a ga b mi Taş Yerinde Ağırdır UZZET .Selâmi Pendiği geçtikten sorra, Belkis Güzin, yeşil yamaçlara, şoseyi göl geliyen yemiş ağaçlarına baktı: — Ne güzel yerler! Dedi. Arif Volanda oturuyordu. Aya - ğini askselöratöre bastı, gazı kes - | ti — Evimize de yaklaştık, şu sol: / daki köşeden saptiktan biraz son” | ra kaprlsyız. Biraz sonra ka Be'kis Güzin indi. Arif otomobili | kilitledi, atladı. — Anahtarı ver, Kapı anahtara ihtiyaç kalma - dar, açıldı. Tombul, al yanaklı bir kadın açtı: — Safa geldiniz. Arif, bera evi kiralamış, hem de bu kadmı tutmuştu. Belkis Güzin, bir solukta, evin üç odasını gezdi. İzmit körfezin - den, Gölcüğe doğru uzanan güzel manzarayı seyreti: m lp Sevdiğim Hikâyeler “murrmiuon — Oh, dedi, burada ne rahat e- deceğiz. — Bersket versin pek harap ol - mıyan bir ev buldum. Demek mem nunsun? Üç aydır beraber yaşıyorlardı. Belkis Güzin, Arifle, başbaşa, yap yalnız, İstanbuldan, o her zaman- ki dekordan uzak bir ömür sür - mek hevesine kapılmıştı. Buten - ha köyde, sacayak olacaklardı: A- rif, Belkis Güzin ve aşk... Arif, meşhur, tanmmış, sesi bü- yük sökse yapmış olan Belkis Gü - zini bir düğünde tanımıştı. Aşk, i- kisinin de beynine yıldırım gibi düşmüştü, Arif çok zengindi. Yir - mi sekiz yaşındaydı. Kadmları, pa raya ihtiyaç göstermeden, kendi - ne cezbedecek kadar alımlıydr. Belkis Güzinin, sesi kadar, iri ye - şil gözleri, kumral saçlarıda gü- zeldi. Her gazetenin, her mecmua- nın resmini bastığı, okuduğu plâk- larm kapış kapış satıldığı bu ka - dımı görüp te beğenmemek kabil değildi. Arif, Belkis Güzini çok beğen - di; fakat Belkis Güzin Arifi çok sevdi. Ona bağlandı. Yazım, Arif sordu; —Nereye gidelim? Adalara mı? Boğaza mı? Suadiyeye mi?.. İster sen Avrupaya gidelim?. Belkis Güzin, başından bin bir macera geçmiş olmasına rağmen, Şok hassa, romantik bir kadındı: — Bir köye gidelim, dedi, ıssız hir köyde, bahçe içinde küçük bir kulübede, baş başa yaşıyalım... Arif şaşıladı, fakat hoşuna da gitti. Şimdi, Belkis Cüzinin sevin- &vi gördükçe mes ut oluyordu. İlk günler sahiden sevinçli geç » ti. Kırlarda, bayriarda geziyor, a- ğaçlardan elma koparıp, armut ko parıp, soymadan, yıkamadan yi - yordu. Ömründe, burada yediği kadar lezzetli yumurta yememişti, Komşuları Hacı Beyin cins tavuk- ları, ne nefis yumurtalar yumurtlu yordu. Penbe organdiden bir elbise, yü zü allıksız, dedakları boyasız, ke - isbek gibi, oradan oraya uçup ko- nnyordu. Araüa s.rada, otomobil ile hat | boyuna iniyorlarlı. Onları: “Arif Beyin karısı,, diye tan:yorlardı. Hava tebdili için buraya gebanişler di. Bir akşam, saat yediye doğu, €- | any Kay yare lesi bu ses “Nâbedit,, in şu şarkısı" i Bi söylüyordu: Fecrin yüzü canlandı dudaklaştı seninle, yanaklaştı seninle, Mehtap yere diz çöktü kucaklaştı seninle... Belkis Güzin birden bire heye - canlandı. — Dinle, dedi. Durdular, Sesi, komşuların Haci Güller kokular saldı Beyin radyosundan geliyordu. Ha | cı Bey, bahçesinde oturmuş, iki kı zını yekma almış, mestolmuş din- Tiyordu... Genç karı kocanın, rad- ye dinlediklerini görünce güldü, çubuğumu ağımdan çekti: — Hoş değil mi? dedi. Bundan sonra: Gönlüm gibisin, ağlama, hicranı « ! na kan sen... Şarkısını söyliyecek. Çoktandır | istanbula uzanamadım. Şu hanı - mn nerede söylediğini bilsem ge - ne giderdim. Onun bir eşi daha yok... Belkis Güzin Hanım söylü - yor. Belkis Güzin sordu: — Onu tanır mısmız? — Onu kim tanrmaz hanrm ki - zım. Resimleri bile var bende. Re- simlere bakıp onu görmüş kadar oluyorum. Kızlarım benimle alây ediyorlar: Baba sizin gözdesi di - yorlar... İçeri buyursanıza, Arifle Belkis Güzin girdiler. Ha cı Bey onları içeri aldı. Belkis Gü « zin, radyonun arkasına, dıvara a * sılmış, üç muhtelif pozda resmini gördü. Hacı Bey birini işaret etti: — Şuna bak hanım kızım. O güzel sesini ha duyurdu, ha duyu» racak gibi.. Ne de güzel dişleri, ne de güzel gözleri var... Tevekkeli değil İstanbul üzerine tiriyor. Belkis Güzinin göğsü kabardı. Bu köylünün hayranlığı yanmda, İstanbulda topladığı alkışlar hiç kalırdı... Duyduğu ayni iftiharı du yuyor mu diye Arife baktı. — İşte, “Gönlüm gibisin....,, şar- kisma başlıyor. Şarkı bitince Belkis sordu: — Belkis Güzini görseniz mem- nun olur musunuz? — Elbette! ,— Öyleyse bana bakın ve dinle yin, Şapkasını çıkara: ve başını ar - kaya atıp sa rkıya başladı. Ona bakılırsa, hiç bu kadar gö- zel söylediğini bilmiyotdu. Hacı Bey kendinden geçecek, ellerine sarılacak diye bekledi. Fakat evve lâ şaşalıyan ihtiyar, artık bıyık al- tından gülüyordu. Sesiniz pek fena değil; yoksa sizde mi hanende olmak istiyor sunuz? — Beni hâlâ tanımadınız mı? - Bu sefer ihtiyar kahkaha ile gül ü: — Tanımaz olur muyum? Sizi her gün görüyorum. Yeni komşum sunuz, Arif Beyin karısısmız. >> Ben Belkis Güzinim, gm Beyin keyfine payan olma —Siz hal... E buda iyi... Benim le-alay etme hanım kızım buralar: da oturuyorsak dağdan inmedik... Hiç Belkis Güzin Hanım, buraya gelip oturur mu?... Tenezzül eder mi?, ygs Ty | yg yg yy İN TAKVİM 2 Kamal 5 4 Ramaran Perşembe 21 Kâervel 3 Ramazan Gün doğusu Gen * str sabab uzmuz ÖZ danaz lendi camaz “> İl atdöm namaz 1084 hi 1riğ Pi hdi ö4 pi Yattı namaz Marsa Yalın geçe günler Yılın kalas » İL em J RADYO | i Sugün “ ISTANBUL; * İ asp 1S gremeten, IRAK — IBA İ Selim örrri Bey tarafından konferans. 18,45 — 1030 orköstre. Türkçe tangolar. o Emine İ Hür tarafmdan söyl. 19,99 — Kemal Ni yâğl Bey ve arkadaşları, 21 — 21,30 granpe | fon. 11.30 — 14 Beday'i wsiki heyeti İ ANKARA » İ 14,30 — 1330 gramofon. 181845 ala - | turka sez. 18,45 — 19,0 Bdp Bey taraf - İ dan viyolensel. 19,20 —20 alaturka sr. 29 b ajana, VİYANA: Siktim — İ © 4855 çocuk mresikisi. 17,20 Değos Balla orkestrası, 20/05 konser. 23,40 konser, sonra habreir, | BUDAPEŞTE: . Böşm — 14,39 orkestra konseri, Tükonser. pilik. 25,10 çigan: 24 cazbant , BURREŞ. Sm — 14,15 plâkin hafif musiki, o 175 göcek sali, 18 mühlelif | besteler. 19,15 kouserin devatm, 20,40 plâkla öjera. VARŞOVA iiğm — 17,40 kadın saati, Selo konser. 21 senfo- nik konser. 72,15 konserin devamı. 28 yerle, Jar Mim. 8. Terme tarafından, BELARAN 4m — 10,30 piyane, #1 Barmen 32,10 komser. 32/40 ternsil, HOMA: Mim — 18 şarkı. 20,30 piki, 31 pil. 21,10 öperek, Sonra haberler. ISTANBUL BELEDİYESİ hir Tiyatrosu Temsilleri 21 de MY saat 21 de | Lüks Hayat Büyük opereti II Yazin: Ekrem ve Cemal Re- şit Beyler. UMUMA 31,10 havaları, 38,10 muyordu: — Hanım kızım, benimle alay etme! Arif, garip bir haleti ruhiyenin tesirinde kalmağa başlamıştı. İhti- yarm vurdum duymamazlığı sini- rine dokunuyordu. Belkis Güzinin şöhreti gözlerinde küçüldü. Halbu ki sevgilisinde bu şöhretin çok bü- j yük dahli vardı. Hacı Bey, tanıma mazlığı ile, Belkisin muvaffakıye- | tinden, şahsiyetinden bir şeyler ek siltmişti. Bu şöhret İstanbul gazi - nolarının dekoruna, plâkların rek» ! lâmlarına mı bağlıydı. Taş yerin * de ağidır,, derler... Belkis Güzi - nin Beyoğlunun dekoru içinde mi meşhurdu! Birden bire, buraya gelmek iste diği için Belkise kızdı. Bu dağ ba | şında yaşamak ne mânasız şeydi. İ — Gidelim mi? Dedi. İ Evlerine girince, Belkis Güzin i homurdandı: İ «— Bunak herif!.. | Artık bu ev, gözlerine soğuk gö İ rünüyordu. Ne diye dekorunu, şöh retinin çerçevesini bırakıp buraya gelmişti. * İki gün sonra, biribirlerine iza - hat vermeden, İstanbula inmeğe karar verdiler... Bir hafta sonra, bir plâj gazinosu, Belkis Güzin ha nımın geceleri şarkı söyliyeceğini ilân etti, Mutat olan hayatları baş- | lamıstı. Orada onu tanımamak küs ve dönerlerken, bir 2cs yükseldi, | Belkis Güzin inandırmak için | tahlığında bulunacak hiç kirase Çok iyi tanıdıkları, çok iyi bildik. ! ©9k uğraetı, fakat ihtiyar oralı ol » | karşılarına çıkamazdı.. . İ zaferden ziyade ileriye doğru fi - | KEÇECİ : ZADE izzet Fuat Paşanın HATIRALARI A DA BA YE GA TA ASE p çare hayvanlara yem vermek bil* kabil olamıyacaktı .. GR ! Lâkin, ne olursa olsun, o da Rus ordusunun yürüyüşü bir verdiği emirde Ruslara kar# çok nazikâne hareket edil?” İ bildirmişti. Yolda bu iltifatlar” sıra rakmadan ilerliyorduk. Giderken çektiğim sıkım! dönüşte tesadüf etmedim. Çüf buzlar erimiş, hava mülayim! miş ve Edirneyi lâtif bir hava” lamıştı. Rus zabitleri de bize karfi yet nezaketle hareket ediyorl#” Bize karşı muvaffakıyetleri dolayı göğüslerini kabartmak j rara benziyordu. Netekim Rus ze bitlerine (une deroute en avant) dediğim zaman hepsi bu sözleri - me hak verdiler. Şu donmuş, her tarafı arızalı yol üzerinde Rusların piyadesi, süvarisi, topçusu, hep donmuş bir gölün sathında kızaksız kayan | insanların düşe kalka gidişi gibi yol alıyorlardı. Süvari ve topçu beygirlerinin yüzde otuzu buz çengelli nalları» nın çarpmasından yaralanmışlar - | dı. O biçare hayvanlara yem ver » mek bile kabil olamıyacaktı. | Bilhassa topçular ilerliyemi - | yorlar ,mütemadiyen molalar ve riyorlardı. Süvari, ve topçu hay- | türmekte olan bir zabit bile 8 vanlarının daha ileriye gidecek - | liğinin hefifliğe ve geleyans © lerine inanamıyordum, İşte bu pe | meyline rağmen bana kar! *, rişan halde bulunan Ruslar Bal - | güzel bir ulüvvüc göster”. kanlardan geçerek 300 kilometre | ti, Edirnede Grandük hüküm bir cephede yayılıp Filibe civar | eski konağına indi. Bize Serif” da Süleyman paşayla harbe tutuş | namımda bir zatın büyük © muşlardı. | tahsis ettiler. 4 Her ne tarafa baksam şunu | O gün haber eldrmki, R*.. görüyordum. Rusların bu rabıta - İ kânıharbiyosi Istanbula âcile” 2 sız yürüyüşü... Fakat bunun ne e | detime muhalefet ediyorlar” hemmiyeti var. Karşısındaki düş | zamana kadar Rusların mihf”. man sebatsız, metanetsiz, münhe- | nüvazlığı ile vak'tlerini zimen kaçıyor.. 1 Süleyman paşa çoktan kaçmış | de yerleştikten sonra Ruzlaği gitmiş... Balkanlardan O meyusen | saf'rperverl'k yapacaklardı. dönen askeri krt'alarımız Meri - | kümeti Osmaniye bunu çek ' çin garbına yerleşmişti. Bunları | den temin etmişti. Yiyecek, bir araya getirerek kuvvetli bir | cekle dolu bir tren gelmişti. ordu teşkil etmek imkânı vardı. | eva Fakat bunu düşünen hiçbir ku - (grama â | mandan yoktu. Halbuki Ruslar daima ilerliyor |, BO R 5 A . lar. Böylelikle İstanbula bile gi » | ride 90 recekler. Bunlara karşı nereyell g- nu gitmeli?. Hangi noktalarda tahaş | süt etmeli?, Tahaşşütten sonra ne yapmalı?. Düşman ne vaziyette | bulunuyor. Cephe harekâtı nedir? !|” Ne gibi teşebbüslerde bulunabi - lir. Plevnede olduğu gibi bize kar | $ı irtibaterz bulunan düşmanı bir (i çok muharebelere sokacak bir | mevkie yerleşmeliyiz. Bunlarıdü |... b z şünen hâlâ yoktu. | Çekler (kap. sa. 18 Seyahatımın dördüncü günü (İp » tonern 00080) Sinkkeie g ii sevinmek hakları olduğu Fİ hiçbirisinin çehresinle böyle met yoktu. Onlar bizi sıkmamak, mük der eimemek iç'n bahtiyarlık nı saklıyorlardı. Kızan! ken yolda rasgeldiğim Grandi Stanimaka zafer'nin müjdesi” Dd diz işareti olani tai Milci kânun muamele 0# am ar kapanış Fy yi Nukut (Satış) larını £ * Yilan idi. Öğle vakti Kızanlığa dahil oldum. Fakat bütün çalışmama ! rağmen daha evvel yetişemedi - | ğim için bütün emeklerim berha « | va olmuştu. Çünkü mütarekena - > meyi Edirnede imzalamak arzu İ sunda olan Grandük Nikola, Niko | layeviç, alçi paşamızla konuşmak | istememiş, gelir gelmez bunu duy dum. Hemen onların peşinden E- dirneye yollsndım. Galip ve mağlüplar, Ruslar, Ormanlı elçi » leri Namık ve Server paşalar. Necip paşa... Hukuk müşavirimiz Mösyö Tarin Türk zabitleri bir de ben... Padişahın sofracı başıları, bü- tün bunlar, bu karmakarışık in » sanlar nazik misafirimiz olan rus memurlarıyle birlikte uzun, alaca bulaca, temaşaya Meğer bir ker - van teskil ediyordu. j Padişah, © murahhaslarımıza