; Hacıyvat — Nasil Karagözüm, (Kadın erkekleşince) © piyesini seyrettin mi? Karagöz — Nesini seyredeyim? Onu sen gel de geceleri bizim ev- de seyret! Hacıyvat — Aman Karagö - züm, ne söylüyorsun, sizin evde var mi? Karagöz — Bizim evde sahne var, perde de var, rejisör de var, aktör de var! * Hacıyvat — Bak hele! Bundan hiç haberim yok benim! Rejisö « rünüz kim bakayım? Karagöz — Bizim kaynana! Hacıyvat — Allah Allah! Ya aktörler kimler? Karagöz — Kimler olacak; başta ben olmak üzere bizim kör oğlu, baldız, görümce, kayın pe- der, damat, sonra evdeki bütün soluk çocuk! Hacıyvat — Aman Karagö « züm, sen ne oynıyorsun, ne rolle- Pi yapıyorsun bakayım? Karagöz — Sen kendi evinde ne rolleri yapıyorsan ben de onu yapıyorum ! Hacıyvat — Yani ne gibi? Karagöz — Ne gibi olacak, bü- tün kılıbıklar gibi, İbiş rollerini Yapıyorum. Hacryvat — Ne münasip, ne münasip... Tam sana göre biçil- miş kaftan! göre mi, sana göre değil mi? Gi — (Gülümsiyerek) C emize göre oKaragözü cümlemize kürsi Ye SMMMLe ği: di hemşiremiz hangi rollere çıkı - yorlar? Karagöz — Onu bilmiyecek ne var ulan? Onun rolleri malüm: Atlı Asas, Eli bayraklı, Deli poy- raz gibi zorlu rolleri hep o yapar. Hacıyvat — Ya baldız hanım? Karagöz — Baldız, görümce, onların çoluğu, çocuğu © icabına göre figüranlık, yani palavracı - hik yaparlar, icabma göre de baş- ka roller alırlar. Hacıyvat — Peki ama, Darül - bedayideki Halide Hanım kızı - mızin rollerini sizde kim yapar? Karagöz — ( üp yutku - narak) Ha! onu bizim komşular - dan bir çamaşırcı tumbul Zehra vardir ki onun ortanca kızı ya - par. Karagöz — Kaynana hanım rol aknazlar mı? Karagöz — Söyledik ya, o, Te“ ir. Gece oynanan piyesleri bep o cadaloz tertip eder, gün - 'düzden provalarını yaptırır, ge - ce de göçer, karşımıza bize neza- ret eder. Se Hacıyvat — Ya sizin mahdum | bey? “Karagöz — O, ekseriyetle Da - rülbedayideki Muammerin rolle- rini oynar. Zalön haspam boy bos ve kılık kıyafet cihetinden de tepkı ona benzer. > Hacıyvat — Kerime Hanım? Karagör — O, pek nazlıdır, öy- le ulu orta her piyeste rol almaz. İ O, yalnız (Tahir ile Zühre) (Yal X İ dızlara seyahat) (Güzellik müsa - | Bakası) gibi nazlı ve nazenin pi - yemlerde çıt kırıldım roller yapar. # Hacıyvat —Peki Karagözüm, ge geleri evde oynadığınız bu piyes - Zehranm Kadin Erkoklesince Yabut Karagöz — Ulan yalnız bana | | Karagöz — Etmez olur mu hiç Hacıyvat? Sonu komedi veya vod İvil gibi biten piyeslere bütün pen- çerelerden komşular kahkahalar - İn iştirak eder, fakat sonu dram gi bi bitenlerde de son perde ineceği» ne yakın mahalle bekçisi gelüp iş- tirak eder. Hacıyvat — Mademki öyledir de ' Karagöz, Darülbedayi, günlerden i biri (Kadın erkekleşince) piyesi - ni oyniyoruz diye bütün gazetelere ilân verdiği halde, ayni oyun her gece bizim evde daha iyi oynanı yor diye siz ne için ilân etmiyorsu- nuz? İlâna hacet var mı ya? En başta sizinkiler olmak üzere bütün konu komşu tanrmın günü bunu kâinata ilân ediyorlar, Hacıyvat — Karagözüm, nasıl, bari oynadığın ibiş rollerinde iyi | muvaffak olabiliyor musun? Karagöz — Yıllardanberi bu rol de piştik artık Haciyvat.. Böyle mü bim bir rolde sen, ben muvaffak olmayacağız da, evlilik hayatına yeni girmiş acemi gençler mi mu - vaffak olacak? Osman Cemal ' İzmir borsasında Bu yıl da ne kadar incir ve üzüm satıldı IZMIR, 2 (A.A.) — Şehrimiz ticaret ve sanayi odasınm üzüm ve incirlerimizin ticari vaziyeti ve ih- racalına dair tanzim iği bir tatın eylediği dan 31-12-932 tarihine kadar İz - mir borsasında 44 milyon 135 bin 108 kilo üzüm ve 14 milyon 777 bin 686 kilo incir satılmıştır. Ayni rapora göre 27-12-932 tarihine ka dar İzmir limanından yabancı memleketlere 45 milyon 494 bin 875 kilo üzüm ve 23 milyon 586 kilo incir sevkolunmuştur. —u— e , Lâvtacı Uvrik Ef. (Baş tarafı 1 inci sayıfamızdadır) — Musiki hevesim küçükken i başladı. Sesim güzelmiş. Bu iti - barla kiliselerde müezzinlik edi - İ yordum. Sonra lâvtaya meylettik. i Lâvtacılar da hem çalar hem o - | kurlardı. İşte bu işe böylece baş- j ladık, devam ettik. Dile kolay tam 42 sene çalıştık. Güzel günler ge- çirdik. Fakat zaman bu.... Her zaman bir âşıkın (devranıdır. Şimdi de zaman gençlerin .. . — Bu kırk iki sene içinde başı- İ nızden geçen heyecanlı hatıralar tabii çoktur değil mi? — Tabii mesleğimizde en fazla müşkülâtı saltanat devrinde çek- tik. İçkili yerlerde sazçalmak o de virde çok güçtü. Âdeta kellemiz koltuğumuzda gezerdik. Bende - gândan olanlar, saray mensupla- rı, zaptiyeler buralara her dakika musallat olurlardı. Şimdi cümhu - riyet devri bütün bu zorbalıkları temizledi, götürdü. Şimdi her şey iyi, her meslek rahat ve kolay şartlar içinde... . İşte başımdan en heyecanlı, en korkulu hâdise de bu devirler- de geçti. Bir gün Kınalındada o vakit meşhur olan “Nasihat des- tanı,, nı okuyorduk. Bunun için - de şöyle bir kıt'a vardı: Kovma muhanneti, kovdun yetet Kahraman edersen karşına biter İyiye bir kem nöz ölümden beter Ve lâkin namertte samus ar olmas! İste bunu okurken © başımıza birdenbire bir bira kadehi indi. Sonra beş on kişi önümüze diki- lip saldırmalarını çektiler. Az kaldı öbür dünyaya gidiyorduk. Bereket versin, bir polis o vardı, yetişti, kurtardı. — Peki sebep? — Sebep muhannet kelimesi! — Muhannet te nedir? — Mihnet canım... Bu her ne- dense o vakit muhannet diye o- kunurmuş.... Bize hücum edenler de muhanneti, Muhammet zan - netmişler !. İşte efendim, bizi oradan Kar- tal kazasına mahkemeye de gö - türdüler, fakat sonra bir manası olmadığını anlıyarak koyverdi - ler. Ankarada âtlı spor cemiyeti ANKARA, 2 (A.A.) — Altı 4por cemiyetinin esas nizamna - mesi hazırlanmıştır. Nizamname- Başımıza gelen ikinci heyecanlı vakalardan birisi de şu: Bir tarihte Ermeni vak'ası ol - muştu bilirsiniz; işte o zaman bü- tün sazlar, tiyatrolarda yasak edil mişti. Sonra Padişah tekrar müsa- .. yo (Baş tarafı 1 inci sayıfamızdadır) i miş, Müekkili, Üsküdar adliye da- iresinde vekilini aramış, sormuş. birisi kendisine şöyle demiştir: — Haberiniz yok mu? Boşuna beklemeyin. Hafız Ahmet Refik Bey rahmeti rahmana kavuşmuş! — Aman! Nasıl olur? Daha ge çenlerde....... — Evet, amma ölüm bu. Zaman mekân gözetmez. Gence, yaşlıya, i sağlama, hastaya bakmaz. Birini i diğerinden ayırt etmez. Ansızın öl İ müş işte zavallı! — Vah, vah! Neiyi bir zattı, | Çok yazık, çok. Cenabı hak, gani neti âlâ olsun! Bu konuşmadan sonra, aradan bir kaç dakika geçiyor ve Hafız Ahmet Refik Beyin müekkili, göz lerine inanamıyor. Fakat, bu ka - dar benzeyiş mümkün değil. İşte, i vekili, usul usul merdivenden çıkı yor! — Hafız... Ahmet Refik Bey? — Neye bana hayretle bakıyor- sunuz? Ne oldu? — Allah, Allah! Ne oldu ca - nım? Benim işte. Geldim! — Siz... Ölmediniz midi? — Ne! Bu nasıl sual böyle! Ne münasebet! — Sahi sizsiniz, ha! Müekkil, rüya görmediğine e - min olmak ister gibi, ellerini uzatı yor, merdivenden çıkan zatın vü- cudüne dokunuyor, kolunu elini tutuyor. — Olur şey değil! Bana şimdi sizin öldüğünüzü söylediler! — Kim söyledi? — İşte, şu adam... haber veren de şaşırıp kalmış bir vaziyettedir. — Aman, kusura bakmayınız. Ne bilelim? Öyle işittik! — Kimden? — Filândan.... Filândan, filândan... Herkes bi- risinden, birçok kişi biribirinden bu acı haberi işitmiş. Ölüm haberi nin çıkarıldığı günlerde, bir dava takibi için tesadüfen taşrada bulu- nan Hafız Ahmet Refik Bey İstan bulda nereye girse, nereye ayak ye nazaran, cemiyet memleketi -| ade etti. Biz de Şafak bahçesine | dık, iyi de yerdik. ia ini mizde atlı sporu Türk gençli rasında tamim ve at binici çalmaya başladk, ortada hiç müşteri yoklu. Fakat giderek — Hangi şarkıyı beğenirdiniz? | ki Japoncadan bir nağme debu- iğ ak — Oo.. Kırk iki sene içinde kaç | lunabilir. Bu inkişaf ettirmek maksadile müsa- | gene biz çalıyorduk. Meğer bizim | şarkı geldi, geçti. bunlar hatırda Japonca mı diyeceğiz? Meselâ Tat bakalar, av koşuları tertip ede - | görmediğimiz bir köşede tek bir kalır mı?.. Ben her makamı be - cek, binicilik mektepleri ve kurs- | müşteri varmış: İri yarı bir Arna-| genirim. Hepsinin güzel güzel ta- | lar açacaktır. Cemiyetin merkezi | vut silâhşor. Bu adam yerinden | afları var sonra Saba gibi, beste | birden fırlayarak bize arnavut ha Nigâr gibi söylenmek için ayrı sa- Ankaradadır. Nizamnameye göre İâzım gelen şartlar tamamlandı - #ımda memleket dahilinde de şu- beler açacaktır. Za Ispanyada karışık- lıklar BARCELON, 2 (A.A.) — De vası çalmamızı emretti. Başladık | çalmaya, Fakat nedense hoşuna gitmedi. Gözleri kan içinde masa- ları devirerek yanımıza geldi. Ye- leğinin düğmelerini çözmeğe baş- ladı. Uzakta bulunan sivil memur- lar bu esnada vaziyeti görerek: — Eyvah zavallıların işi bitti, atleri ve vakitleri olan makamlar var. Eskilerden öyle üstatlar var ki, sayılamaz. Yenilerden Salâhat- tin Beyin şarkılarını beğenirim, maharetle yapılmıştır, o ruhnevaz şeylerdir. Sonra birçok fasılları ih ya eden Bimen Efendiyi de çok niz kenarında bulunan mahalle- | demişler! Bizse bu esnada tırıl tı beğeni de bir bomba patlıyarak gayet mühim hasarat yapmıştır. Geçen- de meydana çıkarılan bomba de- posu sahiplerinin ikametgâhla - rında ele geçirilen listede isim - | bir kanun geçmez mi?, Hızırmısın | alaturkacı genç Avrupaya giderek | müddet islkâin inüdürküğünde cnegriş : leri öle müfrit, dün akşam | mübarek. Geldi, kulağına bir şey | mükemmel bir alafrangacı olabi - | gul olmuş ve iskân işlerile yol » sela zabıta tarafından tevkif edilmiş - | söyledi, sırtını okşadı, eline de bir | lir. Fakat bir ecnebinin gelip mü- | suzluk ve sujistimal hâdiselerini © tir, BARCELONE, 2 (A. A.) — Dün Pratt tayyare meydanına giderek muhtelit bir komite teşkil etmek rıl titriyorduk. Derken efendim birdenbire palasımı çekerek asılı lâmbaya bir tane vurdu, yere in - dirdi. Fakat tam o anda oradan cigara verdi, yumuşattı. İşte bundan da böylece kurtul- muştuk. — Sanatinizden memnunmidi « ve mitralyöz deposunu ele geçir- | niz, kazanırmidiniz? mek istiyen yedi müfrit tevkif e- dilmişlerdir. — Memnundum. Saz o vakitler | kimiz Arap musikisine yakındır. | dürü tarafından muhafaza etti » yalnız cuma, pazar günleri vardı. arapça bir nağme ka»: rilmektedir. ği e vi ği vi i ki di di rm e — Alaturka - Alafranga bahsi- ne ne dersiniz? — Bizce alaturka alafrangadan daha zengin, daha kıymetlidir. Bir kemmel bir alkturkacı olmasına imkân yoktur. Alafrangayı da se- verim, fakat alaturka başkadır. Musikimiz Arapçalaşıyor, iddi- asına da hak vermem. Bizim musi- Fakat içine da öldüğü herkes gani rahmet eylesin. Makamı cen: | ” çe malüm bassa, hayretle karşılanıyor. — Siz ölmedinizdi demek? O « lur şey değil! j Adliye koridorlarında avukatlar şaşırıyor, mahkeme salonlarında hakimler... Müddei umumiler. Nihayet, öldü zannedilen avukat, baroya gidiyor. Orada da kendisi ni sapa sağlam görenler, hayretten hayrete düşüyorlar. Kaydma ölü - | müne dair verilen haber ilâve edil i diği halde, işte Hafız Ahmet Re - İ fik Bey, yaşıyor! . y İ İş bu kadarla kalmamış, dört bir taraftan kendisini tanıyanlar, | evine taziyet telgrafları çekmişler i mektuplar göndermişlerdir! Hayatın garip tecellileri ! Hafız Ahmet Refik Bey, dün kendisile görüşen muharririmize, şöyle demiştir: — Hayatın bazı garip tecelliya- İtı ve sihrâmiz cilveleri varmış... Bu cilvelerden biri de benim ha < yat safhama tesadüf etmiştir. E * vet, esefle arzederim, ki on gün * den beri gerek resmi mahfellerde ve gerek samimi dostlarım arasın da ölümüm haberi şüyu bulmus, müekkillerimin ve beni bilen, ta“ nıyan dostlarımın hüzün ve tees * sürlerini doğurmuştur. Hatta zah- met ibtiyarile evime kadar gelerek aileme taziyetlerini sunanlar varr o dır. Muhitim dahilinde esen ve ne * | | reden aktığı bilinemiyen acı ve | müellim havanm hakkımda hayıt | ih: cilvelerin tecellisine sebep ola * cağma itminan mühafaza etmek * İ teyim. Ebedi üfulümden dolayı | can evinden keder duyan kıymet Ji meslektaşlarıma, sevgili aşinala'” iblâğını bir borç bilirim. g Halen sağım, dincim, memleke- A time ve milletime daha uzun se * o | neler nafi hizmetler ifa etmek i# terim. Çok şükür, yaşamaklığım arzusunu izhar edenler sayısız de nilecek derecededir. b Ya bu meş'um haberi kim çıkar dı? Onu siz bana soruyorsunuz. Ben de size sorayım. Bu bedhahır kim olduğunu, ne maksatla hare (| ket ettiğini bir türlü öğreneme - dim! Na “..EEEEEENAAAAAEANNAEAAEUUAAAAAAEAA ARANAN AAN UNUN NANASAAAA014 9000064 AAAMMAAMAAPMİ Çalgıcılar bes kuruştan yüz kuru - | rışmış diye musikimiz i, şa kadar kazanırlardı. Sonra eğlen | yor demek doğru değildir. Musi » tiler, düğünler vardı. Iyi kazanır- | kiyi biraz da tabiat doğurur. Bu | itibarla bir musiki parçasında bel takdirde bu musikiye yos Efendinin saz semaisi baştan başa Arapça nağmelerle doludur. e Şimdi bu adam bunu Arapça di * ye mi yaptı, tabii hayır. Elverir ki, oğul, yapılan beste kulağa uygun gelsin ve temiz olsun. As: Nüfus umum müdürü o Ankaradan Adanaya gidennü- fus umum müdürü Ali Galip Bey cü dün Adanadan şehrimize gelmiş” tir. İskân müdürlükleri de bu vw i mum müdürlüğe bağlı olduğu i * çin Ali Galip Bey dün sabah bir tetkike başlamıştır. 2g) Diğer taraftan mülkiye müfet- tişleri tarafından yapılan tahki - kat ta devam etmektedir. Mühim bazı dosyalar, bizzat iskân mü * O