Harbi ümumide meşh Rihthofen'in Nakieden: fa, Düşürdüğüm İngiliz . tayyarecisi « nin İngilizlerin İmmelman'ı öldü - ğunu öğrenince göğüm bir kat daha kabarmıştı.. Filhakika dö - vüşürken; bu delikanlının gözü pek bir şey olduğunu anlamıştım. | Bir gün, yalnız başıma uçarken üç İngiliz tayyaresi ile karşılaştım. Bana iltifat etmeğe başladılar :.. İ nı verilmisti.. Halbuki ben onlar - Maksatlarını anladım ve başladık.. İngiliz tayyarelerinden birisiyle karşılaştık. Ben daha aşağıda uç. tuğum için hizama inmesini bekle. dim.. Uzun sürmedi.. İngiliz, üze: rime hızla geldi ve arkama geç - mek istedi.. Lâkin dört beş atış yaptıktıın sonra durmağa mecbur .olmuştu.. Zira, ben de birdenbire sola sapmıştım.. Arkasına geçmek istiyordum.. Böylece son sür'atla, deliler gibi biribirimizin etrafın - dâ dönmeğe 'başladık.. o Üç bin! metre yükseklikteydik., | Bu suretle sağ tarafa yirmi, sol tarafa otuz defa döndükten sonra hasmımn pek öyle acemi bir şey olmadığını anlamıştım.. Çok ça - | buk hareket eden bir tayyaresi var dı.. > Fakat benimki daha kolay yükseliyordu.. Bunun için üstüne geçmeğe muvaffak olmuştum.. İ Havada böyle daireler çize çize iki bin metreye kadar alçalmıştık. dövüşe Haszum, vaziyetin kendisi için tehlikeli olmağa başladığını anla“ malıydı.. Zira rüzgâr lehime idi, hem de bizim hatlara doğru yakla: şıyorduk.. Böylece bin metreye indik.. Bir aralık, İngiliz eliyle “Ne var ne! yok?,, der gibi bir işaret yaptı Şimdi artık biribirimize o kadar yakındık ki,, aramızda yüz metre- den fazla yoktu diyebilirdim . . i Daireleri de gittikçe küçültüyor - duk.. Ben, üstte olduğum için, İn- gilizin bütün harekütın görebili «| © yozdum.. Eğre başında kasket ol - massa, yüzünü de görebilirdim.. Yavaş yaveş, cesur âporcu İngi - diz, bu oyunun fazla sürdüğünü , » ya bizim hatlara inmek, yahut da kendi hatlarına doğru çetilmek mecburiyetinde olduğunu anla «| miştr.. Pek tabii bu ikinci vaziyeti kabul etti ve bir çok cambazlıklar yaparak, elimden kurtulmağa ça- leşi. 5 Derhal ateşe basladım. Oza- b mana kadar, ateş edecek bir fırsat © bulamamaıştım.. İngiliz; yüz mest - re yüksekliğe gelince, zikzaklar yaparak kaşrısk istedi. Bu vazi -| yette ateş etmek güçtü, Lâkin © Jediğim fırsat da buydu. O © ona Ümce elli, sonra otuz metreys)y © kadar yaklaştım, ve durmadan a - “teş ettim. Birdenbire mitralyüzüm “sıkıştı. Fakat İngiliz bazı rulmuştu.. Hatları. pe üslü düştü, miiraly landı. Bu mitralyöz şimdi evimin i kapısmdadır, li On altıncı tayyaremi düşürmüş , tüm. Şimdi artık avcu tayyareci- lerinin en başında geliyordum . . © Gayem de busdu. Henüz daha a — cemiyken dostlarımdan birisi ba - l na surmuştu: bakir Pilot olarak gayen nedir?, Ken #isine: 0 Avcı tayyarecilerinin en bi - rincisi olmak hoşuma gider. Demiştim. Bu arzumu yerine o getirebileceğime pek emir değil - © dim.. Hoş arkadaşlar da öyleydi . “Yalnız Bölke bana inanıyordu. O- hk ür Alman tayyarecis! Hatıraları Tefrika Numarası : 7 na, talebeleri arasında hanzimizin bir “şah,, olabileceği sorulduğu za» man, parmağiyle beni göstermiş ve: —İşte!.. Demişti.. Bölke ile İmmelman sekizer tayyare düşürdükleri za - man, kendilerine “meziyet,, nişa * dan iki misli düşürmüştüm.. Ne o- lacak diye merakla bekliyordum . Söylendiğine göre beni filotillâ kumandanı yapacaklardı.. Filha - kika bir gün şu telgraf geldi: “İkinci mülâzim Rihthofen on birinci filotillâ kumandanı tayin e- dilmiştir,, Doğrusunu söylemek lâzım ge - lirse, buna canım sıkılmıştı. Böl kenin emrinde bulunan bütün er- kadaşlar hep beraber çalışmağa a- lışmuşıtk. Şimdi, yeniden işe baş - lamak icabediyordu. Hem “mezi - yet,, nişanını almak beni daha 2i- yade sevindirecekti.. İki gün sonra, arkadşlarla ayrı - ış eğlencesi yaparken bir telgraf daha geldi.. (Bu telgrafta bana “meziyet,, nişanın da verildiği bildiriliyordu.. Artık sevincime diyecek yoktu.. Şimdi, veni vetdikleri vazife de ho şuma gitmeğe başlamıştı. Hem bir Rihthofen avcı filotillâsının mey * dana çıkışı göğtümü kabartıyor - du... Küçük kızıl Bir gün tayyaremi kırmızıya bo Yamak aklıma geldi.. - Bu süretle tayyarem herkesin gözüne çarpa” caktı.. Hattâ düşmanlarımın bi - les, Bir gün, sık sık uçmadığımız bir terafta, iki kişilik bir Vikers gör düm.. İçindekiler, rahat rahat hat- larımızın ve topçu mevzilerimizin fotograflarını alıyorlardı.. Onlara müdafaa imkânmı bırakmadım . . Yere inmeğe mecbur ettim.. Fa - kat yarı yolda, tayyarede yangın çıkar gibi oldu.. Bu gibi ahvalde “fena köküyor, derdik.. Hakika - ten öyle imiş.. Tayyare yere “iner inmez tutuşmuştu.. Düşmanlarıma, acımış onlara | yere rahat rahat inmelerine müsa» ade etmiştim.. Esasen ateş deet: miyorlardı.. İçlerinden birsinin yaralı olmak ihtimeli vardı.. Bo; yüz metreye kadar” inince, wakincmde bir avıza oldu ve alel- âcele yara indim.. Vaziyet komik olnuştu.. Düşmanları rahat ra * i “e mecbur eitiğim cle inmek vazi- hattâ tayyatemi çarparak fona hal» de zellelemiştim., : enedik Patriğinin fakir gondolcuyu zengin eden hediyesi Venedik Patriği Kardinal La- fonten, bir müddet evvel, şehirde- ki gondolcular cemiyeti idare he- yetini çağırmış, kendi muhtöşem gondölunu en fakir gondolcuya he ! diye etmek istediğini bildirmiş ve sormuştur: — Bu kimdir? Bana niz! Cemiyet umumi kâtibi Luici Turşetto, Kardinala teşekkür et - miş ve en fakir gondolcunun tespi- ti için mühlet istemiştir. Uzun münakaşalardan sonra, Bragora gondolcularından birisi « nin en fakir gondolcu olduğu ne -! ticesine varılmış ve bu yaşlı adam, muhteşem gondola sahip olmuş - tur. Venedik kanallarındaki en muh teşem gondolun sahibi olan bu a - dama, diğer gondolcular gıpta et mektedirler. Kendisi, bu hediyeyi alımca intibamı soran İtalyan ga - zetecilerine kısaca şöyle demiştir: — Rüya, deyip te geçmeyiniz. Büzen, rüyalar hakikat oluyor. İş» te misali!. Şunu ilâve edelim, ki bu muhte- şem gondol, bütün Venedik zengin lerinin, kendi gondollarını gözle « rinden düşürmüştür, Hepsi, fakir gondolcunun muhteşem gondolile kanal safaları yapmak için can at- makta imiş. Şimdi avuç dolusu pa- ra kazanan bu talili gondolcuya artık fakir gondoleu demek, doğ - ru olur mu? Diğer taraftan, Amerika milyo- nerlerindek biri, bu'hâdiseyi “İşi - tince, gondolu satın almak istiye - rek, yeni sahibine külliyetli para teklif etmiş, kendisine gondolcu tarafından şu cevap verilerek, ta - lebi reddolunmuştur: — Hediye edilen bir şeyi sat - mak, nezaketsizliktir! söyleyi Konferansları din- letebilmek için bulunan usul! Kadınlar Birliği, geçen hafta birliğin ricası üzerine Halkevinde bir konser veren hanende Cennet Hanıma bir teşekkürname gönder miş ve konseri alâka ile dinlenil- diğinden ikinci bir konser daba vermesini rica etmistir, Birlik ida ve heyeti bundan sonra vereceği konferanslara rağbeti celp için! har konferanstan sonra tanınmış tanatkirlara konserler verdirme - vi karar altma almış, şimdiden fa- aliyete geçmistir. —.. Eral Feysalın Yun u- nistandıki malları irek kralı Feysal Hz, ile kar - i deşlerin'n Yunanistendaki emlik işlerini teltip etmek üzere Atina - “| da Aziz Mahmut Bey Hariciye ve görmediklerini gordum: — Oh, yes1.. dediler, ona küçük kızıl diyor Sonra niçin böyle ani olarak in- diğimi sordular.. — Ezşka türlü yapamazdım da onlan! Diye cevap ve üç yüz molre yu etmeğs teşekb's etti! mitealyözlerinin bozulduğunu söy- lediler, (Devamı var) - larak temsiller vereceklerdir. — | dam, hakk rast mazırlarile görüşmüştür. Hükümetten bunlar için muaz- zam bir meblağ istemektedir. Yu- nan weti İse mürüru zaman idd'a ederek ku işe itiraz etmek « tedir. “Süre-ya, op reli san'a'kâr- ları zmire gittiler “Süreyya,, opereli sanatkârları, dün “Bursa,, vapurile İzmire git - 9 Tirarı sami 1Y33 © Evlenmek istiyen Erkekler © Yazan: Matmazel Kler klavnat © Nişanlımı görmek istiyorum; onu buraya kapatmışlar, onu kurtaracağım! Başka biriside şöyle yazıyor - | duymuş olması muhtemel bulunan du: “Ey sevgili küçük meçhul ka- dım! İlânmızı okudum, son derece hoşuma gitti. Ben de evlenmek i - çin beni anlıyacak bir kadın isti - bu oldu. ;, 5 5 Bir tanesi bana gayet samimi bir tavırla hiç ümit | vermiyerek yalnız bir defa görüşmek teklifin» yordum. Hoşuma gideceğiniz şim» | de bulundu. Diyor ki:“Hele bir gö diden hissediyorum,. Benim nasıl yaşadığımı sorarsan sena anlata - yım güzelim: “Halihazırda on üç buçuk frank yevmiye ile işsizim .. Bundan başka her gün çarşıda yir mi franklık sebze ve salata sata rım.. Sattığım için bunlardan sa - tn almağa da İüzum görmiyorum.. Halihazırda içkiyi bıraktım. Yal nız ibtiyacım kadar içiyorum ... Anlıyorsunuz ya mini mini güzel hanım asla üzülmiyeceksiniz.. Be- ni kabul et., Pişman olmazsın.. Be- nim en fazla istediğim şey sizi bi- raz teselli ederek yüzünüzü gül - dürmektir. Cevabınızı (o bekliyo- rum efendim.,, Kendisine şehrin uzak bir ma - hallesinde bir randevu verdim . .. Maamafih asıl adresimi de ver - mek <ibtiyatsızlığını yaptım... Beni çabuk görmek endişesiyle 0©- tele kadar gelip kapıcıya çatmaz mı?.. Kapıcı bana memnun olma: dığmı gösteren bir tavırla herifin geldiğini haber verdi ve dedi ki: “— Madam serseriye benzer bir adam... Buraya gelir gelmez. Ni şanlisı olduğunuzu ve hemen sizi görmek istediğini söyledi.. Deli ol: duğunu zannederek ismini bilme - diğimi söyledim.. Sen misin bunu söyliyen.. Birdenbire son derece hiddetlendi ve olanca sesiyle: — Nişanlımı görmek isterim! Onu kapatmışlar! Ona eziyet edi: yorlar! Şimdiya kadar zavallınm çekmediği kalmamış! Onu fazla gektirmiyeceğim! Mutalaka göre - ceğim.. O vakit bir polis memuru çağırarak herifi zorla kapı dışarı ettirdim.. Hâdisenin sebebini an- lamadım, her halde herif pek emin bir adam değil!, Kapıcının söylediği söz beni korkuttu. Randevü mahalline bir otomobille gittim. Ve randevü yerinden oldukça u. zak bir yerde durarak “zorba,, yı tetkik ettim. Koca kafalı, esmer yüzlü, ötwi berisi yara izi sıyrıl « muş bir adamdı.. Boynuna sardığı kırımızı atkı iri yarı vücuduna ay: rıca bir şeamet bali veriyordu. Arkasındaki kadife ceketin dir- se'leri lekeli, ayağında (dizleri çıkmış mavi bir pantalon vardı... Kimbilir hangi süslenme hevesi - n3 kapılarak ayağıma yüksek ök- çeli ayakkapları giymişti. 5 Hsyeti umumiyesi itibarile gö - rün'işü hem komik, kem de deh - şs! vericiydi. Randevu mahallinde kafsse kapanmış bir aslan gibi beş aşağı, üç yukarı dolaşıyordu. Bel ki bana talip olanlar arasmda ha- kiki bir insaniyet hissiyle (beni görmek istiyen yalnız bu adam ol- muştur, Çünkü benimle görüşmekte gös- terdiği inat ve ısrar başka şeye hamledilemezdi.. Bu macera garip değil miydi?... O kadar talipler arasında yegâne rüşelim.. Sonra düşünürüz.,, Bu a- dam, küçük bir banka memuruy - | du. Maaşından biraz para biriktir- meğe muvaffak oluyor ve üç ayda * bir (âlem) yapıyordu. Böylece senede dört defa elâlem yanında azametle gezdirmek için güzel bir kadına lüzum görüyor - du. İlânım tam vaktine isabet et- miş, Fazla araşlırmağa (lüzum görmeden bana müracaat etmiş... Şanzelizede bir lüks holün kapısı önünde birleştik.. Muhteşem bir dansinge giderek birer aperetif al- dık. Müteazzim bir tavırla etrafmı seyrediyor.. Dansetmek bilmediği- nü lâkayt bir tavırla anlatıyordu .. Oradan çıkarak büyük bir lokan - taya girdik. Her şeyin en pzhalı » #me istiyordu.. Ben hem ısmarla - dığı yemekleri yiyor. Hem ertesi günden itibaren üç ay bankada na- #l çalışarak para biriktirmeğe uğ- raşacağını düşünüyordu.. Bundan sonra bir takım gece eğlence mahallerine gittik. Sabaha doğru son karargâhımız Monparnas'ta bir kahve oldu. Orada bana uzun bir nasihat verdi. Verdiyi'mei- 1 hat da şu oldu: “— Bedbaht kadın, siz çocuğu * nuzun mukadderatı ile kendi mu: kadderatınızı bir erkeğe teslim etmek istiyorsunuz öyle mi?. İşte önünüzde bir erkek var ben.. Hem de en fena erkeklerden olduğumu zannetmeyiniz.. Halbuki ben ne - ler gördüm neler. Eğre şu akşam sarfetmiş olduğum paranm sizi ve çocuğunuzu sefaletten kurtaraca - ğına kat'iyyen emin olmuş olsam bile iki ikşinin selâmeti için bu ak şamli zevki feda etmezdim. Za» ten sizin ilânınız da bir kusur da- ha var.. Bu ilân kadınların istis « marma teşvik eder. Bu his ise bütün erkeklerin kal- binde mündemiçtir.. Bu şeraitle evlenecek olursanız türlü hakaret» lere maruz kalacağınız o muhak * kaktır. Emin olunuz ki istikbalini bir kocanm yahut bir âşıkın temin edeceği sandete istinat ettirmek kadar büyük hata olamaz. Öyle yapacağınıza hükümete müracaat etseniz daha kâr hâsıl olur. Biz bir çok vergiler veriyoruz. Darü- lâceze vergisi, dul kadmlata yar- dım vergisi daha bilmem ne ver » gisi aliyorlar. Darülâceze bütün tiyatrolardan, sinemalardan para toplar.. Ora - dan yardım koparmağa bakmız .. Kendinize küçük bir tahsisat bağ» Mabilirseniz ne mutlu... Bunu ko - laylıkla elde etmezsiniz. Fakat el» de edince her halde biraz rahat e- dertiniz.. Halbuki bir Okoca ile rahat denilen şeyin gölgesini gö“ remiyeceğinize em'n olunuz . « Züppe adam bu söylediği sözle « rin kendine verdiği memnuniyetle göğsü kubararak bana veda etti. . Dört aylık çalışma kayatma avdet mişlerdir. Orada on gün kadar ka- | görüşmeğe cesaret edemediğim a-| etti. insani bir rabıta oi (Devami var) ii