İlk derste me eyaz Hindistandaki meşhur Benares şehrinin bir köşesinde, kendi halin <le yaşayan, bir kuş gibi zararsız, daima ibadetle meşgul, müslüman bir çamaşırcı vardı. Doğrusu, iyi bir adam olduğu" mu söylemeğe mecburum. Bütün Benares şehri, onu baştan aşağı ta mırdı. Aynı zamanda iyi çamaşır Yıkadığını da biliyorlardı. En pis adamların en kirli ve kokulu ça- maşırları, Benaresli çamaşırcının elinde, bir güneş gibi bembeyaz kesilirdi; tertemiz olurdu. Onun i çin, meşhurdu; ve çamaşır yıkat- “mak için herkes ona koşardı. Hindistanın büyük Benares şeh Find8, bu çamaşırcınm tam karşı- sınkaki bir çömlekçi dükkânını Balıkçıl Kuşu A ipad Yaşamakta olan kuş cin- ie hayvanların en gariplerinden pa de “Balıkçıl” dediğimiz kuştur. W UZUN gagalı, uzun bacaklı lb hayvanı, tek ayak üstün, Görüyorsunuz, nat bahçesinde garip de dururken Resim, Londra hayva- alınmıştır. ke i yazı talimi. Fil | a a da, size anlatmak isterim: Çömlekçinin nasıl bir adam ol- duğunu birazdan anlryacaksınız. Yalnız çömlekçi, işinde o kadar usta değildi. Belki, yüreği de iyi bir adamım yüreğine benzemiyor - du; içerisi fitne, fesatla doluydu. Onun için, çömlekçinin, para kaza namadığmı, fakir bir adam kaldı. ğını söyliyeceğim. Fakat, masal bu ya,bir gün, çömlekçi buna fevkalâde kızdı: — Niçin, dedi, niçin çamaşırcı bu dünyada fazla para kazansın da, ben fakir kalayım. Ve çamaşırcıyı, memleketinin Mihracesine fitneledi: — Efendimiz, dedi, Benares şehrinde bir çamaşırcı var ki, her şeyi bembeyaz yapıyor. Eğer siz emredecek olursanız, fillerinizden bir tanesini de yıkasın, ve size bembeyaz olarak iade etsin. Mihrace buna kandı: — Çağırınız, dedi, bana çama- şırcıyı.. Çamaşırcı, bu işin çöm- lekçiden geldiğini derhal anlamış» tı: — Baş üstüne efendim, diye ce- Yap verdi; yalnız, biliyorsunuz ki çamaşırları tekneler ve çömlekler içinde yıkıyorum. Sizin filinizi de içinde yıkamak için böyle bir çöm lek lâzim. k N ömlekçi, bu haberi duyar duy- Hpmeri kesilmişti, Fakat der- hal mihrecenin emrini kendisine tebliğ ettiler: Çömlek bir haftaya kadar hazır olacaktı. Benares şehrinin bir köşesinde yaşıyan, fakir, fakat kalbi de fit- neyle dolu çömlekçi, şehrin büyük meydanında, bir filin gireceği ka- dar büyük bir çömleği hazırlamak için günlerce çalıştı; çömleğe lâ- zim olacak suyu bir türlü veremi- yor, yahut fırında iyice pişiremi- yordu. Fakat, mihracenin emrettiği bir şeyi yapmamak, boynunun vurul « ması demekti. Her şeye rağmen, kan ter içerisinde çalıştı; ve mih- racenin istediği çömleği yaptı. Tabii çömlekçinin ne kadar sevindiğini tahmin ediyorsunuz: — Şimdi, sıra, çamaşırcının di- TAYYARELER Eskiden bütün seyahatler deniz - de gemilerle, ka « rada tren yahet hayvanların üs - tünde yapılıyor - du. Bugün bu se- yahat ve gezme vasıtalarına bir de tayyarenin ilâve edildiğini görüyoruz. , Onun için, bütün seyahatler artık kolaylaşmış, başka (o daha süratli bir vasıta çıkıncaya kadar, tayyare, dün- yayı en kısa bir zamanda dolaşabi - len en Kıymetli bir vasıta haline gel » miştir. Yalnız, tayyareler, insanlara fayda vermek için mi çalışıyor?. İşte bu su- ali, son zamanlarda © daima birbirine soran İnsanlar, & buna istedikleri gibi faydalı bir cevap veremiyorlar. Tayyareler, bizim için bir taraftan faydalı bir vasıta olmakla beraber, di- ğer taraftan en tehlikeli bir harp vası- tasıdır. Kendi icat ettikleri her tehli » kenin önünü almak için şimdiye ka - dar daima çalışan insanlar, hava mu- harebelerine karşı da kendilerini ko- rumak için çalışıyorlar. Başka bir #e - fer, bunun nasıl yapılacağını size an - latacağımı vadediyorum. ZENCİ GRAMOFONU Belçika kon - rastgelmişti. Bu ” resimde, ne yap- tıklarmı o görü - mofon etrafında toplanmışlar, o - nu merakla dinliyorlar. Yalnız, bu gramofonda, bu kadar meraklı, en çok ne çaldıklarını tahmin edersiniz?.. Bu plâkm, en klâsik parçalardan biri ol - min etti, Musiki, ister medeni, (ister vahşi olsun, bütün insanları bir düşünce et- rafında birleştiren yegâne vasıtadır. —— —— yordu; bakalım, fili bembeyaz yapsın da görelim, Mihracenin önünde herşey ha- zırlanmıştı. Bir tarafında çömlek- çi, bir tarafında çamaşırcı duru - yordu. Sabunlar, lifler getirilmiş - ti; su kayıyordu. Kapı açıldı. Fil yavaş yavaş yürüdü; önünde bir adam, çömleğin içine girmek için file yol gösterdi. l Fil, adımını atmıştı. © Fakat ne 0?.. Bir dakika içinde, çömlek tuzla buz olmuştu. Çömlekçi hatasını anladı. Ora- da, Mihracenin önüne diz çöktü: — Beni affediniz, dedi; kaba- hatimin büyük olduğunu biliyo- rum, Ve, Benares şehrinin binlerce halkının önünde, fena kalpli çöm- lekçi, iyi kalpli ve doğruluktan ay İ rılmıyan, temiz bir çamaşırcının | önünde, mihraceden affedilmesi - ni istediği gün, herkes, ikisinin de kalbini daha iyi anlamış oldu. e Satmış bir İspanyol gemizinin deniz altındaki bugünkü hali, Balıklar, onu bir otel gibi kullanıyorlar. ğusunda, bir sey- | yah arkadaşım, bir Zenci (o grupuna | yorsunuz. Bir gra.| Bir çok mem İeketlerde gördü « ğüm deniz mar A ları hepinizin ta - * di NE nıyacağınızı ümit z > ederim. Fakat, bir Ğ Tu deniz o kenarında iel onları bilmem'biç Sir) ME seyrettini : m7, . Ee yanim gel 0 ğiniz mevsimlerde, yahut her hangi bir vapur yolculuğunda dikkat ede - cek olursanız, kalabalık bir aile ha - linde yaşadıklarını göreceksiniz. Mü « tomadiyen, büyüle daireler çizetek ha- vada dolaşırlar; ikide birde suya inip | gagalarını sokar ve gene birden bire dışarı çıkarırlar. Bu sırada, en çok i- | gideceğiniz şey, havayı baştan © aşağı | dolduran sesleridir. Balıkları avlamak için suya her va- | kit daldıklarından, beyaz tüylerini, gü- | neş altında, hiç bir hayvanda görül - miyen bir renkle parıldar. (Eğer bu hayvanları iyice seyretmek istiyorsa » niz, sabahları, avdan dönen balıkçıla- rın küçük kayıklarına dikkat etmeli - siniz. Bu kayığın etrafında döne döne dolaşırlar, ve atılacak taze bir balık, martılar için en büyük bir ziyafet ye- rine geçer. ÇIN SEDDİ Bir seyyah di- yor ki: — Ben genç İ bir seyyahım, Bu- nunla beraber, he- men hemen, bü - tün dünyayı do - laştığımı söyli - yebilirim. Bir defn, annemle beraber Çine yaptığımız bir seyahatte, büyük Çin duvarlarmı dolaştım. Sabahleyin, erkenden, saat beşte, annem ve bize meşhur şehirlerinden biri olan Pekin | den yola çıktık; beş saat sonra, Çin | duvarlarının bulunduğu mevkie gel miştik. Yollar çok fena idi. Büyük tar- laların içerisinden © geçmiştik; fakat Çin duvarlarının önüne geldiğimiz za- man bütün zahmetimizi unuttuk. Bu duvar, eski Çinliler tarafından, mem leketlerini hırsızların ve yabancıların hücumlarımdan korumak için yapılmış. Duvar 150 Omil kadar uzunluktadır. Ustünde, sıra ile, her iki üç yüz met- rede bir nöbetçi yerleri gözüküyor. Eski Çinliler, bu taş kulelerin içerisi- ne girerler, düşmanlarını oradan gö - | zetlerlermiş. Bugün, bu taş duvarlar klavuzluk eden bir Çinli ile, Çinin en | Kr YAŞ UN Cevaplar: En büyük teleskop Bir okuyucumuz bize şu kısa mektubu göndermiş: “Dünyanın en büyük telesko » punun nerede olduğunu öğren * mek istiyorum., Biliyorsunuz ki teleskop, bi » zim dünyamızdan dışarda, diğer başka ve birçok dünyaları göre » bilmek için kullanılan bir. âlettir. İnsanlar teleskopu keşfettikten sonradır ki kendilerini çeviren di» ğer dünyaları ve hava hâdiseleri - ni iyice tesbit etmişler ve Astro - nomi denilen ilim fevkalâde te » rakki etmiştir. Bugün bilhassa İngilterede Kembriç rasathanesinin hava hâ - diselerine ve yıldızlara dair ver » diği raporlar bütün dünyada en doğru raporlar olmak üzere kabul edilir. Bununla beraber, dünya * nm en büyük teleskopu Kembriç rasathanesinde bulunmuyor. Ge - çenlerde, Kaliforniyada bu şehrin rasathanesine konulan bir teles » kop dünyanın en büyük teleskopu olmak üzere kabul edilmiştir. Haftanın Bulmacası Elinde bir sepetle yürüyen bu kü" çük kızı yolunu kaybetmiş zannetmes yiniz. Çizgilerin ortasında gördüğünüz iki katlı bir köy evini sizin gibi o da gö- rüyor. Sadece, bu eve gitmek için ö- nünde bir çok yollar var. Hangisinden giderse yorulmıyacak?. Eğer ona yar- dım ederseniz, çok sevineceğini söylü yor. Bu yardımı bir kere tecrübe edi- niz. Ayni zamanda eğlenceli dakikalar da geçirirsiniz. ARMA S7 TN ve üstündeki nöbetçi yerleri olduklgrı gibi duruyor. Fıkra: oz an BİR HATIRA İ Pastalar EMER > İ o Babasikocabir paket pasta ge Sİ ürmişti, Selim, ertesi (o sabah zel at heykeli, ce- mubi Afrikada bu: | lunuyor. o Büyük | | / — cenubi Afrika ma.| — barebesinde ölen | | bir at için sahibi tarafından dikilmiş. | tir. | Bir çok insanlar, kendi cinslerini olduğu gibi, kendilerine hizmet eden | sadık hayvanlarını da böyle unutmı - İ yorlar.. | İ e v la pasta paketinin başında (küçük kardeşini görünce: — Galip, dedi, canın pastaları çekiyor ama hiç teşebbüs etme. Hepsi biribirinden kokmuş. — Neden biliyorsun? — Dokuz tanesini yedim, daha bir tane tatlı olanına (o rastgelme- dim ki... *