Yüzün, gülüyor. Açlık ve namaz a damcağızın biri sabah erken - lapa birine gider. kahvaltısı edecekler, diye yi bekler. Kendisine çay fi- kahve bile ikram edilmez. Öğ, olur, ev sahibi içeriye gi - *Yârım saat sonra ağzını şapır- dalarak içeriye gelir. Misafir öğle “ ine davet edilmez. Artık rün çalmıya başlıyan zavallı ür, taşınır, bir seccade ister: ! > Seccadeyi hizmetçi getirin yy ine alır, odanm sağma götü - e 3oluna götürür, ortasına geti- Bir türlü yerleştiremez. Ev sa- i cigarasmı tüttürürken: > Birader, ne uğraşıyorsun? tarafa yayıver, namazını kıl! misafir mırıldanır: Mi namaz kılarken yemek kurarsanız mâni olmıya - a münasip bir yer arıyo - Bir tanıdık Hanım içinde bir tesadüf: — Affedersiniz hanımefendi, . müşerref oldum sanıyo - — Natırlamıyor musunuz? Ev bra, gün sizi Beyoğlunda tokat - Hüseyin Beyin karısıyım ta, Ri Bakla falı i zamanım falcıları ma - geçerek çığlık im, Sokaktan koparan; Me Falcı.. Fal bakar. Niyete Diye bağıran çingeneleri kim hatramaz. Bunlardan biri, bir iu. Bakla, bir seyahat Bönterdi, Çingene karısı: — Efendi, dedi, sana bir yol bi İnüyor. Deniz aşırı, uzunca a Yanında sarışın bir ka- aa da var, Beraber gidiyorsu — Sarışın kadın uzunca boy- mu? e uzunca boylu... yvah... Karım olacak, Ba çabak, sana beş kuruş daha ve Yag bir çaresini bul. Bakla" ada Yerini değiştir. Hanım bu- sn, — Tam işime gideceğim sırada — Tesadüf .. Seni ozaman sevmiye guy > Öğle namazını şuracıkta kılı | i ag VA gp ta Orta yaşlı bir zatm falma 3 0 gg pg gg A ay gr Sp YA yg ya | “ EĞLENCELİ YAZILAR Mahkeme lira zarar ve verecekti. dı: yy yy Oteiim — Acaba karyolanız sağlam mı? — Neden sordunuz? üykum çök ağırdır da w Mazeret Hafif meşrep bir kadın bir sa- bah karanlığı yolun ortasında sar- hoş ve bitkin bir halde yakalanır. Merkezden kendisini pek iyi tan dıkları için sıgaya çekilir: — Dün gece neredeydin? — Bilmem... — Annenin evinde miydin? — Pek farkında değilim.. Am - — Kimler vardı o evde? — Hiç hatırlamıyorum. — Nasıl hatırlamıyorsun.. Se » nin gibi kadınlar her şeyi hatırlar. — Senin gibi bir adamın kar » şısında ben benim gibi bir kadın olamıyorum ki.. Pastırma Hoca sevdiği talebesinden biri- ni kaldırdı: —Söyle bakayım yavrum, bize ekmeği temin eden mahsulün ismi nedir?. — Ekmekçi efendim.. — Yok canım, buğdaydır. Ya pastırmayı temin eden hayvanın ismi?. — Ahmet Cemal... —0O da kim?. — Babam... Bir takas Emrazı zühreviye ve efrenciye doktorlarından birine malüm so - kaklardan'birinde sakin bir ima - dam müracaat etti. kendini mua - yene ettirdi. Çıkarken: — Viziteniz ne kadar doktor?. | diye sordu: — Üç lira... — Alâ.. Demek ödeştik. lr müzakereye çekildi ve kara” | rını tebliğ etti. Otomobil yü- zünden şahadet parmağı kı- rılan Fatma kadına şoför 300 Fakat Fatma murdanıyordu. Reis seslendi: — Daha ne istiyorsun, bri parmağın için 300 lira ala- caksın, az mı? Fatma kadın başını salla- — Elbette az reis bey.. Ben ahçılıkla geçiniyorum ve ye- meklerin tadına bu parmağımla e Sc Yy a Maiş Memteketıni Ziyaret Mercan ağa efendisi küçük beye cografya dersi verirken kulak kesiliyor, haritada bü- tün memleketleri gösterirken sıra kendi memleketine ne va- kit gelecek diye bakıyordu. Nihayet beyefendi, haritanın üstünde bir noktayı işaret &- bitmişti. Heyet ziyanı manevi kadın ho- derek: beşiştan! kırılan Parlak bir eser Muhterm romancı şehir son ro- manından bahsederken: — Bu eserim harukulâde oldu. Hiç bir münekkit bir tek kelime yazamadı. Dedi. Dinliyenlerden biri: — Nezaketlerinden! Diye mukabele etti. Sari hastalık Doktor Şinasi Mümtaz Bey ö- tedenberi hastalıktan çok korkan, fevkalâde titiz, fevkalâde temiz bir zattı. Bir hastaya çağrıldığı zaman evelâ hastalığın cinsini 80- tarı — Ne bileyim, bunu.siz'anlıya- İ caksınız! Cevabını alınca: — Tifo, Çiçek, Verem falân ol- masın da... Diye merakla tekrar (o sorardı. Böyle hastalıklara pek nadir gi - der, gidince antiseptik pek tür - lü tedbiri alırdı. Hele O hastalık galopan verem, boğmaca falânsa Şinasi Bey bin dereden su getirir, gitmek istemezdi. Bir gece yarısı onu uyandırdı- lar, bir hastaya götürdüler. Hasta nın merdivenden düşerek (o ayağı kırıldığını evvelden öğrenmişti. Ayağını sardı, bir takım yağlar, pomatalar tavsiye etti. Sonra oda- dan çıktı. Fakat tam merdivenleri inerken karanlıkta boşa bastı, te- kerlendi, ayağı kırıldı. Hastanede ayılıp ayağının kı- rıldığını farkedince son defa mu- ayene ettiği hasta gözünün önüne gelince: — Demek, bu da sari imiş! De- di, — Demin bizim Hanıma i meslektaşım diyen kadını tanır mısınız? — Evet, aşiftenin biridir. — İşte, dedi, burası da Ha- Mercan ders sonra beyefendinin işaret et- tiği noktanın önünde, harita” nın karşısımda durdu: — Hele şükür! dedi, İ meden evvel memleketimi bir köre daha sn bittikten öl | e e. — Cemilenin başına gelenleri söylerim amma kimseye söylemi- yeceğine yemin etmelisin. Çünkü banada yemin ettirdiler. Neşeli günler Hakkı Beyin sevgili zevcesiy- di. İkametgâhına teşyi olunuyor- du. Cenazede Hakkı Beyin bazı dostları ve tabii bütün düşmanları vardı. Fakat şiddetli bir yağmur herkesi sırılsıklam ediyordu. Bir ara Hakkı Bey (arkadaşlarından birinin koluna girerek: — Görüyor musun birader, ben bu kadını aldım alalı hiç bir neşe- li günüm yağmursuz, oçamursuz geçmemiştir. Kemanla piyano.. Nadir Bey yolda giderken ar - kadaşına: — Allaha bin şükür ediyorum, birader! dedi. (Bizim karı iyi ki kemana merak etmiş ya piyanoya merak sarıverseydi, ne haltede - cektim. — Neden, farkı ne? — Farkı mı? Pek çok... Kafası kızınca kemanı tutup pencereden atıyor, yenisi alınıncıya kadar ka» fam dinleniyor. Ya piyano olsay- dı!.. Son nefesinde Merhum ayaşlardan birini son | günlerde bir doktor ahpabı ziyare te gelmiş. O halinde, hastanın baş | | ucunda koca bir şişe rakı görünce | parmağı ağzmda kalmış: — Aman mirim, bu kadar rakı- yı içecek misin? , Ayaş başını çevirip şişeyi görün ce gülmüş: — Yok canım, hepsi o kadar o- lur mu? Daha dolapta da iki şişe var, OTAZIT 18lincikânun 1933-— Bey— Evet, ne istedim oldu. Hatta küçüklüğümde annem başımı tararken “ Yarabbi beni şu saçlardan kurtar !,, diye dua ederdim, o da oldu! ” Iç çamaşırları Sinemadan geldikleri zaman hanım gördüğü kadınların yeni ve şık elbiselerile mukayese yaparak kendi halinden şikâyet ediyordu.. Kocasına; — Bak, dedi. Şu manto artık gelecek sene rengi atacak, bak şu şapkama.. Modası çoktan geçmiş.. Bey hiç sesini çıkarmıyordu. Ni- hayet soyunmağa başladılar. Ha- nım iç çamaşırlarını göstermeğe başladı: — Hele bunların artık giyilecek hali kalmadı. Maamafih bana ne Gören arkadaşların beni değil, 3€- ni ayıplıyorlar. Senede bir! Salim Efendi fanilasını değiş» tiriyordu. Kirlisini çıkarmak güç olmadı, çünkü zaten parçalanmış- tı. Fakat temizi bir türlü girmi- yordu. Kolundaki dikiş dar ge- Fanila boğazında takıl- mış, kalmıştı. Karısına bağırdı: liyordu. i — Yahu, boğuluyorum. Bunu ne diye bu kadar dar diktin bil « mem ki! Her sene böyle yaparsın, Halâ alışamadım, gitti, a İ Bölerimek ve aşk i Mektep arkadaşı Feride gel- diği zaman Nahide ağlıyordu. Hem de iki gözü iki çeşme. Fe ride şaşırdı. Hemen yanma koş- tuz — Ne var Nahideciğim, ne & den ağlıyorsun? Diye sordu. Nahide hınçkı- rıkları arasında: — Cemal bana ne dese beğe- nirsin? — Ne dedi? — Haydi, artık evlenelim, de- > mez mi? — Bundan ne çıkar? — Ne mi çıkar... Sanki bun- dan ne çıkacağını bilmiyormuş- sun gibi yapma... — Vallâhi bilmiyorum. Söyle bakayım. — Benimle evlenmek isteme: 1g gs SA aa m m asan vermesinden ileri geliyor. De- mek ki baska bir metresi ey A yy BR ay si, artık beni sevmemeğe vii