BABİL VE PERSEPGİS SADAYLARINDA DÂNÂ...İİKENDER Yazin İshak Ferd Tefika No: 14 Mabut Ahorinın Dârây teveccühü vardı! Genç kumandan, Mısır dberine anlatıyordu: “Biz harbe giden askerin iğarcığına ekmek ve sudan evel nj€ koyarız.. ,, Tribünlerdeki davetlilerin göz- bu sayede ordumuzla her yerde leri mahmurlaşmağa (başlamıştı. Buzaffer olabiliriz. Bütün erkekler sevgilileriyle bera. | — Midyadan müzaffer dönece- ber içiyor, o eğleniyordu. Büyük finizi umuyor musunuz? havuzun etrafında rakseden me- | — Şüphesiz.. Hattâ dönüşte lekler rengârenk tüllere bürüne . İükümdara üç taç getirmeye ah'- rek dönüyorlar, en hazin ruhları Bttim.. hile coşturan #en şarkılar söylü - | — Üç taç mı? yorlardı Evet.. Biri Midyalıların; di- Bahçedeki büyük havuzun dört leri Partların, “üçüncüsü de Hi- köşesindeki çesmelerden su yeri - 'ârnalıların tacı.. İ — Bunun manası nedir? —- Zafer nişanesi.. — Taçlarını alacağınız hüküm- ne şarap © akıyordu. Misafirlere serap dağrtanlar, Babilin en gü - | zel, en sevimli kızlarıydı. Bekâr erkeklere saray cariyeleri refakat arlar ne olacak? — Onları da esir alacğım. İ — Onlir'da Babile © getirecek isiniz? ediyordu. Gece yarısından sonra tribünlerde çift olmıyan kalmamıştı, Asılzadelerin tribününde oturan yp Elbette. Ve gelirken onları Mısır dilberi (Libya) genç kuman- İımin arkasından yaya (olara danlardan biriyle yavaş yavaş ko- Dşturacağım. nuşuvordu: !-- Peki amma.. Tacını ve hü - — Yolculuk ne zaman? limdarını yere vuracağımız mil - — Yarın. #ler ileride sizden intikam al - iağa kalkışmazlar mı? — Onlardan eser bırakmıyaca- kimse — Yarın mı? — Evst.. Neden şaştmız? — Ertesi gün harbe gidecek o- im ki... tan bir askerin bu gece sabaha ke! — Bir milleti yeryüzünden kal- ar eğlenmesins hayret edilmezlirmak kolay bir iş midir canım? mi? — Merak etmeyiniz.. Bu çe! - Bilâkis... Cesaretini takyiyeolay bif iştir” İranlıların kıliç - in, o askeri tebrik etmekarı, bir vuruşta on kelleyi gövde- yıracak kadar keskind: olabilir karınca Mktiği iç “zim. Biz, cenge gidecek muha-inden 3 k iplerin tağarcığına ekmek ve su- — Keskin ve kuvvetli dan evel neşe koyarız. ima.. Milletler tıpkı bir — Bizim de Mısırda, hediye etiuvasıma benzerler. Toprağın üs- biyündeki karıncaları istediğiniz gi- »i imha edebilirsiniz. Fakat, on ların toprak altında bırakacakla- hı küçücük yumurtalar, günün bi- #inde büyür ve tekrar ortalığa ya- pılırlar. Milletler de böyledir. İs- te Misir. o Memleketimize geldi- ğimz, onun kadar kıymetli “ir şey varmıdır. p mı koyuyorsunuz? » Göz yaşı. tadı; — Yarın iki ordu birden mçirmek istediniz. Fakat, (Nil) o | derece mübarek ve bereketli bir hareket edecek? — Evet, iri Tahrana, Midyalılar üzerine., man içinde tek” — Siz hangi tarafa gidiyorsu tı buldular. Hiç bir kiracı, br Baz? Kasının evinde uzun müddet otu » — Fravartis) i takibe. ramaz.. Ve otururken unutmama - — Midyallar üzerine gidiyor'lıdır ki, bir gün © evin hakiki sa - sunuz demek? hipleri mülklerine tasarruf ede - — Evet. Evvelâ ((avartis) teklerdir. Yakalamağa çalışacağım. Ondan Kumandanın canı sıkılmıştı. sonra Midyaya tabi Partları vw Libyanm uzattığı şarabı par - Hikarnalıları takip edeceğim. — mağiyle reddetti. Ve ayağa kal > — Onlar da isyan mı ettiler? karak tribünden bahçeye indi. — Evet,. Hepsi birden isyan et Libya bu hakarete tahammül e- misler. Hattâ Midyalılar erme debilir miydi? Rileri ve Suriyeye kadar bütün a Gene şair (Huma) nm senii haliyi isyana teşvik etmişler. “Oh. Kadm kalbi na: inlâ- — O halde sizin yolculuğunuzrmaz bir muamınadır.. Eki 8 daha fazla uzayacak? rülerler, avuturlar V , — Şüphesiz. Midyadan Erme « veri Ş kahkahalar işi Distana oradan da Suriyeye inece-ikçe Y Him, : diğerudur ki... Misirlilar kısa bir za - , Dârâ (Ravli) den bir yereiZ.. Gülüşleri Bitmiyecek mi? ü artırır. Kadm — Hayır, Ve gitmesi de doğrul, bir şelâlenin değil, Dörâ Babilden ayrılırsa, hiçkar ve bi irimiz harpte muvaffak olama- Yız., — Tuhaf şey! — Tuhaf bulmayınız! sesi, ruhumu- serpin KU, Doğru. Kadın kalbi bir muam- iadir: Büyük Gülerken bizi teshir ediyor. mabut (Ahora Mazda) nın Dârâ- tıraplarımızı dindiriyor. Sesini | Ya teveccühü vardır. O Babildeliydukça neşeleniyoruz?. baldikça daima mabudun hi cakiy “demrün kiş ita a mektep ne demektir? Hususi teş- | hiz... Bütün Mısırlıları kılıçtan ge- İ esl: Falabalığı- | nırız ki ömrümü» | Ermeni mi ? (Baş tarafı 3 üncü sayifada; | | İ zere, artık menfi tesirlere kapıl ii maksızın çocuklarını Türk mek - | teplerinde büyütüp okutmağa can | atmalıdırlar. Bu devirde hususi | kilât, dar bir cephe dahilinde ça- lışmak, sefalet ve felâkete doğru gitmek demektir, Zaten, hususi| | mektepler, bütçe ve muallim fik- | İ danından, kapanmağa mahküm değil midirler?, (o Evlâtlarımıza iyi bir mevki temin etmek ve on- i İarı insan gibi yaşatmak istiyor- İ sak uyanalım. Tufeyli yaşamak mesleğinde ! i olan, dini, milli ve ekalliyetler hukuku perdesi altında entrika İ çevirenlerin teşvikine o kapılacak | kadar acemi, şuursuz ve karak- | tersiz kimseler artık kalmamıştır. Dün bizimle refah içinde yaşıyan- | ar, bugün ecnebi diyarmda, va* tansız, yiyecek ekmeğe muhtaç, | dönebilmek için | İ enn atan bir çok ırkdaşlarımızı hatırlıyalım ve bunların felâketi- | ne sebep olanlara lânetler yağdır | i ralım, İ İ | memleketlerine Bütün şuur ve enerjimizi kul- | lanarak istikbalimizi mek, vatanımızın hakiki evlâtları | olarak, biz de şan, şeref ve gurur- | ila yaşamağa çalışalım, ve dünya İ yüzünde yaşamaktan kurtulalım. temin et- valansız | Türkiye Cumhuriyeti dahilin - | de milletin ekseriyeti manen ve | maddeten büyük hir faaliyete gi- | rişmiş, kendilerine hayat bahşe - den misilsiz güneşten kuvvet ala- | | rak çalışip her sahada dev adım- larıyla ilerleyip yükselirken, biz ! küçücük bir kısım günden güne gerilemekte olduğumuzu görerek bu muazzam sele karışarak ak - ! maya çalışalım, Vatanı uçurum- i dan kurtaran, yepyeni, şanlı ve İ şerefli bir Türkiye Cumhuriyeti | yaratan ulu şeflerimizin adaletine | iman edelim. Biz evlâtlık vazifemizi sami « | miyetle ve ciddiyetle tam olarak yapalım. Alnımız yüksek, kalbi- miz rahat ve magrur yaşamak | hakkını kazanmış olalım. | Sahte memur! Hüsnü Efendi isminde biri, | kendisine memur süsü verdiği için, müstantiklikçe tevkif edil - | miştir. kulaklarımızı ükamıya muktedir değiliz. Kadın sesi, eski şarap gi- bi, ruhumuzu yâvaş yavaş turur.,, uyuş- , Şair çok sarhostu. Yürüyemiyordu. Dârâ, hassa kumandanını ça- gırdı: — Taspa! Bana şu şarlatan şa- iri getir!.. Kulağına bir şey söyli- yeceğim, Dedi. Taspa bahçeye indi. Ha- vuz başında dursn Huma'yı ku- cakladı.. Hükümdar çıkardı. Huma bağrıyordu: | — Beni havuz başından uzak- | laştıran kimdir?. Ben henüz şara- | ba, hayata kanmatlım.. Beni zev. | kimden, eğlencemden ayırmayı- tribününe nız!, Taspa, şairi bir hamlede hü- kümdarın yanma götürmüştü. Dârâ'nın güler yüzle karsıladı- İ #u şair ufak tefek vücu"ty ile hü- i « yanında cosuk eibi kü- z . : DAK hima. - Gülüşleri o kadar tatlıdır kiç) çö $ — VAKIT IVAKTI ın Tefrikası; 38 me Susayan Gönül Ölü Peyman, küçük hanımın bu ne | şeli haline hayretle bakıyordu. ! Nesrin kızın şaşalamasını farket- ti. Bir kahkaha savurdu: — Ne oluyorsun Peyman?.. Ne. dir bu halin?.. Ağzını bir karış açıp durma.. Yoksa söylediğimi anlamadın mı?.. Süslenmek, gü - İ zelleşmek istiyorum.. Gel, bana yardım et.. Su getirtti, başına döktürdü. Sonra aynanın karşısına otur du, saçlarını kıvırdı. Daha sonra dolabını açtı, kendine en çok ya- kışan elibsesini ayırdı, giydi. Peyman hem küçük hanımına yardım ediyor, hem de endişeli endişeli düşünüyordu, bu tahav - vül pek sabra alâmet değildi.. Bu neşede biraz da cinnet izleri var dı... Bir aralık Nesrin, damdan dü- şer gibi sordu: — Peyman, hani geçen sene bu- rada bir maskeli süvare vermiştik hatırlıyor musun? — Hatırlıyorum küçük hanım. — Hani ben Japon kiyafetine girmiştim. — Evet küçük hanım. — O gece yüzümü boyamış - tım... Japona benzetmiştim. O bo- yaların nerede olduğunu biliyor İ musun? — Biliyorum efendim. - Getir onları. Peyman dolapları karıştırdı, is | tediğini buldu: Buyurunuz.. Nesrin oturdu ve yüzüne mü - kemmel bir makyaj yaptı. Çehre - sini ndetâ değiştirdi. Bitirdikten sonra (o Peymanın karşısına geçti: — Beğendin mi?... Güzel ol - dum mu? — Oldunuz küçük hanım.. Am- ma... ; Peyman bir şey söylemek isti - yordu. Nesrin vakit bırakmadı: — Şunu bil, ki evlenecek kız lara boya yakışır... ! ; | | 5 EYLÜL 1934 ve Yazün . Selâmi )zzet — “Vaktinde geldim, ümit ede rim?. Nesrin, şen bir kahkaha atmağa i hazırlanıyordu. Fakat kahkahası dudaklarında kesildi... Biraz dur- du, sonra gülümsedi. Cemilin ye- ve düşen şapkasını aldı: — Evvelâ şü şapkanızı başını- za giyin doktorcuğum... Malüm ya, siz sıhhi, nezle olursunuz... Ha şöyle... Şimdi de rahat rahat soluk alınız.. Bu da oldu.. Şimdi söyle- yiniz oObakayım, geç kalmaktan neye korkuyordunuz?.. Telâşınız- dan bir şey anlamıyorum. Doktor geniş bir nefes aldı. Gözlerinin içi güldü, elerini oğuş» turdu: — Yüzünden anladım... Fey « İ yazdan kurtulmuş olacaksm. — Feyazdan mı? Doktor ellerini havaya kaldır. İde — Ne ahlâksız, ne rezil, ne se fil bir mahlük!.. Ve Nesrine söz söyletmeden i- lâve etti; — O adam katil! Nesrin, boyalarının altından sa» rardı. Elini kalbine götürdü, Göz“ lerini yumdu. Sendeledi. Doktor Cemil coşmuş anlatıyor- du: — Sana vadettiğim gibi Tuzla» İ ya gittim... Orada her şeyi öğren» mek kolay oldu.. “Yarım saat son- ta, orman köşkü denen bir yerde İ bir cinayet işlendiğini öğrendim. Katil de güya balıkçı Mehmet is - minde biriymiş... Cinayetin ertesi © günü, iki serseri daha yakalan - mış. ; Doktor terini silerek devam e < © | diyordu: R — Hakikati anlamak güç de - ğildi... Orman köşküne gittim. So- İ rap saruşturdum, Bir'meyhaneyi İ tavsiye ettiler, gittim... Meyhane- ciyi gördüm.. Sorguya © çektim... Bir şey bilmiyormuş gibi davran- dı... Sıkıştırdım... Beni kapı dışarı Nesrin, hopliya sıçrıya odasın: | oi, Balıkçı Mehmedin kulübe» İ dan çıktı, merdivenlerden seke - rek inmeğe başladı. Peyman ar - | yim?.. Bir ebe kadıma.. Geveze mi kasından baka kaldı. Düşünüyor - du: “Bu işin içinde bir iş var! Gene Feyyaz bir rol çevirdi... | Ah bir öğrenebilsem... .. O gün yemekte de Nesrin neşe- liydi, şendi, Rıdvan beyin içi a- çıldı, Dilferip hanımın şüphesi i- zale edildi. Rıdvan bey sokağa cıktı, Dilferip hanım odasına git- < Nesrin bahçeye indi, kayaları üstünde, iki ay evvel, Celil“ ile buluştuğu tarasada oturdu: Nesrin, neşe komedyası oyna makla beraber, maziyi de unut mak istiyordu amma, buna mu vaffak olamıyordu. Geçen gün ler, birer birer hafızasında yaşı yordu. Birdenbire ürperdi. bir ayak sesi vardı. Nesrin, bir hissi kablelvukuu ile mücadeleye hazırlanır bir vaziyet aldı.. Fakat aldandığını . anladı. Gelen doktor Cemildi. Doktor, şpkası elinde, alnı ter içinde, sık adımlarla ilerliyordu... Geldi, Nesrinin yanına çöktü: — Nihayet sana kavuştum yav- Bahçede İ i sini aradım.. Orada kime rasgele- iğe gittim geveze. Müddeiumu: enmek geveze... Fakat benim istediğim meseleye geldim mi, ağ” zımdari söz çıkmıyor. Müddeiu - mumiliğe (gittim, — hapishaneye gittim... Bir şey öğrenmek müm - kün değil... Her tarafta'ayni ketü- miyet... Amma nihayet öğrendim. Nesrin, yavaş yavaş < kendini toplamıştı... Doktorun anlattıkla - rınr soğuk kanlılıkla o dinlemeğe muvaffak oluyordu. — İyi ama doktor, siz bana bir cinayetten bahsediyorsunuz? Doktor şaştı, ağzımı bir açtı: İşi bilmemezliğe vurdu: — Öyle yâ... Tabi... — Her cinayette katille de bir maktul vardır... Doktor anlar gibi oldu. — Evlâdım, bütün metanetini topla.. Her halde bir gün, sevdi- ğin adamı tekrar göreceğini ümit ediyordun değil mi?:. Kızım, yav- rum, artık böyle bir ümit besleme. — Ne demek istiyorsunuz?, — Feyyaz için katildir dedim.. Tuzlada katledilen Celil Asaf.. karış Nesrin, kendini tutmıya çabalı- yordu. Fakat bütün iradesine rağ» men inledi, haykırdı ve dudakla ies