8—VAKIT <7 AĞUSTOS 1934 — Böyle muvaffakiyetler benim © umurumda değil., Aleyhimde şid- detli mücadeleler yapılan bu mem İekette bir an kalamam. Evet, iş-| W lerine mani olduğum insanlar var| ve bunlar da benden kurtulmak is- W tiyorlar. İşte ben gidiyorum. On- © lar da sevinsinler.. — Ah Stanley, (bu dediklerini yapacağını zannetmiyorum... Gud MW vayı terketmek servet ve istikbali-| mizi terketmek demektir.. — Servet.. Kâfi derecede ser- vetimiz var, Bankadaki paramızın| miktarını biliyor musun? — Hayır, bilmiyorum.. Elk ile & altmış bin dolar arasında bir şey. | — Hayır, tam yetmiş bin dolar.. — Bu parayı iki veyahut üç de- fa arttırabiliriz. wi — Kazandığımız şöhret sayesin W de bunu Nevyorkta ve yahut başka bir yerde de yapabiliriz. — Bu iddia kat'i değildir. Bura- dan ayrılmak, elimizdeki avı ter-| ketmek olur. Biraz düşün. — Düşünmesi falan yok, ben gidiyorum ve benimle beraber gel mekte tereddüt etmiyeceğini zan- © netmek isterim. 2 — Şüphesiz ki seninle birlikte; ben de gideceğim.. Giadis bu özü bir karar neti: cesinde değil, gelişi (ogüze İÜ lemişti. Fikrini anlamak için gözlerime bakacak oldum. Gözle- rimle karşılaşmaşk © istemediğini hissettim. Otele gitmek için stütyodan! çıktık. Henüz yüz metre gitmeden karşıma Bebert çıktı. Bizi gözledi- ği muhakkaktı ve görür görmez ba ğırmağa başladı: — Edgar Pip! istediğin kadar “kendini gizle... Fakat mahvoldu- ğuna eminol pis cüretkâr.. Ve bundan sonra Gladise yak- laştı' ve alayla selâm verdi: © — Madam, dedi, böyle bir heri- fin metresi olmak şerefli bir şey değildir. Bir sabrkalıdan başka bir şey olmadığını size söylemedim W mi? Siz de omu baron zannediyor- sunuz!,. Baron Fregoryo ünvanı! N altında gizlenmiş serseri bir sabı-! kalı, Bu Baron Fregoryo değil, Ba, ron Puasi'dir. Asıl bu adı takınma| İn idi. Çünkü onun malikânesi| N Fransada Puasi hapisanesidir. Ya ç man hayvandır bu... Gladis kıpkırmızı olmuştu. — Gidelim, gidelim, dedi, bu, sarhoş serseriye cevap verme. k Etrafrmıza birçok figüranlar © toplanmıştı. Bunlar bize bakarak X bir şeyler söyleşiyor ve gülüşüyor- Tardr. İçlerinden biri şapkasını sr) kararak: ” — Merhaba,! M. Edgar dedi. Bir kadm sesi de ilâve etti: — Bonjür Madam Pip! Ancak otele girince kurtulabil-! dik. Odamıza çıktığımız zaman: — Gladis, yavrum, dedim, artık bu hallere tahammül etmek kabil değildir. Hemen eşyayi topla ve | Pip | Meraklı bir sergüzeşt romanı Edgar Pip'i son maceraları Yazn : Baron Fregoryo gizlenmiş bir sabıka- lıdır. Malikânesi Tuasi hapisanesidir ag ın Arnold Galopen — Edelim mi? Pek âlâ! Nereye gideceğiz? — Gözümüzün gördüğü yere... Bunu sonra düşünürüz. — Benimle beraber gelmek is- temiyor musun? — Hayır, fakat, biraz düşün! — Düşündüm ve kararımı ver - dim, Bu pis memlekette bir “an kalmak istemem, Gladis ağlamağa başladı: — Stanley, dedi, sen korku yorsun, bir felâket (gelmesinden ürküyorsun! — Felâket filân yok. Gitmek is tiyorum. Çünkü burada kalırsam elimden bir kaza çıkabilir. — Fakat başladığımız yarıda bırakamayız. — Filmleri ile beraber * * Allak belâlarını versin. Herifleri yarıda bırakmaktan müteestir — değilim. Sen eşyanr topla. Gladisi yalnız bırakarak para - mizin bulunduğu bankaya gittim. Banka direktörü derhal 'yetmiş bin dolarlık bir tediyeye imkân! olmadığını ve ertesi gün saat üçte gelip parayı almamı beyan etti, Otele döndüğüm zaman Gladi- si orada bulmadım. Dışarı çıkmış. İ Stüdyodaki bazı esyasmı toplama ğa gittiği zannına düştüm. Allah! vere de, Sper'i görmese. Herif ge- ne aleyhimde kimibilir ne tezvir- ler yapar. Çünkü, ben Gudvay'da bulundukça onu elde edemiyece- fileni | gini pek âlâ biliyordu. Hummalı bir heyecan içinde odada dolası - yordum. Gen JKütahyada kamp b bir karakol yaptırdılar İnegöl; (Hususi) — İnegöl — Yenişehir yolu üzerinde bulunan Hamzabey, büyük bir köydür. Köyün bulunduğu mevkiin ehem- miyeti dolayısiyle burada bir ka- rakol tesisine lüzum görülmüştü. Fakat köyde jandarmanın ikame- tine yarar bir bina bulunamadı. Bu ihtiyacı nazarı “dikkate alan| Hamzabey ve civar köylüler, ara-| larında topladıkları para ile bir karakol binası vücude getirdiler. Memleket asayişinin ne demek ol- duğunu pek iyi anlamış bulunan bu'fedakâr köylülerin yaptıkları karakol binası mükemmel denile- cek kadar lüzumlu kısımları ha - yidir. Jandarma koğuşu, karakol kumandan odası ve nezaret oda- larından başka mutbak ve hama- mı ve saireyi müştemil bulunmak- tadır, İ Jandarma kumandanı Fazlı Ra- | şit Beyin delâletiyle meydana ge len bu çok lüzumlu binanın inşa sında Hamzabey, Bayrampaşa, Çavuş, Fındıklı, Dömez, Kozluca, Karalar, Tekke, Tokuş, Beyiyü - rük, İskâniye,' Akbaşlar köylüleri- nin paraları ve emekleri vardır. Bu köylerin uyanık ruhlu muh- tarları memleketin hükümet ve a- sayişine müteallik işlerde ne ka- dar faydalı bir unsur olduklarını yaptırdıkları eserle isbat etmekte» dirler. Konyada çıkan Zaman mecmuası Beyşehrine Şimdilik Edgar Pip . olduğum bir tenezzüh tertip ediyor şüphesi altımda idim. Bir kaç gün sonra Paristen eşkâlim gelince Ed gar Pipin ta kendisi olduğum mey dana çıkacak ve bütün şehir halkı nın maskarası olacağım. Bunun İyisi Gudvaydan: uzaklaşmaktır. Pariste polis makamatı bazı işlere üç günde değil, üc ayda ve hat- tâ üç senede bile cevap vermezler, Bu da ancak nüfuzlu adamlar sa- yesinde olmaktadır. Ah şu Kuverven başıma ne iş - ler açtı. Allah yüz bin belâsını ver sin! (Devamı var) em e Bu herifi dereye götü- rün de sulayın! Gönenin az ilerisindeki taş öca- ğından taş almağa giden Balike” sirli Naim oğlu Ahmet, ocaktaki ameleden su istemiş, fakat amele başı Kürt Mehmet: N — Bu herifi dereye götürün de sulaym! demiştir. Bu tahkir o üzerine Ahmetle | Mehmet arasında bir ağız kavgası başlamış ve neticede Mehmet Ah- medi iri bir taşı başına (o vurmak suretiyle arabadan düşürmüş ve ! dövmeğe başlamıştır. Ahmet, vaizyetin bu feci şekli İ karştamda bıçağını çekerek kür- dün göğsüne (o saplamış ve kürt Mehmet o anda ölmüştür. Aarabacı Ahmet yakalanmış- tır, “Beyşehir gölündeki :yıklarla Konya, (Hususi) — Şehrimiz - de çıkan Zaman mecmuası, me... leket: gençliği arasmdaki samimi tanışmaların ve cuma günleri eğ lerice bulamamaktan evlerine ka»! pansp kalan Konyalıların hoş gün) ler geçirmelerini temin maksadile| Beyşehir kazasma bir tenezzüh tertip etmiştir. Bu gezintiye şim- diden pek çök kimseler kaydolun! muştur. (Seyahat © önümüzdeki) perşembe günü akşamı saat 18 de- dir. O akşam Beyşehir belediye- si otarafmdan İskender denilen mevkide hazırlanacak olan çadır- lârda gece geçirilecektir. Ertesi cuma günü gezintiye istirak eden- lerin hoş ve eğlenceli bir gün ge- girmeleri için tanzim edilen prog ramda güreş, yüzme, avcılık ve a- tıcılık müsabakaları, bisiklet ya - rışları vardır. Öğleden sonra adalara ka * gezintiler yapılacaktır. Ağrıca Beyşehirinde bulunan Eş ref oğlu.cami ve medresesi civa- rında Esref oğullarına ve Beyşe - hir tarihine ait bir de konferans | verilecektir. O akşam geç vakit | Beyşehirinden hareket olunarak saat 23 te Kayağı avdet oluna- caktır. Bu gezintinin büyük rağbet gö- receği şimdiden hissolunmakta - dır. Hamzabey köylü! köylüleri güzel|Üç yazlık — Çamlıca âlemleri—Ihöada eğlenceler— Bu pahalılığın önüne “geçmeli! Kütahya (Hususi) — Bütün Kü- tahyalılar yaz mevsimini tamami» İe bir kamp hayatı halinde geçiri- yorlar. Her Kütahyalının şehirde- ki evinden başka gene önün kada: lüzümlu sayilan bir de çadırı bu lunur. Yaz ayları bu cadırlarda ve kasabadan uzak sayfiyelerde geçi- rilir. Bu yerlerin en mühimmi üç tanedir: Çamlıca, Yoncalı, Ilıca... Çamlıca en yakını olup şehir- den bir saat uzaklıkta havası, suyu enfes, ucu bucağı bulunmaz — bir çam ormanıdır. Tatili olmıyan me: murlar, her gün işinin başına git- mek mecburiyetinde olanlar ça - dırlarını buraya kurarlar. Bunlar sabahları güneşin doğuşunu sey: rederek giderler, akşamları guru- bun güzelliğini seyrederek döner- İer.. Bu, daimi oturanlardan başka her cuma büyük bir kalabalık Çam ! kcaya akın eder. Kuru çam lakları ateşinde kızaran kuzular koyu gölgeliklerde yenir; o buzlu kaynanklardan suları kana kana i- çilir; çam kokulu temiz hava ile ciğerler yıkandıktan sonra ya bo' bir ay ışığında, ya yıldızlı bir ge: cede sehre dönülür. Her sene Haziranm üçüncü cu: masında “Kiraz bayramı, burada yapılır. Yoncalı; onbeş kilometre me-| safede kükürtlü ve çelikli-iki şifa- k suyu olan bir kaplıcadır. Bura» daki kiralık odalardan başka kırk elli çadır daima müşteri ile dolu- dur... Dere kenarındaki söğüt a- ğaçlarının altında (o banyo üzea * rine uyku kestirmek, ağustos öğ- lenlerinin boğucu sıcağını duyma mak pek imrenilecek seydir. Ilıca: Kütahyadan bir arabaya atlayınız; yirmi sekiz kilometrelik yol gideceksiniz. Üç buçuk, dört saate kalmadan Ilıcadaşınız. Bir tarafı çıplak bir sırt, karşısı çam ve meşelerle örtülü kücük bir da: ğin ortasındaki bu dereye (sanki birordu karargâhı gibi - “yüzlerce çadır kurulmuş. Ayrıca kiralık o dalar, tepelerdeki beş altı daireli apartmanlar tamamiyle müşteriy İe dolmuş. Muhakak ki daimi o- larak binden fazla insan burade bulunuyor. Ilıcaya gelenler yalnız Kütahya- hı değildir; Eskişehir, Bozöyük, İn önü ve Söğüt halkinın bir çoğu bu: rayı ziyaret eder. (Yalnız bany yapmaya üç dört gün için gelen - ler olduğu gibi iki aydan | fazle burada oturanlar da çoktur. Bu kadar rağbeti celbeden lir canın ikisi sıcak, birisi ılık olmak üzere üç hamamı vardır. Muhtelif evsaf ve kimyevi hassası olan bu sularin sinir, felç, romatizma has- talıkalrında şifası tecrübeli imiş Bu hususta hikâye gibi anlatılar bir çok hakikatler dinledim: Sırt ta gelip yürüyerek giden kötürüm: | ler, ağrıları dinen romatizmalılar| velhasıl bin bir derdine deva bu»| lanlar varmış.. İyilerin iyisi manasına “Hasül has,, adı verilen ve suyu kırk da - mârdan gelen açık havuzunda gü neş doğmasından Baslıyarak gece yarışma kadar yüzenler eksik ol maz ve burada üç dört yaşmdaki) mini minilerle seksen © yaşındaki ihtiyarlarin bile yanyana yüzdüğü nü görürsünüz. Bir kasabadan daha kalabalık olan Ilıcada insan sıkılmadan va - kit geçirebilir. Çamların altindan saz ve şarkı sesleri geç © saatleri kadar duyulur. Hava bilhassaakşamları nefis- tir, gündüz pijama ile terliyenler, gece kalın paltolar içinde üşürler.. Ilıcayı belediye, her sene 800 veya 1000 liraya kiraya vermekte idi. Bu yılki müsteciri ise 560 li- raya tutmuştur. Fakat bu serma- yenin yüzde 500 kâr temin etmesi işten bile (değildir. İşte ba- sit bir misal: Güneşten muha- faza için her çadırın önüne kesil- miş çam dallarından bir kulübe yapmak mecburiyeti var. (Talvar) denilen bu kulübeciğin > çatısını meydana getirecek yirmi beş, otuz ağacın her birinin kirası onar ku- ruştur. Dağ başında iki metrelik bir çam odununun on kuruşa — sa- tılışı değil ha — bir hafta müddet» le kiraya verilmesi ihtikârın şabe- ser bir örneği değil midir? Köylü ormandan keserek hayvanına yük leyip getirdiği bir yük odunu on kuruşa satarken müstecirin binler- ce ağacı — hem de her birini bir kaçar defa — onar kurusa kirala- ması görülmüş şey değildir. Dün- yada hiç bir altın sermaye , dahi bu odun parçaları kadar bereketli temettü getiremez ve bukadar çok müşteriye devredilemez.. İlişilmeden geçilemiyecek ikin- ci bir nokta daha var: Burada es- kiden beri âdet olduğu üzere ha- mama ve banyoya girenlerden pa- ra alınmıyor. Çünkü, bakılsa cen net kadar güzelleşecek olan bu yer ler, Hazreti Âdem zamanından kaldığı gibi basit şekilde: durutsr ve müstecirler hiç bir masraf yap- mış, hattâ bir çivi bile çakmış de- ğillerdir. Fakat bu sözde bedava hamamlata girenler bir kahve iç- meğe mecbur tutuluyor ve bir fin- can kâhve cuma günleri on kuru- şa satılıyor.Haydi buraya keyif et- mek üzere gelen şehirliler bu pa- rayı verebilsin diyelim. Fakat yir- mi yumurtaşmı, yahut (dört kilo buğdayını satarak onun bedeliyle ancak bir fincan acı kahve içmek mecburiyetinde birakılan köylüye acıyalım doğrusu günahtır bu... Esasen müstecir bupadaki bir kahvehaneyi 200; hanla o kasap dükkânını 250 liraya ikinci bir şah sa devretmekle icar bedelini çok- tan çıkardığı halde kendisine ka- lan diğer kazanç vasıtalarından bu derece ihtikâra sapması çok gayri meşrudur. Zaten çadır veya tek oda kiralıyanlar her gün için: 25 kuruş, apartman denilen kır evle- rinde kalanlar otuz lira aylık ver- mekle kâfi miktarda masraf için- dedirler. Daha ziyade sıhhat meselesi i» çin bu kadar zahmet ve masrafa katlanan halkı fazla istismar eden leri alâkadar makamlar görmeli değil midir? F. D.