SERLOK HOLMES Sahildeki gazinoda, samimi ko» ğu arkadaşlarından Semiha- Min daha yeni tanıştırdığı orta yaş- adamla şundan, bundan konu- dan Cahide, bu adamm insanları * Börüşte tanımakla, ne huyda, W vaziyette olduğunu kestirmekle W ündüğünü onunla ilhassa alâkadar oldu. Se- Miha, bu sırada gazinonun bir narında başka bir adamı Muştu. görünce, > Sahi mi, Muvaffak beyefen- Mİ? Demek siz bir £ bakışta her mgi bir kimse hakkında hüküm *rebilirsiniz ve bu hüküm, isa- li çıkar? Hiç şüphe etmeyiniz, Cahide Hanımefendi. Bu sahada senelr- €nberi yaptığım tecrübelerle tam ? ihtisas edinmiş bulunuyorum. *€ mi hiç aldanmam. Bir bakış sw Fakat, kendi kendimi met- hetmiş oluyorum! — Bu kabiliyete sahip bulu: bir insanm övünmöğe hakk; vardır, Ancak.. Bir misal #östermeniz, beni pek memnun €- derdi! Muvaffak Bey, yelek cebinden Sika “yle d #uğı beya bi: güderi pürçe- Sözlüğünün camlarını siliyor- © Şöyle dedi: — Kolay, hanımefendi, derhal #Mrinizi yerine getiririm. Benden im hakkında teşhis ve malümat "*tiyorsanız,... hemen gösteriniz! Cahide hanımefendi, kulaktan #eçme bağa gözlüğünü takan orta aşlı adama, uzaktan gazinoya Oğru yürüyen bir genci gösterdi: > İşte,.. şu adam hakkında fik- "Dizi söyleyiniz! O tarafa gelen genç, adım a- > yaklaşıyordu. Muvaf - d, Bey, güldü ve söze şöyle başla” Hol Şimdi, benim bir o Şerlok mes olduğumu anlıyacak, bo - » M övünmediğimi tasdik edecek- Miz, hanımefendi. Birerim, ki bu genç, bekârdir! öy giyinmiş hanımefendi, du- hek Ucunda bir istihza izi belire - Sülümsedi: © —Emin misiniz? ali Hiç şüphem yok, katiyen m Çünkü, bakınız, hanım- Bini di, yakalığı kirlenmiş.. Ceke- » bir düğmesi kopmuş, bir düğ- Sun de kopmak üzere.. Bunlar, İğin, bekâr olduğunu kestirmem ola, kâfidir. Eğer bu genç evli Mağ herhalde karısı elâle - çinde bu kıyafette dolaştır- İm yıkar, düğmeleri» kü vaffak Bey tarafından be- azap, ihisi kohulup teşhise esas düğu da bu noktalar ileri sürül « tel; iy oturduğu masadan tarafa du. Muvaffak Bey, Cahi- Aş efendiye sordu: "ing veder arzu ederseniz, kendi- Yay lir olup olmadığını #izin İk. da sorabilirim. Ne buyu- lâfa | Sizinle bah- va - N la, Zaman gazinoya giren genç, | İY Yİ Karnaval Bir kaç senedir Almanyada bulunan Celâl, İstanbula döndü - ğü zaman, eski arkadaşı Sürey- yayı evli buldu. Bahçekapıda, kaldırım üstünde bir kenara çe - kilmiş, konuşuyorlar, Süreyya, Celâlden Almanyada- ki vaziyetine dair bir çok şeyler öğrenmek istiyor, sual sual üstü. ne sıralıyor. Celâl, bunlara kı- sa cevaplar verdikten sonra, sor- | gu sırasını kendine gelmiş saydr: — Evlendiğini elime geçen bir ğazeteden öğrendim. Adresini bilseydim, bir tebrik mektubu gönderirdim. Nasıl?. Bu iş ho- şuna gitti mi? Mesut musun? Süreyya, başını salladı: — Tamamiyle!. | Vasfi, kendisine fazla yüz ve- rilmiş bir çocuktur. Ailenin tek | şocuğu olduğundan, bir dediği | iki olmaz.. Bunu sezen çocuk, hay- li kurnazdır. İstediğini ele ge- çirmek için, şımarık şımarık bir ağlamadır tutturur, gider! kolata vermeği adet O edinmiştir. Vasfi, çikolatayı pek sever. Bunu yemek imkânmr buldu mu, ağla - masma sebep kalmaz. Zaten ağ- dur! Bir gün, uzakça bir yere gide- ceklerdi. Annesiyle babası, ha- zırlanırken, lüzumlu olan şeyle- ri unutmamak endişesindeydiler. Küçük Vasfi de öyle!.... Çocuk, bir aralık annesine şöy- le seslendi: — Anne, sakın çikolata almayı unutma.. Hem çokal.. Yolda ağ- larsam, lâzım olur! ————— 2 — rulur? Cahide hanımefendi, hışımla yerinden kalktı. Masanın tam ya- nına gelen gencin koluna girerek, Muvaffâk Beye öfkeli bir tavırla şunları söyledi: — Size kendisini tanıtayım da,.. eğer lüzum görürseniz, sorabilir- siniz, Şerlok Holmes beyefendi!. Muvaffak Bey, şaşırmıştı. Lâ - kin, takdimden sonra, bir kat da- ha şaşırdı: — Kocam Muammer! Mevsimi Annesi, ona her ağlayışta çi- | i layışla istediği de, hemen hep bu- | — Karın yemek pişirmesini bi- liyor mu . Süreyya, hayretle Almanyadan gelen arkadaşınm yüzüne baktı: — Hayır! Romen Nüktesi! — Bir fen kurbanına acıyınız, bir sadaka verinir!, Kibar kadm, üstü başı yırtık ve çehresi karma karışık, bakışla- rı korkunç dilenciye ürkerek göz“ lerini çevirdi ve, acıdı: — Rontken şuaları tesirile mi, yoksa lahoratuvar çalışmasında mi bu hale uğradınız? Ğİ Sırttan dilenciden şu — cevabı aldı: İ | o— Hayırparmak izi fenninin | kurbanı oldum! Mahir, uykudan dün sabah hayli geç kalktı. Halbuki, öğleden evvel kalkan ada vapurlarından birine yetişmesi lâzım... Bir ziya- fete davetli.... Aksi gibi, tıraş ta “olmamış, Acele, aynanın karşısına geçti! Fakat, aksilik aksilik üstüne!, Tıraş bıçağı bir türlü kesmiyordu. ! Acele tıraş olmağa uğraştığı hal - M5 Değişti ; Plâjda Karnaval ! | Peki, ide, yüzünü bile kesmesin. Olur sey değil?.. Hayret! Eski Plâj Kıyafeti! Kanarye De Şarkı Söyler? — Çamaşır yıkayor mu? — Yok, canm:!, — Hiç olmazsa ortalık süpü - KARISI DERSTE Hayati Bey, evli bir adamdır.' Fakat, böyle olduğu halde sık sık lokantada yemek yediği görülür. Niçin evde yemez de?!. Tanıdıklarımdan birine bu mes rak oldu. Bir akşam lokantada | karşı karşıya yemek yerlerken; -ii | bu meraklı zat, sordu: — Sormak ayıp olmasm, ama beyefendi . Zati âliniz müteeh» hilsiniz, değil mi ! — Evet..... Evliyim! 1 — Şu halde, neden daha zi» yade maa sile evde tıam etmiyor yuruyorsunuz Hayati Bey, içini çekerek izah etti: rüyor mu . — Hayır, ... — Ev idaresi bilmiyor, demek, tasarrufa riayet etmesini Hayır! biliyor mu? — Bilmiyor!, — Ya ne biliyor? Süreyya, bir an durdu. Sonra şu cevabı verdi: — Şarkı söylemesini!. Almanyadan gelen eski arka- dağından şu cevabı aldı: — Yalnız bu kadar mr? O halde ne diy& bir sürü mâsrafa fazlaca meşguldür. ayp olmasm ama? li mel yemek pişirmesini bilir. Tam manasiyle mütehassıstır. Hattâ diploması da vardır. Onun için gerek radyoda, gerek evlerde yemek pişirme dersleri veriyor.. i layısiyle, ben de çok defa havalar birdenbire bozdu. Yağ- girdin, külfete katlandmn. Evle- neceğine bir kanarye alsaydın sana daha ucuza mal olurdu! Ağlarsa, Lâzım/ Jon Tıraş Bıçağı! — Anne, dedi, ben bu bıçakla tiraş'olamıyacağım. o Acaba evde başka bir traş bıçağı var mı?.. Annesi, oğlunun elindeki tıraş bıçağı ile tıraş olamamasına şaşıp © kaldı. Şöyle dedi: — Nasıl tıraş olamazsın, oğ- lum?, Senin trraşın mutbak fırça» sından da sert değil ya!, Kardeşin dün onunla mutbak fırçasmı âde- | ta rendelemiş.. Ziyankâr çocuk!. Zamanda Vücudün varı- dan fazlası kapatıl- mak Suretiyle, deni- ze girenlerden ziya | de“ denize: girenle- - rin mayoları... Ha- yır, elbiseleri yıka- İÇ nıyordu. Su, ten- den ziyade elbiş mur yağdı, güneş bulutlandı, ha- İ va serinledi. Yağmur yağması, i küçük Bedrinin işine yaradı! Niçin?.. hoşlanır. Etrafa çamurlu suyu sıç“ rattı mr, keyiflenir. Potinlerinin ve çoraplarının ıslanıp çamurlan ması, umurunda bile olmaz! Son yağmurlu günlerden birin- Onun yanında bu işi çekinir. Babası kaç defa azarla » mıştı. Onun için yapmadı lâkin... Bir aralık sokak ortasında dur- du, genişçe birsu birikintisine İ baktı ve babasma şöyle söyledi: © — Baba, bana çamurlu suya i basmağı yasak ettin. Onun için | İ basmıyorum. Fakat sana yasak e- den yok.. Haydi, benim yetime sen bas! Açılmıyan Şişe ! Doktor, hastasmı ziyarete gek di. Onu ayakta buldu. İki hafta- dır yataktan kalkamıyan hastası» nr böyle birdenbire odada dolaşır onun böyle ani olarak iyileşebile- ceğini ummuyordu! rüyorum! İyileşen hasta, neşeli bir tavır» In başını salladı: — Muhakkak öyle! size şunu söyliyeyim, ki ilâç şişe- İ) değiyordu. Bu kilde denize girme 1 banyo etmek Iİ, | gı yukarı çama- | > ş'yıkamak gibi bir şeydi! — Evet! — Ne idi bu yazı? — “Şişeyi sımsıkı kapalı olarak muhafaza ediniz!,, z N ; da lokanta yemeğine rağbet bu« yat — Efendim, karım hariçte | — Acaip!, Ne gibi?. Sormak * | —Arzedeyim. Kendisi mükem- Çünkü ,o, bozuk kal- © | dırım taşları arasında su birikin- “ tilerine çap, çup basmaktan pek © İşte, hariçteki bu meşguliyeti do- “ İl Su Birikintisi !. 51. Sıcak; günlük'güneşlik.giden # de, babasiyle bir yere gidiyordu: sel yapmaktan © A — Bugün iyice olduğunuzu gö » Kendimi | cidden iyi hissediyorum. Yalnız, * | sinin üzerindeki yaftada yazılı o * lan şeyi, itinala tatbik ettim!. — Şişenin üzerindeki yazı mı?. * 1. il ! ! . a y görünce, şaşıp kaldı. Doğrusu *