“Kızıl Nakleden : fa. Gene zabitan gazinosunda top- Janmıştık. Pek tabii, omükâleme, İngilizlerin gelip (o gelmiyecekleri üzerinde dolaşıyordu. Birdenbire içeriye birisi girdi ve: — Geliyorlar! Diye bağırdı. Hemen mevzileri- mize giderek mitralyözlerin başı - na geçtik ve bekledik. Bir gün ev- velki gibi, daha doğrusu bir gece evvelki gibi, ilk düşman tayyare - cisi yüksekten uçarak geliyordu. Sonra, tıpkı öteki arkadaşı gibi alçaldı ve elli metreye kadar indi- Zabitan gazinosunu nişan aldığı - nı gördük. Projektör kendisini ay- dınlatıyordu. Bulunduğumuz yer: den üç yüz metre mesafedeydi ki, arkadaşlardan birisi ateş etti ve hep birden ateşe başladık. İngiliz, motörünün gürültüsü i- le silâh seslerini duyamazdı ama, gece, (mitralyözlerin atsşlerini her halde görüyordu. Bununla be- raber aldırış etmedi, ve bu şerait altında, vazifesini yapan tayyare - ciyi içimden takdir etmekten ken - dimi alamadım. Şimdi, İngiliz tam üzerimize gelmişti. Mevzilerimizde yere yat- tık, ateşi kestik, kazara gelecek bir bomba ile ölmeyi, bir tayyare- ci için şerefli bir ölüm telâkki et - miyorduk, Fakat üstümüzden ge - çer geçmez derhal mitralyözleri - mizin başına geçerek ateş; etmiye devam ettik. Arkadaşlardan birisi — Vurdum! Diye haykırdı. Fakat inanma - dım. Hoş, belki de vurmuş olabi - lirdi ya... İngilizler bu şiddetli mukave metin karşısında bombalarını ace- le ile atmağa mecbur olmuşlardı. © Buda bir netice değil mi idi? Va- © kın, bombalardan birisi Kızıl tay- yaremin yanmda patladı amma, bir zararı dokunmadı. O gece, İngilizler bir kaç defn daha geldiler. Fakat ben yatmış” tım. «O gece, onlarm bombaları- - yanınca bunun hakikat olduğunu anlıyordum. Helebir defasında, - meotörün sesini o kadar yakından — duydum ki.. Pencerenin kenarında © bulunan yataktan başımı uzattım. © Baktım, tayyare, tam üzerimde idi. gayri ihtiyari olarak, yorganı ka- fama çektim ve tam bu esnada - müthiş bir bomba sesi duyuldu, penceremin camları şangır şangır © kıldı. Gezelik elbisemle yatak» “tan fırlayıp, mitrayözün başına © geçtim, bir kaç ateş ettim. Öteki arkadaşlar, benim gibi uyuma © mışlardı, ateş ediyorlardı. Ertesi sabah, düşman layyare yere İnmeğe mec- mı öğrenince Tayyarecileri de esir ot sevindik, miştik . Bunetice bizi memnun etti. Lâkin İngilizlerin hoşuna gitmemiş olacak ki, arlık gece zi © yaretlerinin arkasını kestiler . Bir arkadaşın başına gelenler Bir akşam üzeri; filetilam ile © Gaver uçuşu yapmıştık. Karargâ - © ba geç vakit döndük. Arkadaş - lardan Safer yolunu kaybetmiş - ai — Nerede ise gelir! © Diye düşünüyorduk. Fakat va - kit geçiyor, bir türlü Şafer gö- zükmüyordu. Saat 10 olmuştu. nın seslerini rüyamda duyuyor, u- | Harbi umumide meşhur Alman tayyarecisi Rihthofem'in Hatıraları Tefrika Numarası : 1İ Şimdi, şüphesiz benzini bitmiş, | yere inmek mecburiyetinde kal « | düşman tarafmdan düşürülmüş olmak ihtimalini aklımıza ge - tirmiyorduk. Bununla beraber, hepimiz ayni endişe ile muztarip oluyorduk. Hemen makine ba - şına geçerek, bütün cepheye tele - fonla, bir tayyarecinin yere inip innediğini sorduk. Kimseden müspet bir cevap alamayınca en - dişelerimiz büsbütün azltı . Vakit pek geç olduğu için, yatmağa ka - rar verdik ve yattık. Sabaha karşı, sant ikide, birdenbire tele - fonun çıngırağı ile uyandım. Şa - fer bir köyde imis, gelip kendisi - ni almamızı istiyormuş . Ertesi sabah, kapı acıldı, ve Şafer içeri girdi. Üstü başı, ça - mur içinde idi. Sanki on beş gün bataklık içersinde kalmış bir pi - yade neferi idi. Hemen sarıl - dık. Ve Şafer, evvelemirde kâr - nınr doyurduktan sonra başına gelenleri söylece anlattı: — Karargâha dönerken, bizim cepheye doğru bir düşman tayya - resinin uçtuğunu gördüm. Hemen hücuma geçerek düşürdüm ve yoluma devam eltim. Faket bu aralık, cephenin öte tarafından, yani düşman cephesinden, İngi - lizler beni müthiş bir ateşe tuttu - lar. Durmadan ateş ettiler. Ye - güne çare, kaçmaktı. Makinemin sür'atine güvenebilirdim amma uçuyordum . Şunu da itiraf ede - yim ki; hepiniz de anlıyacağınız sebeplerden dolayı, vücudümün muhtelif yerleri asabiyetle sıkışı - yordu. Birdenbire bir sarsıntı duydum. Motör durdu. Anla» şildı.. Yere inmek mecburiyetin ( deyim. Fakat acaba düşman hatlarını geçebilecek miyim? Bü - tün mesele burada. İngilizler, ber halde tereddi'dümün farkına varmış olacaklar ki, mütemadi - yen ateş ediyorlar. Her silâh patlayışını düyuyorum. Zira mo - tör artık durdu, pervane dön- müyor. Vaziyet kötü... Fakat ne çare, yere İnivorum. Daha makine durmadan, Arras civarın- da olan Morşi köyünde gizli bir yerde duran bir düşmen mitral - yözü dehşetli bir ateşe başlıyor. Kursunlar yağmur gibi yağıyor. Fakat bereket versin düşman &i - perlerini aşmışım, aşmışım am - ma, dahapek yakinim. Hökin hava karanlık, kurtulmak ihti- malim pek çok. Lâkin bu İngilizlerin pek fena tâbiati var. Gazlı bombalarını etmekte gecikmiyor » ferantta bulu frrlayın, bir ba N'havet, biraz ra fir - İrvorum, Ky gem çulura girivorum, Artik men gece oluyor. b rü kef'k var, Aycrlrkyan- trim fefn, ketiilerin rrevcudi « yetinden, tekieanin atmailik ber - taraf edildiğini anlıyorum, ve tema - mıştı. Hiç birimiz, kendisinin | Etrafımla VAKIT Yanan gemi insanları kurtar- mak için denizde müthiş mücade Bundan evvelki sayılarımızda nasıl yandığını tafsilâtile haber verdiğimiz büyük Fransiz vapu- ru (Atlantik) romorkörler tara - fından çekilerek . Havr limanına getirilmiştir. Fakat, koskocaman vapuru, romorkörlere bağlıyarak çekmek hiç te kolay olmamıştır. Zira, hem vapurun yanması, hem ide denizin çok dalgalı olması, manevraları güçleştirmiştir. Hat - tâ, bu manevralar esnasında mü - lâzim Even isminde bir bahriye | zabitinin ayağı romorkörle Atlan- kopmuştur. Fırtına: yüzünden, Oo gemiyi kurtarmıya gitmiş olan dört ro - morkör, az kalım bordasına çar - parak parçalanacaklardı. : Atlan - tik'te bulunup bir Hollanda gemi- si tarafından kurtarılmış olan genç zabitlerden birisi (o demişti” kiz — Gece yarısı yatağımdan 8iç- rıyarak uyandığım zaman yangın hemen her tarafı sarmıştı. Maa - mafih, söndürüleceğini tahmin &- diyor, ve yeni girdiğim bu güzel geminin mahvolacağını hiç zan - netmiyordum. Şünu da söyliyeyim ki, hepimiz, bütün tayfa, son rad- deye kadar yangınla dövüştük ve ancak naçar vaziyette kalınca ge- miyi terkettik. Fort Cartle isimli İngiliz gemisi ise, son dakikada yanan gemiden altı kişi kurtarmıştı. Bu geminin kaptanı hâdiseyi şöyle anlatıyor? — Mümkün olduğu kadar At - lantike sokulmuştuk. güvertede dört kişinin bize işaret ettiklerini gördük. Verdiğimiz işaretlerle kendilerine, denize - atlamalırını söyledik, Önce tereddüt ettiler 1- ma;'arkadan gelen alevler bu te- veddütlerini çabuk kırdı ve detize atladılar. İkinci katta bir lomboz- da iki baş daha gördük. Her hal- de, içinde bulundukları kamara - dan çikamıyorlardı ki orada idiler Onlara da denize atlamaları işa- »etettik. Havanın fırtmalı olma - swa rağmen denizle bir hayli mü- cadele ederek bize yaklaştılar. Yukarı erktıkları zaman pek yor - gun idiler. Taymis gazetesi, bu feci yangın münasebetile yazlığı makmlee, bir cok milletlere mensup gemile- in batan vapura yardıma koşma ları takdirle zikrelmekte ve de nizeiler arasmdaki tesanüdün bir defa daha sabit olduğunu kaydet- mektedir. Maksadım, tamamen gecenin ol « mr beklemektir. Bü esnada ucusmağa baslıyorlar. r teh'ke yaklaşıyor. Sakın bunlar İngilizler olmasın? nen sürüne sürüne ilerlemeğe orum ve tıpkı benim gibi ine sürüns İ-—"İyen bir müf - reze il karr'lasıyorum. Acaka kim bunlar? Pskliyorum, İler - liyorlar. Gene bek'iyorum. Bir de ba'uvorum ki, bizimkiler. He - men boyurların- sarılıyorum. As- kerlerden birisi beni alıp yüzba - şısma götürüyor, Orar'an öğren- diöime nazaran, ileri hatlarımız zm elli metre Kadar ilerisinde ye- re İnm'şim. P'-iekiler, mahvol « duğuma hükmetm's'er, : (Devamı var) id 4 peş tik arasında kalarak ezilmiş ve! tik kalmamıştır. İnsan yeni bir i piyes sahneye koymak istese rağ- ; bilseniz. İnsanın kesesine altın yağ an EA İM. ğinde Mİ a İk e İİ” di ai EE rn 13 Kârurasani 1043 — © Evlenmek istiyen Erkekler © —13 — Yazan: Matmazel Kler klavnat Adamcağız kendini ayağında sarı çizmelerile tiyatroda samyor beyaz Legorndur. Bakınız size an“ lıyacağınız gibi bir hesap yâpa yım. Siz de hayret edeceksiniz. Cins yumurtlayıcı olan beyaz İe- gornlar senede on iki düzüne yu- murta yumurtlarlar. Bunlar vasa- ti bir besapla düzüneşi altmış franga satılır. Demek ki senede her. tavuktan en 'aşağı (120) frank alınacak demektir. (500) tayuğum olduğuna göre beheri yüz yirmi franktan beş yüz zarp yüz yirmi, altmış bin frank eder, Bu da ayrıca bir cep harçlığı. Maa - mafih size kazanacağımız eti de hesap etmedim. Malüm ya, kümes- te yalnız piliç yetişmez ya! Yeti- şen tavuktardan da mevsirade üç yüz tane satsak artık ne kazana * cağımızı anlayınız. Tavuk ve hay- van besicisinin heyecanı son de » receyi bulmuştu. O anlattığını a * deta yaşıyordu. Kazanç, kazanç!, Her tarafta kazanç görüyordu. — Bu kadar kazandıktan $on » ra paraları ne yapacağız? Bir oto- mobil alırız. Malikânede dolaş « mak için bir beygirimiz olur. Bey: gire binersiniz değil mi? O kadar eğlencelidir ki: Adamcağız şimdiden kendini ayağmda sarı çizmeler elinde bir kırbaç, tiyatroda belki de'oy - lünde görüyordu. Zavallı malikâ -- nesahibi!.. Almacak ( gübrelerin — Efendim, tiyatroda artık | ekmek kalmadı, Bir taraftan si - | nema tiyatroculuğa müthiş bir darbe indirdi, diğer cihetten buh- ran var.. Bu buhranda aktörlükle para kazanmak akla bile getiril - memeli. Hükümet tiyatrolara tür lü vergiler yükletti! Bu vergileri vermek için lâzım gelen para bile toplanamıyor. Belediyelerde. ti- yatro heyetlerine olmaz zahmet - ler çıkardılar. P'“takım'rüsum a « hyorlar, Vilâyetlerde turne yapa- rak para kazanmak ümidi de gr - bet eden bulunmuyor. Şimdi ti- yatroculuk Okumarbazlıktan be - ter, Parayı ha tiyatro tanzimine vermişsiniz, ha batakhaneye.. Bir şey kazanmak imkânı asla kal » madı. Benim gibi yetişmiş artistler bile bir lokma ekmek parasını zor çıkarıyor. Binaenaleyh tiyatrocu - luktan vazgeçtim. Köy hayatı, hayvan beslemek işte bütün ser- vet ve saadet orada... — Çok güzel, fakat bu mesele- yi uzunca tetkik — ettiniz mi? Pek malümatım yoksâ da hayvan besi- si ayrıca bir takım şeraitin tahak- kuku ile mümkün olacak bir şey... — Hiç tetkikat yapmaz mı- yım? Ne kadar ziraate müteallik mecmua varsa hepsine aboneyim. Hepsini tek kelimesine kadar rum. Fransanın” ortasında yahut! garp tarafında bir takım arazi var.. Bunlar besiye gayet müsait - tir. Müsait bir araziden yirmi yir- mi beş hektar satım alsak kâfi. Bu na yüz bin frank veririz. Ben alı- nan arazide zer'iyat yapılmasına kat'iyyen muarızım. - Bütün'arazi çayır halinde bırakılmalı ve inek- ler salverilmeli. Hektar başma bir inek kâfi. İneklerim gebelenir, da- nalar doğurur. Danalarım * büyür. Boğa olur. Öküz olur. Senede beş gift öküz yetiştirmem beher çifti beş bin franktan yalnız bundan yirmi beş bin frangı cebe atarım. Hoş, iş yalnız bununla da kalmaz ya! Bu yirmi beş bin frank şöyle bir cep harçlığı.. Öyle ya! Evimiz var, ağaçlarımız var. Ağaçları ya- karak kısın ısınırız. Sonra yeme - ği düşünmiye de hacet yok! İnek- lerimizin sütünü içeriz, bahçe - mizde yetişen sebzeleri yeriz. — Aymi zamanda tavuklarımı: zon taze yumurlalarını da sabah: ları içeriz değil mi? mafit tavukçuluk dediniz mi me - sele değişti. Ben tavukçuluğu sof- ramda arasıra piliç (yiyebilmek için yapmam. Biz fazlasile tavuk yetiştireceğiz. Malâm ya sun'i kuluçka makinesi var, On bir tane aldınız mı yüzler- ce hatta binlerce piliç yetiştirmek işten bile değil. Size bir hesabını yapayım da kanaat getiriniz. Gar: son! bir kâğıt getir.. Hokka kalem de.. Ah tavukçuluk ne kârlı iştir leri hümmayı bakariyi, kümes hay”* vanını mahva götürecek hastalık -. ları bile aklına getirmiyordu. Ya tavukların yiyeceği yem (bedeli? Bugünkü günde Fransada tobu - mun yüz kilosu yüz frangadır. Bu sebepten herkes evinde tavuk bes- lemekten ise piyasadan yumurta almayı tercih ediyor. O, elde mev- cut bazı broşürlere o inanarak bir İegornunu senede yirmi düzüne ya | murta yetiştirdiğini iddia ediyor - du, Eğer bu işle alâkadar olan » lara sormuş olsaydı, belki kendi « sini tenvir ederlerdi.. O kadar su- dan hesap yapıyordu ki, onun fena kafasınca insanın bir bahçesi oldu mu, İâhanası, pırasası, fasulye, is- panağı, havucu, patatesi kendin - den yetişiverir ve: “Gel beni topla dermiş gibi mahsullerini (o toprak sahibine uzatır: Bırak onu, bari sebzelere musallat olan tırtılları sümüklüleri, danaburnunu düşün » 30... Fakat ondan da bahis yok.. : (Devamı var) mmm Ermenilerin hicreti ATINA, 12 (Hususi) — Bir kaç gün evvel buradan yüz Ermeni Helene Embriços va- puru ile Batıma gitmiştir. Ora- dan Sovyet Ermenistanma gide « rek sureti kat'iyyede yerleşip kalar caklardır. Ayni vapur Selâniğe de uğrıyacak, oradan da boş yüz Er- , meni binecektir. ğ z VAKIT — Yunanistandaki Er« menilerin burada otuyamıyacakla" rmı ve bunlardan Yunanlıların hiç « memnun bulunmadıklarını evvel » ce bir münasebetle yazmıştık. Gör rülüyor ki istihbaratımızın « doğ * ruluğu filiyat ile sabit oluyor. Taş» pak komitesinin bütün gayretleri - -* — Ben beş yüz tavukla iktifa | ne rağmen heziçteki Ermeniler ya” ederim. Fazlası eksiği lâzım de - | sip Ermenistana gitmeğe dırır altın.. Garsonun getirdiği odamgak küğidin üzerinde rakamlar diz - miye başladı. Hem yazıyor hem de ballandıra ballandıra anlatıyor » du: gil... Bence asıl yetiştiri cins | mecbur kalıyor.