in Lâmra çayı hazırlıyor, ben yar- drm ediyordum. İşi bitirdik. Lâmia fincanları dağıttı. Bir aralık, yandaki küçük oda - da benden bahsedildiğini duydum. Lâmia söylüyordu: — Yalan söylememişim değil mi?.. Bedia teyzemi güzel bulmu- Yör musunuz? Bir ses cevap verdi: — Güzelliği o kadar şayanı dik- kat değil. Asıl güzelliği safiyetin- de.. Bir genç kız kadar saf... Koca $ı çok kerata şeymiş muhakkak, kadının safiyetini ihlâl etmemiş. Bütün kulak kesilmiştim. Lâmi Mi nın cevabmı dinledim. — Bedia teyzemin kocası çok iyi bir adamdı. Her halde sizden çok daha iyi idi. — Olabilir... Herhalde çok iyi olmak budala olmakla müsavidir teyzenizin safiyeti de bu budalalıktan ileri geliyor.. Yani kocasının budalalığından. — Bu hususta sizinle münaka - şa edemiyeceğim. Her halde Be - din teyzem güzeldir. Hem de sahte yapma güzel değil. Yüzünde boya değil, pudra bile yok.. Kadife gibi bir teni vardır. Gündüz gözile gör seniz. Nazif Beyin mukabelesi beni ku laklarıma kadar kızarttı. Biraz se sini alçaltarak dedi ki: | — Şöyle bir gündüz gözile gör- mek pek fena olmıyacak.. li Lâmia güldü: — Nazif Bey, bir genç kızla ko- .Duşluğunuzu unutuyormusunuz. —liknintey sizikie konuştuğum için açık konuşuyorum ya.. Fakat siz de verdiğim derslerden istifa - de edecek kabiliyet yok. Lâmia, her türlü mevzuu konu- 4) şan kızlardandı. Bu söze güldü: — Siz de artık ders vermekten vaz geçin öyleyse, :, Sonra ilâve etti; — Şimdi ben size bir nasihat ve reyim: Bediaya dikkatli bakın, Eşi kolay kolay bulunur kadınlardan değildir. — Farkındayım kızım.. Teyze « niz güzel kadın. İyi reçel yapar, iyi dolap yerleştirir. Tam bir ev ka dımı olduğu belli... — Bunlarla alay mt ediyorsu » nuz?.. Bunlar birer meziyettir. — Muhakkak, muhakkak amma ben takdirden acizim... Raşide seslendi: — Lâmia, şeker bekliyorum. Koştum, şekerliği aldım, Lâmia ile karşılaştık. O geçti. Arkadan Nazif bey geliyordu. Bana biraz daha dikkatli baktı. Bakıştık, Ben Yürüdüm. Nazif beyin hakkı vardı. Ben tam bir ev kadınıyım amma, he « üz'tam bir salon kadını olama - dım. Acemiyim. Henüz açılama - dım. Kalabalık içine girdim mi, ser “ bes davranamıyorum. Üzerime bir *ükütilik çöküyor. > , Geç vakit Raşidenin kur yaptı - i Refik bey geldi. Raşidenin yü - baktım. Tamamile değişti. ||» Kaşlarını çatıklığı düzeldi. Bakış. üre purıldadı. ” , Bu aralık gramofona Estrella - | ğin bir plâkını koydular. 4 İspanyol musikisi güneş kokar, Mağmelerinde ılık bir gecenin, ya- *ninlerle, gölgesiz güneşte ya - Ban bin bir çiçeğin kokusu vardır.. kuraklıktan çatlıyan yer » göz kamaştıran denizler, göz Me a Mp vee Yazan: Mediha Münir alabildiğine yükselen mavi gök - ler taahyyül ederim. İspanyol musikisi beni sarhoş eder. Dalmış dinlerken, omuz başım- da bir ses duydum. İliklerime ka - dar ürperdim. Nazif Bey eğilmiş: — İspanyol havalarını çok be - ğeniyorsunuz değil mi?.. diyordu, ben de böğenirim.. Bu havayı si - zinle beraber dinlediğim için mem nunum. ; Bu söze ne mâna vereyim? Kabahat işlerken yakalanmış bir çocuk gibi idim. dedim ki: — Beğendiğimi nereden biliyor sunuz beyefendi?.. Muhayyeleniz epey geniş.. — Hayır hanımefendi. Ben mu» siki dinlerken, benimle beraber dinliyenlerin yüzlerine bakarım ve yüz çizgilerinden içlerinden geçe- ni anlarım... Sizi temin ederim, ki yüzünüzden içinizden geçenleri an lamak çok kolay oluyor. Ağzmiz kapalı dururken bile konuşuyor - sunuz, çünkü gözleriniz konuşu - yor.. Siz bir harikasmız.. — Evet, reçel yapan, iyi dolap yerleştiren bir hârika!.. ” Bu mukabelemi soğuk kanlılık- la karşıladı. Gülümsedi, hoşuna gitti, cevap verecekti. Vakit bırak madım. Devam ettim: — Filvaki iyi tahmin ettiniz. Sa hiden reçel yaparım ve iyi dolap i yerleştiririm. Fakat bu meşgalem arasında musiki ile de meşgul ol- dum. —— Sanatkâr olduğunuza.emi » nim... Demin dinlemenizi seyreder ken buna kanaat getirdim. Nazif beyin bu son sözü üzerine irkildim. Ne diye mütemadiyen ba na bakıyordu?.. Gözlerini üzerim - den ayırmamak salâhiyetini kim « den almıştı?.. Bunları açıkça söy- liyecektim. Teyzem uzaktan seslendi: — Bedia, biraz bana gelir mi - sin?. Nazif bey önümde iğildi: — Güle güle gidiniz hanımefen- di.. Esasen gitmeseydiniz, beni ko vacaktınız.. Dedim ya, yüzünüze bakınca, içinizden geçenleri der - bal anlıyorum. Omuz silktim, teyzemin yanına gittim. dedi ki: — M. Estrella, Chant de la gi - tave'yi çalacak, Fakat muhakkak bir kadının beraber söylemesini istiyor. Raşidnein nezlesi varmış, sesi kısık. Rica ederim sen söyle. Hayretle teyzeme baktım: — Ne söylüyorsunuz teyze.. Fil vaki ben şarkı söylerim amma, ken dim için söylerim. Ders falan almış değilim... Chant de la gitave'yi de bilirim amma, herkesin içinde söy liyemem.. v a (Devamı bar) Yeni bütçe Belediye bütçe encümeni dün toplanmış, belediyenin 933 bütçe- si etrafında müzakerede bulun - muştur. İçtimaa vali ve. belediye reisi Muhittin Bey de iştirak etmiş tir, ir Ne kadar et yiyoruz ? Tutulan bir istatistiğe göre İs - tanbulda her gün 3 bin koyun ve kuzu ile 450 sığır kesilmekte ol- duğu anlaşılmıştır. VAKIT'ın Edebi Tefrikası: W 5 ——— —— Bir Yastıkta Kocayın .. - VAKIT Yürekler Kasımpaşada iki kü- çük yavru Bir su birikintisinin içinde boğuldu Dün Kasımpaşada yürekler acı- sı bir facia olmuştur. İki küçük yavru, bu facianın kurbanı olarak gözlerini hayata kapamıştır. Tüyler ürpertici bir şekilde ce - reyan eden bu hâdisenin tafsilâtı- nı yazıyoruz: Kasımpaşada (© Yeniçeşmede Hasköy caddesinde Nuriye hanım isminde bir kadm vardır. Nuriye hanımi duldur. Kendisinin biri beş, biri sekiz, biri on yaşında olmak üzere üç çocuğu vatdır. Nuriye ha nımın bir de ânnesi vardır. Nuriye hanım üç çocuk ile anne sini geçindirmek için tütün amele- liği yapmaktadır. Dün de işine giden Nuriye ha - nım 10 yaşındaki kızı Esmayı, 8 yaşmdaki oğlu Niyaziyi ve 5 ya - şındaki en küçük çocuğunu annesi- ne bırakmıştır, Nuriye hanım işine gittikten son ra da üç küçük çocuk oynamak is- temişler; ve bunun için evden çık « mışlar; Kulaksızda Hüseyin ağa» nın tarlasına doğru yollanmışlar - dır. Tarlada dört metre genişliğinde ve iki metre derinliğinde bir kuyu vardır. Yağmurlardan biriken sü- larla kuyu tamamen dolmuş bir haldedir. ii Üç çocuk tarlaya geldikten son- ra koşup oynamağa başlamışlar - dır, © Bursiralarda' bünlardan ortan - cası olan 8 yaşındaki Niyazi tarla- da bir taraftan öbür tarafa koşar- ken önündeki etrafı kapalı kuyu- yu görmemiş ve birdenbire içine düşmüştür. Bu vaziyet karşısında ablası 10 yaşındaki Esma kardeşi ni kurtarmak istemiş, kuyuya eli - ni sokarak kardeşini çekmeğe uğ- raşmıştır. Bunun mümkün olama - dığını görünce bu sefer iki metre derinliğindeki kuyuya girmeğe ka Esma iki metre derinliğindeki kuyunun yüksekliğile kendi boyu. nu İyice hesaplıyamadığından ve kuyunun derinliğini daha az zan- nettiğinden içeri girince sular o. nun da başından aşmış; böylelikle biri sekiz, biri 10 yaşında iki çocuk tuştur, Gözünün önünde iki kardeşinin boğulduğunu gören beş yaşmdaki en küçükleri şaşırmış, ağlamağa başlamıştır. Neden sonra küçük ço cuğun ağladığını görenler polise keyfiyeti haber vermişlerdir. » Busuretle 8 ve 10 yaşında bo - ğulan Niyazi ve Esma kuyudan çıs karılmışlardır. Hâdiseden bir müddet sonra ha berdar olan çocukların annesi Nu riye hanım kederinden çılgma dön müştür. Zabıta tahkikata devam etmek- tedir. Kan almak istiyenler Mezbahadaki hayvan kanları- na bir şirketin talip olduğu anla - şılmıştır. Bu şirketten maada Sadi Bey namında bir zat ta kanları satın almak istemiştir. Sadi Bey yapa- cağı tesisatla kandan gıdai mad » 'de ve gübre hazırlıyacaktır. kuvv li hey : ——— — — — ——— Darüllünan Tıp Fakültesi slebesinden Refik Rauf, Cemalettin, Mustafa” ve Fikri Beyler kendileri ve diğer arkadaşları namma yazmış oldukları bir yazıyı getirdiler. Gençliğin temiz ve güzel bevecanını gösteren bu Yazıyı dercediyoruz : En mukaddeğ (vazifesi Milli | terennüm ederken batıdan kopan" şeref ve gururu her türlü tecavüz- den korumak olan memleketin münever gençliği, mazinin karan- kklarmdan arta kalan kör bir zih- niyete karşı dün, bağrından ko - pan bir infialle haykırdı. Ne istilâ etlerinin, Anadolunun mu - kaddes topraklarında bir kıyamet velvelesile yıkılan muazzam ha - yallerinin gürültüsünden; ne de küçük Asyanın cihan tarihine sa- hifeler açtıran büyük inkılâbınm velvelesinden uyanmıyan gafiller, Türk gençliğinin milli şuur ve mil- ecanındaki ahenk ve kudreti gördüler. Fakat görmek kâfi de - ğil; onlara gördüklerini anlatmak, asırdide hayal âlemlerinde, haki- katı unutmuş kafalara vicdanımı- zın nurundan meş'ale tutmak da vazifemizdir, İstiyoruz ki damar- larımızda akan âsil kanla yuğu - rulmuş mukaddes topraklarımız - da yaşıyan herkes, münevver Türk gençliğinin ne düşündüğünü | bilsin, İstiyoruz ki temiz havamız- da yaşıyan her fert heyecanımızı ve onu idare eden şuurumuzun nurunu beyninin içine mihlasın. İstiyoruz ki mkaddes vatan sınır- larının içinde yaşıyan her insan şu sesimizi duysun ve kafasına soksun: “Türk elinde Türk genci her şeyden evvel enilli şerefini göze - tir. Türkün vatanı, Türkün tarihi yalnız bu milli şerefin heykelle - şen ifadesidir. O heykelin merme- ri Türk dilinin âsil ve temiz varlı- ğıdır.,, Bunu anlamıyacak kadar gafil ve görmiyecek kadar kör olanlar, vicdanızı omefkürenizin nuruyla yarım ve sonra tarihi açınız: her sahifasnda © Türkün özünü taşıyan âsil kanmı göre - ceksiniz. O sahifalar size bu ka - nın şerefli Türk dilini ebediyet tarihlerine yazmak için döküldü - günü söyliyecektir. Fakat biz uzağa gitmiyelim. Hepimizin yaşadığı günlere göz- lerimizi çevirelim: Burada, İstan- buldan bir gün uzakta Çanakkale denilen bir yer var. Gidip onun toprağını yoklayınız: Bir milyon güzide Türk yavrusunun, beş kıt- anm doksan dokuz milleti karşı - sında, asırdide bir medeniyet ej - derinin cehennemi gülleler saçan topları karşısında bir karış toprak üstünde can verirken boğazın su- ları kadar bollukla akıttığı kanı- nn kokusunu duyacaksınız. Bir milyon Türk gencinin, kemikleri- le, cihana kurduğu siperleri göre“ ceksiniz. Orada bir sabah gün do- ğarken, on yedi yıl evvelki kızıl renge boyanacak olan sulardan #ecek meltemde, bir milyon Ça - nakkale kahramanının ruhları ku- lağımıza fıslıyacak: “— Kanımızın rengine bula - nan güneş bu sabah Çanakkale ufuklarmda yükselirken Türkün temiz dilile okuyacağı ezeli des- tanlarını dinlesin diye bütün bir cihanın savletini kanımızda boğ - duk. Mukaddes vatanın kemikle» rimizle ördüğümüz ve üzerinde uçuştuğumuz sınırları içinde Türk dilinin öz ve temiz sesi duyulsun diye yedi başlı bir ejderin ağzın- an fırlıyan alevleri kanımızla söndürdük.,, Biraz daha yakın günlere ge- lelim: Anadolunun ecdat kanile yoğurulmuş topraklarına bakınız. la medeniyet kisvesine bürün- müş bir kurunu vusta hortlağının çürüyen kemiklerini göreceksiniz. Ve onların üstünde milyonlarca Türkün kanat çırpan ruhları size | sigar ağzımdan hitap ede - bu hortlamış medeniyetin kemik» li elleri, kara bulutlar gibi uzandı. ' Havamızda dalgalanan Türk dilile söylenmiş milli o destanları boğmak istiyordu. Biz, bir gün bu topraklarda sağ gezecek öz kar - z daşlarımız, damarlarında - çoşa - cak kanımızın çağıltısından kalp“ lerine doğacak milli mefküre nu- runu öz dilimizle etrafa saçsınlar İ diye bu kara hortlağı bir daha diriltmemek üzere gömdük. Ya » zıda kalkan saçı bitmemiş yav - rucuklarımızı, Çatıda kalan ak saçlı ninelerimizi, bir gün şu ha v vada Türk dilinin sesini duymak için feda ettik.,, Ey hâlâ kendilerini Hindista » çelerinde esatiri âlemlerde gören- ler.. Hâlâ Çinin fağfur sarayla » ! rında beyinleri Afyonla duman * lanmış, milyonlarca cariyenin af- i âlemlerinde yaşıyanlar.... Hâlâ : Şarkın binbir gece masallarında sultanlar ve melikelerin beşikle » rinde uyuduklarını zannedenler, Bizim ruhumuza hitap eden bu se Fakat Çanakkalede; üzerinde bir milyon güzide Türkün ruhları u - çuşan bu mukaddes şehamet meş» herinde Türkün yüce sayhası ce" hennemi gülleleri boğarken bütün cihan uyandığı zaman siz nasıl uyuyabildiniz. O sayhaki bugün semahatımızdan aldığınız cür'et- le tahkire yeltendiğiniz Türk di - linden bütün cihana şerefli varlı" ğımızı ilân ediyordu. Anadolunun göbeğinde o kara hortlak can ve- rirken dünyayı tutan eninleri bile belli ki sizi uyandıramamış. Eğer öyle olmasa idi kanımıza yakışan bir asâlet ve vekarla size göster- diğimiz müsamahadan cür'et ala- rak hâlâ gözlerimizin önünde küs- İ tah çehresile sırıtan, yabancı dil- leri taşıyan; cicili bicili camekân- larınızdaki levhaları daha fazla tutmağa utanırdınız. Fakat artık yeter. Kendimize gelmek zama - ninın geçmiş olduğunu bilmelisi: | niz. Beyninizdeki afyonlu bulut- ları uçurunuz. Burası tahayyül ets Burası temiz dilini kanmın baha» sına kazanmış olan öz Türklerin öz vatanıdır. Bütün bir Türk tari- hi Türk dilini bu dünyada ebedi» leştirmek için yazıldı. Ona karşı saygısızlık, onu bize (o bağışlıyan âsil kana tecavüzdür. Milli şuu- runu kazanmış bir milletin genç münevverleriyiz. Her milletin ma- nevi mukadesatına, maneviyata verdiğimiz kıymetin ölçüsüyle her | zaman hürmet ederiz. Fakat duy- | gusuz kafaların müstekreh salya» larını temiz ve lekesiz şerefimiz üzerine akıtmak istediklerini gör- düğümüz zaman herkesten evvel biz yumruğumuzu indiririz. Çün- kü hayatımızın gayesi her şeyden evvel o mukaddes şereftir. i Edebiyat hocaları > İstanbuldaki lise ve orta mektep edebiyat hocaları bugün maarifte toplanarak söz derleme işi etra « fında görüşeceklerdir. aklimi İ Yol parası Bu ay memurlardan yol parası » nın Fildişi köşklerinde, Tunusun Cezayirin limon ve portakal bah-: yonlu içkiler sundukları heyezan si duyamazsanız çok O görmeyiz.. a tiğiniz hezeyan âlemi değil... o“ n ağ 7 acısı T Dilimiz şerefimizdir vo ğ dön d ğ sl 2 1 ME Şa di a | m ikânci taksiti kesilecektir. Tale