a W— VAKİT 75 Teştinlercel 1984 Bars bu seyahatte hem ordu- yu tanıyacak hem de seferberlik halinde nazarı dikkate (o almması lâzım gelecek tesisatı gözden ge çirecekti. Yeni (O miralay az za manda bütün Ameriyayı ) O((( dolaşmıştı. Bu Ouçuş esnasında Bars çok söz söylemiyor ve muka- veleyi aktelen diğer tarafın gös- e seyleri tetkikle meşgul o - Yordu. Seyahat bitince tesisat akımda verdiği muhakeme iki "ime ile hulâsa © olunabilirdi. “Oldukça zor.,, Bars sanayi (o merkezlerini do- laşmakta iken birden bire — gelen bir haberde Japonyanın o Filipin adalarına karşı donanmasiyle bir tecavüz yaptığı bildirilmişti, Fili « pin adaları obirkaç senedenberi müstakil bir idare altında © yaşı- yordu. Yeni hükümet işleri kav- raymcıya kadar beklemek üzere orada küçük bir Amerikan kuvve ti, bir iki sahil gemisi ve bir tay- yare İstasyonu bulunuyordu. Japonlas Manila şehrine doğru ilerlerken bu Amerika askerleri» nin silâhlarmı almışlardı. Bu es» nada ölenler ve yaralananlar ol «- muştu. Amerikan © tebaasmdan bazı kimseler tevkif edilmiş ve on- larm malları müsadere olunmuştu. Japonların bütün Filipin adaları- na vaziyet etmeleri bekleniyordu. Bars bu haber gelince onun ha“ sil ettiği heyecana hayret eylemiş- ti. Gazeteler tarafından neşredi - len ilâvelerde ve husust nüshalar- da bu haber derhal her tarafa ilân edilmiş olmakla beraber, yevmi- yelerine yüzde yirmi zam İstiyen amele gene şehir sokaklarmda büyük nümayiş yapmaktan vaz geçmemişti. Bu hadiseler, Ameri- kanm bir taraftan dahilen tefes * süh ettiğini ve haricen de maruz kaldığı harp tehlikesini (o zararsız atlatmağa çalıştığımı İspat ediyor- du. Herhalde Amerikalılar ken - dilerine mahsus olan nizamlara ri- ayet etmek sayesinde mevcudiyet- lerini muhafazaya muvaffak ola- mıyacaklardı. £ Burada Bars için yeni bir faaliyet sahası görülüyor- du. Onun bu yeni faaliyet (sahası Kaliforniyadaki tayyare mektep- leri karargâhları idi. Burada Barı yeni tayyareciler yetiştirmekle be- raber yetişmiş olan deniz ve kara tayyarecilerini de kendi harp tec - rübelerinden istifade ettirecekti, Bars az zaman zarfında yeni ar- Kadaşlarma alışmıştı. Fakat gene aralarında arada sırada ihtilâflar eksik olmuyordu. Çünkü eski tay- yareciler arasında türeyen yaban- cı tayyare kumandanını : çekemi- yorlardı. Bu variyet bir müddet böyle de- vam etmişti, Bars elinden geldiği kadar Amerika tayyare mektebini harbe hazırlamıştı. Bir gün bir - kaç kumandanla beraber sahilde oturup körfez dahilinde toplu bir halde duran Amerikan harp gemi- lerini seyrettikleri esnada amiral gemisinden bir sandal indirildiği ve bu sandalm sahile doğru gel- mekte olduğu görülmüştü. Vazi - yetleri kavramakta çok mahir o - lan yüzbaşı Tomson demişti ki: — “Gelen bu'sandal (o bizebir haber getirmiyorsa, ne isterseniz Yaparım. Amiral acaba yene neler becerdi?,, Aradan bir kaç dakika geçtik - ten sonra o sandal hakikaten on - | i YARIN €——, Dünya Alevlenirso. | ak — Yazı Mu. sı: 33 larm önünde durmuştu. Bir emir - ber neferi tarafından tevdi edilen bir kâğıtta tayyare kumandanla » rmm derhal amiral gemisine gel - meleri emrolunuyordu. Ayni zamanda Bars telefona çağırılmıştı. Bu telefon muhabe- resinden beş dakika sonra Bars büyük otomobiline bindiği halde yüksek bir mahalde bulunan evi» ne doğru tam süratle ( gidiyordu. Otomobil evin önünde © dönerek motörü işler bir harekete mühey - ya beklemişti. Şoför (oyanmdaki muavini Jonniye diyordu ki: — “Jonni, herhalde fevkalâde bir şeyler oluyor. Miralay bu ka- dar acele etmesine ne mana verir- sin?,, — “Evet, miralayın bu kadar istical etmek adeti değildir. Aca - ba ne var?,, — “Ne olacak, iş başlıyordur.,, — “Hangi iş başlıyor?,, — "Budala, anlamıyor sun? Harp başlıyor!,, — “Hay Allahbelâsını versin!,, Jonnl iki haftadanberi evli ol- duğu için şimdi harbe gitmek pek İşine gelmiyordu. Fakat (şoföre başka sualler sormağa vakit kal - madan miralay Bars aşağıya in - miş ve: — “Filoya!,, emrini vermişti. Şoför Boyl yanmdaki Jonniye kısa bir nazar fırlattıktan sonra otomobili yürütmüştü. Miralay fi- loya giderse bu harbin zuhur etti- inden başka bir şeye delâlet ede- mezdi. Bu tayyare filosu muha- rebe, istikşaf ve bomba tayyare- lerinden mürekkepti, Bütün filo şehirden biraz uzakta tamamiyle mahfuz bir körfezde bulunuyor - du. Bahbriyenin en yeni tayyarele- mu» İri bu filoya mensuptu, Bir aydan beri bütün file orada bekliyordu. Bars körfeze vasıl olur olmaz, doğru kumandanm nezdine git - miş ve otomobilini geri ogönder mişti, O gün gazeteler sanayi 46 hirlerinde amele ile zabıta arasm- daki müsademelerden başka hiç bir fevkalâde haber neşretmediği halde şehirde birçok şaylalar do- laşrp duruyordu. Hiç O birkimse bir şey bilmiyor, fakat ortalıkta bir fevkalâdelik olduğu hissedili « yordu. Hatta akşam üzeri (şehirdeki Japon mağazaları yağma edilme» ğe başlamıştı. Buna kimin önayak olduğu anlaşılamamıştı. e Zabıta ve asker yetişinciye kadar İş işten geçmişti. Birçok mahallerde Ja - pon mağazalarından yangm çık» dığı görülüyordu. Fakat (Japon dükkâncılarmdan yanlız bir tane- si öldürülmüştü. Diğerlerinin 5l- dürülmemesi ahalinin ihmali yü - zünden değil, bir tanesinin bile ele geçmemesinden ileri geliyor - du. Bunlarm nereye gittiği ve na- sıl Kayboldukları bir türlü anlaşı - Tamamıştı. Tayyare filosu nazarı dikkati celbetmeden geceleyin hareket et- mişti Devamı var) Öz Türkçe ilk roman Savaştan Barışa Yazanlar: (Vâ-N0) ile Çürüksulu Meziyet Yeni çıktı Fiyatı: 50 kuru s0.) “Ne diyorsun aptal, | da işte bir misali: İstanbul maarif | isimlerini sayıyor: Kapıcıları en kıdemlisi. en kıdemlisi Mahmut Ef. önlere iyorsun aptal, dedim nazır £ makamına bile oturdu!,, Bir nezarete : ayni zamanda iki nazırın tayin edildiğini hiç duydunuz mu ? Kıdem.. Bu kelime, insan için muhakkak, ki bir ülkü değildir. Fakat gene muhakkak, ki her me- murun hayatında bir destek ve ih- tiyarlığında kendisine açılan bir kucaktır, Kıdemin bir de şerefi vardır. Doktorluktan, baytarlıktan, mu | allimlikten, hocalıktan vesaireden mütekait olanlar, bu şerefle göğüs gerer, iftihar duyarlar. Fakat, her memurun olduğu gibi hademe - likten mütekait olanlar veya hade- melikte kıdemli olanlar da bir if- tihar duyarlar mı? Evet.. Bunun | müdürlüğünün kapıcısı Mahmut Efendi, Mahmut Efendi, hakikaten dik- kate değer bir şahsiyettir, O, meş- | rutiyetten az sonraya kadar tam | yirmi altı Maarif Nazırma kapıcı- lık etmiştir. Ve hepsinin sırası ile “— Mustafa, Münip, Zühtü, Ce- lâl, Haşim, Hakkı Paşalarla Em- rullah Efendi, Nail, Ekrem, Fah - rettin, Şükrü, Rıza, Tevfik, A. Ke mal Beyler, Şerif ve Arif Hikmet Paşalar, Sait, Abdurrahman Bey - ler, Hadi, Salih Paşalar, A. Münif, —” Raşit, doktor Nâzım, Musta- fa Şeref Beyler, Ziya ve Reşit Pa- şalarla Cavit Bey. Mahmut Efendi, her nazır hale. kmda unutulmaz hatıralar sakla - maktadır, Her nazırm hususiyetle- rini hatırlıyor, anlatıyor. Bu hatı « ralarınm hepsi enteresan meselâ birini Mahmut Efendi şöyle anla - tryor: — İsimlerini söylemiyeyim Meş rutiyetten sonra idi, bir gün nazır azledildi dediler. Biz böyle şeyle- re alışık olduğumuz için: — Eh dedim, yenisine bereket.. Elbet biri daha gelir. Allahtan bir iste iki verir der- ker. Tevekkeli değil. Bir gün nazır geliyor, dediler. Bütün memurlar işleri başlarına çekildi. Yüksek mevkii olanlar kapıda istikbale ha zırlandılar. Nazır Bey kemali aza- metle geldi. Ben hemen fesini, pal tosunu aldım, Ayak tozlarmı sil « dim. Alayı vâlâ ile nazır beyi oda- sma götürdük, Herkes: — Acaba nazır Bey nasıl, asa - bi mi? Diyordu. Bir taraftan da nazır bey dünyanm en meşhur adamı imiş yediği yemeği herkes bilirmiş gibi ondan onun yaptığı İşlerden | bahsedilmeğe başlandı. Bu karga- şalık ve hayhuy devam ederken, kapıcı telâşla içeri girdi: — Nazır Paşa geliyor diye keke lemeğe başladı. Bir şey anlryamamıştım; — Ne diyorsun be aptal dedim, nazır geldi, makamma bile otur - du. Hademe: — Hayır efendim, dışardadır geliyor diye karşılık verince gene bir şey anlamadan: — Defol, diye bağırdım, aklımı mr oynatim.. Fazla söylemeğe kalmadı. Hiç tanrmadığım kelli felli bir bey ka- pıdan arzıendam etti, Kapıcı, ya- vaşça: İ — işte odur. ded... | Ben, ihtimal vermiyordum, Ka- pıcınm yanlış anladığını zannedi- yordum. Yanma yaklaştım: — Beyefendiyi mi görmek isti- yorsunuz.. diye sordum. Yüzüme sert sert baktıktan ' sonra: — Siz kimsiniz? diye sordu. — Ben, başhademe.. — Ben de Maarif nazırı.. Bu sefer ben şaşalamıştım. Ne söyliyeceğimi bilemiyordum. Birden: — Baş hademe olacaksın, duruyorsun... demez mi? — Buyurun efendim.. Şey.. Af- federsiniz... diye kekeliyerek yü- rüdüm. Bir an onu başka odaya “ almağı düşündüm. o Fakat bunu yapmağa vakit kalmadı., Kapınm önüne gelmiştik. Açtım, içeri girdi. Buradaki vaziyet te görül - meğe değerdi. kiside birbir - lerini tanıyorlardı galiba, (fakat işin esasmdan haberleri yoktu. İ « kisi birden: Kapıcı Mahmut &f, — Hayır ola.. dediler. Sonra birinci nazır bana döne - rekı — Haydi, sen dışarı. dedi. Süt dökmüş kedi gibi çıktım. Sonra mesele anlaşıldı. Dalgm- lıkla ikisi de ayrı ayrı nazır tayin edilmişler. kele ai | Mahmut efendiye sordum: — Kaç senedir başhademesi - niz. — ENİ... — Askerlik yaptınız mı? — Elbet.. Hem benim askerli - ! ğim'de her askerinkine benzemez. Mahmut efendi askerliğini şöy- İe anlatır — Hassa süvari birinci alay nalbant onbaşısı olarak asker ol - dum. Sonra çavuşluğa terfi ettim. 93 te Rauf paşa ile beraber Yeni Zağrada, Eski Zağrada (oüçgün, üç gece Rus ordusu ile harbettik, — Harpte gördüğünüz en he - yecanlı vakayı anlatır mrsmız? — Heyecansız harp olurmu Fakat iki tarafım ateşi kızıştıktan sonra artık insan korku duymaz. Silâh sesleri taktak, taktak (diye yayvan yayvan gelir. Şıpkada üç gün, üç gece harp etmiştik. Etrafımızı Ruslar sarmış lardı, Esir alacaklardı. Rus asker- leri ilerliyordu. Biz de teslim olu- | yaparım, diyor. , yorduk. Hereka: si” şa” Lead e — Bizi kesecekler: mazlar, diyordu. Benim de içime bir di: — Ulan, dedim, olsa bizi kesecekler, mi kestirmem, ölürsem önümde yirmi kadar sü lirdiğini gördüm. Bir senil 2 olsam uçam; hücumda öleyim diye! — Hayy geliyorm- derek çil yavrusu gibi €t“4 turmağa başladılar, sürmeğe başladım. B 4 madtğm için amcak ef © di yol bulabilecektim. İşte o tenha yolu b kit Rus süvarileri de mışlardı. Derhal tiler, Atım arka arkay?” yi inledi. Her inleyişte Pİ saplanmıştı, Fakatüç”., # ralanan atrm, süratini | madan beni tehlikede” j On altm gün, ayni yaral tanbula geldim. — Gene Maarife m! — Tabit, gg” — lik girdiğiniz ve alırdmız., lik iki Jira alırdım. arttırıldı. — Şimdi vaziyetini” musun? — Eh.. Memnunu? 2 diyoruz. Yaşım ; e teknit maaşı beni gi — Mütekait oldun? f — Ben istemişti ma, dediğim gibi mr di. Tekrar hademelif” dum. Mahmut efendi, a Yirmi sene daha 7 i 4