VU e TEFRİKA No: 44 “Ben neşesizliğin durgun kadınlardan hoşlanmam!) BABİL ve P ... Maiyet zabiti, yeni şiirini Persepolis sarayın ziyâfette, sevgilisinin kulağına okuyacaktı.. Bir gün şairin &vine hiç umul- mıyan biri uğramıştı. Huma bahçe kapısında maâiy - yet zabiti (Tan) ı tanıdı. Şair, Tan'dan çok hoşlanırdı. Hizmet- çisine: (Yok!) dedirtemedi. Ka- pıya koştu. Tan, şairin evins ilk defa geli- yordu. Şair, Lijiyi başka bir odaya sakladıktan sonra, oTan'ı güler yüzle kabul etti. Maiyyet zabitinin bir derdi vardı: — Ben şiirden anlamam, dedi, fakat dinlemesini severim. Bugün- lerde bir kadınla sevişiyorum, Bu kadın benden, kendi güzelliğini anlatan bir şiir yazmamı istedi. Bir haftadanberi seni arıyordum. Kaç defa haber gönderdim, yok demişler. Bugün bizzat kendim geldim. Beni bu dertten kurtar» manı senden istiyorum, (Huma! Bunun için sana ne istersen vere- ceğim! Huma vaziyetin tehlikeli olma- dığını anlayınca geniş bir nefes almıştı. Hiçbir şev beni 'evde bulduğundan kimseye bahsetmemek şartiyle, istediğin şiiri şimdi yazıp vereceğim. Tan sevindi. -- Bu kadar kolay yazılabile- cek bir methiyenin ben bir hafta- danberi bir mısramı bile yazama- dım. — Buna muvaffak olsaydın, be- nim ne kıymetim kalırdı?. Huma bir desti şarap getirtmiş- i, Kadehleri doldurdu. Birini mi- #afirine uzattı; » — Şiir şarapsız yazılmaz. Diyerek öteki kadehi de kendi ağzına götürdü. istemem, dedi, şarabı birden içtikten sonra, deli- kanlıya sordu: et bakayım: Uzun mu kısa mı, esmer mi, böyaz mı, zayıf mı, şişman mi, şuh mu, somurtkan mı?. Tan anlatmıya başladı: yıf.. Yılan gibi kıvrak.. — Zevkiselimin varmış, Tan! nırım, — Bazan şen, bazan somurtkan. — Bütün kadınlar gibi. — Gözleri zehirli bir ok gibi, her bakışta insanin kalbini deli - yor. nırsin, Huma?. — Evet. Durgun, hareketsiz kadınların yüzünü bile görmek is- temem. Neşesizliğin düşmanıyım. Huma müteamdiyen şarap içti. birer birer Tan'a okudu: «.. Ey yüzünün rengini sabah güneşinden alan altın saçlı me- lek!,, Yan hu sözleri tekrarladı. © Huma üst üste birkaç kadeh! — Şimdi sevgilini bana tarif İ — Bakır renkli, uzun boylu, za- | Ben de krvrak kadınlardan hoşla- ! | —'Tam benim sevdiğini kadın. | — Sen de öylesinden mi hoşla- i egr Persepolisre yeni Keşfedilen Dirâmn sarayında İki mabotlu 2 —Şikago Şarkiyat Enstit — Ben bunu gelecek hafta Per- sepoliş sarayında yabancı devlet- | ler elçilerine verilecek ziyafette sevgilimin kulağına söyliyeceğim. Dedi. Tan, (Libyayı) seviyordu. Hur | ma zeki bir adamdı.. Maiyyet 28" | bitinin sevdiği kadının kim oldu - ğunu tahmin etmekte güçlük çek- memişti. Fakat, yüzlemedi.. Deli- katlı madem ki sevgilisinin kim | ten olduğunu söyelmemişti. - Huma, | genç zabiti mahcup etmek iste- medi. Şiirini bitirdi.. Verdi... Tan teşekkür ederek ayrılmıştı. Bu mülâkat Humaya acaba ne- ye mal olacaktı?. İN A * DAR A. ve iŞ İSKENDER düşmanıyım; da elçilere verilecek Şair methiyesini yazarken, yük- sek ve kalın duvarların arkasın - dan her şeyi gören ve sezen kadın gözü.. (Liji) nin gözü (Tan) ı da görmüş, sevmi: i. Tan, Babilde o güne kadar (Liji) nin gördüğü erkeklerin en güzeli idi. (Liji) parmaklıkların arasm - araser onan sanar SARAY (Eski Giorya)ji 9 ve 10 Birinci teşrin Salı ve Çarşamba Raşit Rıza Tiyatrosu (ereisiz Buseler) Yazan : Birabeau Nakleden: M. Feridun Dekorlar: (d) grvpu Gişeler her gün açıktır Bir tavzih Yirmi beş eylül tarihli müshamızda “Cevap verilmesi lâzım gelen başlıklı bir sual,, serlevhalı bir yazı yazmıştık. Fatih kaymakamlığından şu tezkereyi aldık: dün aynen Polis merkez memurluğunun müd- sivmumilik makammada arzettiği veç” hile kazamız kadrosunda 442 No:. Tu Şiir yazdı. Ve yazdığı “parçaları | Hasan Basri isminde memur yoktur. Yapılan tetkik neticesinde bu memu - run beşinci şubede müstahdem bulan- duğu anlaşılmıştır. Hakikati (tavzih | etmenizi rica ederim efendim. a | dan (Tan) : gördüğü zaman, kar* şısında Roma prenslerinden biri” ni canlanmış sanmıştı. Tan ne yakışıklı, ne tatlı bakış- | lı, ne gösterişli bir delikanlıydı yarabbi! (Liji) nin damarlarında bir 2- teş dalgası dolaşıyordu. Yanakla- rı mosmor olmuş, beyninin içinde volkanlar tutuşmuştu. Tan gittik- sonra, Huma genç kadının ya” nıma eğildi: — Sevgilim, bir akrep geldi, fakat zararı dokunmadan geçip | gitti. Dedi. Liji: — Sizin memleketin akrepleri hep böyle âşrk ruhlu ve yakışıklı mıdır?. VAKTT ın Tefrikası: 6/ Ölüme Susayan Gönül İ rısına koştu, onun yanıma sokul - | Kendi kendine kızıyordut “Şahendeye olan muhabbetim- den neye şüphe ediyorum? O be- ni sahiden seviyor. Bütün (gönlü bende. Hayatını aşkını bana vak- fetti. Neden ben yalnız onu düşün» müyorum, Nankör olurum.. Ahlâk sız bir insan olurum.. Hayır, Şa - hendeyi seviyorum.. Karımı sevi- yorum, ben yalnız ona âşıkım.. Ve birden kalktı, ve içndeki şüphelerden kurtulmak, üzüntü - den, ıstıraptan kurtulmak için ka- du, boynuna sarıldı, başını bağrı- na dayadı ve durup dururken: — Şahende seni seviyorum, se- ni seviyorum ! dedi. Fakat bazan gene kendini fe- na düşüncelere kaptırdı: “Nesrin beni seviyordu. Her $€ yi, rahatını, evini, parasını bırak- kıp, benimle beraber kaçması aş- kma en kuvvetli delil değil midir? Neden beklemedim?.. Neden onu sorup dinlemeden mahküm ettim? Bunu yapmamalıydım.., Böyle mütereddit günler geçir- di. Yüzü gülmüyor, içi kan ağlı - yordu ve bir taraftan da hissiyatı | nr karısına belli etmemek için çır- pınıyordu. Fakat Şahende aldanmıyordu. | Kocasının bazı günler boynuna İ sarılır: — Seni seviyorum! Demesinin, bazi günler meyus, çatık oturmasının sebeplerini 8€- ziyor, anlıyor, kavrıyordu. O, kendi olduğu gibi, bütün sa- fiyetiyle, bütün sevgisiyle, bütün gönlü, bütün varlığı ile kocasına # Yazan :. Selâmi İzzet bir nefes aldı: — Oh!.. Hayli uzun sürdü ama nihayet geçti.. Fakat elil çok fazla gülüyordu. Samimi neşenin çok gürültülü kah kahası yoktur. Nihayet bir gün Şahendeye: — Sana fena bir haber verece- ğim yavrum, dedi. — Nedir?. — Evlendiğimizin senei devri » yesi geliyor. —E. — Sana bir sürpriz hazırladım. Yalnız bu sürprizin değerini vere- ceksin.. — Eğer Fazla bir şeyse vazgeçi" yorum. — Üç gün eve gelmiyeceğim. Şahende sarardı: Celil karısın saçlarını okşadı: — Hakkın var, benden ayrıl mak istemezsin. Fakat üç gün bir şey demek değildir. Şahendenin sustuğunu ve muz- tarip olduğunu görünce ilâve etti: — Dur, daha vakit var. Hemen sıkılma. Ben bu hususta Cavitle konuşayım.. Hakem olsun... Eğer projemi tasdik etmezse vazgeçe - rim. Kabul mü?. ” — Kabul. Celil Cavidi bir köşeye çekt yavaş sesle konuştular. Sonra Çavit Şahendeye yaklaş» tı ve komik bir ciddiyetle: — Şahende Celil hanımefendi, dedi, kocanızın hakkımızda besle- diği fikirler şayanı takdir ve hür- mettir, Bunun için reyimi kendin& vermeğe mübahiyim. Ertesi gün Celil vapura bindi. vermişti. Şimdi kıskançlık, şüphe onu harap ediyordu. Evet, maziden şüphelenmek, mazinin hatıraları ile kocasını bitkin görmek, eski bir aşkın can- landığını, dirilmeğe başladığını anlamak Şahendeyi ıstırap içinde krvrandırıyordu. Diye sordu. Huma birdenbire şaşalamıştı. — Sen onu tanıyor musun, Li - ji?. Şahendeyi asıl muztarip eden bu kavradığı, sezdiği aşkm ne ol * duğunu bilmemekti. Kocasının mazisine dair hiçbir $€y bilmiyor” Haydarpaşaya geçti, oradan son - ya Tuzlaya gitti. İki sene evvel başından "geçen facianın yerini adım adım gez mek arzusuna kapılmıştı. Cavit ona düşmanının kim ol duğunu ve çocuğunun öldüğünü haber ver miş miydi?. Tuzla, iki senedenberi hayil de- ğişmişti. Yeni evler yapılmıştı. Orman köşkünü boyamışlardı. Bahçede bir alay çocuk oynuyor » Diyerek, genç kadının boynuna 4 “ i sarıldı. du, Ve bu bilmemezlik, her gün | du, Celil uzun zamandan can ver- (Devamı yarm) .... rare sansa, PEBAŞI ŞEHİR TIYATROSU TEMSİLLERİ Bugün akşam saat 20 de uma gönleri Tanbut Heledişesi aaa m Şehir Tüyatrosu 14,30 dadır Cürüm İlk ve Ceza 20 Tablo TN Yazan: F. M, Dostoyevsky Terceme eden: Reşat Nari, Eski Fransız Tiyatrosunda 11-10. 935 Perşembe günü ak- şamından itibaren saat 20 de YARASA ÖPERET 3 PERDE Besteleyen : Yokann Terceme eden: Ekrem Reşit Kısa Haberler Yalovada zeytin le — Yalovada giytin sineği ile müca - dele yapılıyordu. Mücadele © bitmiş,| zeytin ağaçları temizlenmiştir. Hayvan sergisi — İki gün evel açr- lan hayvan sergisi dün akşam kapan | mıştır. sineği ile mücade- artan bir eza oluyordu. Ama e - mindi, Celil onu aldatıyordu. Ce- lil ona yalan söylüyordu. Celilin bir sırrı vardı. Bu sirri ona ifşa etmiyordu. Fakat Şahende sessiz azap du- yuyordu. Celil bir şey söylemiyor, bir şey sormuyordu. Celil, karısmın haleti ruhiyesi- ni anlamıyordu. Şahendenin göz- lerinde yanan ateşi görmüyordu. Şahende de onun karşısında, içi” ni dışma vurmuyor, dalma güler yüz gösteriyordu. Fakat odasında yalnız kalınca, başını yastıkları - nın altına sokup ağlıyordu. Mes'ut olduğu zamanlar anne - sinden miras kalan veremi yene - | bilmişti. Fakat şimdi gene öksü - mesine ramak kalan bu eve baktı. Sonra geri döndü. Boğuştuğu yeri tahmin etti ve nihayet o ma - hut meyhaneye girdi. Meyhanenin sahibi değişmişti. Eski meyhaneci ölmüştü. Meyhaneden çıktı, aşağıya, sa” hile doğru yürüdü. Balıkçı kulü - belerine yaklaştıkça heyecanı ar » tıyordu. Fakat buraya, sırf bunun için gelmemiş miydi?. Celil, kısa bir tereddütten son» ra kulübenin kapısını çaldı. Kapı açıldı, Karşısına iriyarı bir kadm çıktı. Bu kadın balıkç Mehmedin karısına hiç benzemiyordu. — Mehmet burada oturmuyor rükler başlamış, gene hararet baş | mu?. göstermişti. Buna rağmen, bazı anlar olu - yordu, ki Celilin yüzünü biraz gü- ler görüyor ve yeniden ümide ka- pılıyordu. Esasen birkaç zamandır Celi » Kadın ters cevap verdi: — Hayır. — Nerede oturuyor ?. — Bilmiyorum. — Evet ama.. — Ben onların çobanı değilim.. İ lin halinde bir salâh vardı. Neşesi | Eğer öğrenmek istiyorsan şuraya biraz yerine gelmişti. Karısı ile| sor. daha candan konuşuyordu. Bir an ruhunu saran siyah bulutları da » ğıtmıştı. Başka bir kulübenin kapısmda oturan bir kadını işaret etti. Celil o kadma yaklaştı.. Kadm Buna bir sevinen de Cavitti. | Celili görünce korku ile kalktı, Celili nihayet neşeli görünce, oda- | gözlerini dört actı. sında bacaklarını uzattı, ve derin (Devamı var),