— Bak, öldükten sonra adın ? TİRE YAZILAR Kung ” i i — nasılsa ticarete girerek para z kazanmış bir genç, açıkgöz, tahsi- & li yolunda bir kıza abayı yakar. Peşinden gider, evini öğrenir, bir lâf atmak kaç kere yolda ister, muvaffak olamaz. sılsa biraz okumasını öğrenmiş, fa e Hödük Aşık plarından birini açar, mektubun birini oldu: ğu gibi çeker; mektubu mâşukası- na gönderir, men aşk mektupları ki Genç kız bu aşk mektupları ki - tabını çoktan okumuş olduğu için kopya edilmiş olduğunu anlar ve şu cevabı verir: Hanıya kocanı hiç sevmiyordun. nasıl Nihayet mektup yazarak kalbi- ni dökmeye karar verir. Fakat ya- acımıya 3 zacak Mektep medrese görmemiş, na- | bir kelime bulamayınca he- | | öteki sayfasında vardır.,, “Mektubunuzu aldım, bu mek - gelen mektubun hangi sayfadan i tubun cevabı, yazdığmız kitabın — Akşama © beğendiğim yüzüğü mutlaka getir.. Rüyanda elli bin lira — Tabii, insan çürük dişinide çekti- Şillryyyiiiyyayiilli yyl, gördüğüne göre işlerin yoluna girmiye başladı; demektir artık nazlanma.. <e yeri acımıyor mu ? Can sıkıntısı , kadıncağız evlendi evleneli bir ün yüzü gülmemişti. Nasılsa bir ü ile karşısına çıkan bu âbüs, | ai yüzü gülmez adamla hayatı Mahvolup gidiyordu. Bir akşam | Ayanamadı: — Siz neden evlendiniz, hiç te | ir kadmı avutacak adam değilsi niz, Diyince efendi köpürdü: — Sen ne söylüyorsun hanım, | dedi Benim on sene evvel bir de- $iİ ür karım vardı... Kadın başmı eğdi: — Ne iyi, dedi. Demek onlar, anları sıkılırken yalnız değiller in Düşünce Ellisini geçkin karı koca, man- #allarının başıma geçmişler, uy - | İularını bekliyorlardı. Kadın elin İİ Müüyünisibir tarafa bırakarak: — Efendi, dedi. Ne düşündüğü mü biliyor musun? — Hayır, ne düşünüyorsun? Yam! yg Met ve zem! Bir mecliste herkesin aley- $inde bulunduğu bir kadın nasılsa bu dedikoduları du - Yunca düşmüş, fenalaşmış, ba Yılmış, koşuşmuşlar. Kadn - Gağızı ayıltmaya uğraşırlar - ken herkes: — Zavallı kadın, vah vah Güzel kadın imiş... Acaba ne- den bayıldı biçare? Gibi sözler söylemeğe baş- ış. Kadını ayıltmaya çalı- ş$n birisi başını kaldırarak: — Ya, demiş... Kadmcağı Zn gözünüze ilişmesi için fe- Dalaşması icap ediyordu'de - mek!,. yy Meşhedinin Bay amiarı Meşhedi Cümburiyetin onuncu ! dönümü mürasebetile yapılan #nliklerde İstanbulda idi. Ona | aksimde raslıyan bir ahpabı sor- X >— Meşhedi, nasıl... Bu bayramı endin mi? > Çoh güzeldi. İmdi Eyranda- is bayramlar var — Bek... Her yıl beyle bir bay- tam vardı. Yalnız özüm min içi — Ben bilsem sana sorar mı - | gp NANA ALL YARN, z Göz yarışı Tek gözlü bir adam iki gözü # de mükemmel gören birisile bahse tutuşmuş: — Ben senden daha iyi görü LA Lü 0 DAMGA Bal Ana ya çıkınca: — Kazandım, demiş. Dikkat et bana... Sen benim bir gözü - mü görüyorsun. Halbuki ben s€e- n iki gözünü birden görüyo * ş rum. A Mükemmel bir köşe Cuma günü için randevü ver - | | mişlerdi. Çoktan evlenmiş, ço * tuk gocuk sahibi olmuş, £ kırkma gelmiş olan Ferit Bey, bu (genç kızla tanışalı on gün olduğu halde | henüz aşkın mehadisinde idi, ken | disini bekâr gösteriyordu. Beyoğlunda pek fazla dolaş - İ maktan çekinen Ferit Bey, kıza: — Bir sinemaya girelim, dedi. İ Amma şöyle kimsenin görmediği bir köşe olsun. Kız maksadı anlar gibi müsteh ziyane tebessüm etti: — Ben öyle köşeler bilmiyo » rum amma evlenmeden evvel bun ları size göstermeme iffetim ma - r'dir. ihanet ve mazeret Sinemada yanyana otururlar »« ken tanışmışlardı. Üçüncü kısım - da gayet çirkin ve gayet o ihtiyar olan Naim Bey kadına sordu: — Evli misiniz? — Evet. — Köcanin şimdi sizi göre kin bilir ne kadar kızar.. — Hayır, sizi gördükten sonra gençliğinize, güzelliğinize baka - rak bu ihanetimi mazur görür. — Gidiyorsun ha Seniye? | Peki ama hangi esbaptan dolayı a yavrum? — Bu sefer ne esbaptan, ne şapkadan dolayı! Açık- Yüz toksan seçiz çere görmişem... <ası başkasını seviyorum. PARE A4 Hırsız, telefonda — Allo, i ressam Şevket Bey siz ' misiniz ? Ben bir tablo i meraklısıyım. Acaba Hik- met Beyin tabloları mı ' daha çok para eder, yoksa Ahmet Paşanınkiler mi? Onu anlamak istiyorum. Boödrümdüki Merdiven Pakize Hanımefendi, yeni Avru İ padan gelmiş yeğenini öptü. Kar - şısma oturttu. Avrupadaki tahsil hakkında ondan uzun uzun malü - mat aldı, Yemeğe alakoydu, hattâ gece de göndermiyeceğini söyle - di. Yeğeni Şadi, çarnaçar kabul et İ ti. Salonun bir köşesine çekilip u - zanacak iken Pakize Hanım: — Aman Şadiciğim, oturmadan sana bir iş havale edeceğim. Şunu İ yap, sonra rahat rahat oturursun. — Nedir? — Aşağıda bodrumda bir mer- diven var. Bizim hizmetci kız yal- nız çıkaramıyor. Onunla beraber bodruma kadar git te yardım edi- ver, — Peki ama bir kere göreyim. — Neyi, merdiveni mi?, — Hayır, hizmetçi kızı.. Hizmetçinin lafı Şükrü Bey, yeni gelen, kırmızı yanaklı, tombul, güler yüzlü, ma - indar ve davetkâr bakışlı hizmet - çi kızı bir köşeye çekerek yavaş « ça: — Söyle bakayım, dedi. Bun - dan evvelki evden niçin çıktn? — Beyefendi beni öpmeğe kalk tı da ondan... Şükrü Bey yılıştı: — Öyleyse biz dikkat ederiz.. Hanrmefendi görmez, bir mesele de çıkmaz. — Gene çıkar, çünkü öbür se- fer de hanımefendi evde yoktu, amma ben beye bir tokat attım, bey yerinde bir döndü, aynanm üstüne düştü, aynayı kırdı. MAG EA Cesur bir adam — Ne söylüyorsun, benim dört mislim kadar kuvvetli, vü- cudu benden iki misli büyük, haykırdı mı insan aslan gügre - karşı ne hayvanlığını bıraktım, ne ahmaklığını.. — Bir şey yapmadı mı? — Hayır, hemen telefonu ka: Z patıverdim. Bi: methin cezası Kuyumcu Şevki iki senedir bir pansiyonda oturuyordu. En sonun da kendisinden başka kiracı kal- madı. Herkes evlenmiş, yahut memlekete gitmişti. Pansiyon sahibi bir kadın, bir de kızı vardı. Kız, Şevki pansiyo- | na taşındığı zaman on sekiz yaşın daydı. Güzelce, fakat çok ciddi İ idi. Anası onu herkese metheder; | fakat kimsenin yanına çıkarmaz- dı. -— Ah bilseniz, bir pırlantadır. Bulunmaz bir kız- dır! Derken bir gün kızını kuyumcu benim kızım Şevkinin odasında, Şevki ile baş başa yakaladı, kadın hiddetinden i köpürürken Şevki: — Kızma madam! Dedi. Kaba- hat sende, kızını o kadar methet- tin ki hakiki bir pırlanta mı, ya - lancı mı diye meraka düştüm. Ma» lüm Ya, meslek icab... Sınıfında kaçıncı geldin ? — Koşmacada ben hep birinciyim anne.. ET si ni yor sanır, Öyle olduğu halde “i velki gün korkmadan yüzüne ğ i : 3 ğ p : i : AM a0 ar Sıra meselesi Akif Bey kibar bir aile ile ta- nışmıştı. Bu kibar ve namuslu ais lenin iki kızı vardı. İkisi de güzel- di. Akif Bey ikisine de göz koydu. Fakat -hangisini müsait bulacağı nı bilmediği için bir hayli tered- düt geçirdi. Nihayet küçüğüne ilâ» nıaşk etti, Dünyada ondan başka kimseyi sevememiş olduğunu ber- mutat söyleyince genç kız pek s0 ğuk bir mukabelede bulundu ve dedi ki: — Affedersiniz beyefendi, bi- zim gibi namuslu ailelerde evvelâ evin büyük kızına ilânıaşk edilir, bir müddet gönlü alınır, sonra kü. çüğüne sıra gelir. Bir doktor İ İki arkadaş hanım başbaşa ver- mişler konuşuyorlardı: — Senihe; kendini başka bir doktora göster. Bizim doktor ka» rısını sahiden seviyor. Üstelik bir de para vermeğe mecbur olursun. " yy gg Yerinde bir sual Beyoğlundaki barlardan bi- risinde İstanbula yeni gel - miş bir karı koca bira içiyor di lardı. Bey bu yerlerin aşinası olmamakla beraber sinema - larda filân gördükleri için şaşkın şaşkın oturmuyorlar - dı. Yalnız sahneye genç bir kadın çıktı. Başında bir ta - kım tüller, tâ beline kadar u- zanan kumaşlar, belinde de güzel bir kürk vardı. İşte o kadar... . Kocası eğildi: — Allah için güzel kadın! dedi. — Güzel ama anlıyama - dım, neden elbiselerini başı - na toplamış ta şapkasını beli ne takmış acaba.... 2 s- / Müessir bir kitap | o Meşhur âlim Abdülhak Hikmet Beyin yeni bir eserinden bahsedi liyordu. Bu tıp üstadı yüzlerce eses rinden sonra bir de uykusuzluğun İ tedavisi,, ünvanlı yeni bir kitap çt karmıştı. Bunu konuşanlardan bi- r. — Okudunuz mu? Dedi. Nasıl bu da mükemmel bir etüt olacak. — Etüt mükemel mi değil mi? Bilmem ama, herhalde çok mües - sir bir kitap. — Neden? — Yataktan kalkmca elime al - yg YAL İ mıştım, okumaya başlar başlamaz gene uyumuşum.