ni 933 5 Büyük Romanı *Z Nisan 1933 — Aman kızım, ne münasebet? İ — Şimdi avukat Nafiz Beye gittim. Paşa babamın bütün | e Nafiz Bey bakardı. Bana ka - | Mk Balıkpazarında iki küçük m kân kalmış. Onlardan da ayda | ay lira kadar bir şey alacağım. tün param bu, Şefika Hanım hayretle iza bakıyordu. —Sihi mi sö: Şadiye, acı a işle genç ylüyorsun Şadiye? » cı gülümsedi: di Nafi ylüyorum hanımefen- di y bütün hesapları ver- — Peki, ya konak?. © eği merhun. Yarın öbür ra Bey ri çıkarılacak. Na » j ir, >orcu bile ödiyeceğini i.. i Biri Ben, babam ölünce min İyi olmıyacağmı bili » me oje bu derecesini tah * Li? miyordum. Babamın ölümü ni mahvetti, > Şadiye, evlâdım, beni çok müteessir ediyorsun. Şefika Hanımın gözleri dol - Buştu. Şadiye, bu samimi tees * sürden çok mütehassis oldu. Fa- at ağlamadı.. Onun gözleri ya - şarmadı İki aydanberi öyle çok BÖZ yaşı dökmüştü, ki ağlamak - tan şifa bu'mryor, teselli ummı - yordu.. Dedi ki: — Siz de benim » değil mi?, “ Sizde benim ne Yapacağımı, nasıl düşünüyorsunuz. Bu: ken ne y e - Ne yaptın?, - Bir iş idarehanesine girdim.. N 2 söyleme. > Girdim, iş istedim. Bir ai yanında, çocuklara lale YE Okuturum. te kaldığımı ladım.. , Şadiyenin latırken, öyl bakarım, onla- , dedim.. Ne vaziyet - © zaman daha iyi an- sesinde, bunları an - i € bir ahenk vardı, ki sam Hanım, çocukluğundanbe- m ıdığı bu genç kızı tanıyamı - ve Karşısında konuşan, baş- r Şadiyeydi sanki, Sordu: A Sahiden, bir an iyelik mi ya, — İstemek n endi?. Benim *ğe hakk Sâm aile yanmda pmak istiyor - & demek Hanıme- artık hiç bir sey İs- ım yok.. ONebulur. Ginmem ye yekkür edeceğim., Ge- ileri âzım.. Dükkünlarda satış Ma yapamam.. Tayyare ve nde oturamam. Daktilo - ii, e Daha iyi bir iş bul- Alım öm yek.. F bile; ' Bilirim, fakat b bu d sem m bir tahsilin mahsulü © Mer halde, iyi bir aile ya- urmam, benim için en bi, müge yordu. Şefika Hanım kiş ©t düşündü, sonra dedi — Ak : Yor çü başka bir şey geli - — ağ Ne seliyor hanrmefendi?, a biz ii #üzel bir kızsın, namus- “zen, evlensen.... ACI acı güldü: Sukolay maş banrmefendi ? Tasız » Bu zamanda, on pa- alıp * yada kalmış bir kızı kim ayır hanımefendi, şimdi- İk Kaç? dilik ee güsünemiyeceğim. Gul; adiye de Pelin, yok, Herkes gibi ben ğrm, Şadiyenin, hakkı vardı. gibi şaşaladı- | geçineceğimi | aptım, biliyor Musunuz? $ bulmamdan başka ya- | atla mücadeleye başlıyaca- İ Kapısı vuruldu. Tefrika N.4 | KİMSESİZ Nakleden: Selâmi izzet | Yeni 14kelimenin karşılığı — Peki kızm, ben sana nasıl yardım edebilirim?. — Söyledim hanrmefendi, si - | zin çok tanıdıklarınız var.. İyi bir | aile yanına beni yerleştirebilir - | siniz.. Bu esnada kapı açıldı.. İçeriye | İ Şefika Hanımın kocası Hüsnü| Bey girdi. Yanında bir genç kız| İ vardı.. Şadiyeyi görünce durala - | dılar,. o Hüsnü Beyin yanındaki | genç, Şadiyeyi görünce, hafiften | sendeledi, Bir adım ileri, sonra | bir adım geri attı. . Hüsnü Bey ilerledi: — Hoş geldin Şadiye. Sözünü kesmedim ya... Eğer hizmetçi ha- | ber verseydi, rahatsız etmezdim.. Yemeğe bir misafir getirdim de,. Şefika Hanım, gelen misafirin elini sıktı... Şadiye önüne bakıyordu. İş idarehanesinden çıkarken, otomobilde gördüğü genci tanı - muşti... Bu uzunca boylu, mütenasip endamlı, genç olmasına rağmen, saçları kırlaşmış, kalın etli dudak- ih, kırpık sarı bıyıklı, bir gençti .. Bağa gözlüklerinin altında, uzun kıvırcık kirpiklerin gölgelediği elâ iri gözleri, yarı hülyalı, yarı azimli | bir ifadevle ışıldıyordu. Hüsnü Bey: — Şadiye, dedi, Nâsır Beyi ta - nımazsın değil mi?. Sana tak - dim ederim.. Nâsır Bey gülümsedi. Kalm İ dudaklarınm arasından, bembe - İ vaz, pürüzsüz dizi dişleri görün - f dü. Elimi uzattı. Dişlerini biraz kısarak konuşuyordu! b — Müşerref oldum, hanımefen- İ.. — Memnun oldum Beyefendi. Hüsnü Bey izaheti: i o — Nâsir çok eski dostumuz “| | dur.. Fakat İstanbulda oturduğu | yoktur ki... Maden müfettişi,. | Durmadan gezer, çat orda, çat burda, çat kapı arkasında... Kâh “nadoluda, kâh Avrupada.. Şadiye, yan gözle Nâsıra bakı - yordu.. Hayatta çalışmak, uğraş - mak, didinmek için yaratılmış bir erkekti.. Yürüdüğü yolu, attı - İ ğı adımları bilen erkeklerdendi. tu, bir bakışta anlaşılıyordu. Ona ta etti.. Nâsır, Şefika Hanımla konuşu” yordu.. Şadiye, ne söylediğini an- lamıyor, yalnız madeni bir ıslık gibi, dişlerin arasından çıkan #€- sini duyuyordu; çünkü Hüsnü Bey: — Kusura bakma Şadiye, di- yordu, senin burada olduğunu bil- seydim, Nâsırı getirmezdim.. Se İ nin derdin kendine yetiyor, ya - | bancı bir insanla oturmak, konuş- mak, yemek yemek istemezdin belki... Bu candan samimiyet karşısın - da, Şadiye bir daha dülümsedi: — Bu hususlarda beni hiç kale almayın beyefendi. Artık her şeyi hoş görüyorum. Nâsır beyi getir - diğinize de iyi ettiniz. Hizmetçi yemeğin hazır oldu - ğunu haber verdi: — Yemeğe buyurunuz. Da Şadiye, küçük bir evin, bir oda” smı kiralamıştı. — Giriniz, Ev sahiplerinin küçük, sevimli ve kullamlışları 1 — HAPT: Matolmak, matet- mek, baskınlık, susturmak, apışıp kalmak. Plâlon insan tüysüz ve İki oyaklı bir mahlüktur deyince Diyojen yolun- müş bir tavuğu uzatlı: “— İşte Pl&tonun adamı, dedi, Plâton yaptığı bu yanlışlık yüzün den cevap veremedi matoldu. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. Avukat öyle söyledi ki karşı tarafı susturdu, Öyle güzel konuşuyor ki ona karşı koymak için hazırlananlar mantığı üstünde apışıp kalıyorlar. 2 — HACIM: Büyüklük “— Bu odanın büyüklüğü ne kadar- dır? “— Beş metre boyu, var, 3 — HAİL: Engel Eğer önümüze deniz saydı, nerelere kadar gidecektik. 4 — HAİZ: Olan, li Üçüncü rütbeden pışanı olan Mitat Efendi değerli işlerle uğraşırdı. 5 — HAMİ: Koruyan, koruyu- Gu, elinden tutan, arka. Kendi gücümden başka koruyucum üç metre eni engel olma- Elinden tutanı olmasaydı o bu işte de yaya kalırdı. Arkası olduğu için boyuna şımarı- yor ya! 6 — HAPS: Kapamak, kapan- mak, tıkmak. Kendi kendini odasına kapadı di- şarıya çıkmıyor. Gözünü aç kodese tıkarlar ha! | 7 — HARÇ: Elden çıkarmak, | iş, kumla karışık çimento, katgı. Bütün paralarımı ölden çıkardım. Bu onun yapacağı iş değildir. İyi bir aşure yapmak için bol katgı almalı, 8 — HASAR: Ziyan Gilneş açınca kır kahpecileri siyan- dan kurtuldular, 9 — HASLET: Yaratılış, (olum bitim) Yaradılışı öyle. Oldum bittim o ma- ne mollalıktan kurtulamadı. 10 — HASM: Yar, karşısındaki İyi tavla oynuyor amma karşısın daki zar sektirmiyor. 11 — HASTA: Sağlıksız Sağlıksızlar sağlık yurtlarına yatı- rılırlar. 12 — HAZAN: Güz, sonbahar, | Yaprak dökümü Daha güze epey zaman var. Sonbaharda meyvalar olgunlaşır. Yaprak dökümü sağlıksız bir Mev simdir, 13 — HAZİNE: Kasa 14 — HAVİ: İçine alan Bu kadar dolgun bilgiyi içine alan bir kitap daha görmedim. Yabancı sözlerin karşılıkları Kadıköy Lisesi hocalarının buldukları karşılıklar Fark — Ayrılık, benzeyiş, ayır- ma, seçme, tanıma, sezme (Kar - deslerimin yaşları arasında on yıl ayrılık var.) (Ketenle ipek arasın- daki benzeyiş gözle görülecek ka- PE girdi: —— Mektup geldi Şadiye Ha - nım. — Teşekür ederim yavrum, ver, Kız mektubu verdi ve çıktı. Şadiye, zarfın üzerinde, Şefika Hanımın yazısmı tanıdı, fakat zarfı birdenbire açmadı. (Devamt var) LAK dar bellidir.) ( birimizden pek seç a dün gi rü in.) (Son gün- düşkünlük se- | Farz — Tut (Tutalım grudur bur- dan ne çıkar?) (Bu odanın uzun-| luğunu sekiz, enini beş metre tun ölçüsü ne eder?) Fasahat — | Yanlışsız söyleyiş (Ahmet İ Fransızcadaki yanlışsız söylej herkesçe tanınmıştır.) o Fasile —| Takım (Çiçekler gösterdikleri ay- rılıklara göre takımlara ayrılırlar) Fatanet — Anlayış (Bu işte terdiğin anlayış seni kazanca türdü) Faza — Gökboşluğu (Gök- boşluğu 8 nı bile bilmediğimiz sayısız yıldızlarla doludur.) Faz- — Artık, yararsız (Artık mal vi ) tu. tu ki du.) Feragat — Vazgeçme, elçek- göztokluğu (Alacağımdan V mem.) (O, bu işte doğru- su göztokluğu gösterdi.) Fert Tek, kimse (Teklerden topluluk doğar.) (Hiç bir kimse yurdun yükselmesi için çalışmaktan geri duramaz) Fesat — Bozukluk, ka- rışıkirk, yolsuzluk (Balkan save şında ekilen bozukluk tohur j vendirdi.) (Almanyada me, rışıklıklara yol açtılar.) (işler luk karıştığını gördüm düzeltniye çalışıyorum.) Fesih — Bozma, kaldırma (Aramızdaki ortaklığı bozduk.) (Abdülhamit 1295 te ilk Millet meclisini & dı.). İstiklâl lisesinden Mustafa Niyari » Mümtaz Zeki Beylerin buldukları karşılıklar Efsane - Masal (“Ergenekon,, bize kadar gelmiş Türklüğü öğen bir yöniakir).) Kene - rk il - Başarabilen, koca, adamı. 5 bu işin tam adamıdır) Elbet - İster istemez. Elim - Acıklı, yürek sızlatan. (Nazlı ile Çetin için bu ayrılık çok acıklı oldu.) (Aman, Aman görme halleri pek acıklı.) Emanet - Bırakı a bırakıyı aldr- ralım) Emare — İp ucu, iz (Şakir Beyin köşkünü soyanlar bir ip ucu | bile bırakmadan sıvışabilmişler - di.) Emel - Dilek (o (Turhanmen büyük dileği Sevinçle evlenmekti) Emin - Korkusuz inanılacak. (Bu yol korkusuzdur.) (Peri için Oğuz inanılacak bir adam olmaktan çok uzaktı.) Emniyet - Dirlik, düzen- İ lik, inanç (Jandarma ve polis ül- | künün dirlik başlarıdır.) (Ne zi- ya ar efendim, Sana ini olduktan sonra. . . -) İstanbul 35, 57 inci ilkmektepler hocalarının buldukları karşılıklar | | Bakaya - Geri kalan. Basiret - Uyanıklık. Basit - . .. Bazan - Arada. Belâ - Kötülük. Belâhet - Aptallık, Beraet - Kurtuluş. Be « Buyrultu. Berbat - Bozuk, bitkin. Bereket - Bolluk. Beşaşet - Güler yüzlülük. Beşeriyet - Kişilik. Bezil (Bezi) » Dağıtmak. 45 inej ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya - Artan, Basiret - Gör- gülü, Basit - Düz. Bazan - Arasıra, Belâ - Ağırlık, sıkıntı. Belâhet - Bönlük. Beraet « Kurtulma, Berat Berbat - Bozuk. Bereket - Bolluk. Beşaşet - Güler yüzlü, Be- şeriyet -..... Bezi - Esirgememek 13 üncü ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya - Geri kalan, artan. Basiret - İleri geri düşünmek, gör- mek. Basit - Kolay. Bazan . Arast- ra, Belâ - Kötülük. Belâhat - Ka- İm kafa, bön. Beraet - Suçsuzluk. Berat - Buyrultu, buyruk, Berbat - | Kötü, karma karışık. Bereket - Bolluk, çokluk, artma. Besaset - j Güler yüzlülük, güleçlik, Beseri- i yet - Kisilik, adamlık. Bezi - Esir- gememek, bol bol vermek. İ ee ——ğ—ğ—ğ—ğ——— Parasız otomobile binmek TT DKL İMİZ | “EA AKK YT ıcı ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya »- Arta kalan, Basiret « Uyanıklık. Basit - Kolay. Bazan - Arasıra. Belâ - Engel. Beraet- Kurtuluş, sıyrılma, Berat -.... Berbat - Bozukluk. Bereket - Çu- Zuluk, bolluk. Beşaşet - Güleryüz. Beşeriyet - Bezil - Saçmak. 38 inci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya - Artık, Basiret » Uya» nrklık. Basit - Sade. Bazan - Ara sıra, Belâ - Tasa. Belâhet - Bön lük. Beraet - İlişiksizlik. Berat - Berbat - Kötü, fena. Bere- ket - Bolluk. Beşaşet - Güleçlik. Beşeriyet - Kişilik. Bezil - Bol bol 36 ıncı Üükmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya » Artıklar. o Basiret « İçle görme. Basit - Düz, açık. Ba» zan « Çağ çağ, Belâ - Tasa, sıkın tı, Belâhet - Bönlük, Beraet « Suç» suzluk. Berat - Kurtuluş koçanı. Berbat » Kötü, bozuk, pis. Bereket - Bolluk. Beşaşet - Güler yüz. Be- şeriyet - Kişilik, Bezil - Esirgeme" mek, 23 üncü ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Bakaya - Artıklar. Basiret Uyanıklık. Basit - Kolay, Bazan * Arasıra. Belâ - Sıkıntı. Belâhet - Bönlük, Beraet - Suçtan kurtulma. Berat - Buyrultu. Berbat « Bozuk. Bereket - Bolluk. Beşaşet - Cive* leklik. Beşeriyet - Adamlık. Bezil - Saçmak. 33 üncü ilkmektep hocalarının" buldukları karşılıklar Bakaya - Artıklar. Basiret - De* rin görme, Basit - Tek, düz, yak nız, dar, bön. Bazan - Arasıra. “ Belâ - Sıkıntı, Belâhet - Bönlük, epsenlik (Manisa taraflarında). Beraret - Temizlenmek, kurtul z mak. Berat - Buyrultü. Berbat * Kirli, bitkin. Bereket - Bolluk. Be" şaşet - Güleçlik, Beşeriyet - Adam- | İrk, kişilik. Bezil - Saçmak. & Alman film san'atkârları şehrimizde çeviriyorlar Tanınmış Alman sinema artist- 4 lerinden Güstav Fröylih te bugün ve ya yarın şehrimize gelecektir. Alman artisti bazı kısımları mem - leketimizde geçen bir filmde oy » “ namaktadır. Bu filmin buraya ait sahneleri artistler geldikten son * ra çevrilecektir. i Buraya gelen filmi çeviren şir- ketin bir mümessili burada di kimselerle görüşerek film için kas “ dm ve erkek figüranlar angaje el : miştir. $ —> 3 istedikleri yetmiyor gibi Arnavut Enver ve Reşat ismin de iki şahıs evvelki gece yarısın * İ dan sonra adamakıllı içmişler ve Aksarayda şoför Burhanın otome biline binerek parasız safa sürm istemişlerdir. Burhan bu pi müşterileri kabul etmek isteme ce kavga çıkmış, kavgaya But nın kardeşi Haydar da karışmış tır. Neticede Enverle Reşat bıçak: larını çekerek Burhanla Haydar üzerine atılmışlar ve iki karı yaralıyarak kaçmışlardır. Burh yarası ağır olduğu için ifadesi a* İmmadan, hastahaneye yatı tır, Felemenk maslahatgüz ar Felemenk sefareti maslâhatgü- zarlığına tayin edilen baron rinksma Toye Sloten zevcesiy birlikte şehrimize gelmiş, Anka “ raya gitmiştir. İ