r k. ; : R K, © Hani söz atma diye bir lâf var- İanimefendi küfrediyor — Hanımefendi, eğer yer yü» zünde neşe olmasaydı, siz icat e | istiyen zatı beğendim. Boylu bos: || Yılı derdiniz... . Selma hanımefendi bir kahka- ha savurdu; parmaklariyle kır saçlarını taradı: — Siz beni eskiden tanmmalıy» dınız, dedi, genç kızken görme liydiniz. Ele avuca sığmaz bir seydim. Neşeyi bilmem, fakat ya: rumazlığı ben icat ettim diyebili- rim. Size, Erenköyünde geçirdiği « miz bir yazı anlatayım. Büyük duvarlı kocaman bir bahçe orta sında on beş odalı bir köşk.. Bu köşkün içinde, altmışlık bir dayı, elli beşlik bir yenge ve on kadar genç kız.. En küçüğümüz kan kır- muzr.. Bir de ihtiyar dadı vardı. Zavallı kadın, tütün tabakasma « mısır püskülü doldururduk.. Onu, farkında olmadan, püskülü içme- ğe alıştırmısiz, ki biz gittikten #onra karışıksız tütünü içerken: “ÖF ne acı!..,, diye beğermemeğe başlamış... Aman yarabbi neydi o günler. Dayı ile yenge ihtiyardılar ama, serttiler, Ortalık kararmadan eve girmeye mecburduk. Bereket ver sin erken yatarlardı. Onlar yat“ tıktan sonra, biz ayaklarımızın u- cuna basarak aşağıya iner, kahve takımını kucaklar, baheçye çıkar, kahve pişirir, yemiş yer, geç vak- te kadar eğlenirdik.. O zamanlar, ihtiyat (zabit mektebi karargâhı bizim civarda idi. Birçok köşkler bölük olmuş “ tu. Hepsi de genç, yağız delikan- İslardı.. Başladılar köşkün etra- fında dönmeğe... Ne yalan söyli - yeyim, biz de onların etrafında dönüyordum. Yani, biz du - vara bahçe içinden yanaşıyorduk, onlar duvara sokak tarafından sokuluyorlardı, Biz kahkahalarla, bin bir ahenkli kahkahalarla gü- Jüyorduk, onlar aralarında bin bir türlü lâf ediyorlardı. dır. Bunlar o lâfım tam manasiyle söz atıyorlardı: Sözleri duvardan atıyorlardı. İşittiğimiz, dinlediğimiz lâflar arasmda, sunturlu küfürler de vardı. Delikanlıların “ biribirine sövmesi bile hoşumuza gidiyor - du.. Öylesine hoşumuza gidiyordu ki, hepimiz küfürbaz olduk., Ar - tk en büyük eğlencemiz, bir ara- ya gelip, öğrendiğimiz küfürleri sesimizi kalınlaştırarak tekrarla; * maktı: “Ölüsü kınalr!.. Geçmişi tenekeli!... Kücük diline salıncak kurarım da..,, Ve bunlar gibi daha ne yakası açılmadık küfürler. U- zaktan bir duyan olsa, bir koğuş külhanbey aralarında kavga edi - yor sanırdr.. Ama bu sayede bir de tehlike atlattık., * Selma hanrmefendi sustu. Gü: lerek sordum: — O halinizi görmek © hoş bir şey olurdu. Yazık ki, sizi'o za-| manlar tanıyamadım. Atlattığınız | “tehlike neydi?. — Ananızm karımda ay nasıl durdunuz. Gülümsiyerek hikâyesine de - dokuz Müellifi : Selâmi İzzet na bir talip çıktı Kocam olmak lu, erkek güzeli, zeki, tahsilli bir adamdı. Fakat ben bir türlü kara- rımı veremiyordum. Malüm ya, | kulağımızda bir söz küpe olmuş- tu: Bir kız, hayatmı bağlıyacağı erkeği iyice tanımalıdır. Bir gece, müstakbel kocamla dolaşırken sordum: — Çapkın mısmız?. — Hayır. -— Sualim münasebetsiz... Çap- kın olmıyan erkek yoktur. Fakat ben, sizin maceralarınızı bilmek istiyorum... — Hiçbir maceram yok.. Bünu söylerken biraz kekeledi | ve ilâve etti: — Eski bir maceram var.. İti - raf edeceğim, az kalsın fena bir şey yapacaktım. Evvelâ kızarmıştı, sonra sarar- dı. Suali sorduğuma pişman ol- dum. Fakat olar olmuştu. — Anlatınız; dedim. — Askerliğimi (oErenköyünde, ihtiyat zabit mektebinde yaptım. Bir gece karargâhtan kaçtık, ka- faları çektik. Arkadaşlarımızdan biri, büyük bir köşkün duvarm- dan atlayıp, köşkte oturan bir dü- züne afacan genç kızı bastıralım, dedi. Çocukluk, yaramazlık, sar- hoşluk.. Hemen bir merdiven bul- duk, bahçeye atladık. Biraz yürü” dük. Ben gayriihtiyari haykırdım: — Ya!.. — Benden nefret ettiniz değil mi?. Bana varmıyacaksmız değil mi?. — Hayır, henüz böyle bir şey | söylemedim.. Her balde aklınız- dan geçen kötülüğü .yapmamışar- ||! nızdır ümit ederim. Tesadüf beni kurtardı. Köşke yaklaşırken, bir takım erkek #es- leri duyduk. Küfrün bini bir para- | ya idi. Ufak bahçıvan, bir iki ka- fndar bulmuş, rakı âlemi yapıyor” ardı muhakkak.. Korktuk, yahut da aklımız başımıza geldi. Geri| döndük. Kaçtrk.. Ne iyi adamdı. yarabbi!.. Bir ay. sonra onunla evlendim. i Hepimiz gülüyorduk. . Dedim is — Kocanıza işi anlatmadınız mı?. Kimin köşküne baskın ettik- lerini anlamadı mı?, — Belki de anlamıştır. Güvey girdiği geğe, yanıma yattığı #ra- | da ben küfretmeğe başladım: “Ölüsü tenekelir. Gemisi * kına" - h.,, Fakat o gece kaçmadı. Açlıktan ölmüş! İzmirde Buca civarında tarla- lar içinde bir çocuk cesedi bulur muştur. l İki buçuk yaşlarında ve Mü- min efendinin çocuğu olan yavrucak 'dörtennasiyle birlikte / tarla gitmiş, annesi çocuğu orada | kaybetmiştir. Çocuk tarlalar için- de ölü olarak bulunmuştur. Ço cuğun açlıktan öldüğü tespit o - ii bu | Çarşamba | Perşembe > & Eyvht İs Eyisi | BER. Ahir | 25 RL Ahir suk AM | 8 1885 Sabah namazı 2 43) Öğle namazi İeladi namaz 12.13 Akşam namazı Yatsı nimazı İmsak Yahu Yalk' v€ ISTANBUL: 18.30: Franaızra ders, 19: Plâk, 19.40: Türk musiki seşriyatı, (Ekrem Ruşen, Cev. det Mustafa Şeref, beyler ve Veci 223 khz, VARŞOVA, 1345 m. 14251 Viyolamsel konseri. 1835: Musahh- be, 1840: Plâk. 19: Spor. Musahabe, 19.455 | TPiyamo-keman viyölensel ile triyn kanser. | 10.30: Aktüalile, 2043: kanserin davamı, Musahebe, 11; Spor —konforans. 78.80: Cho. pinin eserlerinden mürekkep konser, musa- hsbe, 78: Tagunnih konser. 28.İ5: Reklâm. lar. 8:85 Kiz, BÜKRUŞ, 364 m. 18.15 Gündüz neşriyatı. 18: Bafif asil 19: Haberler. 19:20: Radyo orkestener, 20: Üniversite, 2020: Piâk. 2045: O Konfe 31: Piyano, Konseri. 2180: Konferans, 31445: | Taganni, 2315: Keman konseri, 22.45: Ha - derler. 29.18: Cinn o lokantasından naklen konser. B45 Kız. BUDAPEŞTE, 550 m. 20.50: Harpa konseri. 21.10: “Medenileş. miş keman,, isimli radyo ty . 2Sİ0: Tagannili; piyann konseri. 24: Kurina sigan takımı, 593 Khs VİYANA, 507 m, 20,33: Askeri konser, 21.55; Spor, 23 Ne- geli mahkeme #ahneleri, 28 Beperentaca, 23. 10: Holzer fadyo orkestrası, 2420: Haber. ler, 25.50: Momterin devamı, 34.40: Aledi Pawcher ca. BORSA İ Bizatirinda yıldız işareti olanlar üzer- | lerinde * 4 Eylülde muâmele götenler. | dir. bRavamlar tapanış fatlarını gösterir. © Nukut (Satış), # Losdra 62, —| * Viyana , yeye 1 R * Yastı w Mlâzö LU gi * ze “İ e Varşova |* Brüksel Yokohama 16 « Alto Mecidiye kha'm # Rsstaor Çekler * (kap. Min. — Te Stothin 4 08062 İ e Viyana » Cenevre * Sotya * Amsterdan, * Prog »435 48,1â1$ Liz 10, vi Beigru Yokohame Moskova İ | | İ İ İl Iş Bankası 100: Fet : Apadalı sö x$) Çimento as 4215 İf Real zaş| Ünyos Değ —60 sir Müşrive vss) Tar her -m ankssı 58,25) Balya -—0 —00| -00 -m0 Şark m. ecan ort r Telefon © istikrazlar oo tahviller | »1934Türt Bor, Elekterk -oo | i Tramvay -00 ğun. NE öz.s0) Rüstem m Istilerdzi Dahi * 06“0|& Anadolu! 426) » Ersal istikram 97.00) Anadoln Hi 47p0 1990 Mü A Patdat, Anadota Vi * 0 * Mümeseii A <0 Dil dersleri Kadın Birliği umumi kâtipliğin - den: | Birlikte verilmekte olan parasız lisan derslerinden Almanca dersi Cumartesi gününden itibaren İ başlıyacaktır. Arzu edenlerin yarın « | dan itibaren Birlik merkezinde © saat 14 » 16 müracaatla kaydedilmeleri ri- ca olunur. di IE RADYO | a odam eyler mis Artık bu çarpışmadan çekin - mek te imkânsızdı. İster isteme: ”| harekete geçmek icap ediyordu.. Hem her şeyden evvel — ki bu da meselenin esas noktasını teşkil e- dioyrdu — kendisi gibi Vesinenin sakin ve masum bir vatandaşmın, hiç haberi olmadan ve ihtimal! ken di aleyhine tertip edilmiş bulunan hâdiselere karıştırılmış olduğunu İ keşfetmek icap ediyordu. Bu gi- i bi ahvalde tesadüfün hiç bir yar- dımı olamaz; hakikatlerin tavazzuh (oOetmesi Oiçin ote sadüften Obir şey beklemek doğru değildir. Vaziyetin İ vuzuh ve sarahat peyda etmesini beklemek lâzımdır. Fakat bu va- kıaları nerede bulmalı ve bunları nasıl yaratmalı..? Raul köşküne kapanarak bir haftadan ziyade ne dışarı çıktı ve re de kimseyi gördü. Her türlü faaliyeti bırakmıştı. Yalnız ga zeteleri okuyordu. Gazetelerin neşriyatmdan Felisiyenin kal'i su- rette itham olunduğunu öğrendi; fakat başka hiç bir tafsilât yok - tu.. . Raul'ün fikrini gün geçtikçe şidetle işgal eden başlıca onokta kendisinin bu tüyler ürpertici me- seleye nasıl karıştırıldığı — işiydi. Bu noktayı aydınlatmağa gayret ediyor, faraziyeler yapıyor, he yola baş vuruyor, fakat dalma a: sılamaz maninlarla karşılaşarak kendini çıkmaz sokakta buluyor * v du. Bir tek sul muhtelif şekillere bürünerek Raulün beynini yor | yordu: I “Bu dalâverada bana ne yap- mak düşer? Birbirine girmiş iki facia varsa — ki böyle olduğuna şüphe yok — ben neden bunlar dan birinde rol almış olayım? Ve- sinede kurduğum sakin ve müste- | rih hayat niçin bozuldu? Bunu ! bozan kimdir?,, Bu son sualin cevabını O gene kendi veriyordu: “ Sakin hayatımı bozan Fe- lisiyendir. Evet, onun benim ya - nıma gelişi bir meseledir. Nasıl gelmiştri? Doktor Döletrın tav - siyesine o kadar kıymet ve ehem - miyet verdim ki Felisiyen hakkım- da tahkikatta bulunmak lüzumu - nu duymadım. Bu genç kimdir? Anası, babası kimdir? Hiç habe - rim olmadan bütün bu işlere karış mış olmalıyım?,, Bundan sonra bazı adreslerin bu- lunduğu not defterinin yaprakları nı karıştırdı. Bunlardan birinde: “Alboni meydanında doktor Dö - latr,, adresi vardı. | Telefonu açıp doktoru aradı, Bir an sonra da otomobiline atla- yıp gitti. Hastaların çokluğuna rağmen, doktor derhal Raulü içeri aldı. Bu zat uzun boylu, kurgaz ve ak saç- hidi. Raulü görünce: — Hayrola, dedi, hasta değil. siniz ya? — Hayır doktor, çok iyiyim.. — Şu halde ziyaretinizin sebe- bi? — Sizden bir malümat isteme. | ğe geldim. Bana şu Felisiyen Şar- in işini Arsen Lüpen, oğlunun düşmanı mı? semi Yazan: Maurice Leblanc —17 — Felisiyen Şarl mi? — Evet... Siz gazete okumuyor musunuz? — Vaktim yok ki... — Felisiyen Şarl, bundan yedi, sekiz ay evvel bana tavsiye etti » ğiniz genç mimardır. — Evet, evet halırlıyorum. — Bu genç hakkında her halde iyi bir fikir sahibi olmalısınız? — Ben mi? Bu genci hiç gör * müş değilim.. — Şu halde size de tavsiye e « dilmiş olacak? — Şüphesiz... Fakat kimin ta » rafından? Biraz düşüneyim... Ha, evet hatırladım. Hem oldukça ga rip şey! Mesele şudur: Tavsiyeyi gönderdiğim zaman bir hizmet » çim vardı. Kendisinden çok mem nundum; ihtiyarca, çok zeki o ve sır tutar bir adamdı. OBazanons kâtiplik vazifesini de gördürür * düm. Son kartınızı alıp adresini” zi yazmasını söylediğim (Ozaman sizden gelen kartı marakla tetkik etti, Eİ yazınızı tanımıştı (o ve: “M. d'Averni çok mert bir adam» dır... Ah doktor, vaktile ebeveyni yanırMda hizmet ettiğim gent mi * marı bu zata tavsiye etseniz ns olur? Siz bu gençten bir kaç ks re babsemtiştim.,, demişti, Bunun üzerine size hitaben bir * mektup yazmasını söyledmi. Mek- tubu makine ile yazarak bana im* za ettirdi. Mesele bundan iberet. Raul sordu: — Bu hizmetçiniz one Hirmetinizde değil mi7, Doktor güldü: — Benden büyükçe bir meblâğ çaldığının farkma vardığımdan kapı dışarı attım, Fakat kovdu ğum zaman büyük bir keder v€ ümitsizlik göstermiş ve: “Rica e * derim doktor, beni kovmayını?. Beni kovarsanız o fena o hayat? dönmek mecburiyetinde kalaca * ğım.,, demişti, — Bu adamın ismi nedir?. — Bartelemi.. Raul bu adın söylenmesini 79 * ten bekliyordu. Burun için hiçbif hayret eseri göstermedi. — Şu:Bartelemi derilen ada * mın ailesi yok muydu?. oldu? — Kovduğum gün bana iki hayduttan başka bir sey elrrrya" iki oğlu olduğunu söylemişti. Be” lar koşu meydanlarında ve Gr© nel barlarında sürten iki serseri” — Bunlar kabalarını görmek k Şin buraya gelirler miydi?. — Kat'iyyen. — Onu görmek için gelen yok mıydı?, — Evet, bazan orta tabaka? mensup kurnaz ve fakat şahane bir güzellik sahibi olan bir kadı” la başbaşa konuştuğunu © görür * düm. Hatta, bundan on sekiz 9” evvel bir gün bu kalın çıldırmı? gibi bir halde gelerek beni bura”? yakın bir yerde bir yaralıyt tedi” iv etmeye çağırdı. — Bu yaralının kim olduğun! söyliyebilir misiniz?