YE Körurmsumi 1933. Bİ 5 1 : > Eu il Ramazanın bir akşamı gazete idarelerinden birisinden Darül - bedayie telefon etmişler. — Kuzum, bize bir koltuk bi- leti göndermişsiniz, halbuki bir koltuk yetmiyor. Bir loca ayırır mısınız? Darülbedayide kim anlaşılmıyan bir zat şu vermiş: — Locayı ne yapacaksınız? Bütün karilerinizi mi davet etti * niz?, Karakolda bir namuslu Komiser maznuna çıkıştı: — İşittin ya şahitleri.. Sen a - partrmanın beşinci katından aşır- dığı saatle merdivenleri inerken yakalanmışsın.. olduğu cevabı Mazun namuskâr bir adam kızgınlığı ile: — Vallahi, billâhi beyefendi, namusuma yemin ederim ki saa- ti gene geri götürecektim. Obenim kızımı döverse .. Yeni evlenen bir hanım aile sa- adetini tattıktan sonra babasına koşa koşa gelmiş, iki gözü iki çeş- me: — Baba, kocam bana bir tokat attı.. Demiş.. Tecrübedide ihtiyar kı- zının bu acıklı şikâyetinden fev - “kalâde müteessir olarak ayağa kalkmış, kızına bir tokat savura — Git, o kocan olacak adama söyle.. Eğer o benim kızıma tokat atarsa ben de onun karısma ata - rım, ispirtizme Bu kış gecelerinden Ek ediyorlardı. İçlerinden birisi kendisinin medyom olduğunu, is- pirtizme ile masayı dile getirdiği- ni söyledi. İnanmadılar. Tecrübe- sine kalktılar. Masanın başına ge- çildi. Eller masanm üstüne konul- du ve lâmbalar söndürüldü. Med- yomun: — Ey ruh geldiniz mi?. Sualine hemen masa cevap verdi ve kımıldayıverince içlerin den birisi haykırdı: — Aman medyum ruhlara söy- le, masaya dikkat etsinler, aya - ğımda nasır vardır. ANNA Abraham Levi o Meydancıkta ! ipekli satıyordu. Fakat yalnız bu- nunla kalmaz, arasıra yünlü, pa - | muklu, hatta parça da satar, ge - çinirdi. Bir gün dükkânmı kapayıp yo- la çıkacağı sırada komşusu kun - duracı Onnik ustaya rasgeldi. O da evine dönüyordu, beraber vola çıktılar, İki esnafın başlıca mevzuu or- talığın kesadı, buhrandı. Onnik usta dükkân kirasını bile vere - miyecek bir hale gelmişti. Maa - mafih Abraham o kadar şikâyet- | çi değildi. Onnik usta onun bu | hali nazarı dikkatini celbederek birinde | beş arkadaş toplanmışlar, geveze |: dedi ki: — Doğrusu Abraham efendi ben şaşarım siz yahudilere... Or- talık kıvrım kıvrım o kıvranırken | siz gene ekmek parasını çıkardık | tan başka, kenara, köşeye beş on kâğıt da koyarsınız. Allah versin ya, galiba siz bütün - milletlerin en akıllısısınız, acap bu cinsten - dir, yoksa yediğiniz yemeklerin cinsindendir? o Anlıyamamışım vesselâm... Yediğimiz yemeklerdendir On- nik usta, bunu böyle bil.. Meselâ — O ne demek öyle Levi efen- di?.. — Anlatavım kuzum.. Bezin — Affedersiniz hanımefendi bu nezle bana bir aptallık verdi . — Ber s'zde hiç bir deği- şiklik görmüyorum. ——— ben bu akşam yidüp bezin halası| | Rebekanm evinde yiyeceğim ki ya İrm işler iyi yitsin . m İ nala ne.cuen Butur, nereden alır | — Sakın sevgilim, nişanlandığımızı daha kimseye söyleme. — Hayır alnız şu Selma hınzırına söyliyeceğim, cünkü her zaman bana “ seninle nişanlanacak hiç bir enai yoktur ,, der, dururdu. Hizmeiçi Amun su hanim elendi ne mütecessis şey Şimdi kocasının oceplerini karıstırıvor . — anlamadım, her yün istersem yi- der, bir türlü balık alır, âlâ pişi- rir, bu balıktan yediğin yibi iş - ler âlâdan yidiyor.. Anladın mı? — Ka... Böyle iş olur!.. — Olur dedim ya.. Ama ister- sen bir tecrübe et.. (o Komşuyuz, sana bir hayrım dokunsun. Bir ta- bak yetireyim yarın da ertesi yün işlerin açılsın.. — Terzinle bu kadar pazarlık etmeni anlıyamadım , nasıl olsa metelik verecek değ'isin,. — Evet ya, kadıncağızı fazla ziyana sokmak istemem. -—— Bu balık başka balık.. — — Eksik olma, allah razı ol - sun Levi efendi.. — Sadem bu balık için ben 2,5 lira veriyorum. Senden fazla alacak değilim, — Bir balık için iki buçuk li - ra mı?. Çok değil mi? — Bu balık başka balık... Yer sen yörürsün.. Önnik usta iki “buçuk “lırayı verdi. Ertesi sabah acaip bir ba- lık yemeği geldi. O gün öğleyin k»mali itina ile Onnik usta bu ba Lıktan yedi, aksamı bekledi. Erte- si güne bs'tr, akşam üstü Leviye raslayınca balığı yediği halde iş- ! lerin hiç açılmı *-*mı anlattı, Levi biraz kızar gibi oldu: — Dur bakalum kuzum.. Ace- le etme... Bir lokma balıkla olur mu? Hele yöreyim, bir iki defa daha ye de ondan sonra yörüşü- Yüz, — İyi ama 'ki buçuk lira da bir balığa verilir mi? Yıkım o- loor. — Söyleyim bezin halaya da sana biraz ikram yapsm... — Hiç olmazsa bir buçuk lira | vereyim.. — Pek âlâ... Bir bucuk olsun. Ama yördün mü Onnik usta, da ha bir lokma yedin, bir lira ka - zendmm.. Bir ihtiyatkâr Pek acıklı bir film seyrediyor” lardı, Greta Garbn meshnr Mata Hari rol» 1 ursma dizilirken görülüyordu. Harerle Şükran fil- | min sonunda ayağa (k»'ktıkları zaman Hacer H---etle arkadaşı « nın yüzüne baktı: f — Sen hiç aö'-madm mı? i | — Ağlıyacaktım ama, şimdi ! bir yere davetliyim de tuvaletim bozulmasın diva -?'amadım. Bir diş çekmek.. İsak efendinin oğlu yüzü gözü İ fena halde şişmiş bir halde dişçi- ye gitti ve sordu: | — Efendim, bir dişimi kaç ku- İğİ ruşa çekersiniz? | — İki liraya.. — Oyle isem batam dedi ki bir lira verirsin. Disçi paşafendi senin dişini kökünden (kurtarır, sonra yelirsin, ben burada çeke » Hayvanların hökkı Himayeihayvanat zemiyetin - de reis beyle uşağı arasında: — Yahu Ahmet, şu zavallı kö- peği görmüyor müusun, nasıl rahatsız “diyorlar! Koğsana sinekleri... — Sineklere yazık değil mi be yim, onlar ne yesin.. — Sineklere şeker verirsin.. — Şeker karıncaların hakkı » dır. Bir sual Yarı belinden aşağısını bir ka zada kaymetmış ve kuçük bir ara bada sürüklenerek yürüyebilen bir bedbaht fotograf çektirmek heve - sile bir ayak fotograçısına baş vur- muş.. Herif makinesinde camı hazır- larken dalgınlıkla soruyor: — Resmi yarı belinize kadar mi istiyorsunuz?. Yoksa boy mu?. Sakallı kadın Barlardan birinde iri sakallı, göbekli bir kadın teşhir ediyorlar- dı.. o Elleri, ayakları, vücudu tam bir erkek vücudunda olan bu mah lükun kadmlığı yalnız göğsüyle saçlarımdan belliydi. Yanında daima küçük bir çocuk gezdiren bu mahlük sahnede iken İ seyircilerden biri çocuğu görerek İ sordu: — Bu kadın senin annen midir yavrum?, Havır baham.. sinekler — Benim snncm yüz beş, babam yüz on yasında ölmüş. — Bu bir şey mi? 8izım hanımın anasıda, babası da hölâ yaşıyor ya ...