| | Ni m EN EA | — durendişliği bizi muhakkak bir © « naleyh ben emredeceğim! © “böbürlenmesi sebep oluyordu. O | Süleyman, Hüsamettin, Naz » | mi, babaları ölünce fabrikanın idaresini'ele almışlardı. Bu, ko - Jay bir iş değildi. Suphi bey, ha- | ş yatını, fabrikanın (o ilerlemesine | vakfetmiş, muvaffak da olmuştu. | Suphi bey, gayet doğru, ame- | leleri için bir baba, rakipleri için nameslu bir iş adamı olarak ken- | dini tanıtmış, fabrikasını, memle ketin en büyük fabrikası haline getirmişti. Bunun için, iyi idare edilmediği takdirde, fabrikanın kapanması, sadece bin beş yüz amelenin işsiz kalmasına değil, büyük bir kısmı aile efradının olmakla beraber, sermayenin öte | ki hissedarlarını da — ki bunla - rın sayısı az değildi — mahvol - | masına sebep olabilirdi. Fakat üç kardeş, Suphi beyin ölümünden iki ây geçmeden kav- gaya başladılar. Süleyman, en büyükleri olmak itibarile, babası- nın yerine geçmek istiyordu. Ha- ris bir tabiatı vardı. Buna, eğ - lenceye ve sefahate düşkün Hü- samettin pek aldırış etmiyordu ama, en akıllıları ve en küçükleri olan Nazmi razı olmuyordu. Nihayet, üçü birden anneleri » ne müracaata karar verdiler. Zi- ra, babaları, aralarında bir ihti « lâf olduğu takdirde, annelerine müracaat etmelerini vasiyet et » mişti. Şüküfe hanım, oğullarını din- ledi. Sözlerini bitirince onları barıştırmak için annelik hakkını kullandı, yalvardı, tehdit etti, fa- kat bir türlü muvaffak olamadı. Nihayet, yaşlı gözlerini silerek kalktı, dolabından bir plâk çıka- rarak getirdi, masanın üzerinde- ki gramofona koydu. Çocuklar, annelerinin hare- ketlerini merak ve endişeyle ta- «ip ediyorlardı. Zavallı kadınca - ğızı yoksa delirtmişler miydi? Fakat, sessizlik içinde, birdenbi- re Suphi beyin vakur sesi yük - selmişti: — Çocuklar, tabiatlarmızı bi- liyorum. Aranızda böyle bir an - laşamamazlık olacağını evvelden tahmin etmiştim. Eserimin mah - volmasına razı değilim. Sizden, böyle küçük meseleler için kav- ga etmemenizi isterim. Menfaa- “tiniz beraber çalışmaktır. Haydi bakayim, kucaklaşınız, hem anne “nizi, hem de benim ruhumu mem nun ediniz Plâk durmuştu. Derin bir ses- sizlik oldu. Şüküfe hanım ağlı - yordu. Üç kardeş biribirlerine bakıştılar. Onların da gözleri ya- şarmıştı. Ani bir hamle ile üçü birden kucaklaştılar, ve annele - rinin dizlerine düşerek: ” — Anne, dediler, babamızın felâketten kurtardı. Emin ol ar - tık seni özmiy 5 ceğiz. » Aradan iki ay geçmemişti ki, verdikleri söze rağmen, üç kar- deş göne kavgaya (başladılar. Buna, Süleymanm olur olmaz yerde: — Ben büyüğünüzüm, bin&e- Diye cılız vücuduna rağmen | zaman, akıllı olmasına rağmen | henüz genç olduğu için kendini tutamıyan Nazmi kızıyor: tembellik damarları coşuyordu. Artık, bu sefer, anneleri mu - hakkak surette aralarından biri- sini seçecek, onu müdürü umumi yapacaktı, Fakat oŞüküfe hanım oğullarma: — Katiyyen, dedi, aranızdan birini tercih edemem, O Üçünüz beraber çalışacaksınız. Böyle üç genç adamın, hem de kardeş ol- | dukları halde anlaşamamalarma şaşıyorum. Babanız size büyük bir servet bıraktı diye o kabahat mi etti? Kimin malımı paylaşamı- yorsunuz, Sonra pişman olursu - nuz.. Dikkat ediniz! durakladılar. biri: — Anne, dedi, şimdi pişman- Fakat içlerinden | ık düşünecek zamanda - değiliz. Bu işi hallet. Şüküfe hanım, çocuklarına son bir defa daha yalvardı. Bir tesiri olmiyacağımı görünce kalk- tı, gene dolabına giderek plâğı aldı; — Aman anne, bize gene ay- ni sözleri dinleteceksen boşuna yoruluyorsun.. Fakat daha bu sözler bitme - den, Suphi beyin her zamanki gi- bi emreden sesi başlamıştı: — Çocuklar, madem ki bun- dan evvelki sözlerimi dinleme- diniz, o halde, ânnenizin, kendi- sine vasiyet olarak (bıraktığım şirketteki sermayemi çekmesini istiyorum. Biliyorsunuz ki bu &- İ sıl sermayenin dörtte üçünü teş- kil ediyor. Sonra, fabrikanm ida- resini, halanızın oğlu Şemsiye havale etmesini arzu ediyorum. Şemsiyi pek sevmem amma, her halde sizden akıllıdır. Üç kardeş, bu ani tehlike karşımmda şaşırıp, istemiyerek sokulmuşlardı. Şimdi Şüküfe ha- nım, onlara soruyordu: — Ne dersiniz bakalım? Be - ni bakmız nelere mecbur ettiniz? İ Şimdi babanızın dediklerini yapa yım mı? Üçü de başlarını önlerine iğ - mişlerdi. Nihayet içlerinden biri- si mırıldandı: — Ne diye anneciğim, plâğın öbür tarafının da olduğunu söy - lememiştin? Yoksa.. ——2— m a Yer altı demir yolunda bir kaza HAMBOURG,3 (AA) — Yeraltı demiryolunda yeni bir is - tasyon vücuda getirmek için bir kaç aylık mesai neticesinde kazı- İ lan bir temel hendeğini bir kaç İ saniye içinde su basmıştır. Bu su inşaatın yapıldığı mevkie yakm bir yerden geçen ve payenda du- varlarından birini aşındırmak su- retile kendisine yol acan Alste: irmağınlan gelmiştir. İşçiler, canlarını kurtarmağa ancak vakit bulabilmişler, fakat kullandıkları aletlerden ve inşâ - at malzemesinden bir çoğunu oldukları yerde bırakmışlardır. Demiryolu hattı tehlikede de - ğildir. N ———— “Yeni muhtarsarı davet İstanbul Halkevi İçtimai Yar- dım şubesi Reisliğinden: İstanbul mahallatı yeni muh- — Akıl yaşta değil, baştadır! “Diye cevap veriyordu. Hüsa - mettine gelince, ikisinin kavga ettiği zamanlar işlerin hep kendi üzerine yüklendiğini bildiği için tar mühürleri şubemiz marifetile kazdırılacağından muhtarlar her gün Halkevinin Cağaloğlu mer - kezindeki İdare memurluğuna müracaatları ilân olunur. >< VAKIT I a . » .! Komünistlerin yeni mahkümları Prangaları çözüldü, fakat | açlığa devam edenler var İstanbul ağırceza mahkemesin -| İde, komünistlik tabrikâtı yapmak: ! tan maznun olarak muhakeme e- İ dilenlerden bir kısmı hakkında ge- çende karar verilmişti. Bunlardan bir kısmı hakkındaki karar da dün İ açık celsede bildirilmiştir. İ Şoför Emin Efendi dört sene üç | ay, Süreyya, Mehmet Lütfü Efen- dilerle Sıdıka Hanım dörder sene hapse mahküm edilmişlerdir. Muhlis ve Nevzat Efendiler be- raet etmişlerdir. İ Geçende haklarındaki karar bil- | rildikten sonra taşkınlık yaptıkla- ti için, hapishaneler nizamnamesi- ne göre hâkimden karar almarak prangaya konulmuşlardı. Bu hu- İ susta muayyen ceza müddeti bit - İ miş, bunların prangaları dün çö » zülmüştür. Açlık grevi yapanlardan bir kıs- | mı grevde devam etmektedirler... Kendilerine sun'i gıdalandırma u- sulü muntazam surette tatbik Oo - lunmaktadır. Bulgaristunda komünisiler SOFYA, 3 (A.A.) — Zabita, | Bulgaristan mmtakavi komü - teşkilâtı | toplanmış oldukları murahhaslarının bir nist salonu basmıştır. 34 kişi tevkif edilmiştir. bu | meyanda bir de meb'us vardır. müziğini irlandada yeni intihabat Dublin, 3 (A.A.) — Siyasi ma- hafilde kanaata göre M. de Valera, umumi hüküm süren fikir ve intihabat dolayisile yapılmasma karar vermekle Irlanda meclisin - deki muhailf fırkaların hükümeti devirmek hususundaki muhtelif te- şebbüslerinin önüne geçmiş bu * | lunmaktadır. M. de Valera, meclisin dağılma- sma saik olan sebebin amele fır - | kasiyle bugün arada mevcut ayrı» | lıkları olmadığını söylemiş, amele fırkasiyle bundan sonraki münase- İ | betlerin ileride — evvelce olduğu | gibi— iyi bir mahiyet göstereceği ümidinde olduğunu sözlerine ilâve etmiştir. İ İAmarika Reisicümhu- | runa açık meklup | İ Nevyork, 3 (A-A) —20 büyük | iktisat mütehassısı, M. Roosvele hitaben açık bir mektup nejret- mişlerdir. Bu zevat, bu mektupta | tarifzlerin mütekabilen indirilme- sini ve harp borçları meselesinin | acilen tesviye edilmesini iltizam | etmekte ve bunun iktısadi selâhın | teminine ait programın &sgarisini ! İ i teşkil etmekte olduğunu beyan ey- İsmektedir. ——— Cenevre hadiseleri tahkikatı Cenevre, 3(A.A.) « 2.ci teşrinin 9 unda Cenevrede çıkan hâdi « seler üzerine tevkif edilen milli meclis âzasından Nicole sıhhi s8-| | bepler dolayisile muvakkaten ser- , İ best bırakılmıştır. 4 Kânunusavi 1933 : Bir kadım İLiye'bâsi .zetmekten çıkan dava. “Damda bir kedi. oturmuş olabilir, fakat herkes komşunuzu murat ettiğinizi sanıyor! , Viyanada Fünfhavzen mahke- mesinde, bir kaç gün evvel haf bir dava görülmüştür. tu - Dava, bir kadının komşusu o- lan bir kadını kediye benzetme- sinden çıkımıştır. Davacının ismi Adele Yudekstir. Dava ettiği de, Aloizi Fents, Davacı olan kadın, komşusu - Çocuklar, Şüküfe hanımın bu | girilen komünistlik tahrikâtı maz- | nun kendisine hakarette bulun - ani ve şimdiye kadar işitmedik- | munlarından bir kısmı karar bildi- | duğunu iddia etmiş ve hâdiseyi leri kat'i sözleri karşısımda biraz | şöyle anlatmıştır: — İkimiz ayni apartrmanda oluruyoruz. Ayni apartrmanm i - ki ayrı dairesinde. Kocam, bana yılbaşı hediyesi olarak bir (kat elbise almıştı. Bunu (koridorda komşularından birisine gösteri yordum. Bu sırada kendisinden davacı olduğum komşum, merdi- venden çıktı, yanımızdan geçer - ken beni şöyle bir süzdü, dudak bükerek, “Aman, bakın hele. kedi süsleniyor!,, dedi. Kırta kırıta yürüdü, dairesine girdi. Ben, zaten kendisine dargın « dım. Son zamanlarda hiç konuş- muyorduk. Bana bu suretle ha - karet etmesi üzerine, mahkeme- ye müracaata mecbur oldum. Davacı, davasını böyle anlat - tıktan sonra, hâkim Dr. Stark, dava edilen kadına dönmüştür: — Ey, şimdi söyleyiniz, baka- rm. Siz, böyle bir şey dediniz mi? Dava edilen, bu süale şu ce - vabı vermiştir: — İnkâr etmiyorum, o gün ko- ridordan geçerken böyle bir şey söyledim. Fakat, komşum için değil. Sahiden bir kedi için, O sr- rada orada bir kedi vardı. Biti * şik dam üstünde oturmuş, yala - nıp duruyordu. Ben, kediyi bu vaziyette pencereden (görüyor - dum. — Hâdisenin söylediğiniz gi- bi olduğuna inanabilir miyiz? İnanabil iz. (Hakikat, budur. Ben, komşuma hakaret et- mek niyetinde değildim. Onu ke- diye benzetmedim. Söylediğim söz, kedi hakkındadır. — Damda bir kedi oturmuş o- labilir. Fakat, herkesin kanaati, n bu sözle kediyi değil, kom * şunuzu murat ettiğiniz şeklinde- dir. Bu aralık, davacı vekili Klayn, ayağa kalkmıştır: — Bu sözle kimden bahsedil - diğini apartımanda kediden bâş- ka herkes biliyor. Yalnız kedinin bir şeyden haberi yok! Hâkim kedinin ne (yaptığını dava edilenden bir daha sormuş ve tuvalet yaptığı cevabını almış” tır. Dr. Bundan sonra sıra şahitlerin dinlenmesine gelmiştir. Şahitler » den biri şunları söylemiştir: — Davacı ile koridorda karşı karşıya duruyor, konuşuyorduk. Konuştuğumuz şey, yeni esvabın biçimine dairdi. Derken dava e » dilen korüşu geldi ve yanımızdan geçerken, davacıya bakarak “ke- di süsleniyor!,, dedi. — Orada sahiden bir kedi var mıydı? — Hayır, hayır! Ne gezer! Mahallemizde, bütün o civarda bir kedi bile yoktur. “Esasen iki gün evvel de dava edilen, dava- cıdan ayni şekilde bahsetmişti, Gayet iyi hatırlıyorum. Hâkim, neticede “kedi, de - hakaret mahiyetinde saymış ve dava edilenden 20 şi- lin para cezsı alınmasına karar nilmesini i vermiştir. Kahvede bir sarhoş l İ adam İ Kürt Musa isminde birisi evvel» ki gece sarhoş olarak Unkapanm- da Mehmet Ali Efendinin kahve- sine gitmiş, üç kişiden mürekkep olan saz heyetine (bereli kız) şar- kısını çalmalarını söylemiştir. Çal- gıcılar istenen şarkıyı çalmayınca Musa yerinden kalkmış, hanende Nazmiyeyi kolundan tutarak sü - rüklemiş: — Yürü, seni başka bir kahveye götüreyim de orada şarkı söyle! .. Demiştir. Kahveci garsonlar ha- nendeyi Musanın elinden almışlar ve gelen polise sarhoş adami tes « lim etmişlerdir. sassnane