3 ŞUBAT 19$t YAZAN : Bernard Newman Onun cinayeti taammüdden u| xak olabilir, ihtirasın ateşi için- de irtikâb edilebilir. Pis ve aııı-W fâksız bir hareket olan gantaj casusluğun mükemmel bir ar 'w kadaşıdır. Şantaj ile casusluğun bir a-| raya getirilmesi yeni bir şey eıeW ğüdir. En az üç bin sene evvel-| den beri malümdur. Bir casus ancak birkaç kişürin bildiği bir! gırrı ele geçirmeğe çalışır, Bun- | ları para ile kandırmağa - im-| kân yoktur. Yine sırlar o kadar | sıkı surette muhafaza — olurlar ki hırsızlık yapmağa da teşeb - büs edilemez. Meselâ, o zaman casııs sırra vâkıf olan adam -| lardan birinin hayatında haca- let verici bir fasıl buımıdugumı& haber alır. Bu fasıl şimdiye k: dar gizli tutulabilmişti. Fakat casus onu ifşa edebilecek bir va- ziyettedir. Böyle yapmağa kadir | alduğunu da isbat eder. Sırrın| ifşası resmi bir adam için mah-| volmak demektir. Bu, bir casu- sun elinde, yüksek bir rüşvett ziyade müessir bir - silâhtır. Böyle olmakla beraber, daima | müessir olduğunu zannetmeme-| lidir. Alman casusluğunun — casus-| kık zeselesine Şantajı teşrik| etmekten pek hoşlandığını - söy- dersem bunu terzlil ve tahkir maksadile yapmıyorum. Bu its iz neziler maruz bu- Ayni usulü Kayser | e bile pek rağbet rüyordu. Rusyada şantaj ser-| best surette istismar edilirdi. | Çarlık Rusyasının pek maruf generallerinden birinin haki- katte bir Alman c: olduğu | malüımdu. Onun para ile celbes | dildiği tahmin oluyordu. Ark daşlarından bir çoğu filhakika | para mukabilinde casusluk ya-| piyorlardı. Fakat bahsettiğimiz generalin casusluğuna — sebeb gantaja'maruz kalmış olması | idi. Generalin hükümdar ailesi- me mensub düseslerden - biriyle | bir rezaleti olmuştu. Meselı garın kulağına gidecek olursa yalnız makamını değil hayatını | da kaybedecekti. Sükütun bede- Klarak vatanına hiyanet et- meyi tercih etti. Uğradığı âkı-| bet pek dikkate şayandır. Im'-W cinayetin tevlid te-| tiği neticeyi görünce, kendi| kendisini öldürecek kaday ah-| tısu onun ruhunda var-| Bu bahisde, Almanlar Alman milliyetine mensub faal casusla- rını şantaj vasitasile tedarik ediyorlar. Ciddi bir cinayet ile| maznun bir adamın casusluk ıış— leri için uygun olduğuna hük-| medil izli bir ajan sıfatile | hizmet etmeyi taahhüd ettiği| takdirde muhakemeye sevko- lunmadan tahliye olunur. Al-| man casuslarından bir çoğu bu| suretle temin edilmiştir. Bu,| en iyi cins ajanları celbetmek | için memnuniyet verici bir usul | Zildir. Son harb esnasında bu 'a brçok casuslar İngiliz top| na çıktılar. İçlerinden biri zeki bir adamdı. Karaya a- yak bastıktan on dakika sonra, | ilk polis merkezine bizzat gide- | rek teslim oldu. 1 . | Casusluk maksadile yapılan şantajın en parlak nümunesi Blach Book of the Forty teven Thousand. şantajıdır ki 1918 de büyük heyecan ve gürültü vesi- lesi teşkil etmistir. O sene İngiliz parlâmetosu â- zasından Pemberton Billing hü- kümeti tenkid eden bir gazete Çkardı. Bunda çok mühim bir makale neşrederek İngiliz kadın ve erkeklerinden mürekkep kırk lik bir listenin Al- ları tarafından tertib olduğunu bildirdi. - Bu yi pek garib bir halite diye svir ediyordu. İcinde . Privy| Councillor'lerden “Chories,,| gençlerine, kabine nazırlarının dul zevcelerine, dans kızlarına hattâ bizzat kabine nazırlarına varıncıya kadar bir çok kişi da- hildi. Diplomatlar, şairler, ban gerler, başmuharrirler, tâbiler majestenin safayına mensub zatlar listede karmakarışık, bir- birlerini takib ediyrlardı. Bu listede isimleri bulunanların hepsinin müthiş bir takım ah cürümleri bulunduğu ve Asman ajanlarının bu ahlâksız. lıkları haber alarak kaydettik leri temin olunuyordu. Mr. berton Belling'in derdi bu dir olama. bi gördük lerini iddia eden kardı şahid çı- Alman Casusluğunun Esrarı v 15 TERCEME EDEN : Hüseyin Cahid YALÇIN Tabildir ki bütün hikâye baş- tan aşağı esassızdı. Ancak Zi- hinlerin berbad bir hüle gelmiş olduğu bir devirde buna inani- labilirdi. Alman ajamlarının hiç dikkatini celbetmeden kırk ye- di bin kişinn - hem de sosyete içinde ileri gelen kâmselerin - husust dosyalarını teplayabi! - melerine imkân olatnazdı. İhtimal ki pek-ekemmiyetsiz bir baslangıctan; hesreket edile-| öyle muazzam bir mesele| icad edilmişti. Harbden biraz| sonra bir Alman entellijens za- biti ile temasta bulunuyordum. O bütün vak'ayı serbest bir su- rette benimle münakaşa etti, Hiç bir zaman Black Book! o the Forty - Seven Thousand| diye bir kitab tertib edilmemiş | olduğunu kabul etti. Ayni Za- manda Alman gizli servisinin harbden evvel yalnız lng:ıu-m4 de değil diğer memleketlerde de bir takım ahlâki kusurla-| rı keşfetmiş olduğunu söyledi. | Bunlara aid tafsilât hakiki bir; Teuton — açıklığiyle - tamamen| zaptedilmişti. Tabiidir ki bu,| Alman ajanlarının İngiltereye| rezalet havadislerini topla.mık için gelmiş oldukları mânasını| ifade etmez. Onların yapılacak | gok daha ciddi işleri vardı. Ma- amafih diğer meseleler hakkın-| da tahkikat yaparken tesadüfen | öyle bazı sırlara vakıf olmuş-. lardı ki bunları gizli tutmak is tiyecek kimseler balunabilirdi Son bir kaç sene içinde, Alman- lar kendi maiyetlertne mensub| kimseler üzerinde elde ettikleri muvaffakıyetlerden cesaret ala- | rak şantaj yoliyle #asusluk u-| sulünü ileri götürmüşlerdir. On- lar hesabına maatteessüf, gör- düler ki demokratik zihniyet tehdide karşı ciddi ve müessir bir aksülâmel gösteriyor. Tehdit | ancak bazı talisiz milliyetçiler| yahud Alman otoritelerini a- Jeyhlerine tahrik etmis zulüm-| dide Almanlar üzerinde bir te- sir yapabiliyordu. | Ahiren öyle bir vak'adan ha-| berdar oldum ki bu usulü kul-| lanan Alman ajanlarının çek-| tikleri zorlukları pek güzel bize| gösterebilir. İyi bir aileye men- sub bir İngiliz kadımı gençliğin-| de kendi tabakasına mensub bir adam ile bir macera geçirmişti. Sonra birinci âşıkından çok da- ha yaşlı bir adamla evlendi. A-| radan seneler geçti. İlk zaman- larda yapmış olduğu münase - betsizlikten kimsemin haberi o- Jabileceği, hiç aklıma, gelmiyor-| du. 1938 Ağustosunda sosyal bir| vazife ifa ederken tesadüfen ta-| nıdığı bir adamın kendisiyle | yalnızca görüşmek istediğini i- şidince ne kadat hayret içinde kalmış olacağı tahmin edilebi- lir. Bu adam bir takım imalar-| la kadına yalnız geçirdiği mace- raya vakıf olmakla kalmayıb bildiğini isbat edecek vesikala-! rın da elinde bulunduğunu lattı. Tabiidir ki kadın müthiş tipten bir şantajcı efinde bulun-| duğunu anladı. Ona karşı me-| tin davranmağa karar verdi. Maamafih, şantajcı maksadının para koparmak olmadığını te-' min etti. Kadının kocası o ta- rihte büyük bir nüfuzu — olan devlet adamı idi. Çekoslovakya buhranı şiddetli bir hal almıs- tı. İngiliz efkârı umumiyesinin Alman noktai nazarından “iyi haberdar,, olması ettiğini ylüyordu. Kadının bütün ya- pacağı şey Südetler meselesin- de Nazi noktai nazarını tasvib ve takdir etmesi lâzım geleceği- ni kocasına söylemekten ibaret olacaktı. Böyle yaparsa, bittahi karısının eski macerası hiç bir zaman ona habe rilmiyecek- ti. Kadının nasıl bir vaziyet kar- gığında kalmış olduğu tahmin e dilebilir. Arzu edilen yolu takib etmek kendisi icin mümkün olsa bile bu müz'iç adamın istikbal de de buna benzer - taleblerde bulunmıyacağı hiç bir suretle temin edile: di. Bundan baş- ka, telkin € m fikir kendi: çok menfur geliyordu. Südetler arazisindeki Almanlar mesele - sinde tavsiyenin fikir ve kanâ- ati kendisinin mütaleasına teva-| fuk ettiğini biliyordu W Biraz düsü n A de istedi. Ziyaretcinin bunu ke bulden başka yapacak bir şeyi yoktu. İki gün sonra Almanın apartımanında — buluşmak için özleştiler. Kadının hareketi| pek cesurane oldu. İlk âşıkına bir telgraf ekti. O da gşimdi mes'ud bir izdivaç Aakdetmiş bulunyordu. (Arkası | yapılacastır. Federasyon koşü- HER SABAH Kardeş Afganistan' Dost ve kardeş Afganistanın İktisad Veziri Ekselâns Abdül- mecid Han İstanbulda bulun - maktadırlar. Kardeş milletin güzide devlet adamı tedavı ve - istirahat için İsviçreye gitmek üzere şehrim zi şereflendirmişlerdir. Abdü mecid Hanın memleketimizi zi- yareti vesilesiyle Türkiyı Türk ricali hakkındaki geldiği pek belli cemilekâr ve sitayişkâr beyanatı ve Türkiye- deki terakkilerin Afgan millet ni kendi terakkileri kadar alâ- kadar ettiği hakkımdaki sözleri kardeş Afganistanda memleke- timiz hakkında beslenen sami- Zaten Türkiye ile Afganistar arasındaki — münasebetler - iki| dost devlet arasındaki dostane münasebetlerin fevkindedir. ve kardeşliğe dayanan bir samimi- yet arzeder. Mütekabil hayranlık ve sar- sılmaz dostluk — cümleleriyle telhisi mümkün olan bu kardeş- çe münasebetler o kadar derin- dir ve o derece kökleşmiştir ki bugün Afgan milleti nasıl kar- deş Türk milletinin saadetiyle mes'ud, elemiyle mütcellim olu- yorsa aynen biz de kendimizden ayrı gayrı tutmadığımız kardeş Afganlıların saadet ve kederini öz saadet ve kederimiz sayarız. Münevver ve teceddüdperver bir hükümdarın şuurlu ve ya- pıcı idaresi altında 'dev adımla- riyle terakki eden Afganistan bugün Asya devletler camiası - nın en kudretli bir rüknü hali- ne gelmiştir. Sadâbâd paktiy- le siyasf bağlarla, hissiyat ba- kımından da kalbi samimiyet rabıtalariyle merbut bulundu- Zumuz kardeş Afganistanın gü- zide devlet ricaline bu hissiyatı- mızı izhara vesile teşkil eden dostane sözlerinden dolayı ay- rıca müteşekkiriz. A. C. SARAÇOĞLU Kır Koşuları Türkiye Birinciliği Ankaradan — bildiriliyor İnönü koşuları nâmı altında ya- pılacak olan Türkiye kır koşu- ları birinciliği mart ayı içinde nün yapılacağı şehir ve mahalli tetkik etlirmektedir. 939 sene- sinde bö'genin iştirakiyle yapı- lan bu koşulara bu sene 30 bök- ge iştirak edecektir. SAKAH Tarihimizn daha kabarık va- kıalarına bakarsak.. Şiilik nâ- mına açtığı bayrağın altına bir çok Türk kahramanlarını top- layıp Anadoluya yürüyen Şah İsmail Safevi'yi, Çaldıran ova- sında tepeliyerek Sünnilik nâmı- na taşıdığı Osmanlı bayrağını tâ (Türklerin Şarkta kürduğu mühim medeniyet merkezlerin- den biri olan) Tebrize götürüp diken Osmanlı padişahı Yavuz, niçin orada dikiş tutturama- mış? Niçin dönüp kendi mınta- kasına gelmiye mecbur kalmış Sünni idi amma.. onu oralara kadar götüren kuvvet - Şi'i idi. Eğer Padişah, kendi ihtiyari- le oradan geri gelmeseydi, mu- hakkak post elden gidiyordu. İşte Osmanlı devletinin - en haşmetli devirlerinde - bayrağı- ni tutan maddi kuvvet — Şi't ol- duğu halde onun gölgesinde sü- rülen saltanatın yaftası Sünni idi. Şeyhislâmlar müftabih ka- vil —(muteber tutulan hüküm sözü) diye hep Sünni müctehid- lerin ağzını kullanıyordu. Hat- tâ yalnız Hanefi mezhebinin yolunu tutmuştu. Ben, İslâm - Türk ensiklope- disi nâşirinin dediği (Alemdar- hk) lâfından; asırlarca Sünni- lik propagandası güden — Me- şihatın zihniyetini anladım ve onun idamesine - çalışılacağını hissettim. Acaba doğru mu? Ansiklopedinin metnine bakı- yorum, İslâm kanaatj diye ehli Sünnetin fikirleri titiz bir sada- katle elde tutulduğu halde, di- ğer İslâm fırkalarının kanaatle- Tine pek iltifat gösterilmediğini görüyorum. Halbüki, ilmin 'ilk ve tek Şartı (bitaraflık) tır. Hele, böyle, Kamus gibi, orta malı bir ana ? Çünkü Yavuzun bayrağı | kitab yapılırken: ele alınan bir mevzua dair her çeşid fikir ve YAZAN: Ruhi Naci SADIC KİDK kanaatler - kendi esbabı. muci- besiyle birlikte - dercedilmeli. Racihi, mercuhu (doğruyu yan-' lışı) varsın okuyan ayırd etsin. Tedkik mercii olacak bir eserde, eğer bitaraflık meziyeti olmazsa ©o eserden istenen ve beklenen fayda hasıl olamaz. Çıkacak bir. (İslâm - Türk Ansiklopedisi) nden dilediğimiz faydaların ne gibi şeyler olaca- ğan önceden kestirmek için (İs- lâm - Türk) tarihinin bazı ni- rengi noktalarına şöyle bir göz atalım! , İslâm medeniyeti-gerçi Ara- bistanda doğmuştur. — Fakat Peygamber İbrahim Azerinin o- raya götürdüğü ve oğlu İsmail vasıtasiyle ürettiği Türk ka- nımdan gelen Muhammed Haz- retlerinin mahsulü — kemalidir.| Arabistan çölü, aşiret hayatı| içinde tepişip boğuşan — putpe- restlerle dolu idi. GeneTürkler tarafından - hak din namına - inşa edilen Kâbe, gitgide — putperestle - rin mabedi olmuştu. Lâkin, rakibi olan Kudüsteki Bey- ti mukaddese rağmen, kudsiye- tini muhafaza ediyordu. Gene, rakib olmak Üzere, Yemende de başka ve muhteşem bir ma- bed yapıldığı halde Kâbenin şe- refi yıkılmamıştı. Oraya — iltica edenleri korumak, Kâbe muha- fızı olan yiğit Türklerin vazife- sı idi. Ve Kâbe bânisi olan 'Türkün Sünneti hâlâ icra olu- narak tavaf ve kurban an'anesi devam ediyor ve bu merasim Tenkid ve edebiyat islâm ve Türk Ansiklopedisi müna- sebetile milli medeniyet ve edebiyat tarihimize temas için senenin muayyen zamanla- rında bütün ahali gelip menasikini ifa eyliyordu. Yalnız, Türk neslinden ve Hâ- nif denilen bazı münzevi âbidler putperest olmamışlardı. — Ayni zamanda Kâbe sembolünün et-| rafında toplanan Halkta, Ruh-| ları saran kudsi bir şiir heyeca- ni Kaynıyordu. O civarda her yıl kurulan ve bir ay süren Uk- kâz mesiresindeki panayırda en kudretli şairler, en kuvvetli ha- tipler; edebi eserlerini okurlar, birbirlerini imtihana çekerler- di An'ane halinde asırlar boyun- ca süren bu edebiyat sergilerin- dö, sırtı yere gelmiyen yedi kasidecik zuhur etmiş ve bu ye- di kaside getirilip Kâbedeki mabudların da üstüne hürmet-| lerle yerleştirilmiş idi. Türk kanmın saffet ve cev- detini, asalet ve necabetini o üc- ra çölde muhafaza eden Mu- hammed Hazretleri, hak din ta- şıyan Türk Hânefileri gibi o da heykel mabudlara — tapmamıştı. Hiç kendi nefsini ortaya köy- madan, benlik güruruna — kapıl- madan, kayıdsız ve şartsız mut- lak bir Tanrının bütün, insanlı- ğa armağan ettiği Kur'anı, ede- bi bir muciye olarak, âyet âyet ortaya koymuya başladı Bu nazmı selis; o zamana ka- dar, pütperestlerin imanını do-| kuyan Arab kasidelerini yendi, | yerlere serdi. Mevzuundaki — 1t- lak ve gümul kadar, üslübün- daki belâğat ve ihata ile ve hele ahengindeki vecdengiz füsunu ile hepsinden üstün geldi. Bu noktada küçük bir hatıramı kaydetmeden - geçemiyeceğim: Bir gün Babıâli yokuşundaki Reşidefendi hânında, Sebilürre- Bad mecmuasının idarehanesin- de Mehmed Akif beyi bekliyor- düm. Hac (Arkası var) Şimdilik bu kadar TT YA Üniversitelilerin âcil (1) ihtiyaçları Üniversite rektörü her sene Üniversite talebesine çaylar ves rir. Bu vesile ile talebe ile yas kından temas etmek fırsatıni bulur. Talebenin ihtiyacını Öğ. renir. Buna göre karurlar itti- haz eder. Bütün bunlar iyi... Fakat tes- bit edilen âcil ihtiyaçların he- men hemen hiç biri taklik mev- kiine konmaz. Merak ederek gazetenin ge- gen seneki kollekstyomunu ka- rıştırdım. Rektör yine talebeya bir çay ziyafeti varmiş. Yine talebe ile hasbihallerde bulun« muş, yine talebe rektöre derd- lerini ve âcil ihtiyaçlarını söy- lemis. Bunlar sür'atle haledile- cekmiş. Acil ihtiyaçlara göz attım: Talebe birliği meselesi. Talo- benin kahvelerden kurtardmam işi. Yurd meselesi. Rektör bum ları sür'atle halledeceğini var detmiş. Fakat işte aradan ir sene geçmiş ve bu derdlerin kiç, birk halledilmemiştir.. Valıâ — bu müddet zarfında bir bir: liği nizamnamesi landı, Fakat bu da tasdikten çıkmadı. Ve hele fiiliyatta hiç bür gey ya- pılmadı. Bence bunun sebebâ İstanbul Üniversitesindeki fasda merke - ziyetçi idare sistemidir. Hemen hemen her işin yapılması rek- töre bağlıdır. Rektörün isa ©o kadar çok -idark üşleri var ki bunlarla uğraşmak — için bir dakika bile wakti bu « lamaz. Neticede hüç bir derd halledilemez ve gelecek sene ta- | lebeye verilecek çayda yine ay- ni Acil (!) ihtiyaçları tesbiti i< le vakit geçirilir. Bence, memleketim münevver ve enerjik gençlerindem mürek- keb olan Üniversite talebesi, kendi aralarında kolaytıkla bü- tün ihtiyaçlarını tatmin ede- cek bir teşekkül vücade getir - rebilirler. Ve bu sayede hali muallâkta bulunan bütüm mese- leler halledilebilir. Yeker ki on- lara rehberlik edilsin; yol gös- t.rilsin; çalışmalarına ve bu iş- leri başarmalarına kmkân veril- Bin. Yoksa bu kadar merkezi -« yetçi bir sistemle çewrilen ida- re, hiç bir zaman #ür'atle bek- lenen müsbet neticeleri vere - gençlerin Memleket te çok büyük faydr görür. MURAD SERTOĞLU Bunun üzerine aşağıdaki tu yazdım. Ertesi gün gazetelerde şu tebliğ intişar et mişti: — İNGİLİZ. BAHRİ TEDBİRLERİ Birinci ve ikinci filolara verilen emirler MANİPVRALAR İÇİN DARILMAK YOK ğ “Bahriye Nezareti hususi ka- leminden bu sabah aşağıdaki tebliği aldık: Elyevm Portland da tahaşşüd eden birinci filoya manevra yapmak üzere dağıl- Mmaması için emirler verilmiş- tir. İkinci filo'nun bütün gemi- leri mütemmim efradı ile bir- likte mensub oldukları liman- larda kalacaklardır.,, Pazartesi günü Avrupanın vaziyetini görüşecek olan ka- bine birinci toplantısını yaptı. Bundan sonra her gün veya i- ki günde bir toplanıyorduk, Ef- kârı umumiye heyecan içinde olduğu için kabine tarafından ergeç muf apor tan- zim olunarak ilân edileceği ü- mid olunuyordu. Tabii, ister sulhu vikaye yo- lunda, ister harbe girmek üze- re verilecek kararlardan dola- yı kimsenin yüzü kızarmıya - caktı. Fakat kabine sulha taraf - tardı. Kabine âzasından en aşağı dörtte üçü İngilterenin bir taarruza maruz kalmadan Avrupa harbine girmemesi ta- raftarı idi. Böyle bir tecavüze de ihtimal verilmiyordu. Sulh tarattarları evvelâ Avusturya ile Sırbistanın çarpışmay ını da zannediyorlardı. Bu Şayed böyle bir muhare- olacak olursa Rusya işe ka- rışmıyacak. $ — Şayed Rusya karışacak olursa Almanya harbe girmi - yecek. 4 — Şayed Almanya Rusya- ya karşı harb ederse gerek Almanya ve gerek Fransa bi DÜNYA HARB (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI ribirlerine karşı bitaraflıkları- nı muhafaza edecektir. İşte böyle ümid ediyorlar ve düşünmüyorlardı ki Eğer Al- manya Fransaya taarruz e- decek olursa bunu Belçika yo- liyle yapacak ve bu yolu ta- kib ettiği takdirde de Belçika- hlar buna ordulariyle muka- vemet edeceklerdir. İlk bir hafta zarfında Bel- çikanın bitaraf kalmak istedi- gini açıkça — ilân etmiş oldu- gunu unutmamak lâzım. İşte şimdi beş veya altı fa- raziye karşısında — bulunyor - kat bunların hiç birinin bir delili yoktu. En büyük delil önümüzdeki hâdiselerdi. Bu hâdiseler ağustosun üçün- cü günü oldu. Belçika Kralının Fransa ve İngiltereyi imdada davet etme- si üzerine Nazırlar toplandı ve öğleden sonra Sir Edvard Grey parlâmentoda bir nutuk söyledi. Bu hâdiseler içinde bana dü şen vazife çok basit idi. Ben her şeyden evvel bahri vaziye- etme- sini, filomuzun Almanya far- kında olmadan, hattâ biz he- nüz harbe karar vermeden ev- vel harb haline geçmesini te - min edecktim Son Gay Şayed Almanya saya hücum edecek olursa bu işi Belçikadan geçerek yapacaktı Bütün hazırlıkları bu maksa - dın teminine göre yapılmıştı. Onun başka bir sevkul reketinde bulunmıyaca, ka bir yoldan taarruz etmiy ceği muhakkak olduğu ün i kinci işim de bu noktayı dü şünmekti. ar)| ÖRRRRRPRTEDRPRPRPRPPERORARRDP ID Yazan F) çorçıl çil | Kabine her gün saat on bir- de toplanmıya başlamıştı ve bütün Avrupa payıhtahtları - nndan telgraflar yağıyordu. Ha riciye Nazırı Sir Edvard Grey ise durmadan şu hususların te- minine çalışıyordu. Evvelâ harbin önüne geç - mek. Sonra her gayrete rağmen © ğer harb çıkacak olursa Fran- sayı yalnız bırakmamak Sir Edvard Grey'in Harici; Nezaretindeki liyeti — ile meclisteki gayretlerine baka- rak kendi. an oluyor - dum. Her an, her dakika bu iki mesele birbirile çarpıgıyor- du. Bir taraftan Almanlara bi zim de hesaba dahil olduğumu- zu anlatmı çalışırken öbi taraftan Fransızlarla Ruslara bizim kendilerine hemen mü zaheret edemiyeceğimizi ve bi- zi ceblerinde gibi telâkki etme- 73 CöblHnda gLN einez yorduk. Sir Edvard Greyin yaptığı teşebbüslerin hepsinde kabine- yi arkasında sürüklemesi içab ediyordu. Kendisiyle kabinede mesai arkadaşlığı yaptığım se. nelerde olduğu gibi daha ev velki senelerde de Hariciye Nezaretinin telgraflarını oku - muş olduğum için bu nazırın muhabere ve münakaşa tarzla- rını öğrenmiştim Boşa Giden Ümitler Sir Edvard Grey buhran başladığı zamandan itibaren bir Avrupa kanferansiyle bul- ranı izale etmek üzere bütün gayretini sarfetti, bir plân yap mağa v Bu plân mucibince büyük devletler İngilterenin mutabık kalacağı bir devlet merkezin- de bir masa etrafında topla- nacaklar, orada sulhu temine çalışacaklar, lüzum görürlerse sulhu ihlâl edenlere karşı harb tehdidi yolunda müzakerelere baş vuracaklardı. E böyle bir konferi toplansaydı muharebe vermiyecekti. Sa Avrupa devletleri luuu'ıî'ıı böyle bir konferans toplanma- Fransaya ayrıca manen da bağ h idik, Vakıâ onunla hiç bir muahedemiz de yoktu. Fransa ile yaptığımız bütün anlaşma- lar, ancak bir tehlike kargı - sında iki tarafın müşaverele - rine istinad ediyordu. Fakat Fransız donanmasının Akdeniz de bulunması hakkındaki iti - 1âf devam ediyordu. — Firansa- nın yalnız bir kaç kruvasdriyle filotilâsı Şimal sahillerimi mu- hafaza için Şimalde kalmaışti. Fransız donanmasının Âk - denizdeki bu tahaşgüdü sıra- sında biz de bütün büylük ge - milerimizi İngiliz sularında tplamış bulunyorduk. — Yaltnız bir kaç kruvazör ile harb kru- vazörü İngiliz menfaatlerinin himayesi için Akdenim'e kal- mıştı. Fransızlar bu husustaki ka- df rarlarını bizim — tarafımızdan hiç bir tazyik karşısmda kal- maksızım kendi kendilerine vermişlerdi ve onların bu ha- reketinden istifade etmiş, İn- giliz sularında tam hâkimiye- mizi temin etmiştik. Bu va- iyette muharebeye girmemi - zin doğru olmıyacağını me ica- sı hakkındaki esasın kabulü vaziyetin ğini izale e decekti. 3 Her an harb korku- — çatmalarına, es unun önüne geçmek için Berlin topları menzili dahilindeli su- ve Viyananın bir sulh arzusu Jlara burnumuzun dibine gel- göstermesi kâfi idi. Fakat dip-> melerine ve tâhribat yaşpımala- lomasi yolu ile yapılan muha- rına seyirci mi kalacaktık. berelerin manev arın, anla- Bel adan Taarruz şamıyan bazı tekliflerin ve mü — —— ——— ——— kabil tekliflerin, Çar ile Kay- — O sırad benim düşüneclerim- zerin hararetli müdahaleleri - de Belçika pek fazla yer et- nin altında gizli ve hesaplan: miyordu. Ben Belçikanım mu- skeri plânlar vardı. kavemetine pek te ihtimal ve lariciye Nazırı Sir Edvard miyordum. Lord Kiçner ile bir Grey için ikinci esaslı rnokta akşam yemeğinde bu hususta Manş denizi idi. Nihayet eğer ayni fikirde olduğumuzu anla- muharebe çıkacak olurs - dik: Belçika bir Alman tas man donanmasının Man ruzu karşısında evvelâ şek zine gelip Fra bazı protestolarda bulunucak hücum etmi nra boyun eğecekti. Lâyej ve m dik giltere için tahammülü plmıyan bir şeyd Münakaşaların daha başlan- gıcından itibaren herkes — bu hususta müttefikti. Fakat biz vaziyet İn- kabil müstahkem mev- kilerde ç silâh patlıyacak,| lan sonra bu zavallı devlet muazzam bir kuvvet önlünde e- gilecekti, amur (Arlınsı var) SEŞR|