— Eksik olma kocacığım ama ben senden bu yüzüklerden bir tane sen iki tane getirmişsin. EĞLENCELİ YAZILAR istemiştim, — Bir tanesine hasyatımın yarısımı veririm demiştin de. AUER NERE EEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEAEEEEESENEEEEUAERARAEA SEE ESASEN Yalanlar Bir Fransız darbımeseli: “Bir horoz ötünce anlayınız ki bir yalan söyleniyor!,, Bu darbı meseli duyan Btekine sormuş: — Peki ama horozlar asıl sa- bahleyin, karanlıkta öter. Bunun sebebi nedir? — Gazeteler sabahleyin karan- Irkta basılır da ondan... Kiralık mahal Gazetelerin birisinde geçen gün şöyle bir ilân çıktı: “Şehrin işlek bir mevkiinde se- nelerden beri ciddi müşteriler te- darik eden bir dilenci (o mevkiini kiralamak istiyor. Talip olanların gazete idarehanesinde C. adresi - ne mektupla müracaatları.,, Diş tecrübesi Cemile Hanım ( ihtiyarladıkça hırçmlaşmış, rast geldiğine çat - mıya başlamıştı. Bir gün komşu- larından biri ötekine anlatıyor - du: — Ayol, Cemile gittikçe azıttı. Hele son günlerde artık ısırma - dık kimse bırakmıyor. Komşu hanrm cevap verdi: — Ağzındaki dişler yenidir de belki tecrübesini yapıyor! Uğurlu antika Bir antikacı, müşterisine (o eski bir çanağı satmak için dil dökü - yordu: — Çok eskidir, en aşağı bin senelik bir çanak, hem de insana uğur getirir, diye bütün satanlar arasında bir kanaat vardır. Müşteri bu iddia üzerine anti - kacı ile uyuştu. Bu eski çanağı 50 liraya aldı. Kapıdan çrkarken an- tikacı: — Uğur getirdiği bir kere da- ha sabit oldu. — Neden? »— Gördünüz ya, elli kuruşa al- Mmıştım, 50 liraya satıyorum. birisi Namuslu köy Doktor Cemal Bey, civar köy - leri muayyen günlerde dolaşıp toplanan hastalarını toptan mua“ yene eder, küçük otomobili ile geç vakit bu insani seyahatten İs- tanbuldaki evine döner. Geçenlerde bir gün gene böy - le üç beş köy ziyaret ederek dön- düğü sırada evde hizmetçisi so - rar: — Hani şemsiyeniz?.. Doktor şaşırır. Hakikaten sa- bahleyin otomobiline ve havanın açık olmasına rağmen şemsiye ile çıkmıştı. Demek bir yerde unut - muş olacaktı. O gece şemsiyeyi düşünmekle geçirdikten sonra ertesi sabah he- men otomobiline atlar, bir gün evvel dolaştığı köyleri birer kere daha ziyarete çıkar. İlk uğradığı köy halkına sorar: — Şemsiyemi gördünüz mü? — Hayır... İkinci, üçüncü, dördüncü köy halkı da doktorun O şemsiyesini görmediklerini söyleyince Cemal | Bey son derece hiddet ve ümitsiz» | lik içinde, hepsine söylenerek son uğradığı köye baş vurur. Orada | köy muhtarı Cemal Beyin şemsi - yesini koşarak evinden getirince doktor içinden: — Aferin! Der, sizin köyünü «- zün halkı ötekilerden * daha na - muskâr imiş. 32 sinde bir dul, orta yaşlı bir zevç arıyor.,, — “Zengin vö güzel, i kim oluyor? ss. Tam bana göre bir kadın Yaşasın! Şevki Bey, Galatanm ir İ meyhanelerindenbirine en civciv» li zamanında ayak atarak bağır - mıya başladı: — Yaşasın Galila... Onu pek iyi tanıyan bütün müşteriler Galilayı yeni bir vatan perver zannederek (o cehillerini meydana vurmamak için: İ —Yaşasın! Diye mukabele etmekle iktifa ettiler, Fakat Şevki Bey kafayı çektik- | çe tekrar ediyordu: — Yaşasın Galila... Haydi hep birden yaşasın £iyin!.. Müşterilerden biri nihayet me- rak ederek yavaşça Şevki (Beye sordu: — Allah aşkma bu Galilada O zaman Şevki Bey izahat verdi: — Bilmiyor musunuz yahu? Sarhoşların piri... Herif o kadar çok içermiş ki “dünya dönüyer!,, diye tutturmuş. Üstelik ispata da kalkmış... Merkep ve köylü Bir köye yeni gelen muhtar bir köylünün son derece zayif, bitap, kendini taşrmaktan âciz bir mer- kebe bir oda dolusu eşyayı yük - lettiğini ve vura kaka sürdüğünü görmüş, hayvana acımış. Köylü- yü çağırarak sormuş: — Başka hayvanın var mı? — Yok, — Bunu bana satar mısın? — Ben neyle geçineyim? — Sen başkasını alır geçinir - sin. İ Hulâsa muhtar köylüyü ikna e- | derek merkebi almış, beslemiş, yedirmiş, içirmiş, az (çalıştırmış ve bir iki ay içinde canlandır - vermiş, İki ay sonra merkebi satan köy- lü muhtarın altında sabık hayva- nının olgun, diri, canlı halini gö- rünce koşmuş, muhtarın eline ka- panarak, demiş ki: — Muhtar efendi, ne verirsen ver de beni de satın al, — Ne yapacağımı şaşırdım, gittikçe şişmanlıyorum Beye- fendi... — Hiç merak etmeyiniz, si- ze bir ilâç tavsiye edeceğim, bir haftâ içinde zayıtlarsınız efendim... he» men gidip isteyeyim... LİN m Mug | | pil, uni) 8 | dl Afm ime — Benim fincanımı kırmaya acımadın mı ? Sende hiç m hamet, insat yok mu ? Bir tevbih Mahkeme huzurunda bir hırsız hâkimin şiddetli bir sualiyle sar- (a YU yahlara tercümanlık edenler i — Odanm içinde me var, me| d. zekâ, irfan, nüktet sahi yok götürmüşsün, Peki köşede du çoktur. ye ie biriz ran kasaya neden el sürmedin? j Hırsız boynunu büktü: O, iki ihtiyar kadınla bir Rörs yü si meşlsi. İyiita-1vrduna - mü ANE, ey anama may ayda: Askerimüzeyi, diye soymadın diye bana günler - feth .. dirdikt ai .. | yafethaneyi, sarayı gezdir. ce çıkıştı durdu. Bunun için bir ki da de sizden Jâkırdı işitmeli miyim önek ei ye bir ağ ri tekeri TE ve bir kaç demir parçasile vakti! de bir otomobil olduğu zehabi veren bir enkaz yığınını göster miş: — İşte efendim, buda Fa' Sultan Mehmedin İstanbulu fet hettikten sonra şehri dolaştığı © tomobilin enkazıdır. İşte o!.. İstanbulu ziyarete gelen Hâkime sual Hâkim maznuna soruyor: — Evli misin? — Neden sordunuz? Evlene - cek bir kızımız mı var? Torunları Küçük Avni babasının getirdi - ği oyuncağı hemen dolabına kilit- lemişti, Babası sordu: — Oğlum Avni, neden oyun - cağınla oynamıyorsun? — Kırılır diye korkuyorum. — Canım kırılırsa kırılsın, ben onu dolapta saklıyasm diye getir- medim ya.. — Evet ama ben onu çocukla” rrma saklıyacağım.. Babası güldü: — Ya çocukların olmazsa. — Torunlarıma veririm. Bu söz İngilizleri (fevkalâdfi hayrete düşürmüş. Kadınlar ell&| * rindeki gözlükleri gözlerine gö” türerek, erkek yerlere kadar eği “| * lerek bu enkazın her tarafımı 87'i, rı ayrı tetkik etmiş. Fakat nedef sonra İngilizin aklına gelmiş: m — İyi ama Fatih Sultan Meh “| medin zamanmda daha otomobil icat edilmemişti ki... Belki Sults#! Mehmet böyle bir şeyi aklınd3” geçirmiştir ama... Bizim tercüman hemen İngili * zin sözünü keserek: — Ben bindiği otomobil de" dim, yanlış... Aklından geçirdiği otomobil diyecektim.. Yağmur yağınca |. İ iki arkadaş yolda rast gelmit ih lerdi. Şiddetli bir yağmur başla” dr. Biri ötekine yağmurdan şikâ yet etti: . — Sen yağmur yağınca ne y# parsın?. Arkadaşı durdu, kemali ebe miyetle: — Ben mi?. dedi. Ben rı myağsın... DE A Evet, dul kalalı tam 32 | — Aman 32 sindemisiniz? sene oldu efeondim..