Fikret AdiVin| Hastane intibaları -—7— Sakalar | kalkınca “O yarı bivefadan peyam Pencerenin önündeki yatakta | yatıyordu. | Bu pencere sokaktan görünü - | yordu. yok mu?,, diye mırıldanırsın.. Israrlar, neşe, nöbetçi doktorun son tereddütlerini kırmıştı, boğuk bir sesle başladı. Fakat daha ilk Bu sokaktan her sabah annesi | musra: bitirmemişti ki: işe gidiyordu. Annesile oradan selâ yor - lardı. | O sabah, ennesi işine giderken | pencereyi boş buldu. Selâm için kalkan eli havada kaldı. .. . Hasta, bir gençti. Sağlam, diri bir gençti. Koridorlardan yürür - ken, onda hiçbir hasta hali gör - mezdim, bilâkis, yüz metre koşu - ya hazırlanan bir atlet zanneder - dim. Ve garip bir tedai ile, bu has ta — bu atet — bende, Necip Fa - zılın: “Gencim ölmem, arzular kanımda bir çağlayan, mısramı hatırlatırdı. Gum Kansermiş. .. Genç artık koridorlarda görün- müyordu. Sordum: — Ümit yok, dediler, artık kal kamıyor. Koğuşuna gidip baktım. Gece yarısıydı. Bilmem geceyarısı bir hastane koğuşu gördünüz mü? Elektri hastane koğuşunda bir gi g yanmaz; ay gibi süzülmüş dönuk bir ziyası vardır. Karyolalar, baş | ve ayak uçları ile, birer mezar taş“! larıdir. — Müslümutlar a zarlarını, hayatlarında mak nasipleri olmad rer karyolaya benzetirler Genç, karyolasmda otu Arkasma bir sürü yastıklar koy «| muşlardı. Yanma sokuldum, bak - tım. Uyuyordu: — Hep böyle uyur, yatamıyor, takanıyor. Hastalığa sebep olan ur | Kur | Alınca hava veriyor. kalbini sıkıştırıyor. Bir defada, onü, sabahleyin gördüm. Ağzında bir boru vardı Bir elile tutuyor, nargile içer gibi arasıra çekiyordu. Bu marpucun| öteki ucu, içinde oksijen olan bir | torbaya bağlıydı. Akşam, yemekten sonra, nöbet- çi doktorların odasına gitmiş, otu ruyorduk. İçimizden birisi, gayet pesten bir “nefes,, okumıya başladı, Bi - lenler, ayni perdeden ona iştirak ediyorlardı. Bir aralık kapı açıldı. Bir hasta bakıcının beyaz hotozlu kafası gö- | ründü: — Doktor bey biraz teşrif eder misiniz? ç Dahiliye nöbetçi doktoru gitti. “Nefes, i bir şarkı, bir şarkı daha takip etti. Nihayet okuyan: re E, diyordu, artık yetişir, bir az da siz okuyunuz, ben dinliye- İ nefes alamıyor. yim. .. Bu gibi vaziyetlerde usulden olan itirazlar, nazlanmalar, “be - nim sesim yok,, “hem yer müsail değil, hastalar var,; lardan sonra daima pes perdeden, şarkılar başladı. Bir on, on beş dakika sonra nö- betçi doktor gelmiş  şimdi sessiz, oturuyordu. Nihayet: — Haydi bakalım, dediler, sıra senin.. — Canım ben bilmem ki!.. — Nasıl bilmezsin? Her sabah Yapamıyacağım, diye hay - yapamıyacağım... Yapamı - yacağım.. Gözlerinden yaşlar süzülüyor * du. Susmuş, heyecanla ona bakı - İ yorauk, — On senedir, dedi, doktorum, ben böyle ölüm görmedim, bu du | rece müteessir olduğumu bilmiyo: Meslek hayatımda ilk defa olarak, doktor olduğuma pişma nım. — Ne oldu, kim öldü? — Hani ya dahiliye iki numaralı yatakta yatan kanserli genç yok mu? O... — Hangisi? rum. — En dipte, pencerenin önünde yatan, : yoktu, her güd ölüm ğrd ni rı zaman oraya gittim, be- görür Ogörmez: yalvardı, beni aşkına!,, Hasta etrafıma toplanmışlar, o diye kurtar Allah | kıcılar bin bir ölüm göre göre katılaşmış hademeler bile hep ağlıyorlardı. Aslan gibi genç . yahu!.. Birisi de şaşırmış, mütemadiyen yelpazeli- , Zavallı nefes alamıyor ya!.. Koğuştaki hastalar, hep beyecan içinde. Baktım, olacak gibi değil; gidiyor, İ aşağıya, tek ye kaldirttım, uk, götürürken “A- man beni bırakma doktor, diye İvarıyor, kurtar beni! Hem ne aşağıya götürüyorsunuz? Ü - yok mu?,, Bittim, çocuklar, . Teselli etmek istiyorum, Sesim titriyor. Bir sordu: “Ne ağlıyorsun dektor?,, O zaman farkına vardım ki ağlı * yormuşum. Artık o da tamamile “Ne yapayım, dedi, affet beni doktor, seni rahatsız ettim ama, belki kurtarebilirsin | diye oldu.. Affet.. Hem daha gen: cim, yaşamak da istiyordum.. Bi « liyorum, benim için çok “uğraştı - anlamıştı: İ nız, hakkınızı helâl ediniz.,, Odaya gelmiştik. Soluk soluğa, | Duymasın diye! dört santigram morfin yaptırdım, Iki dakika kadar daldı. Sonra ge- ne sıçradı, ayıldı ve son sözleri “Öldüm artık.. Oh... Kurtuldum,, | oldu Şarkıların mısraları henüz du « daklarımıza asılı, osusuyorduk. Sonra bir öksürük, daha sonra bir sual: — Doktor olup, hastanın başı ucunda eli kolu bağlı durmak, bir şey yapamamak kadar müşkül bir şey var mı acaba? Bir ikinci sual; — Hamdi bey, sende “Gönlüm: de hazan,, var mı? ve eva Ertesi sabah, güneş her zaman- ki gibi kalktı. Ve ben ömrümde bu kadar güzel bir gün görmedim. (Devamı rar) mma mama m «Oğaezmm e.ektrikleri Evvelki gece Boğazın Rumeli cihetindeki kablo bozulmuş ve bu yüzden üç saat kadar Rumeli ci- betindeki elektrikler sönmüştür, “Doktor, | | tahkikat yaparke ba - aralık gene| lat gecikerek girmi İ trende yangın çıktığını Ve onun NE Me FE Tuz verine Yemeğe örsenik koymuşlar Geçende, Bükreşte çok feci bir hâdise olmuş, bir eczacının, karı - sının ve çacuklarının ölümile ne - ticelenmiştir. Öğle yemeği yiyen ana, baba ve bunların üç çocuğundan ibaret o lan bu aile efradı, yemeğin sonu - na doğru şiddetli bir sancı ile kıv- ranmağa başlamışlar, beşi de çır- praa çırpına hemen ayni zamanda ölmüşlerdir. Beş kişinin birden şiddetli san cı duyması, biribirlerine yardım | z etmiye, doktora haber vermiye im | kân bırakmamış, kısa bir müddet içerisinde beşi de masa başında can vermişler, akşama doğru eve | gelen akrabalarından biri, mutat bilâfma kapmın açılmaması üze rine, vaziyetten şüphelenmiş, po lise haber vermiş, kapı" kırılarak içeriye girilince yemek masası ba- şında beş ölü ile karşılaşılmıştır. Evvelâ bunun bir cinayet neti - cesi olduğu mülâhazasile o nokta: dan esaslı ve etraflı tahkikat ya- pılmış, bütün civardakiler sorgu - va çekilmişler, fakat hiç bir iz el de edilememiştir, Müddeiümumilik bir taraftan , bir taraftan da masa üzerindeki bütün yenilecek şeyleri tıbbradli kimyahanesine göndermiş, yiyenlerin cesetlerini de otopsi yapılmak üzere morga kaldırtmıştır. Tetkik ve tahlil enticesinde, ye- mekte arsenik bul mış ve cinayet zasını teyit edecek hiç bir delil elde edileme - diğinden, yemeğe tuz yerine yan- Teşirkla arsenik konu ve bu , bir dikkats kurban neticesine vesİmratır, duğu anlaşıl zliğe Trende yangın Bir kaç gün evvel, İngilterele son süratle giden bir trende yan - gın çıkmıştır. Trenin yemek salonu “vagonu - nun bitişiğindeki mutbaklı vazo nundan çıkan yangın, yalnız o va| gonda bulunanlar tarafından far- | kedilmiş, alevler, birdenbire etra - fı sardığı ve havaya doğru yüksel diği halde, diğer vagonlarda bu lunanlar farkında o olmamışlar, tren durdurulduğu halde, merak edip uzun uzadıya bunun sebebini araştırmamışlardır. Yangın, mutbaklı vagonun bazı kısımlarını tahrip ettikten sonra yirmi dakikada söndürülmüş ve sü | rat katarı, Londra garma yarım sa- Yolcularda, için yolda durulduğunu ancak bun dan sonra öğrenmitlerdir!. Zaağmm Sanayi ve maadin bankasının deri iş'eri Sanayi ve Maadin Bankasının Sanayi ve Kredi Bankasma ve Sa nayi ofisine devri muamelesile meşgul olan komisyon her gün Ti- caret umum müdürü Naki Beyin ri yasetinde toplanmaktadır. Komisyona Maliye Vekâleti na- mma iştirak edecek olan umum muhasebe müdürü Faik bey bazı işler için Parise gittiği için komis- yona maliye namına Borsa komi- seri İhsan Rifat Bey iştirak etmek tedir, Heyetin meseisi bayram ertesi ikmal edilmiş olacak, ondan sonra bir rapor hazırlanacaktır. bir düğme ile bir parça tirenin cü rüm delili sayılıp sayılamıyacağı | münakaşa edilmiş, bü omoktadaa! dava, bir kat daha mühim ve alâka uyandırıcı bir mahiyet almiştır. Davanım maznunu, bir çiftlik olan otuz beş yaşmda Yohan Laytnerdir. Öldürülen, çiftlik sa - kibinin kızı olan yirmi dört ya - sında Ludmilla Rigerdir. Geçen a ğustosun yirmi üçüncü günü dört bir tarafını alevler saran zahire ambarında yanmış ve kömür hali ne gelmiş olarak bulunmuştur. Kızı kim öldürdü, ambarı kim ateşe verdi? Tahkikat çok etraflı yapıldığı halde, gene bu anlaşıla- İ mamış, cesedin yanında yalnız bir gömlek düğmesi ele geçmiştir. Ufacık bir gömlek düğmesi ve de- Hiklerinde bir parça beyaz tire... İ Bu, katilin kim olduğunu meyda - na çıkarmıya yarar mı?.. Kâfi mi- dir? Müddeiumumilik, kızın katille nası sırasında bu düğmenin gömleğinden koptuğu ka - naatile araştırmasını bu noktadan yürütmüş ve bu aralık, çiftlikte o- turan bazı kimseler, Yohan Layt - nerin sırtımdaki gömlekte bir düğ- menin eksik olduğunu haber ver - mişlerdir. Derhal bu adam © yakalanmış, gömleği gözden geçirilmiş, sahi - boğ Son günlerde Almanyada feci ö ; İ bu mektupta iddiasmdan den bir düğmenin.eksik olduğu ve gerek düğmenin, gerek bunun gömleğe dikildiği tirenin, öldürü - len kızın yanımda bulunan düğme ve tirenin örneği olduğu görülmüş- tür. Hatta, mütehassıslar, cesedin yanmda bulunan ile Laytnerin gömleğ düğmelerin tirelerinin, sökülerek İ tetkiki neticesinde ayni uzunlukta olduğunu bildirmişler ve bütün bu düğmelerin ayni kimse tarafından ve muayyen bir dikiş tarzt ile iliş- ürildiği kanaatini ileri sürmüçler- dir. Diğer taraftan, ambarda yanıp kömür haline gelen kızım yedi ay- lık gebe olduğu anlaşıldığı gibi, bazı arkadaşlarma doğuracağı ço cuğun babası Layter olduğunu, fakat Laytaerin, çocuğu kendi ço- cuğu olarak tanımak istemediğini, böyle bir iddiada bulunmamasını söyliyerek onun kendisini tehdit | ettiğini anlattığı da öğrenilmiştir. İ © Nihayet, Laytner mahkeme hu- İ zuruna çıkarılmış, sorguya çekil - | miş, cürmünü şiddetle inkâr etmiş- | tir. ş — Kızla hiçbir alâkam yoktu. Gebe olduğunu bana kız kardeşim Katarina söylemişti. <> Onun beni kızın babası olarak göstermek ni - yetinde olduğunu da kız karde - şimden işittim. Bunun için, bir mektup yazarak, bunun esassız ve manasız olduğunu, böyle bir iddi- ada bulunursa kendisini iftira et- tiğinden dava edeceğimi bildir - dim. Tehdit denilen şey, bu olsa gerek! — Kız da size bir mektup yaz mış. Mektup 21 ağustos tarihli, pul damgası 22 ağustos tarihli. Siz mektubu hangi tarihte aldmız? — 23 ağustosta! — 23 ağustos.. kızın ölü bulun- duğu gün! Bu, meş'um bir tesadüftür! | Bir cinayetin delilleri bir düğme ile bir parça tire Jüri bir kızı yakmakla maznun adafi bunlarla mahküm edemedi.. Bundan sonra, Laytner, tiğini, çünkü aralarında hiçbir! bıta bulunmadığını söylem nun üzerine mahkeme reisi, demiştir: — Ludımilla, size | başka mektup daha © göndermiştir. mektupta da babasmdan korkiği için çocuğun hekiki babasının * mini ifşa edemediğini, eğer babalığını kabul ederseniz, # damadı olmanıza babasının iti ek viyeceğini yazıyor ve “Ço hakiki babası, bana 100 şilin * di. Bunu verişi, bu para mukabi linde sizi çocuğun babalığını K bule ikna etmek maksadiledir. İ mini söylemiyeceğim o adam; si de dostunuzdur,, diyor. — Evet, hatırlıyorum. — Bu mektubu kıza sizin dil ettiğiniz, her ihtimale karşı eli * nizde böyle bir vesika bulunm nı gözettiğiniz, kızı o zorladığım! anlaşılıyor. Hakikat, budur. Reisin bu sözü üzerine, mazm" nun avukatı reise: “Bu, sizin şah) si mülâhazanız olacak. Hakikatli ve davanın esasile alâkası yoklf demiş, reis kızmış, “Benim bö! bir şey söylemiye salâhiyetim ve” dır.,, sözüyle salonu terketmiştir. Kısa bir fasıladan sonra, reji vak'a günü ormanda gezinti yaf” tığını iddia eden maznunu bir hay”; İK sıkıştırmış, mahkemeye bir ka * ra tnhta getirilerek tebeşirle düğÜ renin dikiliş vaziyeti jüri heyeti ne izah edilmiştir. ” Müddeiumumi, esas hakkında * ki mütaleasmda, mütehassıslarıf ifadesine istinat (o ederek, cesedi ” İ yanındaki düğme ve tirenin maz * nuna nit olduğunda ısrar etmifi onun gömleğindeki bir düğmenir yokluğu da bunu teyit ettiğini or” taya atarak, Laytneri cinayetle it ham etmiştir. Jüri heyeti, mesele" yi saatlerçe ve hararetle müzake * re ctmiş, neticede on iki kişi ara* sında dokuzunun temin ettiği ek * seriyetle, vaziyet, o hayli şüpheli £ görünse bile, ayni örnekte düğme” | esin ve tirelerin milyonlarca kişi* ni * üzerinde bulunduğu noktasın” | dan, düğme ve tire delâletile maz” nunun tecrimi cihetine gidilemiy€* yeceğini, hulüsa ortada şüpheleri kat'iyetle teyit edecek delil mev” cut sayılamıyacağını - kararlaştır” mış, Laytner beraet etmiştir. Istanbulun gerek sahneden, ge“. rek sinemadan tanıdığı “Meri Du” ganm davası, isimli meşhur eserin mevzuu olan vak'ayı, bazı cihet - lerden hatırlatan bu muhakeme, fevkalâde alâka ile takip edilmiş. muhakeme esnasmda mahkeme s3 lonunda yer bulmak mesele ol muştur. Beraet kararını işiten maznun, omuzlarını silkmiş, “Pek tabit ola” rak bu karar verildi. Ben de bunu bekliyorum. Çünkü, katil deği” lim!,, demiştir. Ve belki şimdilik. belki büsbütün, Ludmillayı yaka * nın kim olanin martel kalmıştır! Tamirci «eğil hırsız Bakırköyde Sakız ağacında Se lânikli Osman Beyin evine tamif yapmak için getirilen Kemal ismin de bir amele bir teneke afvon çak | mış, kaçarken yakalanmıştır.