4 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 16

4 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bahçeyle uğraşmağa heves eden berber, tarhları ondüle lar haline getiriyor! edilmiş saç- Haftalık — Müdür Beyefendi, sizden bir ricam var! Müessese müdürü, yazıhanesi- nin başımda koltuğa (gömülmüş, bacak bacak üstüne atmış, sigara- | sınm dumanını küfür küfür sa- vuruyordu. Azametle oturduğu yerden seslendi: — Söyle bakayım. Ne istiyor - sunuz?.. Fakat, istediğim şey, ak dığın paraya zam yahut ( izinol masın. Bu iki şeyden birini istiye- cek olursan, benden ret cevabı a- lacaksın. Hem de yüz de iki yüz! Ortalaşlı, kendi halinde bir a « dam olan memur, müdürün karşı" sında hörmetle el kavuşturmuş bir vaziyette duruyordu. Sesi titriye- rek, şunları söyledi: — Hayır, müdür beyefendi hazretleri!.. Ricam, bu iki şeyden başka biraey!........ — O halde, söyle! — Burada, para, şimdi hafta- dan haftaya veriliyor. Öyle ten- sip buyurulmuş! — Peki... Sonra? — Sonrası, efendim, benim ri- cam, bu paranın şimdi olduğu gi - bi haftadan haftaya verilmeyipte eskisi gibi aydan aya verilmesi!.. — Acayip şey!.. Halbuki, bu baftalık usulünü ben tensip ettim, ama şefiniz, sizin böyle verilme - sini rica ettiğinizi söyledi. Yani hepinizin,.. Bütün memurlarm... Bu arada, siz dahil değil mi idi - niz?.. — Doğru, efendim. Bu ricaya 6 zaman ben de iştirak ettim. Ha- riç kalmadım! — O halde, aradan bir kaç ay geçtikten sonra!... Memur, boynunu bükerek ba» şını salladı: — Hatta, bu kadar beklemeyip bir ay sonra, bu ricada buluna- caktım. Lâkin, zatı âlilerinizi ra- hatsiz etmekten çekindim. Bu va- ziyete katlanmağı tercih ettim. Niyayet, daha fazla tahammül edemiyeceğimi anlayınca,.... Müdür, hayretle koltuğunda yarı kalkınır bir tavur aldı: — Neler söylüyorsunuz?.. Şey,. Neydi adınız? — Rahmi bendeniz!.. — Ha, rahmi efendi!... Evet, katlanmak,... Daha fazla taham - mül edememek!,. İnsanın parası - nı ay dan aya alamayıpta hafta - dan haftaya almasile, bunların alakası ne? Memur, içini çekti: — Belki sizin için ve başkala” X işin, bunun ehemmiyeti yek, müdür beyefendi hazretleri!.. Lâ- kin, benim için pek büvük ehem - miveti var. Zirâ... İ Mergube Hanım, çocuğunun çok güzel olduğuna kanidir. Ha - kiki vaziyette hiç te böyle olma - dığı halde... Çocuğu çirkin, üste“ lik sevimsizdir. Anne, çocuğunun resmini çek: tirecekti. Bir fotoğrafçıya gittiler. Mergube Hanım, mağrur bir ta- vurla oğlu Nurinin resminin gayet güzel olması, iyi bir pozda çekil- mesi lüzumunu bildirirdi. Ve Aylık/ Memur sözlerini şöyle tekmil- ! ledi; — Eskiden karınla aybaşından ay başına para kavğası (ederdik. Şimdi her hafta başında bir defa- dan, her ay dört defa saç saça, baş başa geliyoruz. Bu kavgalardan üçünün eksilmesi ancak zatı âlile- rinizin ricamı is'afile mümkün o- lur. Sayenize sığındım! diler. Selâmlaşmadan ve hal, hatır soruşmadan sonra, Cabir Bey, ş$öy le dedi: — Azizim, bu sefer dikkatli nişan al. Geçen sefer tavşana ni- şan aldın ve beni yaraladın. O za- man bir kazadır oldu, diye ses çı- karmadım, âma bu sefer böyle bir şeyi hoş görmem! Fuat Bey, elini arkadaşının o - müzuna koyarak, şöyle cevap ver- di: — Merak etme, azizim! Bu se- fer tavşana değil, sana nişan ala - cağım. Bu suretle umarım, ki ge çen seferkinin aksi vaki olur (o ve ben de bir tavsan avlarım! — Muşmula?! Yaşı hayli ilerlemiş bir hanıme- fendi, yüzündeki buruşuklukları giderecek çare arıyordu. Lâvanta, pudra ve krem v.s. satılan bir mağazada, satıcı le konuşuyor; — Yüzü gergin tutacak bir krem istiyorum! — Hay hay, hanımefendi!.. İş- te, bu kremle yüzde gerginlik ta- mamile temin olunabilir! — Sahi mi?.. Yüzde hiç buru- şukluk kalmaz mı? — Hiç kalmaz, hanımefendi!.. Bu, o kadar iyi cins bir kremdir. | “Tesiri tecrübe ile sabit olmuştur! Satıcı, sözlerine şunu ilâve et- | ! tiz — Hattâ, muşmulanın buruşuk” luklar'nı bile düzeltir! Bol Gelirse ? Evin hanımı, yeni hizmetçisine şöyle söyledi: — Siz de benim gibi süslü gi- yinebilirsiniz. Ben, buna itiraz etmem! — Teşekkür ederim, henrme- fendi,. yalnız ben sizden biraz da- ha zayıfım. Acaba sizin elbisele- riniz bara bol gelmez mi?! Yarın Nasıl? — Hele benim mesleğimde © | İlan bir kimsenin, yarınım nasıl olacağını kestirememesi, pek üzü- cü bir şey! Böyle diyen adamla yeni tanı- şan biri, onun mesleki ne olduğu» mu merak ederek, sordu: »— Sizin mesleğiniz nedir, e fendim?.. Ne iş yaparsınız? — Rasathane müdürüyüm! — Elimden geleni hanrmefendi! Çocuğun yüzüne dikkatle ba - kan fotoğrafçı, yüzünü ekşiterek, bu cevabı verirdi. Ellerini uğuş - turdu ve işe girişti. O, bir taraftan hazırlık yapa- dursun, anne de çocuğuna çeki dü- zen vermek için uğraşıyordu. E - lindeki tarakla tekrar tekrar saç - larına dokunuyor, parmakları tek- yaparım, rar tekrar çocuğunun papiyon bo: | yun bağını düzeltmek için kımıl danıyordu. — Her şey hazır, di!... Lütfen., Bundan sonra, çocuğa poz ve- rilmesine sıra geldi o Bununla da bir hayli zaman (geçti. Nihayet, Napolyonvari bir pozda karar kılındı. : El göğüste, dimdik bir duruş! — Affedersiniz, Beyefendi, duvarın tozunu daha kaç defa alayım?! Hayal Ve Karı, koca balkonda baş başa vermişler, konuşuyorlar. o Gece, gökte yarım ay.. Mehtabın son ge- celerinden biri... Bu eylül mehta- Yer, Büyükadada! — Havalar serinledi, güzelim. Halbuki, sen balkonda omuzları - na bir eşarp bile almadan oturu » yorsun. Gidip... — Otur, canım. Zaten “biraz! sonra içeriye gireceğiz. — Yok, yok!. Olmaz, insan| böyle havada bir dakikada da üşü- Hakikat! yebilir! Kadın, gülümsedi: — Beni okadar çok seviyorsun, demek?.. Peki, ya üşür, hastalanır da ölürsem, ne yaparsın? — Allah göstermesin, deli olu- rum! — Sende benim arkamdan he- men ölür müsün? Erkek, bir an duruksadı. sonra, şöyle dedi: — Ölmesine ölürüm, ama pek öyle hemen değil! — Aman, yetişiniz. Locamda yangın çıktı. Çabuk, çabuk? — Dans esvaplarınız mı? Sizi çırçıplak bırakan o kısacık şeylerin yanma» sr, pek uzun sürrese gerek.. Eğer onlar rup kül müştür! için telâş ediyorsanız, hepsi çoktan ya- banrmefen» | | telâşla seslendi: — Şimdi bir defa hiç kım: madan dur, yavrum! Fotoğrafçı, örtü altma Girer girmez de, Mergube — Aman, daha çekme bir daha söyliyeceğim! Daha ne söyliyecekti? geldi geleli söyledikleri ye! muş gibi!.. Fotoğrafçı, canı mış bir halde, örtünün çıktı, — Buyurun, emriniz? — Şey, ben bu resme çok miyet veriyorum. Bu resmi bir zetenin tertip ettiği en güzel cuk müsabakasına (gön ğim de!. Buitibarla resim fev Jade güzel çekilmeli. Tıpkı sına benim çocuğuma benze! Anladınız ya?... Resmi de si gibi güzel olacaktır. değil Fotoğrafçı, Bu sözleri dü dikten sonra, çirkin ve seyfi çocuğun annesine şöyle dedi: —Siz, hiçmerak etmeyi Hanımefendi. o Endişeye İl ! yok. Resim, kendisi gibi o bile güzel olacaktır. Ben yapmakta gayet mahirim! Sudan Hesap! Küçük Namıka babası — Oğlum, şu testinin kaç dak su aldığını biliyor m Hadi, biraz düşün de bul yım! — Yüz bardak, baba!” Babası, bir kahkaha attı, 69“ ğunu okşadı ve şöyle söyledi: — O kadar almaz, çocuğü yirmi beş bardak su alır! Biraz sonra, Namık kapının nünde komşu çocuklarından sinle oynarken, aklına bu testi su bahsi geldi. O da babasınm disine sorduğu şeyi, komşu ğuna sordu: ş Namık, bu cevap üzerine ruksadı: | — Ben babama yüz bardak aldığını söyledim. Bu kadar #8 dığını, yirmi beş bardak aldi anlattı. Ama elli bardak alıp dığını sormadım. Dur, gidip bardak alıp almadığını öğr yim! — Sence, şu bizim pene önünde duran testi, kaç bard alır? Hadi, bil bakayım! — Elli bardak! Doğurmuş! — Galiba bir şeye canm? kılmış?.. Halinizden öyle rum! — Evet... Öyle — Ne oldu? — Efendim, bizim mem dan biri, sık sık avans olarak ister. Her defasında karısmı? ğurduğundan bahseder, Bu de aynı şeyi söyledi. Ben de nın: meydana çıkarmak maki le, evine birlikte gittim. Bir de” , göreyim?. Bu sefer karısı doğurmuş! — Peki, bunda can ne var?. Mes'ut edici bir had — Evet, ama hem avans mek lâzım geldi!

Bu sayıdan diğer sayfalar: