| DARA İ İSMENDE em ii VAKİ11'ın Edebi Tefrikası No. 70 1 a AMAİee Kılıcını çekti ve Dörümin 4 İafiyesini ikiye böldü Sağ, köylünün kesik kafasını aldı... Bir demir çu- o) sa | Makadde, adam p ilesi ,, akşam cesaret göster» Beni Sana ir, “ Dü) adan gelen köylü » fiyesi olduğun- Belendiin söyledi. ira, 18 (Dârâ) nm ölmedi - etmemiş olsaydı, İs - ene bu sözlere ikinize , # Je: Biter tel'in et... İster öl- e bir hakikatten bah- ti. Fakat, şimdi Soris y a ar ediyordu: yay amım getirdiği elbise, Taka, (Dürü) mun elbisesi- yi, e Dârü ölmemiştir. Ve ka, stündeki kamlekeleri ü değildir.. Bir kuş kanı- ) tereddüde düştü: izlardan birini çağır - eyi gösterelim. Üs - ni lekelerini tetkik et - » kanı olmadığı anlaşı - (İk, “e ile hakikati öğreni - iŞ Sabit olursa, yani Dö - e, mile ) budu) nun gazabma in,, işin (mukaddesa- kurban gidecek» yene ap j dır! i e akender) e uzaktı: Pa dan da emindi. h İnen, hibe fazla söy- i dı <nği : Fakat, sihirbaz di iş adamlarmdan ha Siz yatar) nehrine yi öldüğüne ) hileyi Di Adam); as ka anlayınca yanma ça - T md Gin Sen ba: lüyorsun! .. Bağış, Sikça anlat! İN yayı, ölü, sihirbazı görü, biribirlerini sc va ee asarak (siyaset kulesi) nden aşağı ıttı. Halk kulenin etrafını sarmıştı. yn | ele geçti? Ben ona bir talan altın vadetmiştim.. Köylü başını sallıyarak, korkak bir tavırla şu sözleri ilâve etti; — Dârâ'nm hazineleri dünyayı satm alacak (o kadar zengindir. (Mavro) ya iki talan altın verdi - İer. (o (Mavro) altınları görünce kendini kaybetti. Bir kısmını bana verdi.. Bu suretle yola çıktım.. Hükümdarm elbisesini size getir - dim.. Dârâ ölmemiştir. Ve kolay kolay ölmiyecektir! Sihirbaz (İskender) in yanım - dan çıkarken: -—— Evet, dedi, Dârâ kolay kolay öldürülemez. Onu (Felüket ma - budu) bile himaye ediyor... (iskender) asabileşti. Evvelâ sihirbazı kovdu: — Defol yanımdan. Ben ma - budun himaye ettiği adamı yer yüzünden kaldırmağa yemin et - tim. Ve Soris'e döndü: — Şu herifin kafasını kopar ba- kalrm! Soris tereddütle İskenderin yü - züne baktı.. den korkarım.. Evvelâ ahaliye işin iç yüzünü anlatmalıyız... (İskender) çok hiddetliydi. Kr- lıcını çekti.. Trakyalı hafiyenin ü- zerine atıldı... Ve bir vuruşta köy- Tünün kafasını yere düşürdü: —Soris! Bu kesik kafayı al... Şuradaki kulenin üstüne as. Ve 0- haliye (Mukaddes adam) ,n başımı niçin kopardığını anlet.. Soris köylünün kafasını aldı. İskenderin yanından çıktı. Doğ- ruca yüksek kuleye çıktı. Köylü - nün başını bir demir çubuğun w - cuna asarak aşağıya sarkıtı. Bu sırada bütün memleket halkı (Si- yaset kulesi) nin etrafında toplan- maıştı. Sofis, o Makedonyanın en eski ve asil ailelerinden birine MEDsup” tu. o Halkın kendisine itimat ve muhabbeti vardır. Soris, İrantlerin Makedonyayı hile ile istilâ edeceklerini söyle - dikten sonra: (Mukaddes adam) diye hür- met ettiğimiz köylünün, Dârü'nn hafiyesi olduğu anlaşıldı, dedi. Ahaliye köylünün erki anlattı ve sözünü $u cümleyle bi- tirdi: N — Memleketimiz büyük bir teb- Hke karşısındadır. İranileri ronğ- lâp etmek için, en kestirme bir yol vardır: Onları erza' ve açlığa mahküm etmek » z Makedonyalılar memleketleri - nin düşman istilâsma uğramasına A#ahammül edemezlerdi. (Soris) in sözlerini dikkatle dinlemişler ve (Mukaddes adam) 1 tel'in ederek hep bir ağızdan: — Toprağımıza düşman ayağı sokmıyacağıZ. Diye yemin etmişlerdi. Komşumuz Rus ulusunun büyük .. . günü Osman oğullariyle Romanof oğul larının birbirine saldırdıkları iki büyük ulus, üzerlerinden bu kokmuş ve çir kin elleri söküp atmca, devrilen kara engelin ardından gün doğdu. İki büyük ve özlü ulusu birbirine o kadar bitişik va baysallığa, esefliğe, gerenliğe susa- mış imişler ki onları irak tutan soysuz ve kana doymaz iki başı dönük soyun yok olması ile iş ortaya çıktı. Yüz altmış milyon çalışkan, uslu, doğru özlü bir ulusu yalnız bir avuç Grandük “ve Grandoşslerle, | bir sürü papas ve dalkavukların elinde tutsan yapan bu kötü çevirim yıkılıp ta şimdiki rejim yer bulunca Rus ulusunum değeri ortaya çıktı. Bugün Peşte, bunun onyedinci yıldö- nümünü büyük bir sevinçle kutluluyan komşumuzun bu çok yerinde sevinçle- rine Türk ulusu da ortak oluyor. Rus ulusunun; şü son Yıllardan gör terdiği büyük varlığının temel taş yal- nuz acunu sarsmak ve sarmak istiyen öl güsüz isteklerin bütün yıkıcı ve sarsıcı atılışlarma karşı durarak acun baysal- lUuğını kökünden korumasıdır. Biz, Ras ulusunu çok acı günlerde denedik. Büyük önderin Türk ulusunu dört çevresine toplyarak kurtuluş sa- İvaşma girdiği gün ona ılık bir sevgi ve asu olmuştur. Kara gün arkadaşlığı» nın değerini ise, iyilik unutmıyan Türk- ler kadar kimse anlamaz. Erkek yaratılmış, tarihin yeğit ço- cuğu olan Türk ulusu, yüreğinden ko- pan ılık bir sevgi ile Ruş ulusunun yük- İ selip genişlemesini, tuttuğu bu yolda daha gerekli işler görmesini diler. Ruslar, hiç bir ulusun ne toprağım- acun baysallığına bir ulustur. Bu değerli ve önlü kom- şumuzun büyük gününü biz de yürek» ten kutlularız. Edirne Mebusu Şeref ehir esammumızıı Haberleri $ PAMUKLU MENSUCAT FAB- RİKASI — Sümer Bank tarafından Konya Ereylisinde pamuklu mensucat bu ayın onbeşinde atılacaktır. Başvekil İsmet Paşa ile İktısat Ve- kili Celâl ve Sümer Bank umumi mü- dürü Nurullah Esat Beyler ve diğer banka mümestilleri, ayın on beşinde Konya Ereylisine giderek temel atma merasiminde bulunacaklardır. Ereyli pamuklu kumpanyası gelecek yıl 1 ikinci teşrinde işe başlıyacaktır. £ ISKENDERON SANCAĞI — Bir Alman gazetesinden naklen İsken- deron vaziyeti hakkında Ankarada ya- rı resmi görüşmeler başladığı yazılmış- &. Fransız büyük elçisi M. Kammerer, Deutehe Allegemcine gazetesinin bu İ neşriyatının asılsız olduğunu söylemiş- inşa edilecek olan | tir. $ TASARRUF HAFTASI HAZIR- LIKLARI — Milk İktisat ve Tasarruf İ Cemiyeti İstanbul şübesi, 13 birinci kâ- | nunda başlıyacak olan tasarruf haftası hazırlıklariyle uğraşmaktadır. Tasarruf haftasınm ilk günü, bir tayyare dumaniyle havaya (yerli malı İ kullan) ibaresini mmm — Arnavutluk konsolosu - Arnavutluk hariciye nezareti siyasi umur müdürlüğüne tayin e- dilen, Arnavutluk Ceneral konso- Tosu M. Sula dün Selânik yolu ile Tirana gitmiştir. aman dağlarda yaşayan Makedonyafı » ları bir arada toplamağa vesile ol- 3 — VAKİT 10 Teşrinisani 1934 mms Kanadı Yaralı Kuş Nakleden : Selâmi Izzet yy Burada yalnız yaşıyordu. Pek az tanıdığı vardı. Hasan Beyle ge- çen kış ahpap olmuştu. Selma dinliyor, fakat söylenen- lerin bir şey ifade etmediğini se - ziyordu. Sade sesin ahengine ku - lak veriyordu. Faruk, genç kadını avucunun içine almakta olduğunu fark etti. Selma, ilk defa olarak, bir adamın karşısnda (o rol oynamıyordu. Ertesi günü tekrar geleceğini vâ- detti ve usulca, vazodan bir çiçek koparıp çantasına koydu, çıktı. Sonra ne olacaktı? Tehlikeli bir maceraya kapıla - cak kadar muvazenesiz bir kadın değildi. Hissiyatını gizlemesini bildiği gibi, yalan söylemesin de bilecekti. Eve geldi ve bu sevinçle bun - dan sonra Süheylânm hergün ken- di sofralarında (o yemek yemesini tenbih etti. Etrafında kalabalık ve ses işitiyordu. Kocası ile başbaşa kalırsa, ağzından bir isim kaçır - maktan korkuyordu. Hakkı da vardı, çünkü dilinin ucunda hep Faruk ismi dolaşıyor- du. Süheylâ evin kızı olmuştu. Şe fik Beyin, Selmanın, çocukları sarsılmaz bir inanla elini uzatan Rus w- | lerini görü or ve Şakirle Nermi - ne, annesinden öğrendiği masal - ları söylüyordu. Şakir büyüktü, bu masllardan zevk almıyordu amma, gene de can kulağı ile dinliyordu. leb — Nermin bana renkli bir yü * gikyeppiri Mavi ve yeşil bon- A a İY İİ Ve Şakir ilâve etti: — Sana yirmi beş kuruş veri - rim, 8 r — Elli isterim. — Eğer beğenirsem kırk veri - rim, — Amma güç İştir 0. Muallim gitmişti. Süheylâ ede - biyat derslerinde Şakirin yanımda bulunur ve dikkatle dinlerdi. Hikmet Bey, karşısmda çalışan talebe olursa isi mualimdir. Kar - heylâya sualler sorar, aldığı ce - vapları beğenirdi. Hikmet Bey dalkavuk da değil sümme Şakir sordu: .— Bakalorya imtihanına ne za- man girebilirim? Muallim cevap verdi: — Babanız sıkı tavsiyeler ha » zırlayınca. Böyle mukabelelerle kendin - den soğutmuştu. Daha gelir gel - mez Şakir gitmesini beklerdi. Bir saat ona bir asır kadar uzun gelir- di. Hikmet Bey kapıdan çıkınca defterlerle kitapları tavana fırla - tırdı. Bu da Süheylânın sinirine do - kunurdu. — Herhalde ben hiç bir şey ol- | masam sinema artisti olurum a. İnanmmısın o Süheylâ, Hikmet hoca iki senedir (o sinemaya ayak basmamış, Programımızda sinema yok. Sersem! Daha iki sene bu def- terlerle bu kitaplar arasında ça - — Sonra babam beni fabrika - ya alacak. Nihayet yaka silkecek, kaçacağım. Okuması ve anlaması lâzımdı. Gazete okumğı tercih ediyordu: bin TMM, ağ — Dinle bak Süheylâ: “..Dün Fener (sokağında, 46 numarad yirmi sekiz yaşlarında, Melike isimli genç bir kadının ce- sedi bulunmuştur. o Cesedi bulan kızla anasıdır..,, Şakir fena insan değildir, yal- nız düşüncesi kıttır. Bu havadisin Süheylâda uyandırdığı veya uyan- dıracağı tesiri kale almadan de - vam etti: “..Melikenin içki içerdi. Maktulün (annesi (verdiği ifadede diyor ki: “Kızım kocası - nın kavgalara boyun eğerdi. Cu- ma günü damadım geldi. Karısı bana kaçmıştı. Kavga edip etme - diklerini sordum. Melikenin koca- smdan şikâyet etti. Bu esnada Me- like odaya girdi. Barıştırmak iste- dim. Evvelâ öpüşünüz, sonra ko « nuşunuz, dedim. Dediğimi yaptı - lar, güzel güzel çıkıp gittiler. Me- ğer bir daha yüzlerini göremiye » cekmişim.. Arkalarında kalan.,, Birden bire sustu. o Havadisin sonu şu idi: — “Arkalarında kalan küçük bir kız mütemadiyen anam, ba - bam diye ağlayor..,, Süheheylâ kekeliyerek sordu: — Hani.. O.. gazeteleri sakla - dın mı idi? — Hayır hayır, saklamadım. Ve dayanamayıp sordu: — O işi neye yaptı dersin? — Bilmem. —Deli mi olmuştu? — Galiba. — Baban annenle hiç kavga et- mez miydi? Sep — Hayır, hiç kavga etmezler - kocası Fikri çok — Beni çok severdi. — Hem severdi, hem mek mi isterdi? — Evet, Annemi öldüreceği i * yordu. — Neden? — Beni üzecek şeyler sorma » sınlar diye. Bunu sakin, hınçsız, dargınlık - sız söyledi. Şakir kızardı, gözleri yaşardı: — Aferedsin Süheylâ. Fakat artik olan olmuştu. Sü - heylâ aklımda kalan herşeyi birer birer anlatmağa (başladı. Bir iki sefer Şakir susturmak istedi. Sü » heylâ: — Hayır, dedi, bırak söyliye « yim, daha iyi. Bundan sonra sana annenden bahsedecek değilim.. Öpüştüler. Ve Şakir hayatım acılarmı ilk defa böyle öğrendi. Süheylâ ile gizli bir dostluk muahedesi aktet- tiler, Bir gün Selma onü gizlice sor - guya çekti: — Bu kızm burada oturmas ca- nmızı sıkmıyor mu? Şakir derhal: — Hayır, dedi.. — Doğru #öyle Şakir? — Doğru söylüyorum (anne. Ben Süheylâyı çok seviyorum. Gi- decek olsa üzülürüm. — Ya Nermin ne fikirde? — Onun oyuncaklarma doku - nulmasın da Üst tarafını düşün * mez, de öldür- # nl