7 - VAXITİİLnei kânun 1933 vee EĞLENCELİ YAZILAR e ey üye Lİ | Bir hal çaresi Geçenlerde kelli felli bir zat | rum. O Binaenaleyh tekzip ve tas- gazetelerimizden birine baş vura- | hih etmeniz lâzımdır. rak müdürün odasına çıkmak iste — Kabil değil, gazetemizde diğini söyler. Kelli felli zatı mü - | çıkan bir haberi tekzip edemeyiz. dür beyin yanma çıkarırlar: İsmail Ruhi Bey birdenbire kız- — Efendim, bendeniz (İsmail! d,; Ruhiyim, şair... . — Peki amma ne olacak?. — Evet efendim, müşerref ol - Müdür düşündü: dum. İ e : —— Bugün ganetsiiz Balın ölür) 7 Babanız ismi nedir?. imz Diye sordu: ğümü yazmış. —SenParise Naille mi gittin, Faikle mi? > Şükrü ile .. —Yal.. Peki gelirken Fuatle mi geldin? Bir dava Mühüm, mahkemelerden biri ce- Yeyan ediyordu. Avukat müdafa - Yaparken reisin uyuduğunu gördü, Birdenbire (o müdafaasmı çak Azadan biri bu uzun müda etin bittiğini sanarak geniş bir Defes aldı; > Bitirdiniz m?. tererek; sordu.. Avukat reisi gös- — Hayır, dedi. Sözümü bitir » için reisin uyanmasını bekli - — Siz sözünüzü bitiriniz, çün - | reis hazretleri de uyanmak için © “zin bitirmenizi bekliyor. Pratik bir zevce « Adamın birisi ağır surette has - İanıyor. Tedavi eden doktor zev Sie, kocasının son gününü ya - he olduğunu, belki ertesi gü Sıkamıyacağını söylüyor. p | Doktor ertesi sabah muayeneye iliği zaman hasta da iyilik alâ- * müşahede ediyor ve bunu ka- anlatıyor, kadın: İN Eyvah, diyor. o Ölecek diye aş am bütün elbiselerini sat ie Mektup yanlışları Süleyman ağa (eski efendisine F mektup yollamak istiyordu .. ve mektubun pek güzel yazıl- asını, eski efendisine karşı min- Met ve şükranmı hakkiyle ifade et- i istediği için yeni efendisne Yalvardı, .7> Bana, dedi, şöyle usturuplu ki mektup çiziktirir misiniz? Es- İsfendim hasta imiş. Bilmiyorum anma belki son günlerindedir. A- nadaki çiftliğindedir. Oraya #öndereceğim.. a efendi: iğ Ne yazayım istiyorsun?. ape sordu. Süleyman ağa hali tar sormak, zahmetini temenni şek niyetindeydi. Beyefendi is- di Bi gibi mektubunu yazıp bitir - € sonra Süleyman ağa: Na Dur beyim, dedi. İmzayı bas Ve an evel iki satırlık daha yazı- — Nedir 07, : Müdür hemen kaşlarını çata - rak azamet ve emniyetle: — Eğer bu haberi bizim gazete vermişse her halde doğrudur . . — Ahmet Ata! Cevap alınca bir çare buldu : — Sizin vefat etmediğinizi ya- zamayız amma pederiniz Ahmet A — İyi amma ben size doğru ol- madığını söylüyorum ve işte kar- | diğini ve İsmail : şınızda bulunarak ispat ta ediyo - | duğunu yazarız. Zay yay yg yy yy gg Küçük bir teselli | Hintlinin Kocası henüz ölen bir dul ilk | günlerin pek mükedder geçmesi | Ata Beyin bir çocuğu dünyaya gel icap eden bir saatinde yakın dost- larından birinin ziyaretini kabul etti, Genç ve hararetli dost arka- daşını teselliye çalışarak: merbum seni on parasız bıraka - rak ölseydi.. Şimdi hiç olmazsa yeni bir izdivaç yapabilir ve mes - ut olablirsin. Dul kadın boynunu büktü: — Ben de zaten onunla müte - selli oluyorum ya!.. Gene mi? Caddede gene! birsürü halk toplanmış, bir kazazedenin baş ucunda her biri bir mütalea yürü- ! tüyordu. Yolculardan biri bir $0- före sordu: — Gene ne var?. Şoför: — Ne olacak, dedi, gene bir bi- siklet, bir otobüsü çiğnemiş.. Suadın mektebi Bir çok yeni ilk mektep binaları yapılıyor. Bunlardan birine yazı - lan küçük Suada çantası sırtında giderken amcası rast gelmişti. — Vay Suat dedi, nereye?. Suat (omektebi göstererek: — İşte, mektebe (o gidiyorum! dedi. — Vay ne güzel mbektep bu.. Yeni bir mektebe gittiğin için kim bilir ne kadar memnunsun.. — Evet amma eski bir mektep olsaydı da (o gitmeseydim daha memnun olurdum, A —Sen hiç bir zaman ilk kocam kadar nazik ve kibar AA mektupta yanlışlık gö- | i €şekliğime versin, , Suali Bir Hintli fakire garp âleminin kâşiflerinden, büyük icatlarından d i İ bahsolunuyormuş. Hintliye bun » — Gene şükret, kardeşim.. Ya ları anlatarak hayran bırakmak is- tiyen İngiliz hiç bir şeye şaşma « yan bu mütevekkil adama nihayet demiş ki: — Benim bir dostum var, çok âlim bir zattır. o Yakında büyük bir keşifte bulunacak. (Bu keşfi sayesinde bir mayi bulunacak ki, bu mayi her neye temas ederse o- nu eritiverecek.... . - i Hintli o zaman hayret etti ve sordu: — Peki, ya bu mayi nenin içine koyacaklar? Hayırperver bir adam Bir asilzade (o hayırperverlikten yüksek aileye mensup olmanın fa ziletlerinden, o başkalarına iyilik etmenin kalbe verdiği huzurdan bahsediyordu: — Hele, diyorudu, akrabam - dan birisinin fakir kalmasına, se- falette sürüklenmesine (asla razı olamam, vicdanım (derhal isyan eder, meselâ... Geçende ihtiyar bir halamın sefil, aç, perişan 80 - kakta kaldığını işittim.. Hemen o- nu buldurup bizim eve getirttim , şimdi biz de çamaşır yıkayıp ye - mek pişiriyor. (Vakıa aylık falan verdiğim yok amma, kadın da aç- Irktan kurtuldu. ye olamazsın. O evlendiğimizden on iki gün sonra bana 2000 lira bırakarak öldü, gitti.. Ruhi ismi kon » yy yy ; —iyi ama Dalgıcın dalgınlığı.. Meşhur köprümüzün altındaki dubalardan birinin ta denizin di » bine bağlı olan zincirin: değiştir - mek ıcap etmıştı. Şehrin en meşhur iki dalgıcına iş havale edildi. Dalgıçlar maruf kasketlerini giydiler. Malüm el « biselerini de kuşandılar. Kayık - tan aşağı salıverildiler. Köprünün altı hayli derindir. Fakat dalgıçlar on dakıka sonra suyun dibine inmişlerdi. Ancak tam işe başlıyacakları sırada biris si arkadaşına: — Tüh, Allah kahretsin! Dedi. — Ne var. Bir şey mi unuttun? — Evet, nezleyim de mendil al- mayı unutmuşum. Merhamet İzzet Bey, himayei hayvanat cemiyetine yeni aza olmuştu. So « kakta bir beygire eza (edildiğini görünce, bir köpeğin taşlandığını duyunca, bir kuşun feryadını işi- tince dayanamıyor, müdahale edi yordu. i Zaten hayvanlara açımak onun şiarlarından biri idi. Onun doğu « şunda bu merhamet vardı. Bir gün akşam üstü evine gel- di. Evdebir Okanaryesi, birde İ küçük kristal kavanozu içinde kır mızı balığı Oovardı. Kanaryesine İ baktı, bir tüyü düşmüştü, hemen yerinden aldı: — Zavallı yavrum! Dedi. Kim- bilir bu tüyünü dökerken ne kadar zahmet çekmişindir. İ Sonra sofaya çıktı. Masanın üstündeki kavanozda kırmızı ba - iliğa bakacaktı. (Fakat balığın | karşısında karısını elindeki tavayı İtemitalzriii görünce coştu: — Aman hanım, bu ne insafsız. lık... Balıkcağıza tava gösterilip | hayvanm yüreğini (o hoplatmanın manası var mı? ri 5 K Eczacı — Kızım, sen daha socuksun, ben bu zehirli ilâcı senin elineveremem. — Elimde eldiven var eczacı Bey.. —Ev sahibine biraz para vereyim de- dim almadı. —Daha iyiya..Bunda can sıkacak nevar, hepsinl istiyor. Pire Ve bit Rebeka hahama baş vurdu: i — Rebbe, benim dini kayg larım var!, Haham — Ne gibi kaygular! Rebeka — Cumartesi günleri pire tutmak günah mıdır? — Hayır günah değildir, cumar tesi günleri pire tutabilirsin? Rebeka — Ya bit bulursam, onu da tutabilir miyim? — Hayır! — İşte bunu anlıyamadım. Pire tutuluyor da bit neden tutulmu - yor? — Sebebini anlatayım kızım, pireyi tutabilirsin, çünkü tutmaz». san kaçar. Halbuki biti (tuta - mazsın, çünkü o kaçamaz. Cu. martesi geçip pazar günü gelinci- ye kadar bekliyebilirsin! Muharrir vemakale! Ahmet Feyzi Bey elinde çantası, gözünde gözlüğü, başında melon şapkası olduğu halde azametle evi- nin kapısını çekti, gazeteye gidi- yordu. Fakat tam matbaadan içe ri girerken aklına geldi, geri dön- dü. Evinin kapısını çaldı. Yukarı çıktı, odasına girdi. Aranmıya başladı. Bu oda bir yazı odası değil, bir timarhane o- dasına benziyordu. Hokkaşkalem yerde, pabuç, kâğıt sepeti masa- nın önünde, kitaplar, defterler bir kanepenin altında hulâsa her şey | bir tarafta idi. Ahmet Feyzi Bey bu curcuna içinde bir saat arandı, tarandı, bu lamadı. Kızdı, çantasını bir tara- fa, şapkasını öte tarafa attı. O sm rada karısı kapıdan göründü: — Ne arıyorsun bey? Diye sordu. Ahmet Feyzi Bey cevap vardi: — Dünya karışıklığı hakkında İ bir makale yazmıştım, onu arıyo- İ rum. Kayıp yok ya.. Köprü üstünde rastlamıslardı , Biri ötekine: — Vay, Sadiciğim, dedi. Yahu | geçmiş olsun.. Bir felâket geçir « mişsin, Öyle işittim, vah, vah.. Pek | müteessir oldum. Kimini, neyini kaybettin yahu?. i Se r şey öldü, kaybetmedim,