A ane Pp M4 Rd Lİ TEFRİKA Ne: 35 Arşe, esir kumandanı-tanıdı: Ben senin kızınım, baba! A küçükken Bâbile kaçırılan: kızına zindandâ kavuşmuştu. ve çiyanlarla : koyun koyuna mı geçireceklerdi? Lidyalı kumandan, O geceyi yılan Arşenin tahammülü ( taşmıştı. Oturduğu yerden sevinçle haykir- dı: — Babacığım!.. ben, senintef- sir ettiğin kumral saçlı, şenesi benli.. Kumandan Arzamesin ki» zıyım. Ben senin kızınım! AArzamesin sesi kısılmıştı. — Arşe,.. Gel, yavrucuğum İse ni bu meşummezarın içinde olsun bir defa kucaklıyayım! i Arşe oturduğu yüksek taşın Vs” tünden yere atladı. -— Ne tataftasm baba? — Kapıdan: girince üç adım sağa doğru yürümüştür. Arşe kapıya doğru yüri Babasını buldu.” Kucaklaştılar. i Lidyali kumandanın kalbi, u- zun yıllar var ki, bu derece şiddet» li çarpmamıştı. Arzames kızına için çok eril bu: de abii fazla hatırlı” yorum, baba! behi her gece göğ- sünde uyutur, bana hazin sesile ninigiler söylerdi. Arrnmes icini çökerek: üdü.. kavuşduğu YAZAN: ISHAK FERDİ Eğ ii iŞ LE re — Geçen sencden beri yapılmakta olan (Persepolis) bafriyatında elde edilen Daranin karısına ait altın küpelerle bir kaç zinet eşyası. Arzames sevndi: — Güzel bir fikir: Arşe devam etti: — Yukarıya çıkınca, büyük ka- pıdan sokağa çıkmak çok kolay- dır. Sabahleyin mabette kimseler bulunmaz. —O halde ondan ötesini bana bırakırsın! kimseye görünmeden şehri terkederiz. Beni kaçıracak yerinvarmı, — O da çoktan öldü, wwarsecini gi. 7 ğim! dedi. Ben kaç yıldır ikinizin- de hasretini çekiyordum. Mabud- lardan onun ruhunun ebediyen is tirahat etmesini isterdim. . İkinci dileğim de sendin, yavrum! (Ha- lâs Mabudu) na her gün yalvarır: dım, Gel, mabutlara şükür edelim, bizi biri birimize kavuşturdu. Arşe ağlamaya başladı: > —— Annemi bir daha göremiye- cekmiyim, baba? — Ağlama, yavrucuğum! di ondan ziyade kendimizi düşün- meğe mecburuz. Bu cehennemden nasıl kuttulacağız? Arşe babasının — Çıyanlar ayaklarımın dibin- de dolaşıyor, baba! haydi, beni ta- kip et.. Şu taşın üstüne çıkalım. Yürüdüler... Taşın üstüne gık” tılar. Haşaratın vızıltısı gittikçe arti” yordu. Kâh bir yılanın ıslığı.. Kâh fa- relerin koşuşması, ikisini de sinir- lendiriyordu. Arşet — Baba, merak etme! (dedi. Buradan kaçmak mümkündür. Arzames sordu: — Kaçmak mümkünmü, de- din? — Evet, bu kırk yak merdiveni çıktıktan sonra, hayata kavuşmak kolaylaşır. — Fakat, merdivenin. yukarr- sında büyük bir demir kapı var. Onu nasıl açaçağız? — Evvelâ, sabahleyin bana yi- yecek getirecek rahibin üzerine hücum eder, onu buraya kaparız. O buraya gelirken, merdiven ba- sındaki kapıyı açık bırakıyor. Bu- Bade rahibin elbisesini çıkarıp siz giyersiniz! ben de sizin cübbeni- zin altına sokulurum. kollarına sarı İ maz: Buranın anahtarı rahip(Me- İ ga) nın belinde asılıdır. — Şehir dışındaki köylerden birinde bir lidyalının evine; iltica ederiz. -— Böyle bir. ev tanıyormusu- nuz? — Evet. Lidyadan gelirken rastladım. Çok iyi dostumdur. — Alâ. O halde bu geceyi bu- rada geçireceğiz. Arzames düşündü: —— Acaba geceyi bu haşarat yu- vasında geçirmeden , kaçamazmı- yız? — Zımdann kapısı okadar ka- lın ve sağlam ki.. açması kabıl ol- - Buralarda bir çivi bulamaz- mıyız, arşe? — Çivimi? Burada haşarattan ve insan kemiklerinden başka bir şey bulunmaz; baba! beyhude te- lâş etme! Geceyi burada geçirme- ğe ve rahip (Mega) yi beklemeğe mecburuz. Hemde kapıyı açar aç” maz ; üzerine saldırabilmeniz için, sizin kapıda beklemeniz lâ- İ zımdır. Lidyalı kumandan 4 geceyi bu haşarat arasında geçirmek iste» miyordu. — Bir defa deneye İrm:. Diyerek, taşın üzerinden yere atladı. kapıya doğru yürüdü. Hızlı hizli konuşuyoru: —Sekiz adım sağa doğru gide- ceğim, değilmi arşe? Arzemesin kızı: — Evet diye cevap verdi. Be- nim adımımla (tam sekiz ayak. Fakat altı adımla da varabilirsi- niz! Arzames gürsesile bağırdı: — İşte. Kapıyı buldum. Arşe ümitsizdi.. lim (baka: Büyük demir kapının anahtar- sız açılmasına imkân mi vardı? — Baba, beyhude zorlama. Bu kapi açılsa bile yukardaki demir kapıyı açamayız., Ve kaçacağı- mızı his ederlerse, hassa askerle- rine haber verirler.. Yakalanırız.. Daha ağır cezaya çarpılırız. Arzames kendi kendine söylen- di: — Yılan ye gışanlarla koyun koyüna yatmaktan daha ağır ce- za olurmu?! (Devamı var) Namzetler Istanbul Umumi Meclisi âzalığına namzet gös- ,oterilenler İstanbul umumi meclis azalığı için C. H.F. tarafından tespit ve ilân olunan namzetler listesin- deki hanımlar hakkında dünkü sayımızda malümat vermiş; nam- zet hanımların resimlerini de koy- muştuk. Namzet listesinde * ismi görülenlerden bazılarının fotoğ- rafilerini de bugün koyuyorüz. Eminönü kazasından namzet gösterilen Dokakin zade Feridun Bey müetkait erkânıharp zabiti- dir. 328 de Harbiye mektebin- den çıkmış, Balkan harbine © ve büyük harbe iştirak etmiş, ve er- kânı harbiye mektebinde iken A- nadoluya geçerek istiklâl harbin“ de Kütahya — Eskişehir ve Sa- karya muharebelerinde (birinci grup erkânı harbiyesinde ve bü - yük taarruzda süvari kolordusu harekât şubesinde çalışmıştır. 1926 — 1927 senelerinde harp akademisinde muallimlik etmiş ve 1927 de tekaüt olmuştur. Bun- dan sonra (Türk tayyare ve mo tör fabrikası © anonim şirketinin askeri mütehassısı olarak Alman- yada Dessau'daki Yunkers tayya- re ve motör fabrikalarında altı ay kadar staj yapmıştır. Tayyare pi- yangosu muamelât servisi şefi ve C.H. F. Eminönü nahiyesi reisi- dir. Feridun Bey Halkevi dil, ede » biyat ve tarih şubelerinde de ida * re heyeti azasıdır. Beyoğlu kazasından namzet — VAKTİ ın Tefrikası: 58 s — VARIT RL 25 DYLÜL 1934 m. Ölüme Susayan Gönül Aşağı indiler. o Ridvan damadına sordu: — Otomobil yok mu?. — Hayır, gönderdim.. Taksiye binecektim.. — Öyle ise ben seni götüreyim. — Hay hay... Yan yana oturdular, Feyyaz ş0- före Şikitanın adresini (o söyledi. Otomobil hareket etti. Rıdvan Bey sordu: — Bu kız kaç yaşında?. — On sekiz... — En fena yaş... Nasihate ve baskıya ihtiyacı olduğu bir yaş.. — Ben de size buhususta bir ri- cada bulunacaktım.. — Nedir? — Doğrusunu itiraf edeyim, ben bir kıza baskılık edecek vazi- yette değilim.. Hele nasihat et mek hiç elimden gelmez.. Halbu- ki omuzumda büyük bir mes'uli- yet var.. .Bu mes'uliyeti paylaşır mısınız?. Bey — Maalmemnuniye.. — Aaman söz vermeden evvel bir kere Şikitayı görünüz, tanıyt - nız. — Rıdvan Bey güldü: — Ben en asi huylarla başa çık- masını bilirim.. — Öyleyse Şikitaya geleceğini» zi haber vereyim. Ne gün gelirsi- niz?. — Haber veremeğe lüzum yok. — Neden?, — Çünkü şimdi seninle bera » İ ber yukarıya çıkacağım. . — Amma... — Amması yok.. Bir kaç daki- ka dururum. o Bu geceki ziyafeti benim yanımda haber verirsin... Üzerinde yapacağı tesirle huyu hakkında bir fikir edinirim.. — Peki nasıl isterseniz.. İki dakika sonra mükellef bir | salona girdiler. Çok beklemediler. Biraz sonra billür gibi bir kahka - ha duyuldu.. gösterilen Fuat Reşat Bey Şürayı Devlet temyiz dairesi reisi hum Fuat Beyin oğludur. Üskü- dar idadisinde, mülkiye mekte- binde okumuştur. Fransada yük- sek ziraat mektebinden mezun- dur. Çanakkale cephesinde müs- tahkem mevki ihtiyat zabitliğinde ve karargâh o başkumandanlığın- da çalışmış, ticaret mektebinde muallimlik etmiştir, İsatnbul po- lis müdürlüğü baş tercümanlığın- mer da ve kışmı siyasi müdür muavin- liğinde bulunmuştur. Fuat Reşat Bey bir aralık Şar- ri acentesi umumi kâtipliğinde bulunmuştur, şimdi rıhtım şirke- ti müdürlerindendir. Muharrem Naili Bey avukat- tir, C. H. F. nın Üsküdar kazası reisidir. Ömer Faruki Bey de &- vukattır. Bu iki zat ta sevilmiş hukukçularımızdandır. o Muhar- rem Naili Bey müddeti biten mec- lisin yedek azasındandı. Kara Mustafa zade Ahmet B., müddeti biten meclise aza olarak girdiği halde ilk sene ticari işler- le meşgul olmağı tercih ederek belediye azalığından istifa etmiş- ti. Ahmet Bey, şimdi C.H. F. nın stanbul vilâyeti idare heyeti aza- sındandır. Necip, Galip Bahtiyar ve Ali Rıza Beyler de Fırkanm vilâyet idare heyetinde azadrrlar. benimle | Yazan : oSelâmi İzzet Kapı açıldı. Eşikte bir bahar havası gibi Şikita göründü.. ».. Feyyazla Nesrinin odaları ay- rıydı. Biribirlerine tamamiyle ya» bancr yaşıyorlardı.. Yalnız ziya - fetlerde, < balolarda, eve misafir geldiği zamanlarda, Feyyaz karı sının etrafında pervane gibi do» laşırdı.. Geceleri, bearber yemek yerler, Feyyaz karısını odasının kapısı * na kadar götürürdü. — Allah rahatlık versin, der ve ayrılırdı., Bundan on beş gün evveleye » mekten sonra Feyyaz Nesrine de- di ki: — Affedersiniz, bir şey sora « bilir miyim?. — Sorunuz.. — Gazete okuyor musunuz? — Hayır.. Feyyaz o akşamki gazeteyi u zattı: — Bunu lütfen okuyunuz.. Nesrin kaşlarmı çattı, fena fe- na Feyyaza baktı. Feyyaz, karısı- nın aklında geçenleri sezdi: — Hayır, dedi, gene bir dalâ- vera kuruyorum zannetmeyiniz , çok eskiden, Tuzlada işlenen bir. cinayetten bahsediliyor... i Nesrin sararıdı.. Kocası mem » nun devam etti: — İki biçare bu cinayetle maz- nunen tevkif edildiler.. Fakat ci- nayetle alâkadar olduklarma da- ir hiç bir delil bulunamamış.. On- ları eski sabıkalarından (dolayı mahküm etmişler... İşte görüyor m sunuz ya, zevahir çok kere alda» tıcıdır. Feyyaz bunları söyledikten sonra çıktı, odasma girdi, soyun- du, yattı: “Artık korkacak bir şeyim kal mad... Tilki ile Ayıyı on beş ses neye mahküm ettiler. Sersemler , ağızlarmı açıp bir şey söyleme- mişler.. Şimdi söyliyecek olsalar kimse inanmaz.. Her neyse yat- sınlar bakalım... ,, O günden sonra, Nesrine karşı ihtimamını artırmıştı. Rıdvan Bey onun bu halini gördünkçe: — Nesrin dünyanm en mesut kadını!. diyordu.. Fakat bu zannı uzun sürmedi., Damadının eve gelmediğini far » keti, Feyyaz yemeklere de gelme- meğe başladı. N Merak etti, kızma sordu: Nesrin: — Bilmiyorum, dedi.. İ Fakat Rıdvan Bey bunun sebe- bini bilmek istedi. Aradı, sorup | soruşturdu. Nihayet Mukbil Beyin karım dan hakikati öğrendi. Cevza Ha- nım geveze, dedikoducu bir ka- dmdr. Bir gün geldi ve (Rıdvan Beye: ğ — Bu ne iştir, dedi, Nesrinne | yapıyor, ne diyor?, Rıdvan Bey çatıldı: a — Anlamıyorum, ne demek isti « yorsunuz?. ğ — Ay bilmiyor musunuz?. — Neyi? — Ben kocamdan duydum.. — Ne duydunuz?. — Feyyaz Bey bir tutmuş.. — Ya? i — Orada bir aşk yuvası kur « muş. i — Etraflı anlatır apartıman iğne z d “Devamı vari