el e e e KB ün A. ve e EE e 22» BAN « ME a Gençler için Edebi er e s z ler İ ka yakaya melik Gm iş Önde m mek kâfidir. ç hita da müsabakanın 11 in- “Vesile (11) inci manzume- VOruZ. Beni affet “ sarı, kirli, vk solu, > ir kaç cisim görülüyordu. de, dıvarda alçak bir ses - n ocağın k iki ki < “ ğın kenarında, iki ki İki yordu. Konuşmıyorlardı.. nin Yüzünde, yorucu uzun â emirdiği kırık o hatlar, Mü. a vakit vakit parlıyan zayıf de Senelerin, k altında beliriyordu. işte, vin de gözleri donuk, ba - için açtığımız edebi devam ediyor. Bu mü - girmek için en çok 800| bir hikâye, yahut en gok ralrk bir manzumeyi bize k tavanlı, alçak dıvarlı, bir 'asıydı. Biribirinin ayni o - Ay Yıldız Hür Anadoluyu #ırdı siyah dümün, Ufukları karardı, toprağı doldu kan » Al bayrak çiğnendi, ay yıldır kirlendi... Türk topraklarında, düşmanlar beslendi. Fakat Anadolo, bu gafletten uyandı Kalplere intikam son hızla dayandı. İhtiyarda, çençte ümitler büyüdü Başlarmda Gazi, kahramanlar yürüdü... Artık Anadolu, zümrütle boyandı, Yaralı askerler güllerle donandı Bu yurdun münevver, mağrur ber kızı işledi bir aşkla ay ile yıldızı. Müsabakarmız i ne sana sansnn san see sanane semen eee eEEEALEZ i sararan yapraklarının hışırtısı - dan başka hiç bir ses yoktu. | Ticaret lisesinde talebe kooperatifi Pakize sordu: — Yaralandığnızdan ailenizin haberi yok değil mi? Delikanlı cevap vermedi. Göz - leri bulandı, bir isle dalgalandı. Her şeyi doğru söyliyen bir adam tavrile başmı Pakizeye çevirdi: — Benim kimsem yok! Dedi. Anam, babam üç yıl evvel öldü - ler. Bir kardeşim vardı, onun da yüzünü seneler varki görmedim!... — Ya!... Zavallı yavru. Sen de s dıvarın kenarma küçük yağ kandilinin tit - alevine gömülen şekil - Ankaraya sancak dikildi bir şanla Dalgalandı, uçtu, kartal gibi canla Duyun dağdan dağa, zafer marşı yürüyor Başlarında Gazi, Türk milleti gülüyor. H. Şaplt nn KE rma a ZA GREEN di, razı olrr-mış, hepsine, ezber - lenmiş bir nakarat gibi şu sözleri söylerdi: — Hayır, Pakizeyi, evlendirmi- yeceğim. Daha küçüktür. Günün birinde Haci Adil Efen- benim gibi hasta ruhun; has- ta bir zavallısısm demek. Benim de annemi, babamı O görmiyeli uzun seneler oldu. Benim de se - nin gibi bir kardeşim vardı, ben de onu uzun yıllar görmedim. Köyde bunalnıştık, yiyecek ek - meğimiz yoktu. Açtık. Kardeşim para mukabilinde beni bir zengi - ne sattı, Aldığı bir kaç para ile annemi, babamı kurtardı Buan- da genç delikanlının vücudunda i Ticaret mektebi talebe kooperatifi ders kitapları basdiriyor talebe ucuzca tedarik ediyor Ticaret mektebi talebe kooperatifi idare heyeti azası bir arada Ticaret lisesinde faaliyette bu - | ri bir vazife olarak kabul eden lunan Talebe Kooperatifinin iyi neticeler verdiği ( görülmektedir. Sermayesi sırf talebenin ufak mik- yasta iştirakleri ile vücude gelen bu birlik ve tesanüt müessesesinin | son zamanlardaki gösterdiği inki- meclisi idare âzalarının yorulmak bilmiyen faaliyetlerile bugünkü seyrini almıştır. Talebenin kabil olduğu kadar ihtiyaçlarına cevap vermekle meş gul olan bu teşekkül mektepte tak- v. di hastalandı, yatağa düştü. He-| heyecanlı, bir raşenin dolaştığını diğ, tabal, sedirin kenarından, al - | kim, hoca getirdiler, para oetmi-| hissetti. Karşısında parlıyan © iri iü asından kalın bir sıgara | yordu. Hacı Adil Efendi günden gözler, o ince, şeffaf dudaklara w kadın; çorap Oörmekle| güne sararıyor, kansızlaşıyordu. | baktı. Sanki bu parlak, iri gözler, K, ere Bir gün karısını çağırdı: ince şeffaf, dudaklar (benliğini Veri a Pal bir aralık çorabını diz - — Ben artık iyi olmıyacağım.. | dağıtmıştı. Bir müddet hareketsiz Ucağ “zerine bıraktı. Gerindi. | Belki bugün, belki yarın sizden| kaldı; maziyi düşündü. (Gözleri A uzanan, kocasına bir sesle; — i ! Diye sordu. Nüzay dal, ocağın içinde, Taki. Takı. de, , .* Yuruluyordu. İhtiyar pe - erden doğruldu. Kapıya koştu, Dayalbüyük des - m; doğ e kala erit, gl da, a ba Iç rken Borda, tedi. Kapıyı açtı. ) bürünmüş, içerigirdi — niz Pakizeyi getirmedin değil > Ey, Ne Şe a tl Yerek; Ö Zan ağlar! ıstırap Feri i teç oldu nerde kaldı, vakit pek i adam, cevap vermedi. dalga Miyi,, varlanan, ateşin kırmızı, Sömüldü. miş tekrar çorabına eğil - ayrılırım. Bütün malım O Pekize ile senindir. (o Pakizeyi evlendir. Mes'ut olması için lâzım gelen fe - | dakârliktan çekinme.. Dedi. Filhakika iki gün sonra (Hacı| öldü. Evler, dükkânlar, hamam - | lar Pakize ile karısma kaldı; fe «| lâketten üç ay sonra Pakize, şeh - rin ileri 'geleh zenginlerinden bi - rinin oldu. Nihatla evlendi. İlkönceleri iki genç biribirle - rini derin, hararetli bir aşkla sev -| miye başladılar. Fakat aradan yandı, beyni yandı, boğazı kuru - muştu. Karşısındaki genç kadını pek iki tanımıştı, Pakize!. Aman Allahım! Pakize, ne kadar değiş - mişti. O küçücük gözlü, uzun saç - Iı, bir kızdı. Şimdi büyümüş, yü - zünde yorucu senelerin izleri pek düzgün hissediliyordu. Ferit göğ « süne düşen başını, hafifçe kaldır - dı, karşısında, hareketsiz (duran iri, siyah gözlere, şeffaf dudaklarâ baktı.. Ve o dudaklara, gözlere her şeyi itiraf etmek için uzandı. şaf şayanı dikkattir. | rir olunan ekseri ders notlarını Kooperatifçiliğin ufak mikyas - | teksir edip âzalarına dağıtmakta ta fakat tam bir şekilde tecelli et- | hattâ bazı mekteplere de gönder - tiği görülmektedir. Kooperatifçili- | mektedir. Ayni zamanda gıdai ih- ğin esas prensiplerinden biri olan | tiyaçları da karşılamakta ucuz ve âzalarının fahri çalışması tam mâ- temiz olarak temin etmektedir. nasile anlaşılmış ve bunu mecbu- Tevhit i Faydalı Bilgiler ; İmam Son yüz senenin keşifleri nelerdir ? Anadolu gençliği durmadan saliyıyor. | şe bulunuyordu. Sebepleri bilin « im ei pe mediği için söri hastalıklar sürat - çıkarıyor. Bu mecmuanın son sayman: | le intişar ediyordu. Hissi uyuştura” cak şeyler olmadığından ameli - aylar geçince ebedi sandıkları aş - | Pakizeyi titriyen kolları arasına üzerindeki kalın yamçı - ba, kapının (desteğini Feride hıçkıran bir ses - bı, > Eetirmedim. Onu, şe - * zengin evine evlâtlık, o - vaktım.. İhtiyar valde ço - Gününe üzerine bıraktı. Za - sicak bir hava ile dol - donuk gözlerini Ferit - a, “il: yavru! Dedi, kimbi - N kadar Hele öyle bir gün geldi ki, Nihat Pakizeyi bırakıp kaçtı. Zavallı Pakize! Artık yalnız kalmıştı. Geceleri yatakta bir türlü gö - züne uyku girmiyordu; sabahlara kadar Nihâdın hayalile uğraşı - yordu. Aman yarabbi! Bir kaç sene içinde hayatında (ne büyük değişiklikler olmuş; One müthiş kederlerle yüz yüze gelmişti... Doğup bu yaşa geldiği evden ay - rılmış, tapınırcasına sevdiği Ni - badı artık ebediyen mahküm olmuştu. Kucaklanmak, öpülmek, teselli edilmek istiyordu. Sığmacak bir i kucak arıyord.u... o Aradan uzun görmemiye “yy 3 zavallı Pakize, melek! yıllar gelip geçti. Adil Efendinin karısı evleri, hamamları, dükkân - » 4 ları satıp bitirdi. | Para bitince uzun ii yıllar geçmişti ağı, Üğ,il Eç ima Barik İni Nel b a hal atlarını ini Yak, Ma Mzun aş İç hel mede Bür sale ri vardı, k hantmı olmuştu. Ha - endi, Pakizeyi ken - deği Miz gibi seviyordu. Onun iki etmiyordu. Paki - Yümüş, gelinlik çağı - izenin uzun bir genç omuz- düşüldüğünü örten si - z Koyu si - in etrafını çerçeve - , kirpikleri, dai - içinde yuvarlanan Miray ağzı, her göreni , | kendi ömrüde bitti. Şimdi za- boynu bükük bir evlâtlık Bi, , “Bindiği evin şimdi haki - “a Agi vallı Pakize tek başma kal - mıştı, Bir yandan yalnızlık, diğer taraftan ezici bir yoksulluk (baş gösterdi. Bu hali gören komşular Pakizeye acıdılar. Onu el birli - gile şehrin kenarındaki memle - ket hastanesine basta bakıcı yaz dırdılar, Artık Pakizenin evi hastane ol - muştu. O geceleri orada yatıyor » du. Sıcağın, omuzlara yüklendiği bir Ağustos günüydü. Akasyaların koyu gölgeleri al - tında oturmuş (O konuşuyorlardı. P a kadar güzel ve dil - | Delikanlı bitkin bir (haldeydi. i #€yi sehirde, ve civar | Göğsündeki kurşun yarası ona pek Sengin beyler, kâhyalar | eziyet veriyordu. Bir aralık ko - de Hacı Adil Efen -'nuşmadılar; etrafta akasyalarm kın harareti söndü, suyu kurudu. | aldı, boğazını tıkıyan bir sesle: — Pakize, ben senin kardeşi - nim, maziyi unut, beni affet, diye yalvardı... Adnan irfan Yasnlia i Edebiyat dersinde VI İNCİ SINIFTA Muallim — Itnap neye derler? Talebe — Sözü lüzumundan fazla uzatıp işi traşa dökmiye der- ler, Muallim — Bir misal göster ba- kalım? Talebe — Filorinalının bütün e- serleri efendim! # * Vi İNCİ SINIFTA Muallim — Okuduğun kaside - Din veznini bul bakayım! Talebe — Aside efendim Asi - de! *» e X NUNCU SINIFTA Muallim — Bizde en büyük ga - zel üstadı kimdir? Talebe — Hafız Bürhandır e - fendim! » * XLINCI SINIFTA » Muallim — Muallim Nacinin (Kuzu) su ile Orhan-Seyfinin Ka- naryası arasında ne fark var? Talebe — Efendim, biri dört a- yaklı kocaman kuzu, öteki iki a- yaklı minimini kuş! ». * » VI İNCİ SINIFTA Muallim — Tenafüre bir misal Yüz sene evul su, gaz ve elek - trik kuvvetlerinden istifade edil - miyordu. He:kes zu ihtiyacını müş külâtla kuyudan çekmek suretile temin ederdi. Bir kanalizasyon te sisatı olmadığından kullanılan su- lar sokağa boşaltılırdı. Bir mev- kiden diğer mevkie- bir şehirden diğer şehire münakalâtı, yalnız ve na yollar üzerinde bulunan kasa 5 balar posta arabalarınm zillerini pek az işitirlerdi. Bu devirde yel- kenli gemiler mıntakalar arasın - da münakalâtu aylarca süren bir yolculuktan sonra yapabilirdi. Bu devirde, cesur *eknik adamları ilk kendi kendine işliyen makinaları, karşısında, yapmıya uğraşıyorlar. söyle! Talebe — Keşkekçinin keşkek- lenmiş keşkek kepçesi! Muallim— Bravo sana yavrum, çünkü değme edebiyat kitapların- da tenafürün bu kadar canlı mi - saline rast gelmemiştim. ».. VIiL İNCİ SINIFTA Muallim — Lef ve neşri müşev- veş neye derler? Talebe — Galiba Arap derler efendim! 5 » * X UNCU SINIFTA met Efendi kimdir? Talebe — Hasta efendim, bu - gün gelmedi! i tüylerile yazılırdı. yalnız posta arabaları yapardı. Fe| muasır arkadaşlarının istihzaları | dı. Hâtıra kartı olarak yalnız kli -| sınıyoruz. Yemeğimizi a m saçına Muallim — Yirmi sekiz Meh - da bu güzel yazıyı gördük. | yat, hissi uyuşturmadan yapılırdı, Sakal taşımak tercih edilmedikçe bir mumun solgun şulesinde tıraş olunurdu. Posta kartı daha keşfo- lunmamıştı. Her nevi iş şifahen © lurdu. Telefon ve telgraf malüm de - ğildi, Mektuplar bin savaşla kaz Yazı kalemi yoktu, kurşun kalem de malüm değildi. Bir cevap alıncıya kadar haftalar geçerdi. Yalnız tiyatro pek basit dekorları ve iptidai va - sıtalarile müsahaba ve tenevvürü temin ederdi. Bugün asri surette inşa edilen bütün evlerde su tesisatı görüyo - ruz. Bir elekirik düğmesi, bütün elektrik lâmbalarının irtibatını te- min ediyor. Bugün elektrikle # pişiriyo - ruz, ütümüzü yapıyoruz, tozları a- lıyoruz. Ve daha bin türlü şey ya pPiyoruz. Elektrik geceyi gündüz- yapıyor, İnsan sesini bir saniyede yedi defa dünyanın her tarafına naklediyor. Telsiz telgraf ve tele- fon dünyanın bütün köşelerini bi- ribirine bağlıyor. Eskiden posta - ları icap ettiren ticari muamelât | şimdi telefon vasıtasile bir kaç da- kikada yapılıyor. Stenoğrafi ko « nuşulan kelimeleri âni vahitte tes- pit ediyor. Şimendiferler, seri pos İta vapurları, tayyareler, otobüsler i münakalâta tevassut ediyorlar, Fotoğraf makineleri bütün hâdi « satı tespit ediyor. Biz herkesin hus susi otomobile malik olacağı dey- re yanaşıyoruz, Devamı 8 inci sayıfada