Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 54 TİME TALE al MI le EA EZ? 2'E Baba-Oğul RAM Nakleden : Selâmi izzet — Evet ama... Ve gene, sanki Kaya Hasan o- radaymış gibi, tekrar etti: — Dektor bey, bu mektubu vak tinden evvel açmıyacağınıza, na- Musunuz üzerine söz veriyor mu sunuz? — Bu mektubu içinde ne var?.. Bu mektupta ne yazıyor? Bunu hiç merak etmiyor musunuz? An- lamak istemiyor musunuz? — Ben söz verdim, yemin et - tim. Merak etmiyeceğim ve anla » mak istemiyeceğim. Siz de ayni #eyi yapacağınıza söz veriniz. * — Peki, mademki israr ediyor- sunuz, öyle olsun.. Namusum üze- rine söz veriyorum.. — Kaya Hasana sözünü ay - nen tekrar edeceğim. — Ediniz. — Sizin, sözünüzden dönmiye- ceğinize imanı var, Hayatımızda! bir kere bile yalan söylememişsi-! hiz, namus ve istikametten ayrıl- mamışsınız. — Ben, insan olanın (yapması! lâzım gelen seyleri yaptım. — Müsandenizle efendim.. Ar- zı hürmet ederim. Hürmet kelimesi üzerinde biraz durdu: | Hilmi Müşfik, kâtibi kayıya ka- dar geçirdi ve eşikte başını sal- ladı: — Biliyorsunuz, ki içimde müt- hiş bir şüphe var? (Kaya Hasan bana masum geliyor. Kâtip bir $ lemedi. Bir Maznunun kendi ağzından çıkan itirafa karşı, ne diyebilirdi.? Sokak kapısında, İhsanla karşı- laştılar. Ihsan Müşfige sordu: — Müşfik amca? — Ne var yavrum? — Biri mi öldü? — Neye sordun yavrum?... — Hiç... Ve cocuğun dudakları titredi; | — Ya babam ölürse.... | Bunu söyledikten sonra sus- tw. Derin bir uykuya Odalmiş, kendinden geçmiş gibi, bitap du- füyordu. Sanki beyni felce, du- mıştı, Gözlerinin feri kaçtı, du - vara dayandı. Müşfik atıldı, çocuğun omuzla- NE sarstı: — Ihsan... İhsan... , Çocuk, bir rüyadan uyanır gi - biydi.. po 1 serim BA amı? kalbini hançerliyordu. kaç ukarı çıktılar, Hilmi, Müşfik, ibin getirdiği zarfı, masasının koydu, sonra sokağa gitti. Bütün gün, ne yapacağını, ne- * gideceğini bilmeden dolaştı. isan günü, ona, bir Ağustos Kadar sıcak ve bunaltıcı ge Senenir, mi bitap düştü...) , Kaya Hasa - Bin bulunduğu noktâya, köprü - üstüne gelmişti, Halice baktı, | hğa doğru, suları yarmağa uğra- şıyordu. Hilmi Müşfik içini çekti: “İşte İstanbul... Koca İstanbul! Yaralarının, sefaletlerinin, cina - yetlerinin, haksızlıklarının far - i kında olmiyan koca şehir: Dan - seden İstanbul, gülen İstanbul, eğlenen İstanbul, biraz sonra, bin ışıkla donanacak, barlarını, sine » malarını, kahvelerini açacak, bu sıcak uçurumlarına insan doldu - racak İstanbul!... Bağrında inli - yenler, ağlıyanlar, (aç kadınlar, ölenler olduğunu bilmiyen şehir.. İşte İstanbul bu...,, Beyoğlu tarafıma baktı. Bu bi- na ve insan yığını onu adelâ kor- kuttu: “Her şey ve herkes hodbin.... Ama ümit kesilmez... İnsanlar ü- mit ile yaşarlar... Çıkmadan can- da ümit vardır derler. Kimbilir. belki de...., İşte, hayatını hak uğruna har- camış olan adam böyle düşünü- yordu... .Karanlık etrafı basmış, her yerde ışıklar yanmıştı. O, hâ- lâ köprünnü parmaklıklarına da-' yanmış düşünüyordu. Bir aralık yanına bir'kadın gel- di, Wa durdu. O da dirseklerini parmaklığa dayadı ve Halicin su- larına daldı. Hilmi Müşfik hük yasından ayıldı. Yanına gelene bir göz attı., Bu kadın geneti, genç ölacaktı. Hâlâ güzeldi. Fakat yüzü süzgün ve solgundu. Gözleri içine çök - müştü,.., Teni, hasta bir lendi, İ Bu çehreyi, Hilmi Müşfiğin gözü ısırıyordu. Hilmi biraz daha dikkatli bak- tı. Baktıklarını hisseden (kadın da doğruldu, başını çevirdi ve Hil miyi görünce irkildi. Titredi, bir adım geri gitti: — Hilmi Bey?... Siz misiniz? Hilmi Müşfik ismini duyunca yaklaştı. Tanıdı, kadınm iki elini tuttu: — Sen misin Gülfem? Birden - bire tanıyamadım. Gülfem, boğuk, çürük, paslı bir sesle: -—- Tanınacak halde değilim, ki dedi. Çok değiştim. Siz de çoktan beri görmediniz. Elini kalbine, ciğerlerine, arka-! sına götürdü: — Artık o bildiğiniz eski kadın! değilim. Gülfem bir deri bir kemik | kaldı. Şu yüzüme bakınız.. Çok hastalık çektim... Etli canlı bir ka-, dındım. Benim gibi bir (kadının verem olacağına kim inanırdı?.. Halbuki verem oldum, Hilmi Bey. Doktorlar istedikleri kadar değil desinler... Yüzümden $iz anlarsı - nız. Amma meheldir bana.. Ben de elbette belâmı bulacaktım... Ve birden sustu ve sonra sordu: — İhsan ne âlemde?.. Kayadan ne haber? (Devamı var) ——— Atinada Balkan mamulatını gösteren bir sergi açılacak ünye hilerdeki binaları birbirleri Pe yağlmış birer yığmdı. Hi in diğerinden ayırt edilmiyor Kin kara suları, ta öte - tutup grubun son kızıllıkları ile bir muş yanıyordu sanki... salapurye, iki büyük küreğin ii le, bir hehula gibi, kızıl. Atina Ticaret ve Iktisat ens- titösü balkan mamulat ve mah- sulatı için bir müze açmağa ka- râr vermiştir hükümetimiz de bu- na iştirâk edecek ve Türkiye mamu'ât ve mahsulatının birer nümunelerini gönderecektir. DİLİMİZLE: Sinema nedir? Bilmem geç mi kaldım? “Mis Garbo,, yu tanıdım: En son “Anna Kristi,, de, “Grand Otel, de, “Matahari,, de. Bana hepsinde varlığı, acıyı ve gönül ağrılarını tanıttı. İRAN — VAKIT Hükümdarları Yazan: Niyazi Ahmet Jubilesine dört gün kala 20 TEMMUZ 1934 — | ISTANBULA GELEN NasıreddinŞahöldürüldü. Hepsi de yaşayışin sargın ve|Katil: Peygamberir has kulu on iki imamın muhibbi coşgun ânlatışlariyle kaynıyordu. Hepsinde öyle parçalar vardı) bunlar birer | Anüydubel- ki gördüklerimden daha iç li anuladı. Çünkü oyaadılışın kendisiydi ve hepsini ( tadarken bunları hazırlıyan yaban bir el dü- şünmedim. Tıpkı bir anumun karşısında, bir oyun yerinin önünde ve ve bir yakım okurken böyle bir el düşün» mediğim gibi. » ki * * Yılların geçmesine karşı bun-| lar içimdedir. Hepsi kafamın için- de acar angılar gibi yaşıyor. Diri- liklerinden çok dokunakir ölüler! gibi ve nice tansuğlar gibi ki on- ları pek kısa görmüşüzdür; ancak bıraktığı izler gözlerimizde ve içi- mizde sonuna kadar kalacaktır. *..4 Bir “Vibelungen,, bir “Metro- polis,, bir Asfalt,, hattâ bir “Mavi melek,, ve bir “Altına hücum, gördüm ki bunları yaşadıkça ü- nutmatna oruk yok. Hatırladıkça, gördüğüm gün beni ve görenleri sarsan coşgunlukla osarsılmama kılığıma oruk olmadığı gibi. Sınlar canlanıyor, yaradılış gö- zünüzün önüne getiriliyor, anular yeri büyüyor. “ “Sinema,, güzel bir erdemdir. A. Sirri Yukarda geçen sözlerin Osmanlı - cada karşılıkları: Gönül > Kalp. Yaşayış > Hayat. Sargın * Cazibedar.. Coşgun — Heyecanir. Anu > Levha - Resim. Yaradılış — Tabiat. Yakım & Şiir. Angı » Hatıra. Acar — Kuvvetli, Dokunaklı > Tesirli, Tansuğ (o Hayret verici eser, * Yaban — Yabancı, Oruk İmkân. Sm — Heykel. * Erdem — Sanat. Klişeci Alâeddin Beyin muhakemesi Maslak yolunda Jandarma Hü- seyinin ölümile neticelene feci otemobil kazasından dolayı, kı- lişeci Alâaddin beyin muhake- mesine, İstanbul üçüncü ceza mahkemesinde dün devom edildi. Dünkü muhakemede, bu vak- anın tabkikatını vak'a yerlerinde yapan müddeiumumi Salim B. le şabitlerden Asım Bey ve şoför Bahattin efendi mahkemede kar- şılaştırıldılar. Bu suretle birçok cihete ait süaller sorularak, ca- vaplar tesbit olundu Muhakeme, birkaç şahidin da- ha çağırilması için başka güne bırakıldı. —— Teşekkür Kızimın dişlerme muvaffakıyetli bir tashih ameliyesi yapan Sir- kecide diş doktoru Mutahhar beye alenen teşekkür ederim. Şefika şah avlıyan Rıza —4 Bütün bunlar İngilterenin İran için beslediği kanaatleri anlatı- | yordu. Nasırettin şah da harici! devletlerin aldıkları vaziyetler karşısında milleti idare, memle - ketin refahını teminden ziyade se yahatlere ehemmiyet veriyor. Mil- let ve memleket kaygusu ikinci derece geliyordu. Bunların sebep-| lerini araştırmak için uzun misal- ler getirmek lâzımdır. Bu vazife İran tarihini yazan ve yazacakla- ra düşer. Biz burada yalnız Nasr rettin Şahın bu seyahatleri için | söylenmiş bir cümleyi kaydet | mekle iktifa edeceğiz: “Nasırettin Şah, memleket iş- leri kendiliğinden yürüyor zanne- diyordu.,, Nasrettin Şah, 50 inci sene ju- bilesini teside dört gün kala öl! dürüldü. O günler, İranda baştan başa bayram yapılıyordu. Çünkü; ! Şah bir kaç gün sonra Sahibi Kar- neyn olacaktı. (1) Üzerinde ken- di ismi yazılı paraların “Essultan sahibi kıran Nasrettin Şah,, ları “Essultan sahibi karneyn Nasret- tin Şah,, olacaktı. Fakat bir kurşun her şeyi kö - künden halletti. Nasırettin Şahım öldürülmesi bü yük bir hâdise oldu. O vakit İran, Babi'lerin daimi tazyiki altınday- dı. Yer yer isyanlar çıkıyor, Şah daima tehdit ediliyordu. Katil hâ- disesini müteakip: — Şahı Babi'ler öldürdü... de- diler, Fakat katil elde idi. İpe götürü- lürken bile: Gulamı hası Peyumber Mühibbi heştü çeharem Küşendei Şehi İran Rizayı Şahı şikârem. Diyordu. Manası: Peygamberin has ku- lu ve on iki imamın muhibbiyim. İran şahının katili, şah avlıyan Rı- za benim. Katil, Babi olmadığını açıkça söylüyordu. Peki o halde şahı niçin öldürmüştü. (2) 0 İranda saltanatı 25 sene süren hükümdar Sahibi Kıran olurdu. iki. Karin yani 50 sene hükümdarlığı sü- | Yeyzd de 20 yaşında Sayit Yahya Subhu ren Sahibi Karneyn oluyordu. (2) Babilik İranda doğmuş bir mes- heptir. Mirza Mehmet Ali isminde Şi- razlı bir zat medreselerde tahsilini ik- mal ettikten sonra İslâm şeriatıma mu- balif bazı ahkâm vazetmek istedi. Halk hükümetin zulmünden illâllah demiş olduğu için yeni mezheplerden kaç - madı. Mezhep İranda pek çabuk inti- şar etti, Babilik ilk defa Sünniliğin 1s- lah edilmiş şökli gibi göründü. Fakat gittikçe tadil edildi. İran ülema ve | ahuntlerini ikiye ayırdı. Nihayet, Mir- za Ali Mehmet, isminin nihayetine bir “Bap” kelimesi ilâve etti. Kendisine Mehdi ünvanını verdi. Hattâ ezan - larda isminin okunması meydan E. Babiler (“Kitabı Nur” isminde bir Kuran tertip etmişlerdi. “Bap” kadı- nı erkekle. bir saymakta idi. Talâk ve tesettur yoktu. Hapis cezası zev - cesinden zevci ayırmakla yapılırdı. Faiz haram değildi. On bir yaşından sonra evlenmek mecburi idi. Bir kap- tan fazla yemek yenmiyecekti, Ken - N dilerine göre bir takvim yapmışlardı. Günleri on dokuz aydan mirekkep benim, diyordu.. maktadır; Nasırettin Şahı eyit Cemalettinin uşağı Kirmani öldürmüştür. Bir gün Cemalettin Tarih bunu şu şekilde aydınlat» Mirza Rizay | uşağının. devrin zülmünden şikâyet etmek | te olduğunu duymuş ve ona şunları söylemişti: — Ne söylenip duruyorsun? Bu memleketi sen ve ben kurtaraca » ğız. Biri gelip bizi kurtaracak di- | ye beklersek halimiz yamandır, Uşak hayretle sormuş: — Biz nasıl kurtarabiliriz, — Gayet basit, — Nasıl?,. — Şahı öldürmekle., Riaz bir müddet düşünmüş vet — Şahı öldürürsem, memleket kurtulur mu? — Belki.. Seni tutar, asarlar ve | memlekette inkılâp olur. — O halde ben bu işi yapaca « ğım. Seyit Cemalettin, (3) bilâtered- düt bu kararı veren uşağa, kendişi | de tereddüt etmeden tabancayı u- | zatmış; — Al, öyleyse, demiştir.. Hâdi- j seye ben de ortak olayım. Benim de dehlim olsun. (Devamı var) bir #eneye taksim etmişlerdi. hükümeti elde etmek istiyorlardı. Mü. ritleri içinde oKazvinli Molla Sa- lihin kızı Kurretulayn da mühim rol oyniyordu. Bu kiz fevkalâde güzeldi, Güzel giyer, güzel (o konuşurdu. Her tarafta nutuklar söyliyor ve tesir ediyordu, Molla Hüseyin, iki bin ml- ridi ile bir hisar vücuda getirmiş bura- da yaşıyordu. Bu adam, Hazreti Al unvanı alan Ali Mehmedin cihangir olacağını ve Babiliğin pek seri intişar edeceğini söyler beyannameler neşre- derdi. Ali Mehmet uğurunda ölenlerin öldükten sonra dirileceği ve başka memleketlerde hükümdar olacağı ka - naati telkin edilirdi. Babiler binlerce kişi ile Tahran ü- Babiler zerine yürüyor, kadınların serbest, ma ln müşterek olacağı şeklinde halka cazip vaitlerle icrayı tesir ediyorlardı. Babilerin İtan tarihinde kanlı va- kaları vardır. Muvaffak olamadılar. Mehmet Ali Çahrik kalesinde Kurre- tulayn Tahran kalesinde öldürüldü. Bu mezhebin inhilâlinden sonra Ezel unvanını alarak işe başladı. Di - ğer taraftan kardeşi Mirza Hasan A- li Bahavllah namiyle Babm halifesi olduğunu ilân etti, İki kardeş arasındaki ihtilâf uzun sürdü. Osmanlı hükümeti Bahalliği Akkâya, Subhu Ezeli Kıbrısa sürüü. Bahavllah öldükten sonra yerine Ab - bas Efendi geçti. Bundan sonra Av » rupa ve Amerikada milyonlarca ta » raftar topladığı kaydedilmiştir. (3) Bazı tarihler Seyit Cemaletti-” ni Afgani, denen bu zatın Afğanlı de- gil, Esat Abatlı olduğu ve Seyit Ce » malettini Esat Abadi Sahih ismi bu- lunduğunu kaydetmektedir, Fakat Ce- malettin hayatında Efğani olarak ta- nenmışti. Cemalettini Efğeni o Abdülhamit devrinde İstanbulda yaşardı. o Ab- dülhamit Oonun Ober (| İstediğini irade ile yerine getiriyordu. Cemalet. tinin otuz kırk misafiri Olur, bütün masarif saraydan ödenirdi. Abdülha « midin Cemalettine gösterdiği bu te veccüihün korkudan olduğu söylene mekte idi. ş