EĞLENCELİ YAZILAR Dört defa .. I Borcu olmıyan muharrir tırnak * sız insan kadar nadirdir.. En meş- burundan en çok karii olandan, en yeni yetişenine kadar hemen hep- sinin üç, beş mutlaka borcu var - dır ve bundan dolayı aylığından, evinin eşyasına kadar her şeyi haczedilir. Geçenlerde Fransızlar İ meşhur muharrirleri içinde borç- İ tan dolayı hapis yatan muharrir ve ediplerin bir serisini neşretmişler- di. Bu meyanda meşhur Alek- sandr Dümaya ait bir fıkra çık - mıştır. Bu büyük romancının o ka- dar çok borcu, o kadar çok ala - caklısı, o kadar çok icradan gelen tahsildarı varmış ki kapısı çalınm- ca mutlaka bunlardan birinin gel- diğine hükmeder, ona göre hazır - likle bulunurmuş.. Bir gün evinin kapıcısı elinde bir kâğıtla büyük romancının ya- Hanım — Bugün sizinle az kalsın karı koca olâcaklık.Beni otuz sene evsel babamdan istediğinizi, babamın vermed ğini hatırlıyor mısınız ? Sey — Hayatımın en tatlı hatıralarından biri budur. o.rasAEEEEEEENEREENEEEEEENENEEEEEERAAEEEEEEREEEEEEEUEEENEEEEEEAEEAAEEANAEEEEAE ENNE Aptal ve zengin Davit Efendi, işini yoluna koy - duktan sonra bir evlât sahibi oldu. Salamon büyüyünciye kadar Da - vit Efendinin serveti on misline çıktıwe artık'şehrin sayılı zengin- lerinden biri olduğu zaman da Sa-| lamon on beş yaşına bastı. Davit oğluna hayatı ve insanları iyice öğretmek istiyordu. Onunla sokağa çıktığı bir sırada köşede pinekliyen bir zavallıyı gösterdi: — Salamon, şu adami yordun mu?. — Yordum, fıkaranın biri.. — Yalnız fıkara değil, aptal da.. Aptal fıkara aptaldır. Bir kaç gün sonra Davit Efendi gene Salamonla Beyoğlu caddesin- de gezerken mükellef bir otomo - bil içinde, kürklere sarılı iriyarı bir adamın geçtiğini gördüler. Am ma bu adamın yüzü bir kaç gün evvel gördükleri dilencinin yüzü- kadar ahmaklık ifade ediyordu. Davit Efendi sordu: — Bu adami yordun mu?. Küçük Salamon bir kaç gün ev- vel gördükleri fıkaranın ahmak su- ratile bunun arasında bir muka - yese yaparak: — Yordum baba, aptalın biri. Davit Efendi hemen tekzip etti: — Yanniş söyledin Salamon.... Bu aptal adam zengindir. o Aptal bir zengin zengindir, bu adam da | zengindir, Sonra oğlunu daha iyi tenvir et- mek için ilâve etti: — Buyuklarin şu sozunu unut - ma: “Eğer bir köpek zenginse ona köpek beyefendi derler.,, Yerinde bir cevap Gevezeliğiyle meşhur olan 5. Bey mecliste şu hikmeti savurdu: — Kadınlar için en müşkül şey, dinlemektir !. Tahammülü kalmamış olan ev sahibesi cevap verdi: — Hayır, en müşkül şey can sr kıcı sözleri dinlemeğ muktedir o - lamamaktır. Fehim Efendi .. Merhum san'atkâr Fehim E- fendi, son zamanlarda değil, fa - kat evvelce son derece şen bir a- damdı. Sahnede ince hareketler, mimiklerle halkı gülüp eğlendirdi- ği gibi hususi hayatmda da bin | bir nükte ile, şen fıkralarla etrafın- | dakileri ve kendini eğlendirirdi. O zamanın yeni muharrirlerin - den birinin eserini oynarken Fe - him Efendi neş'esiz ve tatsız oyna- mış.. Muharrir beyin buna canı sıkılmış, bunu Fehim Efendiye a - çıktan açığa söylese paparayı yi - yecek,. Onun için piyesin ikinci oynayı- şınde perde arasında Fehim Efen- dinin gülüp eğlendiğini, tatlı tatlı hikâyeler anlattığını görerek: — Üstat, demiş, Bizim piyes oy- nanırken çok neş'esiz bulunuyorsu nuz.. Halbuki siz tab'en neş'elisi - niz, hayatınızda daima şen görü-| fnrmı doyuracaklar, işte hepsi nına girince Düma: — Gene mi bir hesap yusulası?. Diye sormuş.. racılardan bir fakir adam öldü de bütün katlarda oturanlar beşer frank veriyorlar, cenazesini kaldır mak için.... — Peki... Ve cebinden bir lira çıkararak: — Bunun beş frangını al, on beş farngını geri getirirsin. Sonra merak ederek sormuş: — Kim bu ölen zavallı adam?.. — Bir tahsildar.. — Tahsildar mı?. Öyleyse para- mn üstünü getirmene lüzum yok.. Beş frank yerine yirmi frank veri- yorum, tahsildar efendiyi dört de- fa gömersiniz.. Karın doyurmak Aktörlerden birisi yeni bir mu - kavele akdettiğinden bahsediyor - du: — Oyun oynadığım günler kar- kadar.. Para falan yok.. kurtuldun, demektir.. — Evet amma, haftada bir oyun vereceğiz.. işler fena — Baksana Ahmet Reis, sen bir eş kıya çetesi teşkil etmiş ve bu çete- nin başına geçmişsin.. Maznun ayağa kalktı, bu iddia - nüyorsunuz. Fehim Efendi hemen şu cevabı vermiş: — Evet, çünkü hayatımı kendim yazar, kendim oynarım.. seremearanaanan, fiyan arcu ama bereket ki ben $u karıştırıyorum da sizden fazla istemiyorum. Meyhaneci — Bu şarabın yı şiddetle cerhederek: — Hayır efendim, ben eşkıya değil, bir şefkat müessesesi tesis etmiştim, amma ahval malüm, iş * ler fena gitti.. — Bacak kadar boyunla cıgara Içmiye utanmı- yor musun ? Daha Elifbeyi öğrenmeden .. — Nasıl öğrenmedim Efendi amca .. Elif be — Hayır efendim, dün gece ki- bu! Alimin tetkikleri Bir tabifyat âlimi uzun boylu tetkikattan avdet etmişti. Dağ - larda, taşlarda yapılan bu yorgun- luk verici tetkikatini zapt ve ka - yıt ile meşgul iken biçimsiz bir a * dam odasına girdi. Alim fevkalâ- de meşğul olduğu içinonu gör * medi.. Biçimsiz adam: — Affedersiniz üstat, galiba si- Zi YANAL cdiyorusu — Hayır, hayır.. — Belki yazınıza mâni olurum. — Hayır, ehemmiyeti yok. Bil- âkis.. Ben de maymunlar hakkın - da bir yazı yazıyordum, oturunuz bakalım.. Sahte para Geçenlerde bir kere daha Tünel İde sahte 25 lik süren bir adam ya- — Daha ne istersin!.. Açlıktan | kalandı. Bunlardan biri mahkeme- İ ye sevkedilmişti. Maznun değerli İ avukatlarımızdan birini vekil tut- muştu. Mahkeme haftalarca sürdü ve nihayet sahte para çıkardığı id- dia edilen maznun bu müdafaalar dan sonra beraet etti. Bir iki gün sonra onu mahkeme koridorunda gören (arkadaşları muvaffakıyetini tebrik ederlerken vekil bey son derece meyus: — Bırakın iblisi, Allah kahret- sin!.. dedi ve ilâve etti: — Hınzır herif elinde kalan bü- tün sahte paraları bana sürdü. evleni yorum - Garson - Berefendi artı | — AM. O zamen gene Doktor — Dilinizi hiçde iy! bulmadım . Hasta — Hangisini ? Ben yedi dil bilir.m . Büyük felâket Bir Amerikalı karı koca büyü bir devri âlem seyahatine çıkmış lardı.. İstanbula da uğradılar. Çaf şıyı, pazarı, müzeyi, Eyüp Suli gezdikten sonra Ayasofya camii ziyarete geldiler. Yanlarmda tercüman vardı. Ayasofyanın içi dolaşıldıktaf # sonra etrafında da bir tur yapıyof Man lardı.. Tam sağdaki mağazsiiin 3f 180 tına : geldikleri sırada Ameril ; karısını kolundan çekti. Tercü na minarenin üstünü gösterdi: — Bakımız, şu iplerle asılı isk de, tâ minarenin tepesinde bir sti Bİ dam galiba tamir yapıyor.. ti, —Evet.... — Ne tehlikeli bir şey.. Müthi&östl korkunç bir kaza olabilir.. Tam ai*de tındayken bu adam bizim üstü ri ze düşebilirdi. Şimdi biraz yandi B yız.. Amma şimdi de düşecek ol ı sa üstümüze sıyalarm sıçraması if *D timali vardır. (o Uzaklaşalım, *R müthiş şey... pe Müthiş bir vaziyet Hanrmefendiler başbaşa konü iki; şuyorlardı.. Aralarma © altmışıfYı, Jİ geçkin olan Nigâr Hanımefenf tar, geldi, onu çoktan, senelerdenbef Ki görmemişlerdi.. Hoş beşten sonf'd ona hararetle sordular: İYet — Ne yaptınız, ne haldesiniz?. Yükl Nigâr hanım, iki tarafına salla hiç narak: R — Sormaynız, dedi, hâlâ ko" camdan haber yok, öldü mü, kali mı, bilmiyorum... naz — Ne müthiş vaziyet!.. ti — Evet, ne müthiş.. Düşünüiürt tekrar evlenmeme imkân yok!, Boş saatlerde .. wi Evvelki gün Üsküdar vapı Zen dan çıkan avukat Cevdet Be; Refik Ahmet Beyler bu küçük v£t8 purdan çıkanlar arasmda pek # a rif mahlüklarla karşılaşmışlardı *“ild Cevdet Bey Refikin koluna gi ve bu zarif mahlükları göst Mu ve demiş ki: ikiy — Birader, bu vapur bizim dil, reddinin yeni çıkan “Boş saatler '*ah de....,, kitabma benziyor, küçül'ün amma içinde ne kıymetli garsor olara kalacak mısın?! Varmış...