" AKI Pın edebi N42 “CANIM AYŞE | i —Ne? © Senih hayretten, olduğu yerde hlanıp kaldı. Demek Ayşe, Ahmet Baruni Bey evleniyordu. Nasıl olmuştu da, bu elli yaşın - i, büyük babası yerinde olan adama varmiya razı olmuştu?. ılacak bir şeydi bu... Eğer bu - başka bir yerde duysaydı, im - yok inanmazdı. Ya Kemal? Kemale ne olmuştu? Kemal nerede idi? Kemal bu işe ne diyotdu? Senih bir kâbus geçirdiğine hük metti, Kalbi muztaripti, beyni ağrıyor . İçinde bir isyan kabarıyordu. Bu halde, oturup konuşmasına ilüp söylemesine imkân yoktu. Veda edip çıktı. Kemalle Ayşenin arasında ne t dolmuştu? Belki de hiç bir şey ol Mamıştı. Fakat namevcutlar dai - ; Wa haksızdır. Gözden uzak, gönül de uzak derler. Kemal İstan - dan ayrılınca, Ayşe onu unut - Muştu. İhtiyarın serveti gözlerini ştırmıştı. e Senih buna da ihtimal veremi - or, buna da inanamıyordu. Bu bü Yük aşk, bu kadar çabuk sönüp gi- der miydi? Hem Ayşe, Kemali bı- raktıktan sonra, Senihi aramamış, " 48idip Ahmet Barun! B.le evlenmiş ti, onunla evlenmek için Kemalı bırakmıştı. ii Bu, ancak para hatırı için yapı - tırdı. Bunun başka hiç bir sebebi şğYoktu. Arabın kâşaneleri, yatı, el 4 “asları, paraları kızın Büşmu don € dürmüş olacaktı, 9 Garip şey!.. O saf, msaum, ve - İr kız derek kendini satmıştı? gi ara uğuruna aşkını âşıkımı feda etmişti, Senihin kalbi sızladı. Ayşeden bunu ümit etmiyordu. Bir çok erkekler gibi, oda bütün E adımlardan şüphe mi edecekti? Süpheye düşmesi mi lâzımdı? De - mek her kadın, para hatırı için böy le ahlâksızlık yapmıya hazırdı öy“ kemi? İd Ayşe gibi asil ruhlu bir kız bile, ö Pâtanın karşısında baş eğmişti, a derin bir düşünceye dal 4, Ayse ile yüz yüze gelince ona ne iYecekti? < | Kemalle evlenmiş olsaydı, Ay - teyi tebrik etinesi biraz güç ola » p caktı. Fakat şimdi, bu izdivacmı ig tebrik etmesine imkân yoktu. iu “Bu ahlaksızlığınızı tebrik ede- Tim,, diyemezdi. ni, Tam bunları düşünerek yürüdü- hd Bü esnada, karşıdan Ayşenin gel İğini gördü. F Li Ayşe dalgındı, başı önünde gi-| rdu. Senihi görmedi. Senih te, Ayy ile konuşmamak için, derhal karşı kaldırıma geçti, adımlarını ema Hızlı hızlı yürümeye daşladı. Bir zaman, Kemalden başka kim R olursa olsun, Ayşe ile evlenmesine * Mani olmağı azmetmişti. Fakat | Yimdi bu azmi gevşemişti. Ayşeden | nişanlısından da nefret ediyor- #te Ayşeye hiç bir kimse yar - i lee tmiyordu. Hiç bir ümidi kal n farkında mıydı? mın Bursada hastalandığı m beri, Ayşe tamamile değiş Selâmi izzet Bitkin ve perişan bir haldeydi. o şen, neşeli, güler yüzlü kızdan e- ser kalmamıştı. Gözlerinin feri kaç mıştı. İbtiyarlamıştı. Arada sırada, küçük bir deftere, hissiyatını, gönlünden geçenleri kaydediyordu. İşte: “Kemal bu defteri senin için yaz mıya başlıyorum. Bir gün elbette sana bu yazdıklarımı okurum... O nefret ettiğim adamla evlendikten sonra bu defteri okursun. “İçimi bilsen, kalbimden geçen- leri bilsen... Bunları bilmeni, anla- manı, bana acımanı ve beni unut - manı istiyorum. “Bana acı ve beni unut Kemal. “Fakat ben seni unutmıyacağım. Seni unutmama imkân yoktur Ke- i mal... Kemalim... Kemalciğim... “Seninle gizli nikâhımızın hatı- rasını, gönlümde bir demet çiçek gibi saklıyorum. Ne yazık, ki bu çiçekler soldu, yaprak yaprak dö - külmiye başladr.. “Bir demet diken, yaprakları ku ruyup dökülmüş bir demet güldü. | “Sevgili Kemal, beni ilk öptü - gün günü ve beni son defa bağrı - na baslırdığın akşamı hatırlıyo rum, Aklımda hep o günle o akşam | var. Meğer beni bu son sarışmmış! “Babam bugün biraz daha iyice. Yakında Ahmet Baruni Bey res - ' men izdivacıma talip olacak. Be - nimle evlenmek istediğini babama söyliyecek. “Ya ret edersem? “Yeminimi düşünüyorum.. Fa - ! kat ne yapayım, böyle feci bir ye- , minin hükmü yoktur. | İ “Ret edeceğim, istemiyeceğim. “Seninim Kemal, senin olaca - » “Allalırm beni affet! “Yeminimde hanis olacaktım. Babam tekrar hastalandı. Aczim- den, ıztırabımdan çıldıracağım. | Yeminimi tutacağım, sözümden dönmiyeceğim... Babamm hayatı benim elimde, benim sözümde...,, *.* ş “Kemal benden mektup alama » dığı için merak ediyor. Herkese mektup yazıp beni sormuş... “Ona bir mektup yazdım. “Uzun uzadıya yalan göleme - dim. Yalnız hakikatin çoğunu sak Tadım. “Babamın hastalığını, benim döktüğüm göz yaşlarmı anlattım. pi emmek YEME Höikevi ici mal yardım ba.osu İstanbul Halkevi içtimat yardım i şubesi tarafından tertip olunan se- İ nelik büyük balo şubatm 16 mcı | Perşembe günü akşamı Beyoğlun - i da Perapalas salonlarında verile - I cektir. Neticesi itibarile büyük bir emrihayıra hizmet eden bu balo - nun fevkalâde mükemmel ve zen- gin olması için her türlü tertibat | almmıştır. Şehrimizin yüksek ti - caret müesseseleri tarafmdan he - diye edilen yüzlerce eşya balodaki misafirlere piyanko keşidesile tey zi olunacak ve o gece bütün davet - liler birer kıymettar hediye ile av- © VAKİT “Rumeli,, hanında öldürülen kadın Sokratın anası Mahkemede şahit- lik etti <Baş tarafı 1 inci sayıfamızda) Terz'nin borcu! Şahit terzi Sokrat Efendi, şu şe kilde ifade verdi: — Firari Yani, bana elbise yap” tırmıştı. Kendisinin Yunanistana gitmiye hazırlandığını öğrenince, bana borcu olan yüz lirayı istedim. “Param yok, amma elimde tahvi - lât var. Sana bunların numaraları- nı vereyim. Bu tahvilât, piyasada kaça satılıyorsa, öğren, satalım, borcum olan yüz lirayı al,, dedi. Anima, buna vakit kalmadı. Onun cinayeti işlediği ve bu tahvilâtı çal dığı meydana çıktı. Şahit Madam Emiliya, Aleksan- dra, matmazel Panayota “Rume - li,, hanmda kiracı imişler. Birinci- sinin vak'aya dair malümatı yok- tu. Madam Aleksandra, şöyle de - di: — Bir gece, handaki daireme geldim. Komşum Madam Antuva- nettanm kapısı aralıktı. Merak et- tim, zile bastım. Ses çıkmadı. Bu sırada Matmazel Panayota da gel di. “Komşumuz, belki kapıyı ka - palmayı unutmuştur.,, diye, ikimiz birden çekip kapattık. Matmazel Panayota, ayni şekil- de şahitlik etti, Telefon memuru Recep Mümin B., çağırıldı, oda Beyoğlunda bir kahvede gazete o- kurken, Sokratm 'cinayet havadi - silö alâkadar olduğunu, kendisine “ben, türkçe . Sen oku da dinliyeyim!,, dediğini, “katili bulmuşlar mı?,, diye merakla &or- duğunu, kendisinin de “bugün de- ğilse, yarm tutarlar!,, demesine karşı, onun beti, benzi attığını bil- dirgi. Kız kardeş ve ana Sokratm kız kardeşi Matmazel Katinaya, suçlunun kız kardeşi ol- ması itibarile, isterse şahitlik etmi- yebileceği izah edildi. O da, bir sey söylememeyi, çekilmeği tercih etti. Sokratın anası Madam Floraya gelince, o, yeminle şahitlik etmeyi kabul etti. Şunları anlattı: — Cinayet olduğu gün, öğleden evel, ölen kadın, bizim eve uğra - dı. Ben, kendisini tanımıyordum. Benim çocukları sordu, biraz son- ra onlar geldiler. Bu kadm, Yani ile konuştu, gitti. Akşama doğru, Yani ile Sokrat beraber çıktılar. İ O madamın evine gideceklerdi. Domates salçası ! Akşam, evvelâ Yani, sonra Sok- rat, eve döndüler. Yaninin elbise - sinde kan lekeleri vardı. Bana eve lâ “domates salçasıdır, , sonra “bir otomobil çarptı da kanadı elle rim,, dedi. Sokratm ellerinde de çi zikler gördüm. Cinayetten dokuz gün sonra, Ya- ni Yunanistana giderken, bana bir det edecektir. Baloda hususi bir | mikdar para, bir de içi tahvilât do- balık avı eğlencesi de vardır. Bu eğlence dahi çok kıymetli hediye - ledren ibarettir. Hem fevkalâde bir eğlence, hem de büyük bir emri hayıra hizmet vesilesi olan içtimai yardım balosu kaçırılmıyacak bir fırsattır. Adedi pek az olan biletler Halkevinde tedarik olunabilir, İn paket verdi. “Paketi yastığın içi Re koy, sonra yastığı tekrar dik!,, leşen bir dimağ ve ruh kuvveti, dedi. Kimden aldığını sordum. E- | velâ “Sana ne?,, , sonra “bir arka- daşımdan aldım,, dedi. Neticede muhakeme, diğer şa - hitlerin ve bir müdafaa şahidinin çağırılması için, 13 mart saat 13 e bırakıldı, ' Güzellik müsabakaları i Kızlarımızın manevi varlıklarını tahrip ediyor! Güzelliği teşvik etmeliyiz, fakat müsabakaları Güzelliği severim, güzelden hoşlanırım, Bedii temaşa, ruhu - | mun ibadetidir. Dalının üstünde baharı özliye- rek açılan ve gözlere samedani bir ziyafet halinde uzanan çiçekler, | bence koklanmaktan ziyade sey - redilmek içindir. İsterim ki hiç bir | el onların yapraklarındaki ipek kıvrrmlarına dokunup buruştur - masın, hiç bir şamme onların in- sanın içine ılık bir tat ve ürperme veren renklerini soldurmasın. Bahçede kökü toprakların de - rinliklerine uzanıp kuvvetlenen, endamı havada ve aydınlıkta sal- lanan canlı nebat, vazoda ve ya- kada boynu bükük ağlar gibi du- ranı ondan bin kat güzeldir. Ka - dınları pek eskidenberi çiçeklere benzetirler. Bu teşbih eğer doğru ise kadmların da ancak kendi mubhitlerinde, kendi havalarında ve kendilerine en uygun o gelen fon içinde daha güzel olduk- larmı kabul etmeliyiz. Onun için dir ki her güzeli yerli yerinde bırakmak ve uzaktan hayranlık duyup heyecanlanmak ruhani bazlarm en kibarıdır. Bedii te - maşa, ruhumun ibadetidir. # Neslimin kadınlarını, erkek - lerini güzel görmek O istiyorum. Güzellik, neş'e, kuvvet ve hayat- tır, Bir milletin içinde güzellerin çoğalması, o milletin manevi var- lığı için kazançtır. di # Her asrın güzellik telâ' isi o asrın karakterine göredir. Yir- minci alsr, insan zekâsı “meç- hul” ü yendiği, “sır,, m suda eri- yen birmadde gibi dağılıp kay - bolduğu, “bilinmiyen,, i örten ta- bakaların birer birer kaldırıldığı bir devirdir. Her şeyi bilen ve yapabilen yirminci asır adamı, “güzellik,, mefhumunun esrarengizliğini de artık gidermiştir. 5 İnsanların ziya ve hava içinde avare dolaştıkları ve uzak âlem - lerin yanıp tutuşmasını seyret - mek için kızıl ufuklara karşı a - ğaç altlarına uzanıp yattıkları de- virlerde güzelliğin (o elbette bol, rahat ve geniş çizgileri olmalıydı. Halbuki dünün plâstik güzelliği - ni vücuda getiren âmiller yerine bugünkü hayatta hareket, cevva - liyet, sürat esastır. ve güçleşen hayatın meşakkatlerine dayana - bilmek için de sihhat lâzımdır. Eski güzel, kuş tüyü yastıkla » rın zineti idi; yenisi iş hayatının girdibadı içinde, ayakta ve 80 - kaktadır. Eski güzel, kalıptı, zarf- tı, resimdi; onun içindir ki eski » den “tasvir gibi güzel!,, derler - di. Bugünküsü ruhtur, dimağ ve zekâdır. Şu halde anlaşılıyor ki yirmin- ci asrın güzelliğindeki hâkim va» | yorum; mektepte okumuş mu sıf, sağlâm, adali ve atletik bir vücutta içten gelen bir olgunluk, canlılık, daima değişen ve yeni - bülâsa dinamik bir haldir. Demek ki yeni güzel, güzelleş- meyi bilen, çizgileri karşısındaki gözleri okşayıp sihirliyen, dima « | değil ! sı halinde dolup boşalandır. Yirminci asır kadınının içi, dışı güzel olmalıdır. 5 . si Kızlarımızı bu sağlam vücut, kafa ve ruhla yetiştirelim. Genç « liği yetiştirmekle meşgul müesse- seler ve gençliği yetiştirenler bu yeni estetikten tegafül etmemeli dirler. “ : Güzelliği teşvik etmek Tâzım- dır. Fakat bunun yolu müsabaka- lar değildir. Hiç bir esasa ve ölçü" ye dayanmıyan, hele aslâ dimağ ve zekâya hitap etmiyen bir usul- le yapılmakta olan müsabakalar, kızlarımızın manevi varlıkların « da tahribat yapıyor. Müsabakada kazanan ve bir yıl mütemadiyen kendisinden bahsedilip ismi, res- mi dillere destan olduktan sonra sene sonunda unutulan genç kı « zın - eğer biraz zayıf ruhlu ise * artık ne baba ocağında, ne aile bucağında o debdebe ve ihtişa « mı bulamayıp bedbaht olacağın - dan şüphe eder misiniz? i Ya kaaznamıyanların husranı? Talebemden bir genç kız, sene başında hiç değilse orta seviyede iken bir aralık derslerini sermeğ gitgide büsbütün yüz üstü bırak « mağa başlamıştı. Yıl sonunda si nıfı dönen ve sonra da utancm - dan mektebi bırakıp mmağa mecbur olan bu hanım, öğrendik. ki o sene güzellik müsabakasına «girmiş ve birinci olmamışsa bile hayli de beğenilmiştir! Sade güzellik müsabakası des ğil, fakat mektep muhiti haricin- deki bütün müsabakaların talebe üzerindeki tesiri daima tahripkâr oluyor, Â Gene bir yıl talebemden bir genç hanım, bir adadan bir kıyı" ya yüze yüze geçmişti. Gazetele ismini yazdılar, spor mecmuala « rı resimlerini bastılar ve bir ham- lede kahraman olan genç artık ide aline irişmiş, meşhur olmuştu. tice şu oldu ki bir adadan bir kıs yıya şu kadar dakikada yüze yü ze geçen hanım, yedinci sınıfta sekizinci sınıfa bir senede geç medi! > . iz Güzellik müsabakası yapan ların bu işi haklı olarak bir meselesi saydıklarını ve kimsenin ticaretine, kazancma, alış verişi « ne karışılamıyacağını bilirim. Bu satırları yazmakla bu işlerin di zeleceğini de zannetmem. Fi kat bütün bunlara rağmen a bu yazıyı yazdıran şudur: Gaze - telerden birinde son güzellik mü- sabakasındaki filân şehir birin cisinin henüz on altı yaşında ol « duğuna dair bir havadis okudum Yüreğim “cız!, etti: Orta yaşı. Filân şehir birincisini tanımın. dur, bitirmiş midir? Bilmiyorum. Zeki ve kibar bir hanım. Elbette tahsili de yolunda olacak. Al mes'ut etsin. Fakat orta j yaşmda bir güzellik kraliçesi ba- na biri müsabakada muvaffak o- lamadığı için, ötekisi başka bir müsabakada mu olduğu is. ğı karşısındaki dimağları doyu - | çin dönen iki talebemi hatı Ş rup büyülüyen ve ruhu, karşısm - daki ruhlara bir heyecan e rga yüreğim burkuldu. a Refik Ahmet ex) |