-j | : muştu. Hırsızlığma ait kâfi delil Nahit Bey kahve meraklısıy - dı. Khave bir çay iki.. Fakat çayı #ünde bir, ikiden fazla içmediği halde, kahveyi saatte, yarım saat - te bir isterdi. Dairede bin tenbihle iyi kötü bazı kahveler içer, fakat asıl ağ - Zzmın tadını evinde bulmak arzu ederdi. Ama nasıl?. Karısı öldükten sonra tuttuğu ârap ve köylü hizmetçilerin ba - şmda durarak kahveler yaptırırdı. Onlara öğrettiğine kail olarak eve gelir gelmez kahveyi sıraya bindi- tir, birini müteakip ötekini içer, i- Şerdi. Fakat.. Daha tam manasile ta- dı damağında kalacak bir kahve İçmemişti. Kadınların hiçbiri bir türlü ayni derecede kuvvetli ve İezzetli kahve (o yapamıyordu. Bir iki defa şöyle az çok tatlı bir kah- ve içiyor, arkasından sade suya, kötü, tatsız tuzsuz bir şey geliyor du. Bir gün emektar hizmetçisi Fe - raşet kalfanın daireden gelir gel - mez hazırladığı kahveden bir yu dum çekince hayretle durdu: — Feraset, dedi. Bu tam kıva mında kahve olmuş. Eline sağlık. Feraset kalfa efendisinin ya - mından ayrılır ayrılmaz aşağıki o- dada kendisini bekliyen komşu - mun hizmetçisi Dildara: — Gördün mü ettiğim haltı! dedi. Sana pişirdiğim kahveyi be- ye götürmüşüm. — Ne olur?. ade edermisiniz ? — Ne olacak, şimdi durup din: lenmeden kahve pişirmeli. ihtiyatlı hırsız Bir akşam sinemaya, oradan bir dostuna giderek geç vakit evi- ne dönen Ulvi, sırtındaki elbise - lerle kaldığımı anladı: Evet hırsız girmiş, bütün elbi- selerini taşımıştı. Aradılar, tara - dılar. Bir takım adamları yakala - dılar. Karakola getirdiler. Nihayet bunlardan birisi Ulviye ait elbi - seleri sattığı şüphesile mhakemeye verildi. Muhakemede hırsız, vekil tut- bulunamadığı için beraet etti, Fa - kat mahkeme © salonundan çıkar çıkmaz, koridorda bir sıraya çök- müş, oturmuştu. Avuaktı ona: — Ne oturuyorsun?, Beraet et- tin, gitsene.. — Biraz sabret. Ulvi Bey gitsin de sonra,. Fakat şirket ona aylık vermi — Neden?. yor, toptan satacağı yakalar üze- — Karanlıkta farkında olma - | rinden komisyon vermeyi taahhüt dı, sokağa çıkınca sırtımdaki el - | ediyordu. biseleri belki tanır, nafile aramız Cemil de buna razıydı. Mete - büsbütün açılmasın. liksiz dolaşmaktansa üç beş ne sa“ Cemil senelerce aç biilâç dolaş- tıktan, işsizlikten harap olduktan sonra nihayet bir şirketin mümes- silliğini elde etti. Bir lâstik yaka salan şirketin mümessilliği.. Moana | arsa üç beş komisyon almak, iler- Dört ayaklı mahlük'ar de fazla satıp fazla kazanmak. Fena değildi. Ancak Anadoluda satış yapılacaktı. Şirket ona yol parası verdi ve bir gün Cemilin trene binmesi kararlaştı. Cemil o- turduğu odadan birkaç pırtıl eş - yasını kurtarmak için elindeki pa- ranın beş lirasını vermiye, mahal- lede şuna buna taktığı yedi bu - çuk lirayı ödemiye mecbur olun - ca sabah Haydarpaşaya © geldiği zaman elindeki bilet parası suyu- nu çekmişti. Cemil tam tren kalkacağı sıra- da kendini bir vagondan içeri at- tı. Niyeti İzmiti boylamaktı. Tren kalktı. Cemil bir kenara oturmuş, mukadderatını bekliyordu. Kon - Hoen — Bana dört ayaklılardan birini söyle bakayım, Talebe—Masa efendim... EĞLENCELİ YAZILAR — Hanımefendi size yerimi takdim etmeme müsa. — Teşekkür ederim efendim zaten yorulmuştum. Hanım — Haydi kuzum .. Tamiri bitir. Banyoya gireceğim Amele — Girecekseniz girin. ven rahetsiz olmam efendim. © Ümit dünyası © — Benim için ehemmiyet: yok. insan genç olusa avakta durmaktan yorulmaz. ie Km nar İİ yg yag gg trol memuru karşıdan görününce | mite de bir saatlik yol kalmıştı. ayağa kalktı, Karışıklığa (getirip | Cemil tekrar kendini trene attı. kontrolun gözünden kaçmak isti - | Fakat bu seferki kontrol memuru yordu. Yakalandı, söyliyecek sözü | ötekilerin hiçbirine benzemiyor - olmadığı için memur arkasına bir | du. Cemil arkasma yediği tekme- tekma atıp onu ilk istasyonda a -İnin acısını unutamıyordu. Ondan şağı savurdu. evvelkilerin hepsi bunun yanında Fakat Cemil tren tam kalkaca; | oksama kabilindendi. ğı sırada tekrar vagonlardan bi - Cemil belinedn aşağısını uğuş- rine atladı. Gene yakalandı, bu) tururken Arif Bey yanına geldi: sefer başka bir kontrol memuru o- — Demek, lâstik yaka işi ya- nun arkasma daha hızlı bir tekme | pacaksın ha.. fena değil. Bari bu savurdu. Tren durunca onu aşağı) işte ümidin var mı Cemil?. savurdu. Cemil gene yılmadı. Tren Arif yediği tekmenin acısıyla kalkarken kendini & vagonlardan içinden inliyerek ve arkasını gös- birine attı, tererek: Bu vagonda bir tanıdık rasgel- — Onda ümidim çok ama bun- di, seyahatinin maksadını anlattı. | da ümidim kalmadı., — Arif Bey, dedi. Şu pakette -| (Dedi. ki yakalardan bin tane satsam . . dönerken cebimde 50 lira olaack. Ter biy eli hayvan Bir kasap dükkânında iri bir 50 lira da bugün mühim bir ser - mayedir. köpek gören müşteri kasaba sor Arif Bey de işsizlerden biri ol- | muş: duğu için Cemilin anlattıklarını| o — Bu hayvan, böyle başıboş kulaklarını açmış dinliyordu. dükkânda dolaşıyor. Etleri yemez Kontrol memuru Cemilin s5 - | mi?. zünü balla kesti ve istasyonda bir) (— Hayır terbiye edildiği için tekme daha yeyip aşağı indi. İz -İyemez, sade yalar.. ii dai carı Ali Fikri Efendi oğlunu ev « lendirmişti. Konusu komşusu gibi onunla alışveriş eden birçok tacir- Asmaaltında meşhur yağ tüe- mağazasının civarmda < bulunan, ler de düğüne gelmişler, birçok hediyeler getirmişlerdi. Yemekten sonra Ali Fikri Efendi misafirleri: ni evin büyük salonunda bırakarak hareme gitti. Misafirlerin hepsi biribirlerini tanıdıkları için salonda lâf lâfı aç- tı ve getirilen hediyelerden bahse » dilmiye başlandı. Bir çuval taciri: — Ben, on kişilik bir çay takı * mı getirdim. i Dedi. ş —Benon altı fincanlık bir kahve takımı hediye ettim. 3 — Ben de yirmi dört kişilik bir sofra takımı.. ' Bir köşede ev sahibinin ikram etiği cigarayı içen çuval tüccarı Hayım Efendi herkesin kendisine baktığını görünce: — Ben de yüz kişiye çorba dar ğılmıya yarıyacak bir kaşık yetir « dim, dedi.. g Ağız tadı Bir ingiliz misyoneri Afrika vahşilerinden bir kabile arasmda | aylarca kalarak bu kabileyi haris tiyan etmek istemişti. Verdiği derslerin artık kabile halkını iyi « den iyiye uyandırdığına kail ola- © rak bir gün reislerinden birine sordu: i — Dostum, İngilizleri mi da - ha çok seversiniz, Fransızları mı?, i — Biz İngilizleri daha çok se * veriz. İngiliz misyonerinin iftiharla | kolları kabardı. — Neden?, — Etleri daha tatlı oluyor. Bebek Küçük Feridenin bayramda hediye gelen koca bebeği kırıl » mıştı. Annesi bu güzel oyuncağı verdi. a Bir hafta sonra Feride annesile beraber tamirciye gittiler. Adam bebeği aradı, taradı. Karışık dük- kânın her tarafını yokladı, bula « madı. Feride bin türlü eşyanm içinde kendi bebeğinin bir | türlü ortaya çıkmadığını görünce dük kön sahibine: v — Adını bilmiyorsunuz da on- dan bulamadmız! Bebeğimin adı | Leylâdır! dedi. d .. — Bana yirmi beş lira borçlu ol- duğunu unut miyorsun ya 2. — Şey!. Evet, ebedi bir ve tarlık borçlu olduğumu biç unu tur” muyum ? kai Aliyi a İM e halli