4 Kânunusani 1933 VAKIT'ın edebi CANIM AYŞE Sabire hanım bir aralık Şe- fik beye yaklaştı: — Kemal beyin neşesine pa * yan yok... Evinize gelmek için gençler can atıyordu, bundan! sonra genç kızlar can atacaklar. Şefik beyin — dinlemiyormuş gibi sessiz durmasına aldırış et- miyerek güldü: — İnpallahe çemilün, yühub- bül cemal. — Çok eski bir söz hanrme- fendi. — Her halde Kemali seveni dünya takdir eder, Şefik bey başını salladı, cevap vermedi. Alnında esrarlı kırışık. lar belirdi... Şefik Nuri beyin bu esrarengiz tavrı Sabire hanımm merakını uyandırdı, fakat fazla bir şey sormuya cesaret edemedi. Neden Şefik bey, Kemalin güzel- liğinden bahsedilmeşini hoş gör- müyordu? Bu aralık Kenan bey gitmek üzere müsaade İstedi. Saliha ha- Num en son kalktı ve Kemali da- vet etti: — Salı günleri kabul günüm- dür, sizi mutlaka beklerim. — Rahatsız ederim hanrme- fendi... — Bilâkis memnun edersiniz, mutlaka, mutlaka beklerim.. — Amma ancak altıdan sonra gelebilirim hanımefendi. Bende NİZ İş güç sahibiyim, , Saliha, gözlerini (o yumarak, kirpiklerinin arasından Kemale, gülümseyerek bakıyordu. Ancak, gimiltan annen, Avan samia hiz nan fes aldı. Kemalle yalnız kaldığı için, kalabildiği için seviniyor « du, Fakat bu sevinci çok sürmedi. Babası; — Ayşe, dedi, sen gidip yat, ben Kemalie biraz konuşacağım. — Peki babacığım, allah ra hatlık versin, Kemalin elini mahzun mah « zun sıktı. Odasma çıktı. Amma Yatıp uyumadı. Şezlonga uz: eline bir kitap aldı. Sn Okuyor muydu?.. Evet. Fakat çkuduğunu alamıyordu. Aklı iri yerinde değildi... Aklı fikri deydi. Birkaç saat evveli A Kemal trenden in- AN etmişti, ei babasile ikonuşuyardu.. seslerini pencereden, onların malin renmesi şart mıydı? Bu, Ayse için şartı, gece muhakkak e bu Aşağıya indi. ki, Antrede kimseler yoktu, Dış kapınm önündeki sahanılılta Kemali ei zında sigarası, Sefik bey; öte < yordu. Dudakların ucun, a bin meva kaygumız Glzanimi tefrikası N 4 Selâmi Izzet Ayşe, tam yanlarına gideceği zaman, babası Kemale: — Sana mübim bir hadiseden bahsedeceğim, dedi. Kemale yaklaştı, kulağına i - ğildi, Kemalin, dudaklarındaki ut tebessüm silindi. Asabi bir hareketle ağzındaki sigarayı aldı, uzaklara fırlattı, ve muztarip bir yüzle, cüzdanın- dan kesilmiş bir gazete parçası çıkaran Şefik beye baktı. Şefik bey bu gazete parçasını uzattı, Kemal aldı, Göz gezdirdi. Sonra, bitkin bir sesle, içini çe- kerek mırıldandı: — Çoktan unutmuştum. Pa - ris, benden bu hatırayı silmişti. Ellerini alnına götürüp şakak- larını sikti. Ve Ayşe, yanlarına gitmiye cesaret edemedi... Şefik bey, yavaş yavaş bir seyler anlatıyordu. Kemal, gözlerini uzaklara dik- miş dinliyordu. Görenler, onu on sene ibtiyar- lamış zannederlerdi. Biraz ev - velki saadetinden, tebessümün - den, kaygusuz (o neşesinden eser kalmamıştı. Dudaklarının ucunda acı bir kıvrım, alninda kırışıklar belir - mişti. Nihayet Şefik beyin sesi du- yuldu: — Bunu sana haber vermem lâzımdı. », Kemal, boğuk, adeta hıçkı- en bir amala caüünendik. — var, iyi ' ettiniz de söylediniz. Şefik bey bir an tereddüt et- ti; sonra, Kemalin derin bir dü- şünceye daldığını görünce, usul- ca yanından uzaklaştı. Kemal düşünüyordu. Artık yaşamaktan zevk duyan bir genç değil, ağır bir yükün al- tında ezilen bir adamdı. Ayşe, bu derin düşünceyi ih- lâle cesaret edemedi. Ağır ağır odasma çıktı. Ke - male ne olmuştu?... Neden böyle derin bir düşünceye dalmıştı? Senih Lâleli ile Şehzadebaşı arasım- da, eski devirlerden kalma, bü - yük, ahşap, pencereleri (o kafesli konaklar vardır. İşte, sadrı esbak Mehmet Ki- ni paşa zade Senih beyle, valde- si hanımefendi bu konakta otu - ruyorlardı. Senih, katmerli enseli ve çif- te göbekli bir zattı. Her gün, ko - nağın iki kat merdivenini koşa- rak inip biner, nefes nefese ken- dini sedirlerden birine atar: — Uç kilo daha zayıflıyayım, Ayşe elbette bana varmıya razı olur, derdi. ş Dansederlerken, Kemalin bah settiği: “Aşkı pek mi hoşuna gi- diyor?,, diye sorduğu Senih, iş- te bu Senihti. Senih, Kemale rakip olabilir miydi? Olabilirdi. Senihin annesi çok zengin bir zengin bir ailenin oğluna pek alâ 1 İ İran parası gümüşe dayanır. VAKIT ei - İngiltere İHTİLÂF Milletler cemiyetinde —— Kumpanya ile iran arasın- daki müzakere kesildi İranda İngilizlerin elinde bu - lunan büyük petrol şirketi imtiya- zını İran hükümetinin kaldızma < sından çıkan ihtilâf hâlâ halledi- lemedi ve bu ihtilâf İran hükü - metini sarstı. LONDRA, 4 ÇA.) — Milletler cemiye- Hİ huzurunda İranın menaftini müdafaa © - dscek olun Iran rilmeseilleri Ali Ekber Han Daver ile Mirza Hüseyin Han Ali, önümüz. deki hafta zarfında Parine geleceklerdir. İranm Lendra sefiri veya müsteşarı ön. Maria görüşmek tzere Parise gelecektir. X“oodranm İranilar i bilyöik Britanyanm İran mümendilerinden Cenevre müzakeratını işkâl etmemek için, Milletler Cemiyeti konseyinin yaürakeratından evvel kumpanya İle müzakeratta o bulunmalarını istemiş olduğu söylenmektedir. İran müreseilleri ile kumpaaya aramn- daki müzakereler kesilmiştir. ». 4 İran saray nazırı ve şah haz - retlerinin baş müşaviri Timurtaş memuriye- tinden o çekil « mişti, j Palak bir tahsil gören Ti- murtaş Han, | - rânın yabancı tesir ve nüfuzun dan kurtulması için, İranın başlıca üç mühim içi olan para, Devlet bankasi ve ti - caret müyâzenesi meselelerini tes- viye için çalışan İran ricalinden- TIMURTAŞ HAN Cihan piyasasında gümüş fiatları” "üzerine İran parası - Dİ le kanl e giltere bankasının İran parasını daha fazla düşürmek için çevir « diği intrikalara nihayet vermek istiyen Timurtaş Han İngiltere bankasının banknot çıkarmak in- bisarını kaldırmış ve İran milli bankasını tesis ederek İran ban - kasını kurtarmak istemiştir. İran milli bankası bir taraftan hükü met işlerini görecek bir taraftan da İran parasmı altma istinat et» tirecekti. Onun bu vadideki me - saisi ilerlemektedir. Timurtaş hazretlerinin en mü- him hizmetlerinden biri İranm Licaret müvazepesini temindi. Bu- nun için harici ticaret inhisarı kanunu çıkarılmıştı. Bu lâyihaya göre İrana vuku bulacak itbalât hükümetin ruhsatı ile yapılacak, ithalât ruhsatları ancak itbalâta müsavi ihracat yapanlara verile - cekti, Bu kanunun . tatbikinden İranın müstefit olduğunda şüphe yoktur. Timurtaş hanın bu icraatı öte- denberi İranı istismar eden ve is- tismar Oetmekte devam etmek istiyen odevletleri hoşnut etmemiştir. Onun için mü- şarünileyhin çekilmesi ve bilhas - sa İngiliz muharrirleri tarafından memnuniyetle karşılanmış, İn - gilterenin şark mütehassısların » dan sayılan Mister Owen Tweedy Timurtaşın affı dolayısile yazdığı makalede imperyaliştlerin ; bu memnuniyetine tercüman olmuş, Timurtaşın İran dostlarmı müğ * ber ettiği için affının hüsnü telâk- ki edileceğini iştir, İngiliz muharririnin bu şekil - konferans fırsatı bütün zebrini dökeceğim. Belki böylelikle kendimi buradan attı- rrm, AŞ Sayıfa $ şliyen Yara Milii Roman 19 Nisan Dün bir başıma dolaşırken Nüyorkun “Bavri,, denilen şark maballelerine düştüm, Yarabbi, burada neler gördüm: Fakirlik, sefalet, pislik, : sarhoşluk... Amerikayı yalnız servet ve ferah diyarı diye bilenler gelip- te burasını görsünler. Hoş, aç- lık ve buhran her tarafta varya... Her gün gazetelerde top atan bir kaç banka veya milesseseye tesadüf ediliyor. Ab, bize Amerikayıda yanlış tanılmışlar. Hele bizim Kolecde gördüğümüz tipte Amerikalılara burada tesadüf etmek imkânı yok, Ne yazık ki senelerce hakikat ve İrfan iskirini içiyorum diye onların karşısın da bulunmuş ve ruhumu (zehirle doldurmaktan başka bir şey elde edememişim. Kolec tahsilinin kafama koymuş olduğu malümatın hiçliğini de Darülfünun derslerini takip eder- ken anladım. Yazık oldu, ömrüme yazık ol- du. Üstelik vatanımı sevmemek ve bor görmek cinayetini de işle- dim. Halbuki ruhum böyle zehir- lenmemi, dı ben orada ne kadar MM lm Bülbülün altın kafesi hikâye- sini nasıl biç düşünmemişim? Ben kendi kendimi vatanım- dan uzaklaşmağa, onu görmemi- ye mahküm ettim. İşlediğim bu hatann yesiyle şimdi ber an kendime ve beni böyle zehirle- yip buraya gönderenlere lânet ediyorum. , 22 Nisan Bu gün Doktor Vuddan cevap aldım; arzumun bir çucukloktan ibaret olduğunu, emi, beni vaz geçirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını yazıyor ve böyle bir arzuya kapıldığım için beni adeta tekdir ediyor. Ah, riyakâr adam; onun ha- yırbablığının nasıl sinsi bir mak- sada perde olduğunu şimdiye kadar — anlıyamamıştım. Fakat artık gözlerimden perdeler kalktı, Doktor Vud beni Amerikaya göndermekle hiç Sn bir netice elde etti. Burada mubtelif hadiseler bende bu ak- sülameli yaptı. Artık bakikatı anladım, fakat ne yazık ki dalâlet uçurumunun başına kadar sürüklendikten son- ra... Uçurumun başında gözleri- min bağı çözüldü, fakat geriye dönmek imkânlarını da. çiğneyip geldim. Bir barika beni kaldırıp ta va- tanıma atsa acaba mes'ut ola- bilecekmiyim? Orada da vaktile hor görmüş olduğum cemiyeti- min tekmesiyle karşılaşmıyacak- miyim? Fakat o'sun. Vatanım da tekme yemek burada vatansız diye itibar görmekten bin kat alâdır. Ah, Mister Alis bana yeni bir verse! içimin 24 Nisan Bir konferans vermeyi Mister Alise ben teklif ettim. O bana mutet sabte hayırhaklığıyle: —57 de mütalea dermeyan etmesinin | imtiyazmı ilga yüzünden İngilte- sebeni anlamak güç değildir. Ti » | re » İran arasında çıkan ihtilâf murtaş Han hararetli bir milliyet- | dolayısile İran davasını (o kuvvet perver tanındığı için onun Anglo | ve hararetle müdafaa etmesi bek» Persian petrol (o kumpanyasının | leniyordu. Yazan ; Necmettin Halil — Sabret çocuğum, dedi. Ge- çen seferki konferansınız bazı dedikodulara sebep olmuş. O gece tesadüfen burada bulunan bir iki Türk konsoloshaneye şi“ kâyet etmişler sanırım, bunun tesiri biraz zail olsun. Eyvah! Demek ki işlediğim cis nayetten bükümetim de haberdar edilmiş. Arlık ben ne yapa bi- lirim? Alnmde böyle bir leke ile temiz memleketime asil dönerim? 26 Nisan Ne olursa olsun buradan kur- tulmak için, dünya güzöyle mem- leketimi bir daha görmek için bütün çarelere baş vuruyorum; netice daima husran oluyor. Bir vapurda hizmetçi olarak kaçma» yı bile düşündüm, teşebbüslerim biç bir netice vermedi. Artık dünya gözüme zindan oldu; gön“ den güne sıhhatten de düştüğü” mü bissediyorum. Helen tekrar buraya döndü. Fakat bu bana hakikati göste“ ren kız bile gözümde eski cazi- besini kaybetti. Oda benim da- ima küskün ve karanlık yüzümü görmekten usandı sanırım. Eğer bir gün bu zalim ıstırap- tan kurtulup içimde aşk denen duyguyu duyarsam o muhakkak Ayşeye, o beni ulvi surette tah» kir eden Türk kızına, memleke- timin kızına ait olacaktır. Dön gece ruyamda, Ayşenin dizine başımı koyarak uzun uzun ağla- dım. Vakit vakit ümitsiz bir. aşkla, şimdi benden, çok uzak, olan, bana karşı hiç bir alâka duymıyan Ayşeyi sevdiğimi his- sediyorum. Fakat asıl ıstırabım bütün bis- lerimin üstüne kara bir perde çekiyor. Daima memleketime dönmeyi düşünüyorum. Annemin bana yollamış olduğu kartı bir an bile yanımdan ayıramıyorum. 29 Nisan Düşündüm, düşündüm ve an neme bir mektup yazdım; müs hakkak Türkiyeye dönmem lâzım olduğunu bildirerek, büyük ba- bama balimi anlatmasını ve bor” cumdan kurlula bilmem için bana iki bin beş yüz lira gön dermelerini rica ettim. o * Bu mektubun da müspet bir petice temin edeceğinden ümitli değilim, iki bin beş yüz lira az para değil, Kim bilir hasta olan büyük babamın mali vaziyeti nasıldır? Annem her mektubun- da bir az daha fenalaştığım bik diriyor. Zavallı adam benim bu- raya gelmeme ne kadar mani olmağa çalışmıştı. Fakat o zaman benim kulaklarıma daha muaz- zez sesler bile girmiyordu. Ah, biçare sefil Turan! Senin- le beraber, senin bu haline sebep olanlar da kahro'sun. 30 Mayıs Yirmi günden beridir hastane” deyim. Bir akşam caddelerde meyus ve muztarip 'dolaşıyordum. Bü- yük kederim gene beni sık ve karanlık ağları içine almıştı. Bir kaldırımdan ötekine geçerken bir otomobilin alında (kaldım. Bayılmışım ve beni bir hastane” ye kaldırmışlar. Kazadan ancak beş gün sonra kendime gele bildim; 80! kolum kırılmış ve başımdan ağır bir yara almışım, (Devaini var)