkânsız bulunduğunu te- min edenler vardı. Almanlar bir istilâ için hazırlamadan evvel hakikati öğ- renmek zaruretinde idiler. Ta- bildir ki Alman casusları kale- lerin inşaları hakkında — tahki- kat yapmışlardı. Fakat onların zetirdikleri -malimat bizzat is- fihkâmlardan ve - teslihatların- dan pek- az bahis bulunuyordu. Yüzbaşı Brautsch pek mukte- tür bir topçu zabiti idi. Mesle - ğinde çok ileri gidecek bir genç olduğu görünüyordu. Âmirleri onun hakkında o ka- dar iyi fikir besliyorlardı — ki nurmal surette daha yüksek bir zabite verilecek bazı işler ona teydi olunuyordu. Maatteessüf o yalnız muktedir bir zabit de- ğildi, pek ateşli ve kadınlara düykün bir adamdı da. z Bir akşam Prağda, bir diplo- matik baloda, Brautseh bir ka- dın tanıdı, derhal ona meclüb oldu. Masallardaki mahud kumral casusa bunun kadar benzemez bir kadın tasavvur etmek ka- bil değildir. Maria orta boyludan fazla, siyah saçlı bir kadındı. Nefis bir endamı vardı. Gayet zarif ve cazibdi. Fakat sakin, göze çarpmaz bir hal arzediyordu. Güzelliğinden evevl zekâsı dik- kati celbederdi. Brautseh ile çar çabuk, aralraında müşterek nok- talar buldular. Bu danstan son- ra bir kaç hafta içinde Maria, Çek zabitinin metresi olmuştu. Brautsch, bütün serbest — za- manlarını onunla beraber geçi- | riyor, apartımanına sık sık gi- diyordu. Şahsiyeti o kada cazip- ti ki pek büyük bir tesir yapı- yordu. Bir akşam âşıkının kolla- rı arasında iken Dartımanda birdenbire bir koca meydana gıkarsa Çek zabitinin ne kadar | hayrete düşeceğini tahmin ede- bilirsiniz. Brautseh, kadının ev- li olduğunu bilmiyordu. Maama- fih, kocasından bahsetmeyişinin kasdi olmadığını çarçabuk an- ladı Madam bu hususda tamamen pervasızdı. Kocasını da — gayet haşin bulunuyordu. — Susması için bir bedel lâzımdı. Yoksa ta-. ucuna - kadar| gitmek icab etse bile bunu göze Hüseyin Cahid YALÇIN 4 | lak davası açıdacaktı. Buna mey- dan vermemek re — istenen bedelin ne olduğu - bildirildi: | Çek Maginot hattının tafsilâtı taleb ediliyordu Brautsch eski bir Slovak TERCEME EDEN: ölmüştü. Brautsch dul bir ana ile kalmıştı. Kadıncağızın ihti- yarlık zamanında bütün ümid ve tesellisi oğlunun aile an'ane- lerini babalarına lâyık surette muhafaza ve idame ettirmekte olmasından ibaretti. Brautsch bütün bunları düşündü, red ce- vabı vereceği takdirde vukua gelecek hali de muhakeme etti. Çek ordusunda ahlâk seviye- si pek yüksekti. Bir rezalet çı- karsa askerlikte kalacağını mid edemezdi. Fakat metresinin şartlarını kabul ederse — hiç ol- mazsa suçu gizli kalabilirdi. Almanların istihkâmlara da- ir şimdiye kadar bütün malümâa- tı elde etmiş olacaklarını da muhakkak telâkki etti. Bu gibi ahvalde insanın kendi kendisini kandırabilmesi kolaydır. Muka- vemetten vazgeçti. Fakat felâ- ketten sonra yamadı. Al- manlar Çekoslovakya içinde ilerledikleri zaman intihar etti. Birleşik Amerika devletlerin de yaptığı sabotaj işi Dünya Harbi esnasında casusluğun en yüksek muvaffakıyetini - teşkil etmiş olan yüzbaşı Von Rin- telen bir adama karşı yapılan bir şantajdan bahseder ki onu daha iyi bir surette bilmek lâ- zımdır. Dr. Scheele isminde bir adam Von Ritenlen'in yanında hizmet etmişti. Fakat bir gün, birdenbire büyük bir para iste- di. Artık kendisine itimad caiz olmadığı açıkça görülüyordu. Maamafih von Rintelen'in şe- riklerinden biri bu işde nasıl ha- reket etmek lüzım geleceğini kararlaştırdı. Scheele'nin bir zayıf tarafı olduğunu keşfetti. Bu adam kadınlara pek düşkün- dü. Kadın güzel ve cazib olursa uğrunda her türlü çılgınlığı ya- pardı. Doğru tipde bir kızın hizmeti temin edild.. Bu kızın Dr. Scheele ile tanışması için bir vesile hazırlandı. Çok geçmeden Scheele bu kadını kırda bir o- tomobil gezintisi yapmağa davet etti. Otomobiline bindiler. Açık kırlara çıktılar. Hali bir yerde yolun kenarında bir adam duru- yordu. Araba bu adama yakla- Şınca, kız. birdenbire bağırıp, çağırmağa başladı ve kollarını havaya kaldırdı. Hayrette ka- lan Dr. Seheele arabayı durdur- du. Ne olduğunu kızdan sordu. Yolun kenarındaki adam araba- | nın yanına geldi. Bu sırada k: dee bağırmakta devam ediyor ve yanındaki arkadaşının kendi- sine tecavüz etmek istemiş oldu- ğunu söylüyordu. Polise haber vermek için bir telefon arıyor- du. &l Yabancı adam kendisinin bir | polis memuru olduğunu bildirdi. | Ve Dr. Seheele'e mevkuf bulun-| duğunu tebliğ etti. Bazı mülâha- zalar dolayısiyle meseleyi ört bas etmeğe razı oldu. Fakat, biraz sonra Von Rintelen'in a-. janı Dr. Scheele'e bu gezintinin duyulmuş olduğunu ve bundan | sonra bir tacizde bulunursa her | zaman istimal edilebileceğini bildirdi. O da dilini tuttu. Bun-! da şaşılacak nokta tecrübe sa- hibi bir adamın bu kadar eski ve malüm bir tuzağa düşmüş olmasıdır. v Casuslar yalnız şantaja değil, katle de teşebbüs ederler. Dost- | $ larını “temizlemeğe,, hazır bir kuvvet rejimi muarızlarına kar- şı hiç de hassasiyet ve merha- met eseri göstermez. —Alman casusluğunun zimmetinde A- vusturyada Dollfuss'tan, Ru- manyada Calinescuya varıncıya kadar uzun bir katil listesi var- dir. Rus - Alman misakı Japon- yayı hayal sukutuna uğrattık - tan sonra, gizli nazi entrikaları- nn bu memlekette nasıl şümul peyda ettiği tedrici surette ifşa olunmaktadır. — B: İngiltereyi ve daha bette olmak üzere, küçük nis- Birleşik A- merikayı müşkülâta düşürmek tir. Demokrasilerle elbirliği yap- mağa taraftarlık eden her po- litika adamı korkutuluyor. Ya- hud “bertaraf,, ediliyordu. A- janlar Japon İdiler. Fakat icab eden para ve tahrik umumiyetle Almanyadan geliyordu. Japonyada “Siyah ejderha,, diye meşhur bir teşkilât vardır, Bunun tamamen vatanpervera ne sebeblerle faaliyette bulun- duğu muhakkatır. Böyle ol di-| mak lâzımdır. Çünkü hiç bir lesinin evlâdı idi. Babası, bü-| teş bu kadar sert ve haşin fük babası ve daha büyük babası olamaz. Bir çok katiller irtikâb hep asker idiler. Şimdi babası | 'etmiştir. (Arkası var) ) HER SABAH- Müstahsile yapılan yardım Hükümet bir sene evvel çift- çiyi ikaz etmişti. Kendisine mümkün olduğu kadar - fazla buğday, ekmesini, buğday fiyat- larının yükseleceğini ve elinde satılmamış mahsul kalmıyacağı- nı temin etmişti. Nitekim hâ- disat hükümetin haklı olduğu- nu gösterdi. Buğday fiyatları yükseldi ve hükümeti dinliyerek çok mahsul yetiştiren çiftçinin yüzü güldü. Ayni şey tütün için de varid oldu. Hükümet müstahsile bol tütün yetiştirmesini tavsiye ve cihan harbine rağmen bunların iyi fiyatlarla satılabileceğil min etti. Bugün Ege tütün pi- yasasındaki hararetli - satışlar ve müsaid fiyatlar hükümetin müstahsile — yaptığı tavsiyenin doğruluğunu ve kıymetini ifade etti. Hükümetin bu şekilde yaptığı direktiflerin memleket - çiftçisi- ne son derece faydalı olduğu gö- rülüyor. Şimdiye kadar bizde köylü ve müstahsil sınıf tama- miyle gözleri kapalı hareket e- derdi. Yetiştirdiği mahsulün pa- ra edip etmiyeceğini bilmezdi. İşi Allaha kalmıştı. Ve bilhassa bazı açıkgöz muhtekir mütavas- sıtların elinde oyuncak mesabe- sinde bulunuyordu. Bu yüzden mahdud bir komisyoncu kütle- sine istismar ediliyor, neticede daima zararlı çıkıyordu. İşte Cümhuriyet devrinin çiftçiye temin ettiği en büyük iktısadi menfaatlerden biri de bu son ikazlar olmuştur. Ziraat ve İktısad Vekâletlerinin bu yolda inkişaf edecek faaliyetleri ve müstahsil sınıfı daimi olarak tenvir etmesi memlekete çok büyük menfaatler temin edecek- tir. A. C. SARAÇOĞLU ANARAAAAAAAANARARARARARA Davet Cümhuriyet Müddetvmumili- ginden. İstanbulda bulunduğu anlaşı- lan Keğan ceza hâkimi Osman| Bahri Uzunhasan oğlunun me- Mmuriyetimize müracaatinin ga- zetenizle ilânını dilerim, SABAR islâm ve Oraya ufak bir iş için Sü- leyman Nazif bey geldi. — Hazır bulunan Rasadhane — müdürü Fatin beyin teklifi ve mecmua sahibi Eşref Edib beyin ısrarı üzerine oturdu. İkram edilen çayı içerken, münasebet açılm- ca, o kalemi gibi dili de kökte-, yip gürleyen Nâzif bey, kö- pükler püskürerek söylüyordu: | — Ben, Hazreti Muhümme- din hak peyganıber olduğuna, Kur'andan başka — mucize iste- mem. İşte ot bitmiyen Arabis- tan çölü orada.. Arablar da ora- da.. Sukulükkâz edebiyat ser- gisinden on dört — asırlık beşeri tekâmüller de inzimam ettiği halde, ne diye, Kur'an gi- bi bütün insanlığın ruhunu sa- ran bir mucizei edebiye meyda- na getiremiyorlar?! Demek ki Hazreti Muhammedin bu yaş- yan mucizesi ebedi hir hayata mazhardır. Hiç unutmam.. Rahmetli Na- zif o gün orada bana, yeni yaz- dığı bir makaleyi de okutmuştu. Resimli Hafta veya Resimli Perşembe adlı bir mecmuada Ççıkan o makale, Ayaşlı Şakir merhumun - şu kıtası ile bağla- niyordu: Bozulmuş bezmi âlem; çaşinü mey değişmiştir, Tarabgâhı cihanda nağmel hey hey değişmiştir. Budar bence hülâsa; kıblei ruhum Muhammedle Hudayi lemyezelden maada her şey değişmiştir. Bahsimize devam edelim.. İs- lâm dininin kitabı olan Kur'an herşeyden önce edebi bir muci- zedir. Onun belâğat bakımından ahenk ve san'at bakımından bir çakışta ruhları şimşek gibi ka- maştıran tesiri. olmasaydı;. dal kılıç Muhammed Hazretlerinin kellesini uçurmıya giden Müşrik Ömer, çılgın yalazı gibi harla- “Tenkid ve edâıiyâfw Türk Ansiklopedisi müna- | sebetile milli medeniyet ve | edebiyat tarihimize temas YAZAN: Ruhi Naci SAĞDIÇ Pa A yıp parlayan gayz yölde ikdcik âyet min oluyerir miydi?!, O Kur'an ki Ömere yaptığını, ve muhitini taşarak daha geniş sahalara yapmış ve içtimai ha- yata yeni bir mihver takmıştır. O ilâhi eserde dürüst ve sarih kısa bir zamanda muhitine bir mantıkilik olduğu kadar, ince işaretlerle esrarlı bir Şşiiri- yet olduğunda şübhe yok. Hattâ herkese faşedilmesi caiz -olmı- gifreli yan hakikatler için bazı ifadeler bile var. Peygamber hakkında tarihin en sağlam rivayetlerinden çıkan Muhammed tane canci- bir — hakikat: ki, Hazretlerinin Ber dostu varımış. Birincisi — Ebübekir; zengin- lerin mümessili imiş. Sadakati sebebiyle Sıddık diye anılmış. İkincisi — Ömer; halkın mü- messili imiş. Halk arasında hak- kaniyet ve adaleti tefrike ya- rayan bir miyar tanındığı için (Farak) denilmiş. Üçüncüsü— Osman; aite hasmı olan Emevilerin murahhası sa- yılırmış. Peygamber — hasımlığı hısımlığa çevirmek için bu yı muşak huylu zatı, kendine iki defa damad yapmış, bundan dolayı ona (Zilnureyn — iki nurlu) adı verilmiş, Dördüncüsü olan amcazadesi Aliyi ise; irfan timsali olarak bizzat kendisi yetiştirmiş ayni zamanda kendine damad edine- rek büsbütün aile mahremiyet ve kinini, dinlemekle hemen söndürüp eriterek Mü- rin ahfadı bu nesilden gelmekte- dir. Rivayetlere göre Muham- med Hazretleri, Kur'andaki - 0- lanca ilâhi sırları yalnız Aliye | emanet etmiş. Şu halde, Kur'anın hakikatini anlamak ve islâmiyetin âhkâ-| len izah ihmal 'etmemek yetişmez. - Bil- has onları büyük bir ehemmi - yetle nazarı itibara almak gere- kir. Sadece tarih bakımından bile olsa Kur'anı anlamak isti- yen her kimse şu lüzumdan Müstağni kalamaz. 14 asırlık bir ömrü olan ve medenf bir kardeşlikle mağrıb- la maşrıkı birbirine bağlıyan İs- lâmiyet tarihinin öyle şaşaalı devirleri ve yerleri var ki bütün halet karanlıkları içinde yalpa- larken.. İslâmiyet, insanlığa hi- dayet nurları fışkıran bir me- şale halinde yanıyordu. O ışığın içinde; faziletli ahlâkiyle, ada- letli hukukiyle, feyizli irfaniyle yeni ve zinde bir âlem meydana mını kavramak için Aliden ge| ve rivayetleri yalnız | beşeriyet cihanı, dalâlet ve ce-| 3 — ŞUBAT 1941 l — ğîmdilik bu kadar Bu, mağiübiyet değil, eşsiz bir şehamet destanıdır Bundan otuz sene evvel anif bir hücuma uğradığımız Trab lusgarbı terke mecbur olduk Asırlarca hâkim — olduğumu, Akdenizin bu kıyılarında. aylan ca süren bir harb oldu. Donan- mamiz yoktu. Abdülhamidim otuz sene süren müztebid ida resi Osmanlı donanmazını Ha> liçde çürütmüştü. Oraya imdad gönderemedik. Buna rağmen o rada buluna mücahidler hayat ları pahasına sonuna kadar çan pıştılar. Daha bu harb bitme den başırmza Balkan karbi be lâsı çattı. Neticede Trablus garbı mütearrız düşmana terk etmek emri vakii karşısında kaldık. Tarihi kör bir gözle karıate ranlar belki o harbde İtalyan: Jarın Türkleri mağlüb ettikleri vehmine kapılabilirler. Fakat hakikat aslâ böyle değildir. Bu acı ve bir milletin hakiki karalkk terini gösteren — tecawliz ha. reketini bitaraf bir gödle tetkik edecek olursak, çok gayri mü« said şartlar karşısında harb e« den Türklerin ne muazzam şe- hamet âbideleri yarattıklarını kolaylıkla görebiliriz. sadece İtalyanların bu istilâ hareketine 120.000 kigilik bir ordu tahsis ettikderimi, buna mukabil orada ancak 2000 ki- şilik bir Türk kuvveti bulun « duğunu bilmek kâfidir. Hem bu rakamları bitaraf, hattâ İtal- yan tarafdarı olduğu muhak- kak olan Fransız tarihleri ver- mektedir.Demek oltayor ki Türk ler ana vatanla hiç bir rabıtası olmadan, hiç bir yerden imdad kuvveti, silâh ve cephane al - madan, eski, modası geçmiş si« lâhlarla İtalyanlara karşı alt- mışa karşı bir nisbetinde harb etmişlerdir. Yani İtalyanlar bir Türk neferine mukabil altmış nefer kullanmışlardır. Buna rağmen harb aylarca devam etmiş, bir avuç mücahid mucizeler yaratarak müstevliyi ancak donanmasınım top men - zili dahilinde aylarca sahilde mihli birakmıştır. Ve çarlık Rusyasile kapitalist büyük Av- rupa milletlerinin Balkan mil- gelmişti. Fakat dıştan yekpâre görü- len o âlemin içinde, ayni zaman- da, öyle kuvvetli mezheb (fırka) kavgaları olmuştu ki şimdi öte- sinden beriye geçemezsiniz. Meselâ Peygambere mensub dostlardan ilk üç İslâm hüküm- darının devirlerindeki dini an'a- neye baş vererek ve (Sünni) -| lik namı altında yegâne meşru ve makul bir (içtimaf sistem) olarak tanıtılan tarza; yıllarca ve yıllarca Osmanlı devletinin ei böelli Gzerimize letlerimi teslih ederek kılıcı, avukatlık — etmiş, etmiş s.ıdmrmııuı bizi ba harbi amma, sözünü kendi muhitinde n bile —zorla geçirmeğe uğraş- miştir: Halbuki.. (İslâm - Türk) me- ğ S a k içbir milletin yaratamıyacağı deniyeti, bize o adeseden göste- | aa n ae bir gölemmet Abidesi: rildiği gibi mi ve o kadarcık mı ve şerefine almıştır. Peygambe- dir. idi? (Sonu sayfa 6 sütun 1 de) MURAD SERTOĞLU Almanların Fransaya ser- bestçe geçirilmesi — için Bel- çika ile Almanya arasında dı. Böyle olmasa bütün Belçika hududu boyunca mevcud or - irkâb rıhtımları, örümcek ağı- na benziyen demiryolları kar- şısında Alman hazırlığı nasıl inkişaf edebilirdi?.. Belçikanın tavrı, hareketi her şeyi en in- ce teferrüatına kadar düşünen Almanların gözünden kaçabi - lir mi idi? Pazar ve pazartesi günleri ve o hafta zarfında Belçikada bazı hâdiseler oldu ki biz bu hâdiselerin evvelce asla far - kmmda olmamıştık. Ben, Bel- ikayı Afrikadaki Kongo müs- temlekesi ile diğer buzı mese- leler yüzünden aramızda ihti lâflar mevcud bir devlet olar - ak biliyordum Bazı İhti ndi bir de Harii ye Na- tarafın- dan daha hareketlerin önleyip önle n zubhurunu yeceğini tet- kik edelim Daha evvel... Yâni ne za- man? Farzedelim ki böyle bir hareket Alman deniz kanunu- nun kabulünden sonra olsun. Edvard o zaman Fransa ve Rusyaya bir ittifak etklif etseydi, bu ittifakı askeri bir anlaşma takib etseydi, dünya ahvali üzerinde ynadığımız rol dolayisiyle bir ordu teşkil et- mek için mecburi askerliği ka- bul etmiş olsaydı ve farzede lim ki bu ittifakı teşkil eden devletler müttehid bir devlet halinde olsaydı ne olacaktı? Bu takdirde harbe mâni ola- bilecek mi idik? Bilâkis böyle- ce harbin zuhurunu teşvik etmiyeceğimizi kim iddia ede- bilir? Fakat böyle bir ittifakın â- kıbeti ne olabilir? Bir kere o zaman kabine bu işe asla razı olmıyacaktı. Kabinede belki dört kişi buna razı olacaktı, diye — düşünüyorum, F ÇĞAPRORAL DD URGEOT LÜ RDPER IT P belki gizli bir anlaşma bile var- dusu, millerce mesafeye uzanan DÜNYA HARBİ razı oldu. Seferberliğimi son dakikaya bırakmakla bizzat kendi emniyetini bile tehlike- ye koydu. Muharebeyi kabul! Nihayet Almanya doğrudan (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI doğruya Fransaya — mmumhede- sini yırtmasını, yani Rus - yayı terketmesini istedi. Bu hattâ bütün kabine ranı olsa bile Avam Kamarası reddede- cekti. O zaman Hariciye Na- zarı istifa etmeğe mecbur ola- cak, henüz tatbikine başlan - madan bu politika siddetle reddedilecekti. Bu red, üçlü itilâf için devam eden ve müdafaa esası üzerine yapılan gizli müzakerelere de fesir icra edecek, © zaman bunların hepsi birden suya dü- gecekti. Bunun neticesi olarak Hariciye Nazırı Sir Edvard Grey Büyük Britanyayı mef- lüç bir halde bulunduracak; Fransayı kendisinden uzal tıracak; buna mukabil Alman- yanın kuvvetini artırmış ola - caktı. j_v]. karar verseydi tere daha evvel Böyle bir hareketin Avus- turya Sırbistana ültimatom verdilr onra — yapıldığını farzedelim Edvard. Grey kabineye şöyle bir teklif yap- mış olaun: Eğer vaziyet Al- manyanın Fransaya veya Bel- çikaya bir taarruz yapması şeklinde inkişaf edecek olursa İngiltere Almanyaya harb ilân etmelidir. Fakat kabine böyle bir teklifi kabul edecek mi idi? Ben buna da inanamıyo- rum Bdvard Grey tarafından harb den evvel, şayed Fransa ve Belçika taarruza uğrarsa İn gilterenin harbe gireceğinin bildirilmesi felâketi bertaraf edebilecek mi i Bu mesele münak olu: nebilir. Fakat Berlindelri hâ- diselerden anladığımıza — göre Alman hülkümeti hattâ o es- nada bile evvelki kararlarına — Yazan: — i V. Çörçil son derece bağlı idi. Bununla beraber Almanya- nın gözü önünde, İngiliz do- nanmasının tahassüdü gibi İngilterenin kuvvetli bir ihta- rı vardı. Bu ihtar sessiz ik amama ciddi bir ihtardı. Bu i tarın sevki ile Alman impara- toru pazartesi günü Berline avdet ettikten sonra, mütea- kıb günlerde Avusturyayı akıl ve mantık yoluna davete, bu suretle harbin önüne geçmeğe . Fakat hâdiselerin ve harb fikirlerinin sirayetine mâni olamadı. olsun, ben şuna ed hariciye nazı- ir Edvard Grey yukarıda söylediğim gibi bir Ültimatom inderseydi kabine sukut ede- ktti. Keza benim kanaatime göre Avam Kamarası onun hareketini çarşamba ve per- şembe gününe kadar — vedde- AM'(_.'İKLA. z milletinin rip girmiyeceğini manyanın hareketi - tayin ede- bilirdi. Almanların hareketin- den evvel icraata geçmemiz bi- zi çok fena fikir ihtilâfları tah likesine düşürebilirdi. Aldığı- miz tedbirlerle harbin başladı- ğı ana kadar müttehid bir mil- let olarak kendimizi muhafaza ettik. Çarşamba ve perşembe den sonra ise artık çok geçti. Kat'i akrarımızı ilân etme den evvel söz saati artık biz- den geçmişti. harbe gi yalnız  Fransa, anlaşmak yolun- istek karşısında Fransa muha- rebeyi kabul etti. Eğer Fran- sa Almanyanın dediğini yap- saydı bile bu esnada hepimizce malüm olduğu gibi Framaaz bi- taraflığının teminatı maka- mında Twi ve Verdun istih- kâmlarını Alman askeri işgal 1906 dan beri Fransa ile an- laşmamız, askeri ve bahri mü- zakerelerimiz bizi faydası ol- mayan bir ittifakın mecburi- riyetlerine katlanmak mevkii- ne düşürmüştü. K aplı — edecek, buna dair bir fltima- ğîu yap tom Fransaya da verilecekti. Kavgasız, gürültüsüz, ça — Bundan dolayı böyle bir hattı buk, serbestçe yapılan bir itti- hareketi tecrübe etmek, Fran- fak Alman zihniyetine ağırlaş- ga için bir kurtuluş yolu teş- tırır gibi bir tesir yapacak; kil etmiyordu. Fransa alçak- yahud hiç olmazsa onların as- lık ve namussuzlukla da ken- keri hesaplarını değiştirecek- disini kurtaramazdı. — Alman- ti lar bir muharebe olur olmaz, İşte şimdi kendimizi Fran- ilk işin Fransayı işgal etmek saya yardım etmeğe manen ve parçalamak olduğuna karar borçlu görüyrduk. Bu bizim vermişlerdi menfaatimiz icabı idi. Bunun- — Alman askeri şefleri bu işa- ia beraber Almanlar bizim eti vermek için can atıyor- müdahalemizi, bir ittifaktan Jardı. Neticeden çk emim idi. husule gelecek kadar küvvetli Ier, P bom “yöte: llli ve kat'i addetmiyorlardı. Şa- yalvaracaktı. Fakat EHransa yed Fransa tecavüzgâr bir bunu yapmadı. Mmaksad takib ederse onun ha- ükce' Galın söğmR D 'eketine muslihane bir tarzda rum ki ' tultuğumluz A tesir icrasına hakkımız olmi- — yoj, gerek bizim vö gerek biz- yacaktı.. Kğer bir - den sonra gelecek kabimelerin vüzkâr fikir ve kasdin neticesi kabul edebilecekleri bir tek harbe çık ve şayed. biz. Çıkar yoldu. bu harbden ak kalırsak e Fransayı yalmız bırakma Hazır bulununuz! itham edilecektik. Onun inhi- — pazartesi günü kabinede v amile İ i büyük bir K4 bulan müzakereleri dinle- tehlikeye arzetmiş olacaktık. — dikten ve gelen telgrafları tet- Frani hükümeti, bu kor - kik ettikten sonra, gece bütün kunç vaziyet karşısında aldı- kumandanlara aşağıdaki cok ği tavır ve hareketle aslâ hata — mahi işlemedi. Bunu — açıkça etmek âdilâne olur. Hattâ s hu muhafaza etmek için der- >m haberi gönderdim: 27 TEMMUZ 1914 “Bu telgraf tam manasile bir ikaz telgrafı değildir. Bel hal kabil olan her teklifi kabul ki de Avrupadaki siyasi vazi- etti. Hududdaki Aaskerlerini, yetin üçlü itilâfla üçtü ittifak gittikçe artan bir kuvvetle ta- arasında bir harbe çıkacağının tamamile mümklün oldağımu bildireu bir telgraftır. şüd etmiş Alman kuvvet