Ölüme Sasayan Gönül — Yunanistanda - bir hadise Türk — Yunan dostluğu mmm Yazan : Selâm İzzet (üzerinde garip mütalânlar — Nerede otururlar? — Aşağıda... Sola doğru beş ev vardr. Somuncusu onlarm- dır. — Şimdi bize yardım et te, a- rabacıyı arabaya koyalım, — Hay hay!. Arabacıyı yerine yerleştirdiler. Tilki tırmandı, dizginleri eline al- dı. Ötekiler bindiler. Araba uzak» laştı. Yüz metre ötede, Tilki dizginle- ri çekti, Atlar durdu. İndiler. "Ayı homurdandı: — Bu herifi ne yapacağız? Feyyaz emretti: -— Şu hendeğe atmız, saatten evvel ayılmaz. Sarhoşu hendeğe yatırdılar. Ka- ya Hasan: — Artık işe başlayın, dedi. Ne yapacağmızı biliyorsunuz. İhtiyat - İr davran Tilki... on dört Tilki gene arabaya trrmandr: — Hiç merak etmeyin... Yarım saat sonra, ormanm tâ te pe tarafmdan, o Feyyazla (Ayı Pusu kurmuşlardı. Aşağıda, yolun kenarda araba bekliyordu. Sahile doğru bir kayık yaklaşı» yordu. Feyyaz Ayıyı dörttüz — Geliyorlar.. img Kayıkçı yanaştı: — Geldik efendim, güle güle. — Eyvallah! Nesrinle Celil, kolkola yola ka» dar yürüdüler. Tilki onları karşıla» du 7 Orman köşküne gidecek müş teri siz misiniz? — Evet.. — Buyurunuz. Bindiler. Tilki atları kırbaçla- di: — İşimiz iş! Hayvanlar, yokuş yukarı ağır a- fır çrkryorlardı. Nesrin, (o Celilin göğsüne büzülmüş kımıldayamı - yor, nefes alamıyordu. O andaki haleti ruhyyesini tahlil etmesine imkân yoktu. İçinde hem sevinç, hem yeis, hem korku, hem cesaret vardı. Bu rüyamıydı, yoksa artık Celi- lin, sade ve tamamiyle Celilin ol» muş muydu?.. Neden korkusu ola- bilirdi? Kendine cesaret vermek isteme- sine rağmen, bir hissi kablelvuku ile titriyordu. Gayri ihtiyari, göz- lerinin önüne Feyyaz kanlı bakışları geliyordu. Onun kor- Kunç yüzünü görür gibi oluyordu. — İyi misin Nesrinciğim? — İyiyim Celil. Celil, selgilisinin saçlarmı okşu- yor, alımdan öpüyor: — Benim sevgili karıcığım! Cümlesini tekrar ediyordu. Bütün yaz, bu köşkte oturacak- lar, meydana çıkmıyacaklar, çocuk larmın doğumunu “bekliyecekler- di. Çocukları biraz büyüyünceye kadar burada kalacaklardı. İstan - bula gittikleri zaman, Cavit hay - retten dört karış ağız açacaktı.. Ne mesut, ne rahat bir hayat sü- receklerdi. Artık bir kalp, bir Tüh olmuşlardı. Onları ancak ölüm a- yırabilirdi, hattâ onun bile ayırma sr imkânsızdı. Biri, ötekisiz yaşı- Yamazdı ki... Araba birdenbire durunca, tatlı bülyalarından uyan&ılar, Gelmişlerdi.. Celil indi, fakat Nesrin kımıldı-| yamadı: — Yürüyemiyeceğim, dedi, be- ni kucağma al.. Celil, Nesrini kucakladı. Ağır a- ğmw yürüdü. Evin bahçesine girdi- ler.. Gözden kayboldular, Arkalarından Ayı ile Feyyaz da köşke girdiler. Kapıya yak:! laşırlarken, müthiş bir feryat ku - aklarını çınlattı. Endişeyle duraladılar, Birdenbire. Feyyaz şiddetle Ayının kolunu tuttu. Herif homur- dandı: —- Yavaş be, bıçağımla elini ke- secektin. Feyyaz cevap overmedi, Â- yıyı bir ağacın arkasna sürükledi. Köşkün kapısı açılmış, korkunç bir telâşla Celil dışarı fırlamıştır... Kendinden geçmiş bir halde koşu- yordu. Feyyaz: — Haydi, dedi, bundan başlıya- lım., Bakınız köşkte ne olmuştu. Celil, Nesrini kucağında yukarı çıkarmış, yatağına yatırmış ve mü- mu yakıp yanina gelince (çileden çıkmıştır. Nesrinin doğum ağrıları tutmuş kıvranıyordu... Celil vaziyetin ve * hametini derhal kavradı.. Yabancı bir yerde, ıssız bir ağaçlıkta, kü * çük bir evin içinde yapayalnızdı - lar. Ne komşu vardı. Ne yardımcı bulmak ümidi. Ne yapacaktı? . Nesrinin önüne diz çöktü. Nes - rin: â ii — Aman Allah!.. diye feryat & diyordu. Ağrılar gittikçe çoğalıyordu. Ni- hayet son bir gayretle haykırdı: — Ölüyorum Celil, imdat... Bir doktor bul... Evet, her ne olursa olsun, bir doktor bulmak elzemdi. Belki de geldikleri arâba henüz uzaklaşma mıştı... Yetişmesi ve bir doktor bu- lup gelmesi yegâne yapılarak şey idi. : Ve deli gibi aşağı indi, bahçeye fırladı. Yola çıktı ve koşmağa > başladı. Çılgın gibi koşuyordu. — Nihayet bıraktığı yerde arabayı buldu. Uyuklıyan Tilki uyandı ve Celi- lin arabaya bindiğini görünce şaşa Tadı. İçinden: “Vay canma, dedi, lar!,, Celil haykırdı: — Çabuk çek, çabuk.. — Nasıl olur!... kaçırmış» (Devamı var) amaaa | Gelenler, gidenler | Bükreş elçimiz Istanbulda Bükreş elçimiz Hamdullah Sup- bi Bey dün, semplon ekspresiyle Paristen gelmiş, Tokatlıyan oteli- ne inmiştir. $ Yeni Moskova büyük elçimi Vasıf Bey dün Yalovadan gelmiş- tir. —— —— İ Kadıköy tramvaylarında yeni vâgonlar | Kadıköy tramvay hattı için malzeme satın almaya giden Üs - ” küdar tramvayları müdürü Ne: mettin Sahir Bey dün Almanya - dan dönmüştür. Satın alman ye- ni vagonlardan bir kısmı on gön) kadar gelecektir. Atina, 3 (Hususi) -— Yunan hariciye nezareti, dahiliye nezare- tine gönderdiği bir terkerede Foperini gazetesi tarafımdan ka - rilerine hediye olarak tevzi edilen “Kemalin esiri,, unvanlı kitabm satıştan menini istemiştir. Kitapta Türkiye Reisicumhuru- na karşı hakaret sayılan parçalar vardır. Foperini gzetesi, Yunan hükü - metinin kararından bahsederken diyor ki: “Bu kitabın Türkiye Reisicumhuruna dokunup dokun- madığını münakaşa ve tetkik e» decek değiliz. Bu kitap, tamamile edebidir ve mazide cereyan et « miş olan hadiselere aittir. Yalnız bizim tuhafımıza giden bir şey varsa, Yunan hükümetinin Türki» yeye karşı gösterdiği müfrit neza- kettir, Halbuki Türkiye. esaslı meselelerde Yunanistanm bu hat- tr hareketini taklit etmiyor. Tür kiye için milli şarkılarımızı ordu- muzdan menettik, bazı kitapları satıştan çektik. Türkiyeyi gücen- dirmemek için daha ne yapacağı" mızı bilmiyoruz. Buna mukabele olmak üzere Türkiye İstanbuldan bize bir sürü muhacir gönderiyor. Bu şerait tahtında mütekabil bir samimiyet ve dostluk nasıl olabilir?.,, VAKİT — Yunan garetesinin bu mütaleası karşısında hayret etmemek mümkün olmyor. Eğer Türkiyede Yunan Cümhurreisi aleyhinde bir ki- tap veya tefrika neşredilmiş olsaydı, yahut Tütk askerleri Yunan milleti a- “leyitine #istiyat'ile dolu şarkılar söy- leseydi “Biz Türkiyeyi gücendirme » mek için şu fedakârlıklarda bulunuyo- ruz, Türklerden hiç kir mukabele gör- miyoruz” diyebilirlerdi. Bu sözlerine de hak verilebilirdi, Türkiyeden Yu - nanistana bir sürü mühadir gönderili: yor tarzındaki şikâyetin esası ise B3 - yük Millet Meclisince kabul ve tasdik edilmiş bir kanunun, küçük sanatlar kanununun tatbikmdan başka bir şey değildir. Küçük sanatler kanununun bir kusuru var İse Yunanlıların kendi memleketlerinde ayni cins tedbirleri al. dıkları zamanlarda tanzim edilmemiş, yani bu hususta senelerce geç kalınmış olmasındadır, Küçük sanatlar kanunu- mun bükmü bütün ecnebilere şamil olduğuna göre Türkiye ile dost olan hiç bir memleket bundan şikâyet et - mez iken Yunanlı dostlarımızın bu ka- nunu sırf kendi aleyhlerine alınmış bir tedbir gibi göstermeleri hakikaten gariptir, Her halde Türkiyede umumi ma - hiyette olarak ittihaz edilmiş olan hak- İr ve kanunt bir tedbire karşı Türk « Yunan dostluğunu ileriye sürmek ma» kul ve mantık bir taktik değildir. Bür nunla beraber Türkiye hükümeti kü- çük sanatlar kanununun tatbikinden dolayı Yunankların farlata müteessir ve mutazarrır olmamaları için elinden gelen hususi bir takım kolaylıklar gös- termiş ve binaenaleyh dostluk icabatı- nı yapmış olduğunu da unutmamak lârrm gelir, — ——— Bir tayin Sabık tıp tale- se cemiyeti reisi .enç doktorları” .mızdan Füruzan 3ey Suşehri hükü- net doktorluğuna ayin edilmiştir. Füruzan Beye ,sni vazifesinde| : .nuvaffakıyet te- re 8, menni ederiz. e e İh 15TANBULA İRAN Saraydan kendisine “hoş ame- di,, demek için gelen Ömer Yaver Paşa ile Miralay Naci Beyle gö- rüştükten sonra balkona çıkarak kendisini alkışlıyan halka: — Cümlenizden memnun ol- dum. Çok zahmet ettiniz, dedi. Otelin birinci kat da tama- miyle Şahın maiyetine tahsis edi!- mişti. Bir az sonra da sadrazam da - mat Ferit Paşa geldi. Şahi se - lâmladı. Ahmet Şahm yirmiden fazla maiyeti vardı. Amcası Nusretüs - saltana, - hariciye nazırı Nusretüt devle, teşrifat müdürü şehzade Şahabüddevle, şezhade Mehmet Hüseyin Mirza Hanlarla hususi tabibi Hekimüddevle ve Lokma- nüddevle de beraberinde idi. Ahmet Şah, 22 Ağustos cuma günü sabahı İsplandit otelinden ies nd 14 e çıkarak otomobille iskeleye geldi. burada kendisine tahsis edilen Sögütlü yatına bindi. Maiyeti bir İngiliz yatı ile Söğütlüyü takip ediyordu. Siryos kruvazörü de bunları takip ederek Dolmabahçe önlerine geldi. Şahı, Dolmabah » ge rıhtımda teşrifat umum mü- dürü Memduh ve muavini Fuat Beyler karşıladılar. Sarayda bir müddet istirahat ettiken sonra tahsis edilen üç otomobille Yıldıza gitti. Binek taşmda vekiller ve âyan tarafından istikbal edildi. Vahidettin methalde bekliyordu. Akıllarma estiği vakit milletin parasını zevk ve safalarma tah - #is etmekten çekinmiyen iki hü- kümdar el sıkıştılar, hazırlanan ziyafet salonuna girdiler. Ziya - fette Vahidettin, Saha mürâssâ Mişanı zişanmı(!), Şah ta *“tacı İran,, nın birinci rütbesini hediye! etti. Ziyafet esnasmda orkestrada “ehviyei lâtife terennümsaz,, olu- yordu. Nişan ihdasi merasimin - de de ince saz takımı icrayi ahenk! eylemişti. Ahmet Şah, buradan Dolma - bahçeye döndü, Bir müddet sonra veliaht Abdülmecit Efendi, ondan sonra da Vahidettin iadei ziyaret ettiler. On beş dakika kadar gö- rüştüler. Ahmet Şah Ihlamur köş- künde veliahte iadei ziyaret etti. Ahmet Şah, 25 Ağustos pazar tesi günü İran sefarethanesini 2i- yaret etti. Sefarethanenin içi, ka-| pısmdaki sütunlarla balkonu, dış kapısı halılarla süslenmişti. Ka- pının üstünde Şahın resmi kon - muştu. Bütün İranlılar, göğüsle - rinde “Yadigârı misafireti Âlâ Hazreti Humayun İslâmbul 1337 cemiyeti civananı İrani,, yazılı ro- zetler taşryorlardı, Kapının önün- de kurulan takın üzerinde: “Zinde badi Şahenşahi İran, zinde badi milleti İran,, -ibaresi yazılı idi. Şah, Adadan Soğütlü yatı ile Dolmabahçeye geldi. Burada bir müddet istirahat ettikten sonra | otomobille sefarethaneve (ov Şah, sefarethaneye girerken, İ- ranlılar: — Zinde bat... Zinde bat... 8 — VAKIT Yazan : Ahmet Kacarın Istanbuldaki ziyare leri ve Avrupaya hareketi —922— İ kabelei şükranı olmak üzere 7 AĞUSTOS 1984 GELEN $ Hükümdararı Niyazi Ahmet > Şahı ve amcası Nusretüssali nayi getiren birinci otomobili, ha; riciye nazırı Nusretüddevle, 2 fat nazınmın ve bünü da maiyeti fİ otomobilleri takip ediyordu. — | Sefarethanenin sağ tarafınd İ iran sefiri, konsol ceneral Ali Eks ber Hari, sefaret erkânı, sol & | rafında konsoloshane heyeti mevs jj ki almışlardı. Alt salonda en İ başta cemiyeti civanani İrani, tü | carlar, Debistani İraniyan, İran hastahanesi erkânı, doktorlar, w zl mum İran esnafların kâhyala yer almışlardı, ' İkinci kata çıkan merdivend Türkiyede tahsilini yapmış 2 zabitleri bulunuyordu, Şah, buralardan geçerek katta reşmi kabul dairesine çil tı. Salonda Seryos kruvazörü sür ' varisi ile kolonel Diks beklemele-i te idiler. ği Resmi kabulden sonra t salonuna geçildi. Sofrada şu yes mekler hazırlanmıştı: Çerez, tavuk çorbası, kri e böreği, İsveç usulü levrek balığ mayonezli et, sucuk, prens Yü kuzu filâtosu, belvu tarzı pil icil İran pilâvı, hindi kızartması, lata, kuşkonmaz, pastalı dondur» Kahve.. Ziyafette o mabeyn muzil muhtelif havalar çaldı. Yemekten sonra tekrar kab ui salonuna geçildi. Ahmet Şah bu rada Ceneral Franşedespreyi, pa panm İstanbul vekili Monsenj Dolçiyi, Rum patrikini, i patriki Zaven Efendiyi, iliz.. baş tercümanı Mister Rayni, Ru patrikhanesinin meclisi ruhani a ** zalarını, hariciye müsteşarı a il Hanı, sabık Tahran sefiri Sad: rettin ve Emin Beyleri, hariciye kalemi mahsus müdürü Sadık ve Tahran sefareti müsteşarı Safa Feyzi Beyleri kabul etti. a | Şah, buradan Adaya döndü Ahmet Şah, İstanbulda on bir gi i kaldıktan sonra 31 Ağustos pazar günü İsviçreye gittmek üzere giliz kruvazörü ile yola çıktı. (Devam varj ————— Harbiye mektebinin yüzüncü yıldönümü ma, tatlılar... l # Kutlulama merasimine tekait erkân ve ümerada iştirak edecekler i Umum Mütekaidini Askeriye Ce- miyeti Umumi Kâtipliğinden: ; Harbiye mektebinin 100 üncü yl dönümünün tesidi için 30 - Ağustos » 34 günü mektepte yapılacak kutlulas ma merasimine mütekait erkân ve Üs meram iştiraklarının şayanı atzu ole duğunu ve iştirak edecek zevatın m be ve miktarı hakkında malümat ve » rilmesi kumandanlıktan tebliğ olun * muştur. Muvazzaf silâh arkadaşları mizin eski arkadaşları hakkında . rulan samimi takdirkâr arzunun sn iştirak br nk i celp ve takdim olu: - lerinin 15 - Ağustos - 934 tarihine zi dar kâtibi umumiliğe ya bizzat ve diye alkışlıyorlardı. ? but mektupla bildirmeleri rica .