VİICGDANSIZ ERER ENS EL EN Geçen ay memleketi bıraktım. Kalktım İstanbula geldim. Burada boyacılığa başladım. Boyacılık deyip de geçme. Ara- da sırada hamallık da ediyorum, posta müvezzılığı de... Hiç fena değil. Saka maka, sa- atım 25 kuruşa geliyor. Bu işte asıl hoşuma giden pos- ta müvezzılığı... Arada sırada bir bey veya bir hanım yaklaşıyor: — Şu mektubu al, adresine bı- rakıver, aceledir! diyor. Elime de on kuruş sıkıştırıyor. Her verilen mektup da “acele, . Ben vazifemi bilir bir insanım. Bu acele mektuplar, nihayet üç gün sonra yerlerine varıyorlar, Tek bir mektup için rahatsız olmak doğru değil. Ben üç gün bekliyorum, Üç günde bana veri - len mektupları biriktiriyorum, on - dan sonra sırasıyle adreslerine götürüyorum. Bazan da yorgun. günlerim olu- yor, O zaman aldığım on kuruşun dört kuruşuna kıyıyorum, mektubu postaya alıyorum. Dün beni bir apartımandan ça - ğırdılar. İki kütüphane dolusu kitabı ta- van arasına taşıyacaktık. Ben der- hal bir iş bölümü yaptım. Uşak kitapları dördüncü kata taşıyacaktı. Hizmetçi kitapları orada sıralı yacaktı, En güç vazıfeyı ben üstüme al- drm: Salonda duracak bir şey unutul- masın diye nezaret edecektim. "Ağır iş! Öğle üzeri kitaplar taşınıp bit- ti. Boğazlar Meselesi (Baş tarafı 1 inci sayfamızda) Sovyet heyeti Eskişehire gide » rek oradaki tayyare mektebini gez IZZETOGLU İ Bey bana bir lira verdi ve sor- İ du: — Bugünü hoş geçirmek misin?. — Tabii isterim beyim. — Al sana bir sinema davetiye- İsi, Benim yerime sen gidip eğlen.. İ Dört buçuk matinesidır. — Teşekkür ederim. 'Tam dört buçukta sinemaya git tim. Sinema güzeldi. Bol bol gül - i düm. Sonuna kadar oturdum. Çık- İtığım zaman altı buçuktu. Yazan : Tam ıkı saat geçmişti. On dakika sonra beyefendinin kapısını çaldım. Bey beni görünce şaştı! Iİ —Negeldin?. — Geldim. — Eğlendin mi?. — Evet.. Tam iki saat sürdü. — İyi ya işte,. Haydi güle gü- le. İ Kapıyı yüzüme kapamak istedi. Tuttum, — İki saat sürdü, gidip : gelme zamanını da hesaba katmıyorum. — Anlamadım?. — Nidalımı kaybediyordum. Kızmıya başlamıştım. — Ücretumın ne olduğunu bi - lirsiniz... Saatım yirmi beş kuruşa gelir... Elli kuruş isterim.. Elli ku- ruş borçlusunuz. Jsrar ettim, Kızdı; Merkeze şikâyet edeceğimi, daya edeceğrmi söyledim. Mete - lilevermedi. Hkn heliks 'yesi, Beya Hlerlip, telik beni tahkir etti; koğdu. Şu dünyada çok vicdansız a - | damlar var!. Cemil Bey Yeni Bursa müddei umumisi Bugün Bursaya gidiyor Bursa (pot kırarım) diye konuşmazdı Esasen bu da solda sıfır ola - cak kadar ufak bir kepazelikti ya.. Ondan daha büyük kepazelik ni » | şan tevzi idi. Dayetli hükümdar olsun, sefir | olsun, prens, her kim olursa olsun yemek salonuna geçmeden evvel tarafı şahaneden bir nişanla taltif olunurdu. Bunu göğsüne büyük bir iftihar (!) nişanesi olarak ta - kan adam gayrı ihtiyari gururlan - maya başlar ve kollarımı sallıya sallıya yemek salonuna dahil olur- du. Halbuki o zat sofrada kaç ta- ve kilerci varsa, hatta uşaklar var sa hepsinin göğsünde aynı nişanı görürdü. Yahut o zamanın lâfla - rma göre (sinci sadakatta aynı ni- şanı müşahede ederdi). Artık bu vazıyet karşısında o nışanın ne e - hemmiyeti var. Çünkü tam bir istibdat ve mut- | ve vakarını bozmak, söz söylemek lakıyetle saltanat süren bir devlet reısnım sofrasında bunu tefsire de imkân yoktur. Zira meşrutiyet fi - lân olsa: Memlekette demokrat bir idare vardır.. filân diye tevil edilsin... Halbuki bunlar da olma- yınca iş her dakika kepazelikten kepazeliğe dökülürdü. Hele sofrada yemek yerken bizmetçilerin gürültüsü... Avrupa teşrifatına göre sofrada gürültü etmek çok çirkin bir şey - dir. Bundan maada sofranın ahenk konuşmak, yan yana oturanlarca bile müsait değildir. Vakıa büyük sofralarda musa- habe caiz değilse de süküt muhak- kak lâzımdır. Fakat bızım saray ziyafetlerin- deyse âdet başkaydı. Söz söyle - mek hakkı yalnız padişaha aitti. yediğim lokmalar boğazımda dü- ğümlenir kalırdı. Bunun buradaki maddi fenalı- ğımı değil manevi ıstırabını da gör- meli. Bazan bu gürültü patırlı ara- sında tercümanlık vazifeşiyle mü - kellef olan zat maazallah kelime - İeri, cümleleri, bazı siyasi incelik- len tamamen tercüme ederken hünkârın hoşuna gitmezse seyrey - İeyin siz gümbütrüyü... Zavallı dostum saatler süren zi- yafetten sonra göğsü tıkanarak o- dasıma çıkar. Ondan sonra ancak bir lokma ekmek yiyebilir, Gele - lim ikinci ıstırap tablosuna.. Bu milli bir vazıyettir. Her büyük zi -| yafette sofranın üzerlerinde mey- ya geçırıldığı sirada bir de bazı hediyeler ikram olunur. Bunlardan bir, nihayet iki tane hatıra olarak m Aptölkemiliin Yaveri Keçeci Zade Gini İzzet Fuat Pş.nın hatıralar! | LOKMA APAR AAA AM Aptülhamit Fransızca bilirdi. fi ister | | almak O mutattır. Fakat? Bir nihayet iki tane. Şekerleme götürülmez- | kibarcası sofrada yemek daha bi yük bir nezaket olur. Küçük Be lar da aynı şekilde sofrada”. va olarak alınmaz. Bunlar ye ten ziyade süş içindir. hazır bulunduğum birçok pi lerde bizm adamların yaptığı “5. hıçbır zaman gözümün yeli gitmez. Her zaman tüylerim “| rir. il Hünkâr bir sofradan kalk” i hazıruma doğru bakıp selâm yer il ten sonra kapıdan kaybolur J maz henüz davetlilerin ço8U” 4. mek salonunu terketmedikleri X de kiler cihetımden fırtma gi İsem baslar ei” (Dexamt Li yar i AAA EEEEEEEAEEEAEEE A AEEEAE BERAT AEEEEEE EEE EEE ANAN em Acaba utanacak mı? (Baş tarafı $ öneli sayıfada) Bilmem ki artık, Musolininin “Viei) homme,, tabiri (Oüzerinde durmak caiz midir? Cümhuriyet gazeteşnin ağzından çıkanı kulağı işitmiyen mubarriri benim için di- yor ki: “İtalyan başvekilinin sözlerinden işine gelen taraflarının Fransızça* larını sütununa geçirerek beyana - tının aslını teşkil eden ocümleleri (hamhum şaralop) yapmış...,, Ve bundan sonra söğüyor.... Pe- yami Safa Beyin seviyesi hakkın - da son bir fikir daha vermek için hilenin sırrını Oo müsaadesiyle ben deşeceğim.. Kendi tercümesini ay- nen alıyorum: “Sunu da söylerim ki, Faşizm ferağattir; ve bunun için gençliği kazanmıştır, Zira gençlik hayatın dikten sonra 1922 deki Afyon harp meydanlarından geçerek demiryol- ların iltisak noktası olan Balıkesi: | deilumumiliği ne tayin olunan müd -| ilatmadan geçemiyeceğimi; en hasbi (yahut menfaatsiz) anı - Burada en elim bir hatırayı an- | dır. Buna karşı Musolini ile konuşan re uğramıştır. Balıkesirden Çanak Kaleye kadar inşa edilecek (olan hat yapılmadıkça burası, bir gün Marmara denizi düşman eline geç- tiği takdirde boğazlara doğru gön- derilecek olan askeri kuvvetlerin toplanma mahallidir. Bundan son- ra, nihayet Çanakkale boğazı da» hi ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretlerin ve müzakerele - rin verdiği netice hakkında yakın zamanlarda her halde bir şey işi - tilmiyecektir. Şimdilik bilinmesi kâfı olan bir mesele (o varsaoda Çanakkale boğazına âit olan bir münazaada Sovyetlerin (— Türkiye yanında mevki alacağıdır. Bu su- retle — bugünkü cihan vazıyeti na- zarı dikkate alınmak lâzım gelirse — harpten eyel Rus emperyaliz- minin uzun şenelerdenberi elde et “mek istediği gayenin büyükçe bir — kısmı kazanılmış oldu — demektir. © Aynı zamanda. harpten © evel şu » veya bu suretle şiyasi hesaba katıl- masma İüzum (hissedilmiş olan bazı mülâhazalar artık gayri müm kün bir hale gelmiş oluyor.,, Cemil Bey, bu - gün Bursaya gi * derek, yeni va - zifesine başlı - yacaktır. Cemil Bey, Yeni Eursa Müddel terfian o Bursa npumisi Cemi . müddelimymi * liğine tayin olununcaya kadar İs - tanbul müddeiumumi muavini © - larak çalışıyordu. Daha önce de cinayet mahkemesi müddelumu - mi muavinliğinde ve sulh hâkimli- ğinde bulunmuştur. Adliye saha- sımda on bir seneye varan bir fa - aliyet hayatı vardır. Simdiye kadar meşgul olduğu iş leri zekâ ve vukufiyle ihata ede - rek başaran Cemil Bey, aynı za - manda fevkalâde nazik davranışı ile kendisini herkese ( sevdirmiş genç ve kıymetli bir adliyecidir , Yeni vazifesi başında çalışırken de aynı muvaffakıyeti göstereceği, hakkında herkeste gene iyi intiba- lar uyandıracağı şüphesizdir. Cemil Beye güzel seyahat te - menni ederiz. Abdülhamit fransızcayı mual - ! lim Domengenin kayınbiraderi M, | Gardey isminde bir muallimden| almıştı. Mecidin tayı ettiği bu mu | allim Hamit efendiyle biraderi Murat efendiye birkaç sene fran- sızca öğretmişti. Filhakika Abdülhamit frasız - cayı iyi anlardı, Fakat kendisine mahsus bır kıbır ve azamet, daha doğrusu tarize veya tenkıde uğra - mamak için hıçbır vakıt konuşmaz dı. Binaenaleyh O uzun yemek - lerde hünkârın yanında bulunan ecnebi zevatla mükâleme yükü Mü nir paşa dostuma yüklenirdi. Za - vallı dostum saatlerce ayak üstün - de durarak sağda, soldaki hizmet- kârların gürültüsü, yemek — sale - nunda icrayı ahenk eden kalabalık orkestranın gürültüsü ortasında sesini duyurabılmek için uğraşma- sı göğüs darlığı hastalığına müpte- lâ etmişti. Çok defalar bulunduğum bu zi- yafetlerde ben yerimde rahat ve! mükemmel yemek yemekteyken o sevgili dostumu iğ görünce | &der.,, Me, muharrir diyor ki: “— dinlerken Patıl Claude lin şu sözlerini düşündüm; “Der - ler, ki genclik zevk çağıdır Il bu doğru değildir, gençlik kahra - manlık çağıdır.,, Musolini cevap veriyor: “Claudelin dediği odoğrudur... Zevk yaşlı adamların tasası (ya but endişesi) yaşlı adamların ara- dığı şeydir.,, Hayır, Musolini bunu demek is» temiyor. Zevk, eski adamın, ide - alsız İtalyadaki her sevincin mem- bası zevkte aramak hatasına düşen eskilerin kaygusudur diyor, Musolininin bu sözü yeni değ dir, İtalyan başvekili “Le Fascis- me,, İsimli eserinde der ki: “Faşizmin adamı, öyle bir fert - tir, ki vatan demektir, millet de- mektir. o Zevkindar çerçevesile mahdut olan hususi hayatın sevki tahiisini izale < ederek, nesillerle fertleri bir an'anede, bir vazife de birleştiren bir ahlâk © kanunu demektir, Ve diğer bir yerinde ilâve eder: “Faşist, rahat hayatı istihkar a , E. Ludwig'e de demiştir y i “Rahat ömrün aleyhindeyiz pl Fikir apaçıktır. Mae /“Vieil homme,, yaşlı adam İ dir, eski adamdır. Gelelim son söze, “Cumhuriff” in muharriri dedi ve diyor Mi “.,. . esasen en hür mem, te yapılan tenkitler Masin di rübe ve vakıanın en siya ettiğine itibar zaruridir.. İte! | serbest tenkit ve münakaşa * | Musolini bü tenkitlerin veri İ ve vakıaya en mutabık olanım#” bar edeceğini söylemiş oluyor ty Musolininin sözlerini bir d aynen ve harfiyen alıyorum: | “Korporasyonlar kanunun” öl zırlamak için herkesin fikrini” ilemesini bizzat ben istiyoru yaf İ tün tezleri kabul ediyorum: F ; " kararımı verince, ondan sonf* £ | kıaların ve tecrübelerin muhs” , İ tinden başka muhalefet İ mam.,, | , | ia . Bu sözlerden Peyami Sale yin çıkardığı mânayı çıka yari için, insan (o ancak. Pe) Safa Bey olmalıdır. e Şimdi gene kendi kendim v ruyorum: “Bu adam, son Y ğe yazıda, bana şunları söyledi! çe bıâli caddesinde yüzleri gözleri karanlık adamlardan “ad biri, Matbuatm hiç bir > hiç muvaffakıyet kazanma” , lan bu zekâ badımlarından 4g biri, Manevi ademi iktidara © mişlardan . .. . biri. Bunları? de en yapışkanı.... Hamhur” rolopçu .... Beceriksiz k8' Mahiyeti dımdızlâ” gir yulup meydana © çıkarıls > mahlâk... İnatçı ve cahil bi” © | valk.... Şimdilik bü çirkin sözler "yk lâkta duruyor. Hele daha w ai # # ş | dursun.. Ben yalnız bir ke | sun, Peyami Safanın — kr görmek istiyorum. Acaba ! cak mı dersiniz?. Zchi tasavvuru batıl.” — gf Selâmi i#İ. 5 iü