tin Büyük Romanı 19 Misan 1933 iye elini uzattı. Senihanın oksadı: ed, Berak ettiğin için teşekkür i > le kimsesizim, ki gös- i P ay a küçük alâka ile mes'ut | iha, gayriihtiyari, saçlarını | a eli tuttu, dudaklarına gö- yi Sk dayulabilen bir sesle: Mp Burada bedbaht olma, de - ln hazin bir ömür sürü - | A lena, Bunu biliyorum. Seni ne- . irmek için de bir şey yap- N Pak, Bunu da biliyorum... yı $ daha şimdilik bir şey ya- f İman Biraz daha sabret. Olur | Z “ Bu sözler, bu samimi rica Şa- | #Yİ gok mütehassis etti. Kalp- ii biribirine yaklaştıran bir ses- . Mai, ben seni seviyorum, daha Sok sevmek istiyorum. Bıra- iz AN, raüsaade edersen, seni Anne gibi severim. >> Bana böyle şeyler söyleme, emi, Beni daha | » Bir kere daha söyledimdi | R *ğer beni (daha iyi tanırsan, 1 sevmeğe başladığına pişman İ | er m... Ben de üzülürüm. O za-! Şok üzülürüm, rl, diye, Senihann yüzüne sa- in üzmiyeceğime emin ol| Seniha cevap vermedi. Yuvası- kavuşmuş bir kuş gibi, Şadiye- ları avasığis büz | ved; bı vuruldu. Hizmetçi haber a >> Küçük hanım nineniz ça - ' eek, or. Biraz sonra yemek yene- iğ > Geliyorum. in salonun eşiğinde biraz e 7 Yirmiden fazla misafir vardı. aylar, m sider gibi de- j Ziyinmişlerdi. Bir be ekinliyd, — çe , iy, Snlarm hepsi Didar Hanımın “, Sörüştüğü ahbaplariydi. Didar , ii », orta yerde bir koltuğa gö- na oturuyordu. Yanı başın- pr duran, “Doğu Perisi,, inin şairi ile konuşuyordu. iş diye, ilk defa olarak misafir oy, srkiyordu, İlk defa sofrada Ne O geceye kadar mate- ki bahane etmiş, Didar Hanı- da bu bahane işine gelir gibi dizde Nâsır Bey de olduğu Fakat o gece, davetliler yag; dar Hanım — oğlunun tav- e erine — ısrar etmiş, Şa- | misafirlere çıkarmıştı. aşire salona girdiği zaman, | Bk henüz gelmemişti. Maama- Iİ * buna da emin değildi. Belki EN abalıkta görememişti. Bu İ ia, mihayet bir mürebbiye oldu | 0) düşünerek, mütevazı bir ta- F köşelerden birine çekiliyor. h, akat, bütün bu tevazua rağ İ Asaleti ve kibarlığı göze çar- Odaya girer girmez, bü- (özler ona döndü. Hissetti u- Bı, Solgun yüzü biraz kızar tarı, Pepbelik, gençliğin bütün ii meydana çıkardı. pelerden birinde, bülbül Yan bir hanımefendi, me- * hem de öyle merak etti, » KİMSESİZ Bey, İS3ekkür ederim Seniha... | » ÖPtü. Sonra, yavaşça, an- | Emredersin canım yavrum, | Tetrika Ni11 | NMakledeni Selâmi Izzet ı ki, yerinden kalktı, Didar Hanr ma yaklaştı, sordu: — Bu genç hanım kimdir? Siz- de hiç görmemiştim. Siyah elbi- i sesile cok şrk.. — Öyle değil mi? Kibar kız- i dır. Senihanm yeni mürebbiyesi. — Bu nasıl mürebbiye!.. Pren- i ses gibi. Fransız mı? — Hayır Türk. Didar hanım “uzak akrabamız” | dandır,, diyecekti. Vazgeçti, — Kibar bir aile kızı. Kim - j sesiz kaldı. Yanımıza aldık. — Bu adeta bir roman kahra- manı. Dikkat ( ediniz, malümyo | her roman izdivaçla © biter... Bu| hanım kız yalnız kibar değil, ayni i zamanda da çok güzel... Devam etmedi, çünkü devam i etseydi soracaktı: “Onu her halde (Muhsin Bey i de çok güzel buluyor değil mi?,, Yan gözile O Şadiyeye bakı. Genç kızm oyanmda Seniha ile ! Muhsin Bey vardı. Mubsin Bey, kemali nezaketle ona yer göster i di, bir koltuk verdi. Elektriklerin altında, Şadiye, ilâh kadar güzeldi. Bu aralık yeni bir misafir gel- di. Kapıdan girer girmez: bir — Affedersiniz, dedi, biraz geç kaldım. Bu Nâsır Beydi. Didar hanımın o gece keyfi üs töndeydi: — Tam zamanında (geldiniz dedi. Amma gelmeseydiniz canı- mız <sıkılacaktı. Hele Şadiyenin başka tanıdığı yok. Nâsır girdi. Sanki salonda yap- | yalnızmış gibi, gayet rahat, ser- best, herkesin elini sı':tı. Şadiyeye doğru ilerledi. Muhsin Bey kalktı: — Safa geldin Nâsır, dedi, Şa- diye hanımı takdime hacet yok zannederim: — Hanımefendi ile İkbal ha- nımefendide görüşmüştük. — Evet, bu görüşme, benim i- çin ne mutlu oldu. — İstirham ederim Şadiye ha- nımefendi, meselenin bu cihetini bir tarafa bırakalım, size söyle - diklerine bile canım sıkıldı. . Bu bahse bile değer bir şey değil. Şadiye hafifçe gülümsedi: — Belki sizin için, fakat benim için değil. ağ #Mevamı var) “ Harkof ,, kurtarıldı Vapurda cephane yok Bir ay kadar Karadeniz boğa- zı methalinde karaya oturan Sov- yet bandıralı Harkof ovapurunun kurtarılması işine devam edilmek tedir. Vapurun yarısı diğer yarr- sından ayrılarak (o kurtarılmış ve dün Kabataş önüne getirilmiştir. Malüm olduğu üzere İngiliz ga zateleri bu vapurda buğdaylar al-! tında gizli 10 bin ton cephane ol- duğunu yazmışlar, bu haber res- men tekzin edilmişti, Mimarların sergisi Mimarlar Birliği, o İstanbulda bir inşaal malzemesi sergisi açma ya karar vermiştir. Bu sergide Avrupa memleket- lerinde ve memleketimizde kulla- aslan inşaat malzemesi nümunele- ri gösterilecektir. i İ nesnelerdendir). 3 — Şefkat: E - | milliyetçilik, halkçılık, devletçi - Yeni 12 sözün karşılığı ve kullanılışları Şafak: Gün ışıması, ortalık a- ğarması. (Gün ışırken yola çıkar- sak iyi olur), (Ortalık ağarırken şehre girdim.) 2 — Şeffaf: Işık geçiren. (Cam, su ışık geçiren sirgeme, acıma, (Analar yavru - Yarını kötülüklerden esirgerler.) 4— Şiar: Görgü, ana yol. (Bu ya- pılan iş türk milletinin görgüsüne uymaz. Cümhuriyet Halk Fırka - sınm ana yolu (o cümhuriyetçilik, Tik, inkılâperiik, Tâyikliktir.) 5 — Şiddet: Sertlik, çok keskin, ya - vuzluk. (Kış bu sene çok sert ol - du. Bizim kumandan yâvuz &©- damdı. Keskin zekâ keramete kıç atlırır, Ahmet, çok Zeyrektir .) 6 — Şifa: Sağlık, iyilik. (Has - taydım iyi oldum. Sağlığınızı di -| lerim.) 7 — Şifahi: Ağızdan, ( Bu | haberi ağızdan işittim.) 8 — Şu- a: Aydınlık, ışık, yarıklık. (Kara | koyunlu — Çerkeş) (Aydınlık gö- | lince ışık sevdalıları Tâmbaların i bası ucunda frrdolayı dönerler. (! Işığı ac yoksa merdivenden çıka- mıyacağım.) 9 — Şube: Bölüm, kol. (Dil işinde çalışmak o üzere Dil cemiyeti bir takım kollara ay- rılmıştır.) 10 — Şule: Yalım, a- lev, yalaz, (Dökme ocak yalımını aldı. Alevler gözüküyor görmi - yor musun?. Mangal yalazlıyken odaya alınmaz, sonra insanın ba - şma çarpar.) 11 — Şuur: Benlik, us. (Adam benliğini bitirince de- li olur. Bu iş uslu bir adamın ya- pacağı şey değildir.) 19 — Şüp- he: Kuşku, işkil, o (Seni görünce kuşkullandı. Bu herifi görünce iş- killeniyorum.) Yabancı sözlerin karşılıkları Kadıköy lisesi hocalarının buldukları karşılıklar Sadme: Çarpma, vurma, çat - ma. (Gemi iskeleye büyük hir vurmayla yanaştr. İki gemi birbi - rine çarptı. Birdenbire duran ara- banm çatmasından cam kırıldı.) Saik — Götürme: (Onuijyi yola götüren öğütlerim oldu.) Secde: Yüz sürme, yere kapan - ma, yüzenme. (Zalim hükümdar larm önünde tebaası yere kapa - mir, yüz sürerlerid.) Samiin: Din- leyiciler, (Dinleyicilerin çokluğu onu hiç şaşırlmaz.) Seher: Tan. (Tanda yola kalkarsak ancak gi- deceğimiz yere ulaşırız.) Serap: Pusarık, ılgun, salgım. (Lehçe) . Sicil : Kütük. (Kütüğe geçtim âr- tik yakanı kurtaramazsın.) Sihir : Büğü, gözbağı. (Büğülü sözlerle aklımı başımdan aldı. Göz bağıct- lığı, el çabukluğundan başka bir şey değildir.) Siper: o Koruyucu. (Evin üstüne yıldırım koruyucu - su koydurdum. Yanma bir düş - me koruyucusu olmadan balona binme.) Sır: Gizli, (Bunu sans gizli olarak söyliyorum, kimseye birsey açma.) Sitayiş: o Öğme. (Yaptığm işler ne kadar öğülse dim diyeçzökşü vbgkü jemföyupe azdır.) Sitem: Çıkışma. (Gelme- dim diye neden çıkışıyorsun, işim vardı.) Sütun: Direk. (Yereba - tandaki evlerin bir çoğu direk » ler üstünde duruyor.) DA LOM 17 LL A AU İstanbul 44 üncü mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Efsane - Masal, uydurma. E - hemmiyet - Değer. Ehil - Bilgiç. Yapabilen. Elbet — Elim Acıklı. Emanet - İnanıp bırakma, Emare - Bellik, Emel - İstek. Emin - İnan - mış. Emniyet - İnanmak. İslanbul 7 inci mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Lâkap - Atirk, Lâkin - Ancak, Lâmise - Dokunak. Lânet - İlet - mek. Lâubali - Senli benli. Leh - İyilik. Lehçe - Dil, Letafet - Gü - zellik. Leyli - Geceli. Liyakat - Uugun. Lügat - Sözlük. Istanbul 54 üncü mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Adap - Türe. Aferin - Yaşa. Afet - Yakıcı. Agâh - Bilen. A - henk » Dirlik, düzen. Alâyiş - Ça: Irm, Asayiş - Buyurukçu. Amir - Düzenlik, Asude - Tasasız. Ati - Gelecek. Ayin - Tapınma. Ayna - üzlük. İstanbul 19 uncu mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Özür - Engel, Ufuk - Gök, yer birleşiği. Ukde - Yer, düyün. Ul- vi - Yüksek. Umum - Herkes. Un- sur » — Unvan - Takıntı, Uzuv - Parça, Ücret - İş karşılığı. Ülfet - Tanışıklık. Üstat - Büyük öğretici. Istanbal 20 inci mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Abes - Boş. Abus - Çatık. Aca- ip - Şaşılacak şey. Acaba - Değil mi. Âcele - Tez. Acemi - Çırak. Aciz - Beceriksizlik. Adalet - Doğ» ruluk. Adet . Görenek, aybaşı. A- deta - Enikonu. Adi - Bayağı, A - fiyet - Sağlık. Jst. 35. 57 inci mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Abes - Boş. Abus - Kötü yüz, çatık, ekşi surat. aCayip - Şaşırtı- cı, güldürücü, zevklendirici. Ace - le « Tez, içdarlığı. Acemi - Yaban- cı, çırak. Aciz (acz) - Beceriksiz- lik, arymımtılık, güçsüzlük. Ada - let - Doğruluk. Adet « Görenek, aybaşı. Adeta - Enikonu, oldukça, Adi - Bayağı. Afyiet - Sağlık. İstanbul 38 inci mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Abes - Boş. Abus - Çatık. Aca- vip - Belli olmaz. Acaba . —Acele- Tez. Acemi - Çırak. Aciz - Bece « riksiz, Adalet . doğruluk. Adet - Görenek. Adeta - Oldukça. Adi - Bayağı, Afiyet - Sağlık. İstanbul 33 üncil mektep hocalarmın bulduğu karşılıklar Abes » Boş. Abus - Ekşi yüz. Acayip - Tuhaf. Acaba - Öyle mi, Acele - Çabuk. Acemi - Toy. Aciz- Beceriksiz. Adalet - Doğruluk, A. del - Görenek. Adeta - Orta, Adi - Alçak, düşkün, Istanbul 3 üncü mektep hocalarının bulduğu karşılıklar Tabi - Yertmeç. Tâli - İkinci, sonraki. Tedip - Geri bırakmak, Teemmül «- Düşünme, Teenni - Yavaş. Teessiif - Öpektmek, Tees- sür « İncinmek, kırılmak. Tehir - Geciktirmek. Tekit - Kateylemek. Telif.— Temin - İşandırmak. Ist, E, M, mektebine mlilhek tetbi - kat mektebi hocalaryan bulduğu karşılıklar Can.— Cefa - Üzüntü. Ceht- Çok çalışmak. Cehennem « Tamu. | Celâdet — Cemaat - Topluluk. Cemile.— Cemiyet. — Cenaze. — Cennet - Tanrı damı. Cenin « Doğ mamış çocuk. Cenup.— GİRMİNİ e Pa MEA aa kü e İ dal i İstanbul 23 üncü mektep hocalarının bulduğu karşılıklar » Can - Öz. Cefa - Sıkıntı. Ceht « $ Çalışma, Cehennem « Tamu. det - Yiğitlik. Cemaat - Toplantı. . bölük. Cemile - Güzel, yürek iyili- ği. Cemiyet « Topluluk, birlik, der nek. Cenaze - Ölü, Cennet - Uç « mak. Cenin « Döl, Cenup - Art, İstanbul 1 inci mektep hocalarının bulduğu karşılıklar ş i Efsane - Masal, uydurma. E « hemmiyet - Büyüklük, gerekli ol - mak. Ehil - (Ehli) - Değerli, yara- şır, uygun. Elbet - Gerçek, doğru, söz yok. Elim - Acıklı, yüreğe di kunan, tasa veren. Emaent - Bı - raktım, bırakma, koma. Emare « Damga, iz, çizik, ipucu. Emel « İstek, bekleme, umma. Emin * Saklı, korkusuz, sağlam, inanılır, doğru. Emniyet - Güvenme, inan» ma, verme. p İstanbul 1ü uncu mektep hocalarının bulduğu karşılıklar W Efsane - Uydurma. Ehemmiyet- Değerli. Ehil - Becerikli, kart kocadan biri, Elbet » İster ist Elim - Çok acı, Emanet - (Istıl Emare - Belirmek. Emel - Di Emin - Korkusuz, Doğru. Emni yet « Korkusuzluk. © İstanbul 2 ine; mektep ho bulduğu karşılıklar Habit - Altetme, susturma, tetme. Hail - Engel. Haiz » taşıyan. Hami - Koruyan. Hapis - Alıko mia, salrvermeme, tutma, koma, Harç - Elden çıkarma, ma, Hasar - Yıkım. Hasta - sız, yatalak. Hazan . Güz. Havi - İçinde bulunduran. Istanbul 5 inci mektep ıl bulduğu karşılıklar Fark - Ayrık, ayırt. Far Fasahat - Açıklık, söz düzgü Fasile - Sa, dizi. Fatanet - Feza - Boşluk. Fazla - Çok. ket - Acı. eragat- Vazg Fert - Ten, Fesat - Bozma, tırma. Fesh - Bozma, dağıtma, dırma. “Romanya Koro heyeti ,, Istanbula geliyor Romanya hükümet şimend lerinin erkek ve kadın memur! rından mürekkep “Romanyalı | ro heyeti,, yakında B n bir seyahate çıkacak, da gelecektir. 120 kişilik olan bu Koro hey: ti önümüzdeki hafta içinde, yata hanesi, yemek salonu ve muti le hakiki bir seyyar gibi olan susi bir trenle buraya gelece Heyet burada ayın yirmi da bir konser verecektir. i y a e in Dil işi için toplantı. Önümüzdeki © pazartesi gül saat 15 te Türk Dili Tetkik & yeti İstanbul derleme kol tanbul belediyesi toplanma nunda umumi bir toplantı cak bu toplantıda her kol hik çalışma raporunu heyeti | miyeye okuyacaktır. Vilâyetimizi Saz merkezi şimdiye kadar yedi. geçen fiş gönderilmiş henü kik edilecekler de 15 bini bulmak tadır ve her gün de gelen fiş se sı artmaktadır. l