Vakıttın Büyük Romanı Tefrika W8 KİMSESİZ 18 Nisan 1933 is Tamam; fakat bu işi yapa - * misin?, 'yenin Yüzüne bakıyor, ce - liyordu. Şadiye dedi ki: e Eğer burada olmazsa, baş - ii yerde ayni vazifeyi kabul kin, mecburiyetindeyim. Bunun bu işi yapabileceğimi zanne- diyorum, Eğer yapamıyacak ol- dm kabul etmezdim. © Alâ. Kızım Seniha on alti Yı 2 aşındadır. Mektepte bir türlü o- madı, Nihayet aldık. Fakat ben, Sğrusunu söyliyeyim onunla çok se olamıyorum. Bunun için, z md edecek birini isti- >— Seniha Hanıma hiç mü b z iç müreb- biye tutmadınız mı?, bire, Uç tane tuttum. Fakat hiç- Seni, 2<Sinemedi. Ama kabahat . değildi, onlardaydı. E - » mürebbiyeliği kendilerine Yapmış kadınlarla olamı - anladım.. Hele son bir e geldi. O bir âlemdi. tada benim ahbaplarım ara - ri intihabına kalkıştı. Bu 5 Din €si ortaya yeni bir mese- Didar Hanım biraz durdu, yas- d ığı Yastığı düzeltti, yerleşti ve m etti; kirk Oğlum, Senihanın yüzünü maz Yılda bir görür. Arayıp sor - biye irden bire, kızım fena ter- Onay diğini tutturdu. o Bunu, Muş afasına muhakkak biri sok- olacak. Kendiliğinden böyle “zin * aldırış etmezdi. Her neyse, ie gene arkadaşlık etme - te, Yatık görmüs Moş geldin #eldin. Şadiye hafifçe gülümsedi: nımefendi, dedi, Seniha Mama, 7 geçineceğimi tahmin Bini | Ben de tahısin Her gğendim. Hoşuma gittiniz. Yaban » Senihanın yanımda bir Biz, Sık, muamelesi de görmezsi - “Umazsınız da. Ben yalnız an hiç hoşlanmam. He - Siz Y ST gece misafirlerim vardır. Yalnızlıktan hoşlanır mısınız?. Mefey, di yalnızlığı severim hanı- via da iyi, Ben bir türlü Se- Muz, anlaşamadım, siz anlaşır- > neden fendi? ve Seniha kadarken, Beya- da | iğim kahkaha Ayasofya - öğ yulurdu Çırpıcı, Göksu, Böy, dane gezmelerinde, herekşin Man beğiydim. Hiçbir eğlenceden olmazdım. Daha o zaman - SA fire bayılırdım. b am Seniha Hanım sizin ediyorum. anlaşamadınız Diğ mamile aksime,. k # Hanım, parlak, kıvılcım- Sözleri, tavana baktı; a Tünay zan düşünüyorum da, to- Desing bana bu kadar benzeme- Yandan, Yaşıyorum. Babası da in - dir. Aysan erkeklerden değil - on ka gı si de mükemmel bir sa- V.D, izlağ Halbuki Seniha vah Md, e * Yaşıma rağmen, altı ya- — i, almaz, m. istediğini bil - gibi... Belki siz o - miz, gın biraz düzeltebilirsi - İtimat etmiye başladım. — Yenir, “ekküp ederim kanıme - “ eni . “yaşla konuştukça hoşuma » Artık müsaade et de Nakleden: Selâmi izzet sana sen diyeyim olmaz mı?. — İMifat telâkki ederim hanı - mefendi. — Aman pe iyi, ne aklı başın - da bir kızsm. Halbuki uzaktan u- İ zağa sizleri bize ne fena tanıtmış- lardı. Her neyse, artık bu evde kendini yabancı telâkki etme. Ken di evindesin, Sana kaç para ister - sen veririm. Alacağın parayı söy- lediler mi?. Didar Hanım, bunu biraz yut - kunarak söyledi. Şadiyenin vakur tavrı, ona para meselesinden bah- setmeyi o güçleştirmişti. Bereket versin Şadiye, derhal ve sıkılma- dan cevap verdi: — Söylediler hanımefendi, bi - liyorum. — İşine geliyor mu?. — Geliyor efendim. — Alâ kızım. Beni inşallah bü- yük bir dertten (o kurtarırsın.. Ha bak, Senihayı çağırmayı unutuyor dum. Onu bir kere tanı. Zile bastı, gelen hizmetçiye: — Senihaya söyle gelsin! dedi. Şi Kapı kapandı. Odada hafif bir sessizlik oldu. Didar Hanım, bü - tün söyliyeceklerini obir nefeste söylemiş, bitirmişti. Konuşacak hiçbir şey kalmamıştı. Dikkatle Şadiyeye bakıyordu. Ba'tıkça, genç kızm güzel, hem de çok güzel olduğunu farkediyor- du. Şadiyenin, güzeliğini arttıran kibarlığıydı. Didar Hanım da, çir* kinlerden nefret ederdi. Güzelliğe ne derece aczi varsa çirkinliğe de o.derece nefreti vardı. Şadiyenin güzelliği karşısmda bir daha hayran oldu: — Çok memnunum kızım, yü - züne baktıkça seviniyorum. Şu oğ lum kırk yılda bir kere iyi bir şey yaptı... İşte, Senihada geliyor. Dışarda bir ayak sesi duyuldu. Kapı açıldı. Şadiye, eşikte, ip in - cecik bir kız gördü. Lâcivert bir etek üzerine, kırmızı ipek bir blüz giymişti. İncecik belinde bir kemer vadrı. Yüzü renksiz fakat sıcak ve alımlıydı. Koyu saçları kıvırcıktı. Bu genç kız çirkin miydi?. Ha- yır, bu iri kadife gözlü kıza çirkin denilemezdi. Yorgun bakışları, yü zünün bütün çirkinliğini örtüyor « du. Didar Hanım; — İşte Seniha dedi, ona kısaca Senuş deriz. Eti senin, kemiği be - nim. Seniha güldü, iri gözlerini açtı: — Nineciğim, dedi, Şadiye Ha- nıma beni fena tanrtıyorsun. Bı - rakmız da, benim hakkımda ken - diliğinden bir fikir edinsin. Şadiye, Senihanın elini sıktı: — Fikir edindim bile Seniha, hanım. Sizinle iki arkadaş, biribi- rinden ayrılmaz iki dost olacağız. Şadiye, tatlı bir söz, candan bir hamle bekledi. İstedi ki, Seniha: “Abla!,, diye onun boynuna sarıl- sın. Fakat Senuş yerinden kımıl - damadı. Ses çıkarmadı. Onun ye - rine gene Didar Hanım cevap ver- ti, (Devamı var) Bir Ermeni kemancısının vefatı Hamparsun Efendi Papazyan isminde meşhur bir Ermeni ke - mancısı evvelki gün vefat oetmiş ve dün defnedilmiştir. Li Li . DI LI MI zZ ALAKA AKAN şmda kalmış parçalar da var). | vat, hukuk, fen kollarını içine al- Yeni 12 sözün karşılığı | ve kullanılışları 1 — NAĞME: Ezgi (Çok ezgi- li ezgili söylüyor.) 2 — NAJŞ: Cenaze, ölü (Cenazesini kaldırdı- lar.) (Ölüsünü gömdüler.) 3— NASIP: Pay (Aldın mı paymı?) 4 — NEFASET: Güzelik (Kon- yalı Hacr Baba ne güzel yemekler yapıyor.) S.— NEFER: Asker, ki- şi (Beş kişi yakalandı.) (Sekiz! asker bir araya gelince bir manga olur.) 6 — NİFAK: Bozgunculuk, iki yüzlülük (Bozgunculuk olan | bir yerde inkılâp işleri güç yürür.) (İki yüzlü adamlar kimsenin göz- | lerinin içine bakacak kadar pek yürekli değildirler.) 7 — NİMET: İyilik, rahatlık (Rahatlığın tadını iyice almak için sıkmtı çekmeli - dir.) 8 — NİSAP: Pay, kerte, tav (Mirastaki payı tam bir milyon liradır.) 9 — NİSPET: Yakınlık, ilişiklik (Lavrensin oenlellicens servisle yakmlığı vardır.) (Buğu ile su arasında ilişiklik vardır.) | 10 — NİZAM: Tözük, sıralama, | kural (Dünyanm en büyük kır mandanlarından biri olan aksak Timur, en büyük yasacılardan biri | idi. Devlet için tözükler yaptı.) 11 — NÜSHA: Sayı, tane, muska (Gazetemizin bu sayısında göre - ceğiniz haberler çok mühimdir.) (Yazdığın kitaptan birtane de bana gönder.) (Muska ile hastalık iyi olmaz.) 12 — NUTUK: Söz, konuşma, dil (Dilim tutuldu hiç bir şey söyliyemedim.) Yabancı sözlerin karşılıkları Kadıköy lisesi hocalarının buldukları karşılıklar Kahir — Üstün, ezen (Üstün bir toplulukla her şey yapılabilir.) (Onu, ezen gücü karşısında kimse dayanamaz.) Kail — Diyen, söyli- yen inanan (Bu sözleri söyliyen, düşünüp söylemiş.) (Bunu diyen ben değilim.) (Ahmedin suçlulu - Zuna ben inanamam.) Karar — Durma, düzü, sonsöz, sürek (Bir çok düşündükten sonra benim de- diğimde durdu.) (Bu işe bir düzü verelim de bitsin.) (Görüşmelerin ardından sonsözü verip dağıldık.) (Mart ayında havada sürek yok- tur.) Karz — Ödünç, borç (Sen- den borç alacaktım, sen benden önce davrandın.) (Ben kimseye ö- dünç para veremem.) Kast - Kur- ma, istiyerek, bilerek (Yaptığı su- çu kurarak yapanın cezası ağır 0- Tur.) (Sen bu işi bilerek yaptın.) (İstiyerek kimsenin işine engel ol- ma.) Kasavet — Tasa, gönüldar - lığı: (Sen tasa çekme, iş olacağı- na varir.) (Bana burada bir gönül darlığı çöktü, kalk gidelim.) Kub- be - Kubbe. Kudret - Güç (Gücüm yetmediği işe karışmam.) Kutsiyet « Kuthuluk (İşinin kutluluğunu göz önünde tutmıyanlar ilerliyemez.) Kurban — Kurban, Kur'a — Kura Mephut — Şaşkın (Bu işi senin yaptığını duyunca şaşkın kaldım.) Meblağ — Akçe tutarı (Bu evi bü- yük bir akçe tutarı karşılığı ak gibi (Dört ayaklılardan büyük bir bölüğü; söz gelişi, öküz, at, koyun ot yerler.) (Kelimelerin sonuna takılar koyarsak yeni kelimeler yapılır. Şunun gibi: “kış, .tan “kışlak,,.) Metbu — Uyulan (Ken dilerine uyulanlar her işte üstün- lüklerini göstermelidirler.) Metin — Özyazı (Bu kitapta özyazılar dı Misal — Örnek, benzer (Seni ken disine örnek edinse ya!) (Söyle - diğin sözlere benzer getirebilir misin?) Mübrem — Zorlu (Bk- mek, gaz, kömür en zorlu ihtiyag- larımızdandır.) Mücadele — Uğ- raşma, atışma (Sıtma uğraşması- na yeniden başlandı.) (Benimle a- tışacağına git doğruyu başkasın - İ dan sor.) Müphem — Karanlık, kapalı (Sözlerin pek karanlık bir şey anlıyamadım.) (Lakırdınım en | can alacak yerini kapalı geçti.) Müsmir — Kazançlı Çalışman bu işte kazançlı olmadı.) (Öğütlerim kazançlı olmadı, bildiğinden şaş- mıyorsun.) Mütecasir — Pekgözlü (Ne kadar da pekgözlü adam hiç bir şeyden yılmıyor.) 38 inci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Tâbi - Bağlı, uyan. Tabut - Sa- laca. Tâli . İkinci, arka. Tarih - — Tecil . Geri bırakma. Teemmül - İyi düşünme. Teenni -—. Tees süf . Gücenme. Teessür « Acınma. Teessüs - Kurulma. Tehir - Geri bırakma . Tekit . Perkleştirme. Telif - Uzlaştırma. Temin - Sağ- lamlaştırma. Tesir - İçlenme. 35 ve 5T inci ilkmektepler hocalarının | buldukları karşılıklar Tâbi - Bağlı olan. Tabut .—. Tâli . Arka, arkadan gelen. Ta- rih .—. Tecil. Ara verme. Te- dip - Yola getirme. Teemmül - —. Teenni - Yavaşça. Teessüf - Acı- ma, darılma. Teessür - Acı duy- ma, Teessüs - Temelleşme, Tehir - Geciktirme. Tekit - Sağlamlaştır- ma, Telif - oplama. Temin - İnan- dırma. Tesir - —. 23 üncü ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Tâbi - UUyan. Tabut . Ölü san- dığı. Tâli - Arka gelen. Teemmül - Düşünce, Tarih - Çağ. Tecil - Ge- ri bırakma. Tedip - Yola getirme. Teenni - Uyanıklık. Teessüf - Ü- zülme, Teessür - Dert. Teessüs - Kurulma, Tehir - Geri bırakmak. Tekit - Kuvvetlendirmek. Telif - Uzlaştırma. Temin . Sağlamlaş- tırmak, sağlamlık. Tesir - Yer et- me. İstiklâl lisesinden Mümtaz Zeki - Mustafa Niyazi Beylerin buldukları karşılıklar Icabet - Yetişmek, gelmek. (Dü günümüze geldiğiniz için çok se -| vindik doğrusu. Çağırmanıza güç- lükle yetişebildim.) İhtilâf - Anma günü. (Bu yil gök kurbanlarına büyük bir anma günü yapılacak. “Göte, ye anma | günleri yapıyoruz. Yurt sever bü- yük “Namık Kemal, i ne tez unut- tuk. (Tevfik Fikret) inanma günü yapıldı. Florinalı çukuru başnıda koyak sözler söyledi. Ihtikâr - Madrabazlık. (Kahve- de yapılan madrabazlık sonunda ortaya çıkarıldı. (Şeker) de bir madrabazlık olduğu açık. (55) kuruşken 75 e fırladı. İhtimal —. İhtiras Duygu. (Bu gece neler yazarsanız di ve döndü. Köylerimiz köylülerimiz görgülüdür Duygu- larım iyidir, dedi. (bisten) - duyduğunuzu İhtiva - İçine alma. (Bu kitap 20 hikâye, 4 nesiri içine almıştır. Darülfünun edebi - mıştır. İhtiyaç - İstek, istemek. Efendi, çarşıya in de istekleri- mizi düz. Bu yıl aüt damlasının is- teği 90.000 çeki süttür. Vilâyet meclisinde konuşuldu. Şehrin ka - zalara bağlanması için 4500 kilo- metre yol ister. İhtiyat - Yedek. (Bugün bir toplantı lâzım, Kâ- zım ve Nuri Beyler yedek azalığa seçildiler. (Cenk bütün hızile devam edi- yor. İlerdeki askerden başka ye - dek kıt'alar da cenge katıldılar. | (Andre) şimal kutbunu bulmağa giderken pedek yiyecekleri balon- dan atmıştı. (Birlik yedek parasını boş ye- İre öteye beriye harcıyamaz.) İspat -——.... İtham - Kötülemek. (Efendi, seni çalıcılıkla kötü « a Jüyorlar ne dersi "Türkân Yl « © mazı unutkanlıkla kötülüyordu. “ İttihaz » Kapma, konma. & Bugünkü toplantıda özlü karan © Yar kondu. ş 1 inci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Fark - Ayırt, anlayış, görüş. | Farzetmek - Almak, tutmak, yeri” ne koymok. Fasahat - Sözaçıklığı, sözdüzgünlüğü. Fasile - Bölük, ta- kım, sıra. oFatanet » Zeyreklik, keskinanlayış. Feza » Boşluk, orta, genişlik, açık, Fazla - Artık, çok. Felâket - Acı, uğursuzluk. Feragat Bırakma, vazgeçme. Fert . Tek, eşsiz, bir kimse, Fesat - Bozma, karıştırma, düzensizlik. Fesih - Fesh - Bo ma, dağıtma. 27 İnci ilkmektep hocalarının. buldukları karşılıklar . Zahit - Gereksiz. Zaman - Çağ. Zat - Kişi. Zebun - Düşkün. Zekâ - Ök. Zevat - Geçme, öğle. Zindan * Tomruk. Ziyan - Yitirme, Ziyaret » Gezmek, görmek. Zümre « Bölük. 7 inci ilkmektep hocalarının | buldukları karşılıklar 4 Nabız, Nabz - Damartaşı, Nam» zet - Ayrılan. Namus - Doğruluk. Naz - Uzgü. Nazım - Düzelten. Ne- şir, Nesir - Düz yazı. Nedamet * Acıma. Nesil - Soy, Neş'e - Sevinç. Neşir - Neşr - Yayma, Neşriyat ». Yaymalar. Netice - Bitim, Neza * het - Temizlik. Nezaket - İncelik; 1 inci ilkmektep hocalarının K buldukları karşılıklar Sabah - Günaydın. Sabık » Ges gen, eski, bundan evvelki, önceki. aabır - Dayanma, çekme, sesçi karmamak. Sadaka - Korunma ver gisi gönülden verim. Sade - Düz, süssüz, karışık olmıyan. Saadet £ Kutluluk, Saf - Karışıksız. Bön, J arı yürekli, Safi - Temizlik, susuz, su katılmamış. Sahil - Kıyı. Sahi; Benimseyen, Ağa, Er. Sahh Yparak yüzü. Sahne - Meyd görünme ytri, oyun yeri. j 44 üncül ükmektep hocalarının buldukları karşılıklar zi Tabi - Uyan. Tabut - aal, ölü. kutusu. Tali - İkinci. Tecil « Geri brrakmak, Teemmül - Düşünüp ta: şınma. Teenni - Sakınmak. Tees - © (Elbeyi) köyleri gez. |; “7 eesür - Üzüntü, içlemieği yapılı, | acı duymak. Teessüs - Yerleşm Tehir » Geciktirme, geri b Tekit - Sağlamlaştırma, Telif - Iz laştırma, arabulma. Temin - $ lama bağlama, inandırma, bul“ mak. Tesir - İçe işleme, dokun « mak. a