ee 13 — VAKİT 10 'Teşrinisani 1934 Musiki üzerinde düşünceler Musikimizin yükselme- side Radyonun da kabahati vardır! Musikimizin yükselmesinde rad- /odan pek çok hizmet beklerdik. Çünkü radyonun başmda gramo - fonlarda olduğu o gibi, kültür ve terbiye işlerinden haberi olmıyan- lar değil, bilgisi oldukça yüksek bir artist oğlu artist bir zat bulu- nuyordu ve bu zat isteseydi tek | yen okutularak, bu musikinin bir- de valtanperverlik ve kahramanlık şubesi olduğundan tegafül edildi. Hattâ çok kıymetli olan külhanbe- yi musikisini de kelimeleri Türk şivesine göre söyleyemiyen eski | bir sazendenin keyfine biraktı .. Destan, koşma, semai, mani... gil KORKU tiyatrosu, Paristeki © kilise ve dilimize çevrilen eser! Yazan : Şehir tiyatrosundan M. K* ismile tiyatroya tahvil edilmiştir. | bir sahne ağzı. “Nekrofor,, denen böcek, nasıl j doğmak, hayata gelmek için leşle- ri ararsa, yeşilsinek, nasıl pis ko - kuların ardısıra giderse, insan ru- hu da bazan böyle garip ve büyü- lü tahassüslerin cazibesine kapılır. İnsan ruhu-ve bu gayya kuyusuna açılan sinir kapıları, arasıra vü - cutsuz ve muvâzenesiz bir el tara- başına olarak Türk musikisi için | diye bir çok ve sevimli şubelerine fından kürcalanır.. yeni ve mühim bir çığır açabilir - di. Ne mi yapardı? 1 — Tango ve fokstrot müsaba - kası açtığı gibi şairlerimizin ya - zılarını takip ederek bunların mil. İf nağmelerle ve garp tekniği ile bestelenmesini isterdi. 2 — Türk kültürünü hazmetme- miş olan kimselerin ahlı vahlı, ter- biye üzerinde kazıyıcı ve kaşındı- rıcı bir tesir yapan muzir eser - lerini radyoya sokmazdı ve radyo- da okunacak olan eserlere milli terbiye bakrmından bir sansür ko- yabilirdi. 3 — Her gece radyoda ayni şar- kıların okunmasına müsaade et - mezdi, 4—Klâsiklerimizi okuyanları da- ha evvelden imtihan ederek bun « ların olur olmaz kimseler tarafın- İ dan berbat şekillerde okunması - nın önüne geçebilirdi. 5 — Radyo kapılarımı amatör | bile sayılamıyan ehliyetsizlere aç- mazdı. 6 — Haftanın muayyen gece - lerinde klâsik aktualite müsaba- Ka halk şârkıları ve yeni tezler 0- kutarak ve çaldırarak Türk musi- kisinin muhtelif sahalardaki va - ziyetlerini korur ve yeniliği teşvik ederdi, az çok musikiye vâkıf o - lanların o meraklarını besliyerek onları yeni sahalara doğru sevke- derdi.. Ve daha neler yapmazdı?!. Halbuki radyo, Türk musikisi- nin tahrip sahası oldu. Meselâ: 1) Klâsikler içinde kıymetli bir inci olan İsmail Dedenin Rast Kârı nev ve bunun gibi bir çok mühim klâsikleri cırlak, bozuk ve kısık bir sesle okuttu. Numan a- ğanın meşhur bir Bestenigâr peş - revini çalan kemancı ömründe bir defa bile bunu çalmamıştı ve bu - nuh gibi klâsikler orada mütema- diyen tahrip olundu. 2) Türk klâsiklerinde (çeyrek ses) dediğimiz seda teferrüatı var- dır. Keman müstesna olmak ü - zere garp sazları bu sesleri çıka - ramazlar. Halbuki radyoda klâsik çalındı ve bu klâsikler klârnet ve piyano ile çalındı. — Radyo buna göz yumdu. Klâsiklerin tarihi bir mevkii olduğunu göz önüne getir- medi. 3 — Halk şarkıları hiç ehemmi- yetle görülmedi. Türklerin zengin bir kahramanlık musikisi vardır » Bunlar arasında yalnız bir Yemen şarkısı müstesna olmak üzere hiç birisi radyoya girmedi. o Bağdat fethinin yadigârı olan (Genç Os- man), Tuna havaları, Cezayir da» yılarının şarkıları, hattâ 313 Ti- salya harbi için (o Zekâi Dedenin (Eğil dağlar eğil, üstünden aşam) şarkısı bile orada söylenmedi ve Türk musikisinin yalnız memle - kete ithalleri yasak edilmiş olan mahut salon mecmualarında görü- len açık saçık resimler kadar ba- yağı güfte ve besteleri mütemadi- ayrılan bu musikiyi berbat bir şe- kilde teşhir etti, 4) Merhum © İsmail Hakkı Bey | gibi son asır musikisinin direkle - rinden birisi olan mühim bir şah- siyet bile sağlığında (def) deni - len âleti elinden atmış olduğu hal- de, radyo, bu koyu ve müânasiz | muhafazakârlığı oradan uzaklaş - tıramadı. Baygın, yayvan, yavan i ve nağmeleri çiğneyen ağızlar o- rada musikimizin klâsik nağme - lerini ezdi, muhtelif sazlar oku - nan bir eseri kendiliklerinden gü- İ ya süslemeğe kalkarak bunlardan birisi bayram haftası derken öte- ki mangal tahtası demek kabilin - den keyiflerine © göre oynadılar, durdular, 5) Kötü kötü sesleri orada ga- zel diye haykırdılar ve boğazları - nı yırtarcasına bağırdılar. Musiki beynelmilel (o bir meta değildir, bir milletin Okeyfidir, terbiyesidir, hissidir, kültürüdür . Ve radyo bütün bu milli işleri pek ayıp bir tarzda bütün dünyaya yaymıştır. ve musiki bakımından milli propagandayı menfi bir tarz- da yapmıştır. Radyoda çalınacak saz hadde - den geçmiş artistler o tarafından çalınmalı, orada okuyacak ( olan hanendenin sesi kimseyi tiksin - dirmiyecek derecede güzel olma - lıydı. Halbuki radyoda doğru dü- rüst nota dahi bilmeyen sazende - ler vardı ve hanendelerinden bir kaçı her defasında mutlaka ayni eserleri okurlar ve başka şey öğ - renmeğe lüzum görmezlerdi, bü - tün malümatları 6—7 şarkıdan ibaretti. Radyo teceddüt ve inkılâp yo- lunda eserler yapan bestekârları- mızın eserlerini aramadı, böyle yapmış olsaydı şimdiye kadar beş on milli bestekârımız - yetişirdi; halbuki bir tek bestekârımız bile kendisini göstermemiştir. Musiki bahsinde biraz milli mevcudiyet görmek istiyenler, bir çok liralar vererek satın oldıkları makinele - rinden, falan bozuk sesli hanımın Kürdili Hicazkâr ve ya filân be- yin Hüzam şarkısı (okuyacağını işidir işitmez: — Bunlar da artık kabak dadı verdi... Diyerek makinenin mani - velâsını hemen çevirir ve biraz Türk nağmesi işitmek için Kırımı ve yahut bizim peşrev semaileri - mizi çalan Mısra aramağa koyu »- lurlardı. Hasılı radyomuzda okunan musikiyi biz Türkler sevmiyorduk, bu kötü çığırışların diğer medeni memleketlere kadar yayılmasın - dan dolayı üzülüyorduk. Bir kaç kıymetli artist tarafından okunan ve çalınan klâsikler haricindeki bütün alaturka şarkıları çocukla- rımıza bile işittirmemek için rad- yolarrmızı kapıyorduk. Radyo 'Tükr musikisine hizmet etmiyor * du. Türk musikisinin geriliğini büs Bu el, bir ölü kadar soğuk ve "ürpertici, bir iskelet eli kadar kuru ve takırdayıcı, bir Sadist eli gibi gıcıklayıcı, bazan da şakalaşan bir vahşi hayvan pençesi gibi tırmala- yıcıdır. Bazan bu el bütün sinirleri koparırcasına fiskeler, gerer, çim- dikler garip ve acı bir musiki ya - ratır.. İşte korku dediğimiz kalp veruh Faşrüneşrinin türlü türlü tecellileri . Türlü türlü akisleri.. Ve nnihayet o içimizdendr. #ımıza vuran türlü türlü te zahürleri.. İşte korkunun saf - haları ve çeşitleri. Bir çeşit korku var ki, insana alkol tesiri ya par,. Bir çeşit korku var ki, ruha buruk bir lezzet verir.. Bir çeşit korku var ki, yüreği çarptırır.. Ka- nı sulandırı.. Ve öyle korkular var ki, insanı bayıltır ve öldürür.. Üz Dsi . Korku, güzel sanatların her şu- besinde başlı başına bir yer almış, sanatkârlar da ruhlarının bu taş - kın çalkantısını başkalarma du - yurmağa büyük bir kudret göster- miştir. Halk edebiyatında nesil « den nesile intikal etmiş olan ma - sallarm birçoğu korkunçtur. Öyle korkunçtur ki bir çocuk kadar bir büyüğün de bütün gecesini uyku - suz yahut da korkulu rüyalar gö - rerek geçirdiği vakidir. Mütekâ - mil edebiyatta bilhassa hikâye ve roman tarzlarında “korku,, daha kuvvetle ifade (edilmiştir. Edgar Poenun eserleri, insanı korkudan çatlatacak kadar kuvvetlidir. Bu tarza “korku edebiyatı,, denmek - tedir. Resim sanatinde de korku - nun izlerini bulmak kabildir. Me- selâ Louvre müzesindeki “Pous » sin,, in “Tufan,, tablosunda şekil - ler, renkler hulâsa tablodaki hava, insana korku veriyor. Tiyatroda i- se korku, bütün manasile tebarüz etmiştir. “Korku tiyatrosu,, bir âlemdir. Bu âdemin kapısını açan da Pa - risteki “Grand Guignol,, dur. —3— Grand Guignol, Pariste, Mont- martrede Chaptal mahallesinde eski, küçük © gotik bir kiliseden bozma müiniminicik bir tiyatrodur. Rahip Pdre Didon vaktile bu ma- halle kilisesinde en kıymetli yazı - larmı vermiş, sonra bir demirci di- ni bi? sergi açmış, onu müteâkip ressam Rochegrosse bu kiliseyi a» telye ittihaz ederek içindeki kıy - metli getik tezyinatı muhafaza et- miştir, Bu tezyinatın bir kısmı ise bugün Luxembourg müzesinde teşhir edilmektedir. Nihayet bu ki- lise 1896 tarihinde Thââtre « Salan m m ni tün dünyaya yaymaktan başka bir şey yapmıyordu ve radyo isteseydi bugün Türkiyede hiç kimse tara - fmdan yadırganmıyan, sevilen, milli motiflerle yapılmış, Türk in- kılâbından hisse almış mükemmel bir musikimiz olurdu. Ertesi sene yani (1897 de Oscar Metenier Grand Guignol adiyle korku tiyatrosunun esasınt kur - muştur. İşte, o tarihtenberi bu ti - yatro açtığı çığırın ele başısı ve eş- siz bir ustası olarak bugüne kadar şöhretini idame etmiştir. Esasen Grand Guignolün hakikt şöhretini bilhassa korkunç piyesler kazan - dırmış ve aynı zamanda kendi ka- rakterini çizmiştir. Korkunç dram- lardan bahsedilirken Grand Guig- nolesgue denilir. Bu tiyatronun pi- yesleri kısadır, o yanlarına insanı katıltırcasına güldüren küçük ko - mediler ilâve edilir. Geçen yıl “Ti- yatro,, adiyle bastırmış olduğum küçük bir kitaptan sırası gelmiş - ken şu ilk cümleyi almağı faydalı bulurum: “Korku piyesi: bu gibi eserlerde hakikaten uzaklaşarak bir sürü korkunç ve tüyler ürper - tici vak'aları bir araya getirirler.,, Bu tarz eserlerin - ve bilhassa Grand Guignol'ün en usta yazıcısı olan Andr& de Lorde'dur. Bu a - dam, korkunç vakaları ustalıkla biribirine ekler, sahnede korku - nun bütün vahşetini temin için ak- la gelmedik vasıtalardan istifade eder. —d Korku piyesile melodramı ka- rıştrmamalıdır. Melodramda in - tikam, hiyanet, cinayet, tesadüf e- dele vererek. vakaya «hâkim. olur. | Tesadüfler sırlarla dolu cinayetler seyirciye bir nevi merak verdiği gibi mevzuun da düğüm yerlerini, entrikaları teşkil eder ve bütün bunların bir araya (gelişi melo - dramın mümeyyiz vasfı olan bü - yük heyecanı meydana getirir. Eserin sonu da “adalet tecelli - si.,, “faziletin galebesi,, yahut ko- ca bir hikmet sözü veya ibret der- si ile bağlanır. Korku piyesinde bu unsurlardan biç biri yoktur. Vaka küçüktür, girift değildir. Sadece korkunçtur, tüyler ürperticidir. O- nun bilhassa sahne üstünde kor - kunç bir tarzda tecellisine çalışı - lır. Eserin heyeti uumumiyesinde bir ders veya hikmet ne gizlenir, ne de âşikâre müdafaa edilir. Bu nev'in, daha doğrusu Grand Guig- nolun en kuvvetli ve en şöhretli e- serlerinden birkaçınm adı şudur: (Le Sytöme du Dr. Goudron et du professeur Plume (19031, Dok- tor Goudron ve Profesör Plümün sistemi, O(Gardiecn de pbare (1906)7 Fener bekçisi, (Un con - cert chez les fous (1908)7 Deliler nezdinde bir konser (Le jardin des supplices (1923)7, İşkenceler bahçesi, (L'amant et la morte Ö- lü kadının aşkı vesaire.) av İki ay evvel Pariste iken ken - dimce çok enteresan bulduğum bu küçük tiyatroda bir gece geçirdim. Salon halile kiliselikten kurtula - mamış tahta kısmı ceviz rengi, bo- | yalı ve oymalı.. Duvarlar krem | rengi. Angon du Hang biçimi ve kı » raliyet armasından alınmış küçük istavrozlar duvarların biricik sü - sü.. Ufacık bir methal.. Köşebende benziyen minimini bir sigara sa « —— lonu ve büfe.. Geniş ve mustatil renk küçük projektör rilmiş.. Seyirci yeri üğ kişiden ibaret. Lo& sundurmaya benziyen! bir balkonu var,. Bütü” heyeti umumiyesi yin€ * den kurtulamamış. göl Seyircilerin seir” / Zaten bu tiyatronun risi de kadındır; bili ruh hastası, garip t3' İ lar.. Oyun esnasında “5 bayılan, kendini haykıran da gene o” edilen saatte küçük şal ) tu. Perde, zamanınd? ne ufak.. Fakat o havasını tamamile kabiliyette.. Dekorls” | herşey ona göre.. Aktörler bilhass8 la ehemmiyet veriyo”. Ne gariptir? O da tam otuz bir sen? edilen ve aynı rağbeti” tor Goudron ve Pro sistemi) isimli bir pe” vardı, Esasen bu eser e binaen iki aydanberi ve hâlâ da oynanmak” 8 sonu delilerin eline © Tün tarzını öğrenmeğ* le mülâkat yapmağa i gazetecilerin korkunç İ tiyor. Gazetecilerden zünü kudurmuşçasın* yuyorlar. Tabii bu sw# âsabını bozmak için #*# ri umarhaneyi sa, / ! masmavi bir ışıkla nada önümde oturan” # | i karıp giyiyor, başı Vaktile Grand Guigeei de Fransanm en yayi rol alırmış... O akşam gö tor Goudron dram: rent'i Goudron makyaj ve gerek © çok beğendim. U'horrible Passio” sf 4 deli dramda ise Ludger'i dadı Mens, P hayranlıkla seyretti”. medi Fransezde P* rak bulunmuş ve il 4 miş olan bu değeri! çocuk boğmak il yen ruhlu dadıyı oyna" dinden geçmiş, ,* k almıştı. Oyun bittik rıya çıkarken kap” i mızı ışıklar ve yunun seyircide vie kuyü âdeta son bi” çılıyor.. O gece j ve işin bütün be / halde sinir buh' ak — kadar uyuyama ij senedenberi Gren yi sanat müdürü koyduğu mizar takdirden kendimi pa yirci mütemadiyen i#* 7 | | / N .İ J N | J ! Vİ a Bizim seyircil#”* ir / mani rmdan (Fener bö”) 4104 mail Galip de ö Tombre isimli ©”. gi diye adapte K yi rşal sl al