21 Kasım 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

21 Kasım 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—r 6.— VAKIT 21 2.nci teşrin 1933 Tulüat san'atı ölüyor mu? Birinci sınıf artistin bir gecelik ücreti 125 Kuruş! Tulüatcılar, r, Belediye tarafından organize edilmelerini istiyorlar Zaman zaman lr da sesini duyarız: Tulüatçılar sürünüyor, * tulüat san'atı, her gün biraz daha ölüyor. Bu feryat, ta içten gelen, zehir zemberek dolu bir haykırış: tır, Fakat, çok kere, tiyatro kapıla- rını dolduran hınca hınç kalabalık, bu içten gelen feryadın samimiye- tinde bizi şüpheye düşürür.. Tulü- at san'atı gerçekten ölüme mi mah kümdur?. Niçin?. Tulüatçı san'atkâr, eğer sürünüyorsa, bunun sebebi nedir? Şurada kısaca hatırlatalım ki, ba- zan garip bir düşünceyle kendi- lerini “San'at,, çerçevesi dışında ” bıraktığımız bu adamların bir de cemiyetleri vardır: “Tulüatçılar ce miyeti.,, İşte, tulâatçılarımızın dert | lerini bizzat ağızlarından dinle- meyi düşününce, ilk işimiz bu ce » miyetı aramak oldu. Cemiyetr Nu- ruosmaniyede Halk apartımanında bulduk. Bulduk, fakat kapısında koskoca bir kilit asılı olduğu hal - de., Bir tesadüf bizi cemiyet idare heyetinden bir zatla karşılaştırdı. Tulüat san'atımın eski bir emek» | tarr olan ve cemiyetin de mes'ul | muhasipliğini yapan artist Halit bey, evvelâ yana yakıla, cemiyet kapısındaki koskoca kilidin sebe - bini anlattı: -“ Efendim, cemiyet bir haylı müddet evvel Halk apartımanında aylığı 15 liraya bir daire kirala - “ mıştır. Her ay on beş lira ne yapıp| yapılıyor, bulunup buluşturuluyor, apartıman sahibine tıkır tıkır tedi- ye olunuyormuş... Nihayet geçen - lerde, hiçbir ay ufacık bir sekteye bile uğramıyan kira, üç gün geci- kıvermış... Ve dördüncü gün ce» miyetlerine gelen idare heyeti aza ları, kapılarında, Nasrettin hoca! türbesine yakışan, koskoca, boynu bükük bir kılıt bulmuşlar.. Evvelâ | zabıtaya, bilâhare mahkemeye mü racaat edilmiş... İş hâlâ mahkeme- deymiş.. Halit beye tulüat san'atkârları- nın dertlerini öğrenmek istediğimi zi söyledik. — Dert bir değil, bin bir... Han gisini anlatayım?! Dedi. Rasgele anlatmıya baş » ladı: — Şikâyetımızın en büyüğü hiç şüphesiz, dermeçatma tiyatro kum panyaları yapıp Anadoluya çıkan- lardandır.. Bu herifler yok yere san'atı lekeliyorlar, bizi kötülüyor- lar... Yaptıkları işşu: Sirkecide bir komisyoncuya müracaat et - mek; artist istemek.. Kemisyoncu da sahne artisti ne arar?. Garson diye gönderilen kadınlar bu defa | sahne artisti diye angaje ediliyor.. Artık böyle bir kumpanyanın Ana dolu halkı üzerinde bırakacağı te. siri bir düşünün.. San'atı öldüren bu adamları cemiyet men'e çalıştı, Muvaffak olamadı. Sonra, vilâyet- Dertlerden ikincisine gelelim: Tulüatçılar muvaffak - olamıyor! tulüatçılar seyirci bulamıyor! di - yorlar. Doğrudur. Gerçekten tulü- at kumpanyalarımız muvaffak ola- muıyorlar, adamakıllı seyirci de bu- İlamıyorlar. Bunun sebebi meyadn- da: Sahnesiz, dekorsuz oyun mu « vaffak olur mu?. Biz çok kere biri ön, biri de Bozko denilen ormanlık veya ağaçlık gösteren iki perde a- rasında, daracık bir sinema şano - sunda oynarız... Ekseriya bir “Sa- lon ferme,, içersınde her şeyi te - cessüm ettirmeye uğraşırız... De « kor iyi olursa, oyun temiz oynanır- sa muvaffak olunur, istedığımız şekilde seyirci de bulunur. Kaza - inılır da... Bugün en çok kazandığı- nı zannetliğiniz komik Naşit bey, Fahri bey, Dümbüllü İsmail efen. di, hakikatte kazanmıyorlar, ancak geçiniyorlar.. Halit beyden, tulüat san'atkâr- larının bugünkü kazançlarını da dinledik: Şimdi siz sanırsınız ki birinci smıf artistın aylık kazan - i ct 200 - 300, ikinci sınıfın kazan ' cı 150 « 200, üçüncü smıfın en az 100 liradır... Hakikat büsbütün baş i ka ve fecidir: Bırıncı smıf tulüat artisti bugün için tam 125 kuruş jalıyor. ıkıncı smaf artist 100, üçün- İ cü sınıf 75, figüran 50 kuruş... “Artiste verilen para niçin bu kadar azdır?.,, mı diyorsunuz? O halde Halit beyin yaptığı şu küçük hesaba lütfen bir göz gezdirıniz: !. Birgecenin hasılatı vasati 80 liradır. (Buhran vardır. Sinemalar fiatlarını asgari hadde indirmişler. dir. Sinemanın yanında seyırcı bur labilmek ıçın tiyatrolar da fiatla - rını düşürmek zaruretinde kalmış- lardır!) 80 lira hasılattan 22 lira vergi, 30 lira bina kirası, 15 lira reklâm ve saire masrafı ki, cem'an (67 lirayı düşünce geri 13 lira kalır. | Kumpanya patronunun artistleri « ne dağıttığı ve içinden kendi payr- nı da ayırdığı, işte buon üç lira - cıktır!, Halit bey, cemıytem faaliyet programından da bahis açtı: — Cemiyet, çalışamıyacak ka « !dar ihtiyar olan artistlere, sakat - lara, yardımı düşünmemiş değil - dir. Bugün aramızda K. Hasan & fendi merhum zamanından kalma 65 lik Kemal efendi gibi, gene ay- nı yaşta Asım efendi, hayali Saf - fet efendi gibi artistler yaşıyor. Bunlar için hayat gerçekten zor - ve işkencelıdir. Şımdılık yapabil - diğimiz, senede verdığımız dört müsamerenin gelırını bu ehemtar arkadaşlara hasretmekle kalıyor... Bu gibi arkadaşlara daha geniş bir yardımda bulunmak için, çalr şan san'atkârın kazanması lâzım. Halbuki, açık konuşalım, bu gün bin bir dert içinde çalışan san'at - kârın öldürücü bir yorgunluk pa - hasına olan kazancı yarım yama - lak karnını doyurabilecek kadar - lere tamimler yaptı: Cemiyetin hü-| dır.. Son söz: Tulüat san'alkârla - viyet varakasını taşımıyan artist - lerden mürekkep tiyatro heyetleri- nin angaje edilmemesi, oynattırıl maması san'at namına rica edildi. Varakı mihri vefayı kim okur kim dinler. rı da, Darülbedayi san'atkârları gi bi belediye tarafından organize e- dilmelı; bir veya iki sahne etrafın da toplanmalı. San'atın erbabı ol- mıyanlar çalışmaktan menedilme- Ni. Ticarette: l Gül yağcılık Hazırlanan bir rapora göre | memleketimizin gül yağcılık sınıfı i günden güne terakki etmektedir. Büyük muharebe başlangıcın - dan evvel gül yağının bir miskalı yani bir buçuk dirhemi 60 — 100 kuruşa satılmaktayken gül yağcı - lığı çok para kazanan bir sanat halindeydi. Bir dönüm gül bahçesi 20 altın lira kâr bırakıyordu. Bu fazla kâr gül yağcılığa kar- şı fazla alâka uyandırmış ve bil hassa Isparta, Bursa, vilâyetlerin- de gül yağcılık çok terakki et- mişti, Umumi harpten sonra mühim müşterilerimizle teması kaybedil - diği için ihracat azalmış, rakip - lerimiz de kendilerı gül yağcılığa ehemmiyet vererek (Türk malı) diye kendi mallarını sürmeğe baş - lamışlardır. Gül yağı ihracatımız 1923 se - nesinde 37,672 liralık iken (o 1925 senesinde 170 bin liraya çıkmış ve bundan sonra tekrar ihracat düş - müştür. 1931 senesindeki ihra - catrmız 35 bin lira ve 1932 deki ihracatımız ise 25,940 liradır. Beynelmilel Ticaret oda- larına dahil olacağız Türkiye ticaret odaları araların da bir heyet teşkil ederek beynek i milel ticaret odalarma dahil olma- ğa karar vermişlerdir. Bu husus- taki muamele bitirilmek üzeredir. (Baş tarafı $ üncü suyıfada) Tunç kahve değirmenleri, ya » ihut büyük dibeklerde karşılıklı kahve döğenlerin elinde artık bir tozdur. Biraz vi i, sinirl tar- taklıyan bir ki /enzinizi yakar. #4 İ Ben bütün bunları düşünerek biraz çiğ kahve aldım, ve evime gö türdüm. Kavurttum, çektirdim ve | nihayet cezve ateşe sürüldü. Kö « püklü, heybetli bir fincan önüme | i geldi.. Keşki dudaklarımı değdirme - seydim. Dudaklarımı değdirdim, biraz çektim... Fincanı sonuna ka- dar bitiremedim. Ağzrma acaip bir tat geldi. Ho- şuma gitmedi. Bıraktım... Yeniden birkaç tecrübe.. Evde artık kahve içemiyorum. Fakat 80- kakta, matbaada, şurada, burada pek âlâ üç, dört, beş aşağı yukarı filcan sayısı ona kadar çıkıyor. Ve bizim evden başka yerdeki kahve- ler hoşuma gidiyor. Çünkü ben senelerdir kahveyi | nohut ve baklayla mübadele etmi- şim. Bende artık sadece kahvenin bir adı kalmış. Adı kalan kahvenin lezzeti mu- hakkak ki şu Yemeninkinden da « ha güzel! Kahvecilerimiz aklımız- dan, irademizden evvel mideleri « mizi yerli malma alıştırdılar. Siz de dikkat edin. Sınırım ki bunu hissedeceksiniz. Ecğr bir gün Türkiyede herkes kahve içiyor, fakat dışardan kahve girmiyor denirse hiçbirimiz hay - ret etmiyelim, ve Türkiye tarlala- rında kahve ağacı aramıyalım. Sadri Etem Talebe birliği ve spor Milli Türk Talebe Birliğinden: 1 — Birlik şapkası müsabakası na bir müddet daha devam edile - cektir. 2 — Birlik kongre azası seçimi- ne yakında başlanacaktır. Gün ve yeri ayrıca ilân edilecektir. Kahveden nohuda! meşgulsünüz. Mekteplerınızden bi risinde bir hoca hanım “Kızlar da asker olsunlar,, mı demiş, “Ola - caklar,, mı demiş, ne de bütün muhbirleriniz, bütün mizah muhar lar budamak kabilinden bu sözü dile dolamışlar, bir teviye ondan bahsediyorlar; habire ona dair hikmet ve nükte yumurtluyorlar. Darılmayın ama, kadınların as- kerliğı bahsı, sahiden eski moda - dan ayrılmamış gelinlik tazelerin i topuklarına varan uzun saçları ka- i dar uzadı. Eskiden anasının, baba- ! maya kalkan kız, yahut güvey gir- di kendine gelin güvey oluyor!, denirdi. Bu yolda yarı bir atalar sözü vardı. Şimdi on sekizini aşan tazenin de, delikanlının da böyle bir danışmaya ihtiyacı olmadığına göre bu atalar sözünü aruz vezni, arap ve acem terkipleri gibi piya - sadan kapı dışarı edebiliriz. Bu - nun yerine gelin de, “Kendi ken « dine asker oluyor,, diye yeni bir "söz koyalım. Gazetelerde mevzular tuhafiye mağazalarındaki çeşitler gibidir Bi 'risinde bir fıkır, bir mütalea çıktı mı, mutlaka ötekinde, daha öteki. sinde buna dair türlü türlü yazılar belirir. Biri “Evet!,, derse öteki “hayır!,, der, daha ötekisi “Bu me eslavi tatletir stmarlar ik “sat he hayir demek mümkün değildir; he le durun da düşünelim!,, yollu bir ' başmakale yazar. Gazete diline düşen her bahis i gibi kadmların askerliği bahsı da i böylece bir sütundan öteki sütuna, i bir gazeteden öteki gazeteye ya - İyide; Buraya gelen bütün İstanbul gazeteleri bundan bahsettiler, Hat İta hâlâ bu “pelesenk,, bir kurt mas salı, bir yılan hikâyesi ve “hâla o mektup,, mev'inden mizahçılara sermaye, fıkracılara mevzu olmak ta devam ediyor. Vakıa sizin bu harikulâde! Ca- zip mevzuunuz Ankarada da hiçbir akis yapmış değildir. Ne gazete- ler, buna işe yarar bir mevzu gö- zü ile baktılar; ne © sosyetelerde bunun dedidokusu oluyor. Ne kah velerde bunun üzerinde mazmun i savurup nükte yapıldı. Fakat ben, İstanbuldan daha yeni ayrılmış ol- manın verdiği bir alâka ile bu mev zu üzerinde yazılan şeyleri başın - dan sonuna kadar okumaktan ken dimi alamadım. Bir akşam, akşam yemeğinden sonra gazetelerde falân hanımın, filân hanımın bu çıt kırıldım, çıtır | pıtır askerlik mevzuu üzerinde söy lediklerini okudum. Her ne kadar bahis, okuyanlara heyecan vere - cek bir yolda yazılmış, okuyucu « lara sunulmuştu; lâkin buna rağ- men uykum çabuk geldi. Gözlerimi kaparken mutlaka bu | mevzuu düşünmekten kendimi kur | taramamış olacağı mki o gece gör- düğüm bir ruya, şu oldu: Maarif Vekâletinin köşesinden Anafartalar caddesine (| sapıyor- dum. cadde kalabalıkça idi. Bir- denbire kalabalık kaynaştı; başlar bir tarafa çevrildi. Fısıldamalar duydum. Herkes beklenmiyen bir Istanbul Karlınları saran yeni heves İstanbulda mühim meselelerle | rirlermiz lâkırdı kıtlığında asma «| sınm haberi olmadan kocaya var- | meye yeltenen delikanlı için “Ken- | (ten silâhlı yaratmıştır. Sulh bms bile elem süngüsü ve kirpik oklarıyle a / . Ankara, 18 ikinciteşrin"? 4. | hadisenin, akıllara hayret İ bir vakanın karşısında taki i mız şaşkımlıkla gözlerini bir ya dikmişti. ! — Ne oluyor? Dye noktaya başımı çevirdim. balık hayret etmekte, şaşa Ki ta haklı idi. Gazi heykelini ie da gülle taşıyan köylü kadın ko” li canlanıyor, ses cıkarmağtı nuşmağa başlıyordu. Kalabalığı yardım ve canlar. kadının yanına vardım. Kad le i bana tatlı bir Anadolu şivesi surdu: — Son günlerde İstanbul gi teleri en çok neden bahsediyof” — Kadınların asker o © İ dil diye cevap verdim. Köylü kadın, sırtındaki ül düşürmemeğe dikkat ederek lacı güldü: — Ya, dedi, asker olmak Bİ yorlarmış ve bunu yeni | bir diye ortaya atıyorlarmış, öyle Neden biz gülle taşırken Y! za gelmedilerdi? ii Birdenbire yeniden gi i ve ben uyandım. di Uyandığım zaman hayali 4 rumba oynıyan çelimsiz lar. lerin üzerine bir gülle yüklü & Kadın okuyucularınızm lik yaşı içinde bulunanlara sev$i” | rimi, onu aşmış olanlara da #5” ( larımı sunarım. Onları tabiat, nanlar oluyor. Asker olup 9 yapacaklar? Ankara: Toplu iğ? a Yugoslav murahhas! memleketimizde Bul; yok diyor Balkan konferansına iştirak” den Yugoslavya murahhası a İl ların iddia ettikleri gibi melek” lerinde Bulgar olmadığını ve garların millettaşları say ği adamların Sırp bek li lemiştir. Ve Balkanlarda entrikasından şikâyet etmiştir» —e— Yunan hariciye nazırı0!” sözleri Yunan hariciye nazırı M: simos Balkan konferansında" nen heyetimizin Atinayı “ esnasında bir arkadaşımıza b91 natta bulunmuş ve ezcümle > dö; söylemiştir : — Muhtelit mübadele mer nu ile muhtelit hakem mahk' nin lâğyına dair olan muka' | kında Ankarada imzali Türk ve Yunan dostluğu yak istikbalde Türkiye ile Yunani i arasındaki hudutları hemer kaldırmak imkânını ver: Her iki hükümetin gay© dur. Yunanistan Balkanlı p adedi” li bir sulhun teessüsü gay€8" abii Bulgarların Akdonizde bir in istemeleri meselesinin halli i€ wi i Bulgarlar lehine azami hüsnü göstermiş, fakat Bulgar mare ları Dedeağacın kendilerin€ vi mesini veyaxnuhtariyet o m Pe talep bütün devletler murat” si hususunda ısrar etmişlerdi” tarafından reddedilmiştir. a tif“

Bu sayıdan diğer sayfalar: