Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Siz MEKTUPLARI Yağ Derdinden Şikâyet . y çekindiğiniz için midir, nedir bil- mem bir türlü yağ işlerine temas etmiyorsunuz ?.. Vatanı çok se - ven devamlı bir okuyucu sıfatile sizi bu işle de alâkalı görmek is- tiyor ve işte yağımızı eriten yağ derdimizi sütunlarınıza seriyorum. Şehrin her semtinde, bilhassa İstanbul Balıkpazarındaki yağcı- larla büyük ve küçük bakkallarda Urfa yağı 170 - 180 kuruşa satıl- makta, bu yağların halis olup ol- madığı da maalesef meçhul bulun- bir listeyi tenekenin bir kenarına iliştirmek zahmetine katlanma - maktadır. Bu bir. İkincisi de - fi- yatların teftiş ve mürakabesi işi- Hin son zamanlarda sekteye uğra- may dıc. Mahalli belediye memur- ları ile mürakabe komisyonunun kontrolörleri, teftiş vazifesinin ic- rasını herhalde birbirlerine atfe- diyor ve yıliba da biraz müstağni davranıyorlar. Eğer böyle olmasa, Ketenciler caddesindeki — büyük bakkallardan birinde göze bata - cak gibi asılı duran (Urfa 170) levhası haftalardanberi yerinde kalmaz ve kalamazdı. Kadıköy Çilek sokağı 118 No. da FAHİR KARAKUŞ Radyo Davaları ve Teşrit iyet maktadır. Çünkü, hiçbir. bakkal Ve yağcı sattığı yağın cins ve mev'ini, hattâ fiyatını gösteren hal zat ki, radyo ücreti- ni bir mazeret dolayısile nasılsa vaktinde ödiyemiyen, fakat radan yüzde elli para cezasile ö- diyen bir vatandaşa karşı ayrıca takibat açmasının mânası olmadı- ğını ve radyo da lâzım gelen tâdili yapsınlar. Teşrii mâsuniyet deyince akla yalnız gazeteci mebusların haka- ret davaları geliyor. Halbuki ev kirasının ödenmemesinden — ileri gelen bir dava da bu araya karışı- yor, Münakaşa hürriyetini koru- mak gibi hayırlı bir maksat için kurulan mâsuniyet usulü, neden n böyle haklarını aramasına mâni olsun. Bence parti divanı bütün toplan mış davaları tetkik ederek şahsi hakların yerine gelmesi için des- tek olmalı, muallâkta bulunan da- vaların bir an evvel tasfiyesi için yol gösterilmeli, bundan sonra da hiçbir şahsi suç, teşrik müsuniyet son- hıdır. Teşkilâtı Esasiye kanunumuzun mâsuniyet maddesini, kanundan ğ kve yi bir sınıf kurmak maksadile kabul ettiği bir an için bile hatıra gele- mez. S. S. S. 4/1/941 tarihli gazetenizin (Meç hul Kahramanlar Serisi: 4) yazı- nızda bahsettiğiniz Lütfiye Aka- lımlı benim teyzem olduğundan ya alâka ile okudum. Ken- Teşrli ya- zılarınızı büyük bir dikkat ve alâ- ka İle takip ediyorum. Bende bir, iki düşüncemi yazacağım. Fakat müsaade ederseniz hüviyetimi bil- dirmiyeceğim. İtiraf edeyim ki, medeni cesaretim biraz kıttır. Su- miyet disinin İstiklâl mücahitlerine yap- mış olduğu yardım ve bir çok ya- rarlıklar gösteren teyzem ben as- ker olmazdan evvel kendisini Mı- sıra selâmetlemiştik, şimdi ise ben askerde bulunduğum müddet- n nı da unutmamak lâzımdır. Me- selâ bir radyo işi yüzünden bana karşı saçma bir dava açıldı. İki sene sürdü. Mecliste memleket işi için sarfedeceğim zamanı, böyle bir iş için mahkemeye gide gele sarfetmek doğru mu? Ben de şu cevabı verdim: — Her vatandaşın zamanı kıy- metlidir. Saçma davalar için hiç- biri zabı- ya, sabuna dokunmaktan hoşlan - — çe sıhhati l mam. bir Geçen gün çok sevdiğim bir — ve aynı zamanda kendisinin Mısır- genç konuş - daki y dola- dum, Bana dedi ki: yı (Sarih adresini) sizden sorma- — Teşrii mâsuniyetin elbette — yı bu Mmahzurları var. Fakat fay - İlasizi dolayı affımı rica eder hürmetlerimi yol- larım. Acele cevap vermenizi çok rica ederim. Adresim: İbrahim İraktan Askeri posta No. 427 İstanbul VATAN — Bayan Lütfiye Aka- lının Mısırda ve bir Prensesin ya- nında bulunduğunu biliyoruz. An- cak bunun hangi Prenses olduğu- nu bilmediğimiz için teyzenizi ta- bir zattan tanın, ıdliyeııin kıymetli vakti israfa uğramamalıdır. Fakat me- buslar bu gibi angarye işleri biz- tahkik edeceğiz. Sarih adresi öğ- renir öğrenmez size de bildirece- ğimiz tabiidir. VATAN (FİKİR - EDEBİYAT| Yeni Bir Tenkit Havasına Muhtacız (Ali Rıza Korap, Kuleli, İstik- lâl, Yüceülkü liseleri felsefe mu- allimidir; birkaç senedenberi ede- biyat mecmualarında sanat hak- kında kıymetli yazılarile nazarı dikkati celbetmektedir. Gazete- miz için yazdığı bir yazıyı neşre- diyoruz. | Bizde bu tenkit bolluğunun se- bebi nedir acaba? Belki garip bir iddia gibi telâkki edilecek; takat bu bolluğun sebebi sanat ve ede- biyat hareketlerine karşı alâka ihtiyacıdır. Haıbuki umumiyetle, bizde sanat ve edebiyat alâkasız- lığından şikâyet edilir. İşte yan- lişik buradan başlıyor. Bu zan ve şikâyet yanlış bir görüş ve hak- sız bir ıddia mahsulüdür. Bizde sanat ve edebiyat alâkası, bilâkis tatmin edilmemiş bir ihtiyaç ve bir aşk halindedir. Henüz sanat membalarında kana kana içme- miş olan bu aşk bir taraftan sanat heveslilerine fazla rağbet etmesi- le, diğer taraftan da bir tenkit tu- fanı halinde tecelli ediyor. Eğer bu sanat ve edebiyat aşkı mevcut değilse, okunmadıkları iddia edi- ien, fakat son zamanlarda isimle- rini bile zihinde saklamak hayli zorlu bir iş olan sayısız mecmua sağanaklarının sebebi nedir? Bizde sanat alâkası bir aşk de- recesindedir. Fakat henüz (rüşd) çağına varmıyan yeni sanatın bu toy aşkı kendisine hedef ve i.ıi'ı—ı kamet tayin edememiştir, Bu toy | aşk bizde büyük istidatları teşvik etmiyor değil, fakat heveskârlar- la hakiki istidatları tefrik ve teş- his edemeden teşvik ediyor. Böy- le olunca azlık olan gerçek sanat | istidatları yanında çokluk olan sahte sanat heveslileri şımartılı- | yor. Hakiki sanatkârı sahtesinden ayıracak olgun bir tenkit otoritesi mevcut olmayınca bizde sanat bir nevi tecessüs vesilesi, sanatkâr da garip huy ve sözlerile herkesi eğ- lendiren bir tip gibi telâkki edil- miş oluyor. Sahte sanatkâr, çoğu demöde olmuş bir takım sanat kaprislerini güya kendisi ibda et-| miş gibi davranmakla ve kendin- den olmıyanları kendine mal et- mekle beraber pübliğe de İĞ"Iİ bir tesir yapıyor. Sanat hüviyeti lariyet ve iğreti olunca, tesiri de ükeeğ ariyet ve iğreti oluyor. Halbuki gerçek sanatkâr hem kendisini, hem de eserini takdim deceği okuyucu ve seyirciyi, di- TEŞEKKÜR Yavrumuz Enginin ameliyatını mu O vaffakıyetle yaparak hayatını kur- $ îj- (taran Şişli Btfal Hastanesi Sertabibi klı (kiymetli operatör Bay Ömer Vasfiye, (OÖperatör Bay Zühtüye, asistan dok- _İ-'iguır Bay Enver'e asistan doktor Bay Şühine, Hemşire Bayan Samimeye İ». We diğer hemşirelere ayrı ayrı can- ÜLun teşekkürlerimizi suharız. Babâsı: Annesi: Kerim Aydın Fikret Aydın İMPERİO ARGENTİNA'ya Rekabet eden İspanyol Muganniyesi ESTRELLİTA CASTR9 Dün akşam SUMER Sinemasında Gösterilmiye başlanan SEViL Berberi Tamamen İspanyolca sözlü ve şarkılı filminde bütün seyircile- |tıncı sayısı çıkmıştır. Okuyucuları - | bemmiyetle durulmuştur. ÖLÜM Eski Mülkiye Kaymakam'aırından mütekait merhum Bay Ahmet Ham- di oğlu, Kemal Film sahiplerinden Şakir Seden'in ve Tramvay ve Elek- trik idaresi mühendislerinden Süley- man Seden'in kardeşleri memleketi- mizde ilk milli Filmciliği tesis eden kıdemli Film tüccarlarından KEMAL SEDEN dün ani olarak vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 11,30 da Be- da İstiklâl Karl- man karşısında 373 No.lu Banka hanındaki evinden kaldırılarak sıatl 12 de Kasımpaşadan vapurla Eyübe | nakledilecek ve namazı Eyüpte kılın- | dıktan sonra metfeni mahsusuna defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin. Yeni Noşriyat: İslâm ve Türk Ansiklopedisi — Al- mıza bilhassa tavsiye ederiz. Fiyatı 12,50 kuruştur. Deniz Mecmuası — Kıymetli yazı- larla dolu olarak deniz mecmuasının 7 nci sayısı çıkmıştır. Bu sayıda son günlerin deniz hâdiseleri üzerinde e- şarıdan içeri bir şey katmak sure. tile değil, fakat içeridekini, yani içimizdeki «insan» 1 harekete ge- tirmek suretile değerini ispat edendir. Sanatkâr içimizdeki «in- san> 1 nasıl harekete getirir? Her- keste gayri meş'ur bir halde yer etmiş olan sosyal değerleri şuur- landırmak suretile. Çünkü gerçek sanatkâr bütün sosyal tesirleri ve değerleri kendi ruh potasında top lar ve onlara kendi orijinal şahsi- yet rengini verdikten sonra etrafa serper. Sanatkârın kalp gözü ev- velâ, şahsiyeti olan merkezden, sosyetesi olan muhite doğru ge- nişler ve nihayet dünya görüş ve sezişini kucaklar, sonra tekrar mer keze doğru dönerek bu görüş ve sezişi bir öz haline getirir. Niha- yet bu sübjektif özü kendi gqhıî üslübile cemiyetine hediye eder. Tıpkı, büyük mesafeleri saran kuvvetli bir fotograf objektifinin peyzaj ve portreleri bir nokta | üzerinde net bir halde tesbit et- | mesi gibi.. Böyle bir sanatkâr hem | kendi devrini temsil eder, hem de gelecek temayülleri bir taraftan hazırlar, bir taraftan da sezer ve sezdirir. İşte bu sanatkârı seçip bulabil. mek için evvelâ süzgeçten geçmiş bir tenkit havası lâzımdır. Yoksa, herkesin kendisini büyük sanat- TAKSİM | — Şark sinemacılığının büyük bir muvaffakiyeti olan BEYAZ ESİRE (Halime) Türkçe sözlü filim Her iki filmi kaçıranlara son fırsat Sinemasınd. 2 büyük filim birden BASİLRA Tarihi MEVSİMİN EN ÇOK BEĞGENİLEN FİLMİ BRODWAY MELODİ 1940 ELEANOR POWELL - FRED ASTAIR Gördüğü harikulâde rağbet üzerine MELE'< SINEMASINDA Daha bir kaç gün temdit edilmiştir. Matinelerden itibaren 2 — BORİS KARLOF LONDRA a BUGÜN THBON'un şaheseri KALESİ ve cinai bir filim o Başka Türlü Hakiki San'at- kârı Bulamayız Ve Seçemeyiz Ali Rıza Korap kâr say mukabil başk karşı insafsız bir münekkid oldu- ğu bugünkü sanat gürültüsü haki. ' ka bir memba sanırlar. kiyi sahtesinden ayıramaz. Yâlnız her an canlanmak istiyen sanat alâka ve aşkını bunaltmakla kalır. Bu tenkit tasfiyesinde Descar- tes'in bir vakitler filozofide yap- tığı gibi davranmalı. Evvelâ şim- diye kadarki bütün tenkit hüküm. lerini bir tarafa bırakıp, yepyeni bir cehitle işe başlamalı: Tenki- din bütün şartlarına riayet ederek. Bu şartlara riayet de sanatın sos- yetedeki hususiyetini bilmeye bağlıdır. Çünkü sanat aksiyonu yer altından akan sular gibidir. Akışı gizlidir. Bazan toprak üs- tünde akar ve biraz sonra kumluk bir yerde kaybolur. Sathi görüşler bu suyu yok oldu sanırlar. Başka bir yerden fışkıran ayni suyu baş- Sanat hamlesinin bu gizli akış ve müna. sebetlerini gözönünde bulundu- rarak yapılacak tahliller, sanatın ve sanatkârın öz hüviyetini mey- ! dana koyacaktır. Böyle yapılma- dığı takdirde ancak, çok genç ! yaşta başlayıp yine çok genç yaş- ta sönüveren sanat heveskârlarile | oyalanmak ve hakiki sanatkârı 'bulamamak tecellisine mahküm oluruz. | Ali Rıza Korap Kültür Yapmanın Tek Yolu Ansiklopedik Malümat Merhalesini Artık Geçmemiz Lâzım Alain, yeni ta. , lebelerine, tefek- kür için ilk düs- tur olarak: «Ha. kikate en uzun yoldan gidiniz» diyor. — Gerçek, vakit kaybetme- mek için biz ne- ler — kaybetme- yiz! Acele, mektepten başlar; bütün tedrisat, ilmin vardığı son neticeleri belletmek telâşındadır. Müfredat programları, imtihan- lar, kitaplar, hep bu gaye etrafın- da birleşmişlerdir.. Hocalar da bu makinenin çarkına kapılırlar. Maamafi vücude gelen eserden vetle inanır. Onların isbatı bizzat yaşanan hayattır. Tolstoi'nin son vardığı merhale, mücerret, zayıf, tuhaf görünür. Lâkin sarsıntılı, çetin bir hayatın sonunda bu fi- |kirler Tolstoi'ye çok lâzım, çok zaruri görünüyordu. Onlar kur- tuluş düsturu idi ve Tolstoi'nin son fikirleri, yeni, şaşılacak şey- ler değildirler; onları hepimiz bi. liriz, fakat onlara &ermemişizdir», Kültür, hakikate giden uzun yol, işte bunu temin eder. | Bir zâmanlar Balzac hakkında çok şeyler biliyordum. Edebiyat tarihlerinden — ve — tetkiklerden onun hayatını, eserlerini, sanati- nin kuüvvetli, zayıf taraflarını öğ- iştir Bi lü uzun ; zaten i odur. Bir ilk mektep talebesi neler bilmez! Fırsat bulup bir ötmiye başlasın; anne, baba, ahbap hay- ran kalır. Lise imtihanında hoca sorar: «Oğlum, Nefi ne şairidir? » Genç derhal cevap verir: «Hiciv şairi efendim> ve talebe milleti kurnazdır, uzun tecrübelerle ken- disıne nereden hücum edileceği- ni - bilir, evvelden - tedbir alır. Onun işini kolaylaştıran vasıtalar da eksik değildir; hulâsalar, öz- ler, kısaltmalar. Muvaffakıyetin sırrı hafızada- dır. Bu bilgi bulutu içinde çocuk biran yere değmez. Bununla bera- ber tedrisatın geniş bir belletme sistemi olması faydasız değildir; fikirler her tarafa dağılır; tekrar edile edile, akide, itiyat olur; ve nihayet hareketlerimizi — idareye başlar. Koca koca fikirlerin harcı âlem «lieux communs» haline gel- diğini görüp de hayret etmemek elde değil! —«her şey izafidir», «hürriyet, müsavat», «Hâmit dâ- hidir» ilâh. Kahvede tavla şakır- tıları arasında bunları duyarsınız. Fakat, bu veciz hakikatler, biz. zat hakikatin yüzünü örterler. Bir edebiyat tarihinde Namık Kema- lin hürriyet ve vatan şairi olduğu- nu öğrendim; meşhur kasideden de birkaç mısra ezberimde. Kâfi. Bununla davalar kazanırım, mü- V müddet Balzac'ı okumama mâ- ni oldu. Mahir filozof tanıyıncıya kadar bu bilgime pek güveniyor, heyecanlı münakaşa- lara giriyordum. Fakat eser içine girince le değişti. Hepimizd böyle cehalet kaynağı hazır ka- naatler vardır. Onlar bellenmesi iknlny. atılması çok zor yüklerdir. | Bunun için mekteplerde malü- |mat yerine kültür vermek lâzım. |Pardon, kültür vermek tabiri doğ- ru değil, Kültür yapmak deme- liydim. Çünkü kültür verilmez, yapılır. Bu, hayat boyunca süren bir iştir. Fakat mektepte hiç ol- mazsa, bir aşk uyandırılabilir. Ki- tap satışımızın ve serbest okuma- ların azlığına ve cinsine bakarak, bizde henüz bu işin temeli atılma- dığına kani oluyorum. Türk ve garbın büyük eserleri kütüphane. lerimizde dizili olmalıydı. Fakat bugün, kültür yapacak sağlam on eser dahi elimizde mevcut değil. Ansiklopedik malümat merha.- lesini artık geçmemiz lâzım. Fikir ve edebiyat tarihleri, hulâsalar, tenkitler, tahliller, tefsirler, anto- lojiler, moda kitaplar, — hep- si bir tarafa. Asıl kaynaklar lâ- zım. Büyük, sağlam, temiz kay- naklar, Kültür yapmanın tek yo- lu budur. Bu olursa, Türkiyede başka şeyler göreceğiz. Mehmet Kaplan dafaalar yaparım, reddiyeler ya- zarım, Malüm şeyler üzerinde ek. seriya düşünülmez ve bellediği- miz şeyleri malüm sayarız. Müna- kaşaların ve taassubun kaynağı budur. Hele asrımızda neşir va- sıtaları çoğaldıkça hazır bilgiler daha artıyor. Çare: Kültür. En son merha- leye varmak için Kaos'dan baş- lamak; insanlığı değiştiren kay- naklarda yıkanmak; hazır fikir- lerden kaçınmak; derin imana var mak için evvelâ ve uzun zaman reddetmek. Eskilerin bir «imali fikr etmek» tabiri vardı. Bugün «fikir edinmek» diyoruz. Birinci. si bana daha doğru geliyor; çün- kü actif olmak iyidir. Fikir, yeni olur, eski olur; bi- zim olur, başkasının olur; asıl mesele ona «ermiş> olmaktadır. İnsan, uzun yollardan sonra pek malüm bir neticeye vasıl olabilir. Felsefenin bütün mesaisi, halkın her gün söylediği bir sözü aydın- latmakla biter. Fakat anlamak için o uzun yollardan geçmek lâ- zımdır. Bazı fikirler vardır, ispat edi- Muallimler Mecmua ve Kitap Almak İçin Talebeyi Sıkmıyacak Ankara, 14 (Hususi) — Maa. rif Vekâleti muallimlerin gazete, mecmua ve kitap almaları için ta- lebeler üzerinde herhangi bir taz- yikte bulunmalarını menetmiştir. Bu halin ticari bir zihniyetle ya- pıldığı hakkında ebeveyn arasın- da bir şüphe uyandırması ve mu- allimlerin herhangi bir gafletin- den istifade etmek isteyecek olan- ların da mekteplere muzır kitap, mecmua ve saire s0| isteye- cekleri Maarif Vekâletini bu ted- biri almaya sevketmiştir. Vekâlet alımacak kitap, broşür, mecmua ve saire hakkında Maarif Vekâ- letinin fikrinin sorulmasını alâ- kadarlara bildirmiştir. Yeni Arkadaşlarımız Alain'i| &i valtlkr'e dti Diktatör Şarlo hararetli bir nutuk trad ediyor — SİNEMA ÂLEMİ — Bundan bir müddet evvel Ameri- kadan gelen bir telgraf bize sinema âleminin dâhi mizahçısı Şarlonun «Diktatör» admdaki filmini nihayet bitirdiğini haber vermişti. Hatırlardadır ki Şarlo bu — filmi birkaç sene evvel yapmağa —karar vermiş olduğu halde bir aralık ge- len haberler, Şarlonun bu fikrinden vaz geçtiğini bildirmişti. Şarlo, ev- velce «Napolyons adında bir filim yapmak hevesine de kapılmış, son- ra da vazgeçmiş olduğu için, «Dik- tatör» ü de yüz üstü bıraktığı habe- rine herkes inanmış gibiydi. Fakat yukarıda bahsettiğimiz telgraf, Şar- lonun sessiz sedasız işini görerek sön filmini meydana çıkardığını an- lattı. Daha sonra gelen haberlerden de Şarlonun bu filminin Amerikada büyük bir rağbet gördüğünü ve sine- maların dolup dolup boşaldığını öğ- rendik. Son gelen ve bize «Diktatör» fil- minden resimler veren Avrupa ve A- merika mecmuaları da filmin Ameri- kada gördüğü büyük rağbeti teyid etmektedirler, İ q Diktatör Şarlo müttefiki J. Oakle ile otomobilde Şarlo - Diktatör Dâhi artist her Zaman olduğu ğBi- bi bu son filminin senaryosunu da kendi yazmış, sahne vâzılığını ken * disi yapmış, en mühim rolü de yine kendisi oynamıştır. Şarlo, bu filminde karma karışık saçlı, melon şapkalı, bol ve düşük pantalonlu, kocaman pabuçlu, ince kamış bastonlu bildiğimiz klâsik kI- yafetini bırakmıştır. Şarlo bir «Dik- tatör» dür ve filmin muhtelif sah- nelerinde kıyafet değiştirmekte ve hattâ - üniformalar bile değiştirmek- tedir. Şarlonun yanında ve Şarlodan son- ra filimde en mühim rolü jack Ouki& yapmaktadır. Bu San&tkâr. da Şârlo' Esasen Şarlonun her türlü kontrolünden ge“ çen filimlerine muvaffak olmıyacak kadar muvaffak olmuştur. veya olamıyadak her hangi bir un- surun girmesine imkân yoktur. Biz bu günlük, yine dünyayı dö- laşacağıma şüphe filimden iki güzel sahneyi almakla olmıyan bu yeni iktifa ediyoruz. SORÜNÜZ - Anadoludan on beş gün evvel y hâlâ gelmedi. Evrakı tamam. Bek SÖYLİYELİM Bayramda Vagonlardan Ardiye Alınıyormuş! ai ki böyle bir usul vardır. Fakat herhalde bu usul «yanlıştır. İzmir |— de aynı idarenin ambarlarına bile liyoruz. Fakat ayni a- mal ve satılıncıya kadar rife günü yüklenmiş vagonlar bay ram günü Haydarpaşaya geldi. Ancak bankalar tatil olduğu için ne Ziraat Bankası ne de İş Ban- kasından bu vagonların evrakını alamadık. Haydarpaşa idaresi bu vagonlar için ardiye istiyor. Ve garibi şu ki, yalnız İş Bankası va- sıtasile gelen yvagonlara ardiye talep etmektedir. Ziraat Bankası bir devlet müessesesi olduğu için o müessese nâmma gelen vagonla rı ardiye vermekten istisna edi - yorlar. Bu usul İş Bankasile iş ya pan tüccarları zarara sokuyor. E- ger İş Bankası bayramda açık ol- saydı biz bu zarara girmiyecektik. Haydarpaşa ambarları bayram tatili yapmıyorlarsa bankanın ta- ra başlamıştır. Bu iki mem-eket g. Ze tsini okuyucularımıza ia & lemezler; fakat insan onlara kuv-J darie Mi iyetle haber ğimıza gö til yap dan dolayı zararı biz ve Vanda (Ye:'i îı_ıne)“k:':ü Bitliste |B X: çekelim? (Yurt yolu) adlı iki rı * EeÇlan C — Haydarpaşa hattmımda bel- “ ardiye almmaz. Bu yanlış usulün tashihini yeni Münakalât Vekili- miz sayın İncedayıdan bekleriz. AKDENİZ YOLU Ahmet Hikmet imzasile — Tirol de düşerse Akdeniz yolu açılır mı? Cevap — İş Tirol meselesi değil, İtalyan âskeri kudretinin kırılması meselesidir, İngilizler isterlerse bugün de Akdenizde kafile halinde nakliyat yapabi- lirler. Fakat Akdenizdeki harp gemilerini vapur kafilelerini himaye maksadile kullanarak kuvvetlerini dağıtmak yorlar. Tırol'ün alınması, İtal- yan askeri kudretinin bir kat daha kırılmasına doğru elbette mühim bir adım teşkil edecek- tir. Sön istemi- |. f di Alnen LÜĞ