Maurice de Cobra'nın Son Romanı: 26 | AŞA miami larin marmheni | Şimdiye kadar Başa er. Efganlmın gözleri parlı - mitralyozlarının O taradığı kümeleri görüyor; kar - katledenlerin — cesetlerini iden öteye beriye dağılmış, n gagalarile delik de görüyor. Kararını verdi. Git- : İY > Bana güvenebilirsin, yüzba- #m. Hepsi kokmuş leşler gibi in de kalplerini domuzlar zarfı ver. 12 nun takviye kıtaatı yolda. Şi garbi kolordusu tam mevcu- “la hazırlanmış. Seferber La - üre ve Meerut fırkaları da yavaş | Yavaş Novshera, Peshaver, ve Zu . ya doğru yürüyorlar, Lâkin 4 numaralı istihkâm ta- Mürmile çevrilmiş ve 9 numarali ' blokhavz her taraftan sarılmış - > Robertsin mevcudu 160 a in- Mi. Bir kısmı blokhavz duvarları isinde ihtiyatta, bir kısmı bom çatma yapılmış siperlerde. Medical Serviceden genç yüzbaşı yaralıları yakıcı “ ineşten ve kurşunlardan mah - 382 bir izbede mümkün Adar tedavi ediyor. a Robertsle"Nikolson 'uzıyan sa- kallarile deniz - kazazedelerine isen m eaelereramiile israf edilmiyor. Önce yâralı - , sonra da içecek suyu düşün - k lâzım. İki basım şiradi biri- “fine çalmıyorlar, Acı kinayeler, okunaklı tarizler ortadan kalk. o Kinleri istim altında, Garbe bek şeyler artık sayılmaz oldu. Daha dünkü kavgalar şimdi on « * , | öteki dünya hikâyeleri gibi i çizer. Gözlerini kan © bürümüş kabilelere karşı can kaygısı #eyden önce geliyor. Neye At olursa olsun, sancak şerefi - de, dayanmak lâzım. Bazan, kur- dar Robertsin kulağında vızıl İ id geçtikçe vahşi bir düşünce, 4 “Bi gibi aklndan © geçiyor: vurulsa!,, Ya, gecen akşam Nikolsonun kol i > Sini delen bir kurşun duvara en 1. Mülâzım haki ceketi - Mak, ini yokladı ve o anda p ağın sözü, acı bir o vuzuhla, İN li a çınladı: İk Mini Tebriklerim !.. Benim metre- rg 0 iniz | İ Miele, iradesi bir mucize- i Köyün olabilseydi, £ Nikolson i Robertsin kafasına çe - ki i. Birkaç dakika o akşam- Müniy sözleri hatırladı: “Na - Münagi, evgiliniz, sizden evvel be- ğ ti * Size benim artığım düş - ii) a : iyi NY 7 e Siperlerinden 50 met- dört obüs patladı. Pat - buna saştılar; Başa Alinin Ka ikaz etmiş olduğu iki za- | — aldırmadılar, 1 Robert, dürbünü elinde, Nikolsona yan bakarak: sefer, işimiz tamamdır! yo ii di, başını döndürmeden r, Unlar ateşi tanzim ede - | | hn Harp başladı.. Hindistan or - | atıldığını görür görmez, mülâzım | man ihtimaline karşı acele, | olduğu | Ali, bu Nizamın bütün | umumi harpte Somme ve İpres de aktınlarile Pençabin hazinelerine | çapraz endahtları görmediniz! Yeniden dört obüs, daha ya - Yor. Roberts onun ruhuna işliye - | kında patlıyor. Daha sonra baş - ün sözleri söyledi. Deveci, İngi- ; kaları blokhavzın iç avlusuna dü- şüyor. Bombardıman yirmi daki - ka devam ediyor. Otuz yaralı var. Duvar kısmen yıkılmıştır. Tahrip başladı. Gün batarken blokhavzın bir kısmı harap ol « muştu. v» » Başa Ali, istihkâm kumanda - nmın emrini getirdi, Talimat ara» smda şu da var: “Ayın sekizinci gecesi, saba - üçüne doğru, bir havai fişenk Nikolson kumandasında bir hu - ruç hareketi yaptıracaksınız. He - def: 1 — Bizi muhasara eden ve mevcudunuzu bilmiyen kabilele - ri telâşa düşörmek, 2 — İstihkâ - min şimali garbi (o cephesindeki müdafaa tertibatinı alelâcele bi- tirmek . için o tarafta düşmanın telâşından istifade etmeme fırsat vermek, Bu on iki saatlik huruç hareketi şimdilik bana yetişir. Mülâzım Nikolson, vazifesini bi - tirince, blokhavza (o çekilecektir. Bu hurucun tesirli olması için, mevkiinizin müdafaasmı tehlike- ye düşürmeden, icap eden tedbir- leri alırsınız.,, Ayın sekizinde sabahın üçüne doğru, düşman gruptan beri ateşi kesmişken, Nikolson, alışkm ol- dukları çete muharebesine giris - mek'için seve seve dağa tırman « mıya hazır, gözü pek 60 Patham- la vi bekliyordu. İs- işareti tkkâma çıkan tekmil keçi yolla - rını bilen Robertsle Subadar, mu- hasırlara görünmeden geçmek ve bu tehlikeli işi mümkün olduğu kadar az zayiatla yapmak için o- na yol göstermişlerdi. Koyu karanlık müsaitti. Bir - denbire, istihkâm tarafında gök - yüzü aydınlandı. — Havai fişenk, dedi Roberts, yola çıkabilirsiniz. Nikelson biribiri o arkasından giden adamlarının < başında, bir kelime, söylemeden yürüdü. İki saat sonra Roberts, Suba - dar tarafından uyandırıldı. (Devamı var) GERME EFELER: ş2teEeee mz azeRE ye RR Tütün üzerine bazı memleketlere takas yapacağız? Ankarada iktisat vekâletile mubtelif ecnebi elçilikler ticaret ataşeleri ve ticaret mümessilleri arasında bir müddet evvel baş- lıyan müzaketeler devam etmek- tedir. Bu müzakereler neticesinde Avusturya, Po'onya, Çekoslövak- ya ile bükümetimiz arasında tü- tün Üzerine takas yapılması hak- kında anlaşılmıştır. Bu itilâflarla bu memleketlere ibraç edeceği- miz tütün mukabilinde alacağımız mamu'ât ve mahsulâtın nevi ve miktarları tesbit edilmiştir. Bu mukavelelerin kat'i surette ha- zırlanması esnasında hazır bulun- ması için Karadeniz vilâyetlerin- de teftiş seyahati yapan inhisar- lar umum müdürü Hüsnü bey Ankaraya çağrılmıştır. Hüsnü bey dün Sinoptan To- kada hareket etmiştir. İki gün sonra Tokattan Sivasa geçecek Rim mmm seen sararan ser sasamemsame de 4000 firarinin emlâki meydana çıkarıldı Firari Rumlara ait bulunan is- tonbu'daki emlâkin meydana çı- karılması faaliyetine devam edil- mektedir. 10 Haziran 930 tarihli Anka- ra mukavelesinin yirmi beşinci maddesi mucibince Türk ve Yu- nan bükümetleri mubtelit müba- dele komisyonu Jâğvedildikten sonra meydana çıkarılan firari em'âkine vaz'iyet edemiyecek- lerdir. O Ankara o mukavelesinin meriyet mevkiine (girdiğinden şimdiye kadar bükümetimiz ta- rafından istanbulda 4 bin parça firari emlâki meydana çıkarılmış ve vaz'ıyet edilmiştir. Hükümet bunları ayrıca mub- telit komisyona haber vermek- tedir. Mübadele komisyonu bu hususta alâkadarlar tarafından yapılan itirazları tetkik eylemel- tedir. Bunun için de bu emiâke sahip olanların hakikaten firari olüp olmadıkları araştırılmakta Türkiyeyi muntazam vesikalarla terkedip etmedikleri tetkik olun- maktadır. ölümden kurtulan bir adam Yeşilköy nahiyesinin Kalitarya kariyesinde Hasan oğlu Şefik Efendi Filyos çiftliği civarında çalışmasını bitirdikten sonra evi- ne dönmek için yola çıkmıştır. Bu esnada ayni köyden sabıkalı İsmail oğlü Kâmil ile kayın bi- raderi Davut oğlu Ali. ellerinde bir tabanca ve bıcakla önüne çıkmışlar, Ali Şefiğin gırtlağına | sanlarak bir çukura sürüklemiş- tir. Çok korkan ve bir ölüm tehhkesi geçirdiğini anlayan Şe- | fik avazı çıktığı kadar bağıra- rak imdat istemiş ve civar tar- lada çalışan yaşar oğlu Salih tarafından kurtarılmıştır. Taarruz edenler yakalanmış- lardır. Amerikadan mühim bir ticaret müesse- sesinin müracaatı Amerikadan mühim bir mües- sese İstanbul Ticaret Odasına müracaat etmiştir. Bu müessese Türkiyeden mühim miktarda in- cir, üzüm, keçi derisi, bağırsak salın alacağını ve bunu kendi vasıtalarile Amerikada satacağı- nı bildirmektedir. Müessese Istanbulda mühim iki bankayı referans olarak ver- diği için kendisine derhal bu ticaret maddeleri hakkında ma- lümat verilmiştir. ——— Kanlı bir düğün alayı Büyük OÇekmecenin Anarşa küyünde kanlı bir hadise olmuş- tor,Bu köye gelin getirmek üze- re giden alaşda Nalbant Hü- seyin oğlu Mustafa ile Kara Ali oğlu Ali yo'da kavga etmişler, Mustafa yerden bir taş alarak Alinin kafasina vurmuş, “ başın. dan kanlar akan Ali de bıçağını çekerek Mustafayı dört yerinden bıçaklamıştır. Bu işi gördükten sonra savuşan katil üç saat son- ra bizzat gelerek teslim olmuş- tur. Mustafanın hayatı tehlike- ği — Milli Roman —11— Yazan: Necmettin Halil — Maamafih Turanıa kaydedi!- miş Olması konuşmamıza meni değildir. Demin onu söyliyecek- tim, ben Turamı”koleje yazdırır- ken her şeyden önce başladığı bir lisanı kaybetmemesini, ileri- letmesini düşündüm. Ben ona iki senedenberi ingizlice ders veri- yorum ve şimdi ingilizceyi haylı ilerletmiş bulunuyor. — Fakat Nihal hanım, bir ço- cuğun istikbali, yetiştirilmesi dü- şünülürken nazarı itibara alına- cak olan yalnız lisan mıdır? Onun yanında öğreneceği daha o kadar ehemmiyetli şeyler var ki... Hem bü mekteplerin çocuk- larımıza müsbet olarak temin edebildiği yalnız şöyle böyle bir lisandır. sanırım. Memleketimiz- deki ecnebi mektepierinden ys- tişenler bilâbara kendilerini kur- taramazlarsa bir tercümendan, bir şirket memurundan, basılı ne bileyim bir yarım adamdan başka bir şey olmıyorlar. Bu ka- zandıkları lisanın yanında kayb- ettikleri öyle şeyler var ki! Kızıyle hararetli lise müdürü- nün konuşmasını ciddiyetle takip eder görünen İhsan bey söze ii ama Nimet Bey oğ- lum, bugün biz mütemadiyen garplılaşmak iddiasında bulunu- yoruz Garba yaklaşmanın, gar- bı tanımanın en kısa yolu onla- nn İisanlarını öğrenmek değil midir? Pekâlâ görüyoruz ki bu bizim mektelerimizde lâyıki veç hile bir türlü temin edilemiyor. — Müsaade buyurun beyefen- di ona da cevap vereyim: Ben iddia ediyorum ki bu müessese- lerde çocuklarımızı ellerine tes- lim ettiğimiz adamlar garbı tem- sil etmek binaenaleyh garbı ta- nıtmak, garpla bizim aramızda vasıta olmak kabiliyetini haiz değildirler. Siz garp memleket. lerinde ömrünüzün bunca senele- rini geçirdiniz, istirham ederim söyleyiniz, bu uzun siyah cübbeli, beli zünnarlı adamlara, yabut pa- pazlıktan yalnız kıyafeti itibarile ayrılmış olan misyonerlere bu günkü garp âleminin mümessili dermisiniz ? Gezdiğiniz memle- ketlerde, bilhassa mektep kür. sülerinde bu çeşitten kaç adama tesadüf ettiniz? Buğun bizim içinde yuğruldu- ğumuz bir inkılap ve bu inki- lâpla yaratmağa çalıştığımız bir yeni Türk cemiyeti var. Memle- keti mes'ut edecek ve memle- kette mes'ut olacak böyle bir cemiyeti bizden ziyade yeni nesil teşkil edecek. Biz bu yeni nesli yetiştirmek için milli ye lâyik bir terbiye, bir ahlâk sis- temi kabul ettik. Çocularımızın tedris ve terbiyesini eskiden ol- duğu gibi berbat etmemek için tevhidi tedrisat kanununu çıkar- dık, medreseleri yıktık, kendi softalarımızın bile çocuklarımızın kafasına ve rubuna karışmasını dojru bulmadık. Fabat bâlâ abden kaldırmadığımız opapes mümessillerini rağbetimizle teş- vik etmiye ne lüzum var? Bugün biz henüz bir ibtilâi ve intikal devresindeyiz. Eski inandığımız birçok şeyler yıkı'ı- yor; onların yerine yeni mefkü- | reler koymak mevkiindeyiz. Böy- le ruhların buhranlı zamanında, bilhassa çocuklarımız için çok dikkatlı gi. Ke olmamız zaruri değil | guma ilimadım Parası bizden çok olan o hu- susi müesseselerin tedris vasıta- ları bizden zengin olabilir. Hatta terbiye usullerinin de bize faik olduğunu bir an için kabul ede- lim; fakat demin arzettiğim gibi böyle bir buhran devrinde ruh- ları toplu bulunduracak, onlara gidilecek ©n doğru istikameti gösterecek olan müesseseler an- cak kendi mekteplerimizdir. O papaz mektepleri ise, bütün faaliyet O tarzlariyle, dersleriyle, sporlariyle, terbiyeleriyle çocuk- Jarımızı bizden, bizim cemiyeti- mizden ayırıyorlar; başka bir ce- miyete çeviriyorlar; yabancı mef- küreler peşinde koşturuyorlar. Yahut hiçbir cemiyete mensup olmıyan, hiçbir cemiyette ruhuna huzur bulamıyan seciyesiz, koz- mopolit birer adam yapıyorlar. Bizim milli tipimizin en birin- ci, en iyi muhafızları hiç şüphe yok ki resmi mekteplerimizdir. Bu resmi mekteplerimiz mem- leketimizde bugünkü ve yarınki umumi terbiyenin de nazımıdır- lar. Bu terbiyenin esas vasıfla- rından biri olan lâyikliği o cc- nebi müesseselerini idare eden- lerin anlıyabildiklerine, anladık- larını farzetsek bile samimiyetle kabul ve takip edeceklerine ka- ni misiniz? Nihal bu meseleyi hiçbir za- man bu kadar ehemmiyetli ve şümullü olarak düşünmemişti ve şimdi bile bu karşısındaki genç adamın heyecanının nereden ile- rile geldiğini keşfetmiye, kavra- mıya düşünüş kabiliyeti müsait değildi. Sonra kendi de böyle bir kolejde okumuştu ve hâlâo hayatın, kendine göre, birçok gözel hatıralarını mubafaza edi- yordu. — Fakat Nimet B., dedi. Siz meseleyi fazla büyütüyor- sunuz sanırım. Sörlerin ve İrer- lerin, sizin anlattığınız gibi, ço- cuklarımızı iyi yetiştirmediklerini ben de kabul edebilirim; fakat., Ateşli müdür, karşısındaki ka- dının sözünü kesmekte mabzur görmiyerek cevap verdi: — Bunun fakati varmı Nihal hanım? Mesele kılıkta, kıyafi değil ruhtadır. Filân misy giyinişi isterse benim gibi © ruhu bana benzemedikten $ neye yarar? Bizim bugünkü biyemiz, dinlerin istinat ettik! prensiplerden hiçbir şey almıy; yalnız akli ve ameli usullere ii tinat eden bir terbiyedir. Hâlâ insanlara İsabın görüş zaviyı den bakan adamlar nasıl bu nün ve bugünkü Türk çocuğu- bun mürebbisi olur? Onlarin ga“ yeleri o çocuklarımızı okutwak değil, İsanın dinine yeni bir sa- lik kazandırmaktır. Siz Ankara- da idiniz, belki işitmediniz Nibal hanım, işgal esnasında, yani da- ba birkaç sene evvel oradaki Türk çocuklarıda ber sabahki dini ayinlerde kilisede bulunmı- ya ve ders olarak İncil okumıya mecbur (utuluyorlardı, Bir mek- tepte bu hareketin manası nedir Hammefendi? Daha dün bu zil niyeti sakınmaksızın izhar eden insanların bugün değiştiklerine kani olabilir misiniz? — Lâkin Nimet B., bugün o müesseselerde kontrol altında bulunuyor. Saniyen benim çocu-