ei EĞLENCELİ YAZILAR l AKK ANN Bir otomobil kazasından sonra kadın henüz baygın bir halde — Ah kocâcığım, neyse ki gene baş başayız ! ML MY rr e | Bir eczacının emniyeti ea, hanım eczacıdan iki — Birini sabah, birini akşam yutunuz, Hemen leşirsiniz | Ya ölürsem? arasını geri veririm. Hizmetçinin ihtarı Hanım efendi duvardaki örümcekleri gösterdi : — Bunlar ne kız fatme ? Duvar örümceklerle dolo, — Evet, bende demin gördümde size onları N bap alıyordu. m di NN SeN Hanım — Çok ağır bir işde olsa kabul etde şu dilencilikten kurtul ,. Dilenci — Ah Hanımçığım neler yapmadım, kadınların hoşuna gitmek gibi en ağır hizmetlere de razı oldum, fakat gene dilencilikten kurtulamadım. da ERİ Otomobildekiler —Hey çöpçü hangi yola sapacaksın ? Çöpçü— Daha kararımızı vermedik |.. Dilile ispata ne hacet Iki arkadaş yolda rast geldiler. Çoktandır gö- rüşmemişlerdi. Ancak Methi, arkadaşı Tabirin çok içtiğini işitmişti. ” — Tahir, dedi, Sen bu rakıdan, cigaradan ne zaman vazgeçeceksin. — Niçin sordun Metih? — Acanım, rakının, cigarann insanı aptal et- tiğini bilmiyor musun? — Oyle ama sen ne cigara icersin, nede rakı değil mi? Öyle olduğu halde... bbih edecektim. Şevket Efendi, gayet namuslu Z ibar, temiz kalpli bir adamdı, .. attâ tahsili ilmi de yabana atı- mryacak bir derecede idi, yal ' iz iki kabahatcağizı vard... Aylığı pek azdı, içkisi fazla i- Maamafih, kendisi kadar na- lu ve kendisi kadar*kibar bir dınla evlenmesi mevzuu bahs- ğu için tavassut edenlerin şid- etli ısrarları ile artık rakıya töv- etmişti. Kaç gündenberi ağzı - bir damla koymuyordu. Ak - m olunca sütten kesilen j ir gibi sersemliyor, ağzını vi > or, âdeta ağlıyacak gibi olu. ordu. Fakat Nuh dedi, peygamber de- di... Bütün arkadaşlarının. 1s- larına rağmen içmedi, içmedi.. İçmediği de evleneceği dul, fa- kibar hanımefendi nezdinde alüm olunca itibarı arttı.. Artık nikâhın ve düğünün gün- i kararlaştı.. Ve bir gün Şevket ndi bu hayırlı kısmete nail ol- 'u, nikâhlandı... 9. 8 O akşam hanımın evine gide- fekti. Daireden çıktıktan sonra i ru berbere koştu.. Sinek kaydı oldu... Berberin aynasın- İ isine çeki düzen verdi. .. | - Hanrma güzel bir hedi- almayı düşündü... Ne almalı, hı er Mene, Cebine Yürüdü, bir koyumcu dükkânı- im önünde durdu. Altın, gümüş, Sia kalabalığı içinde bazı iğ- meler vardı ki belki ge ucuzdu . #çeri girdi.. Onu, bunu çıkarttı bihayet insanın gözünü boyıyan bir yüzüğü 580 ku; Pazar derek aldı... 2 taği Bunu güzel bir paket Yaptırdı Üstüne de kartını İliştirdi ve imiz Bile ocağma doğru yürümi Rakıya töbe eden yeni evli | Nadirdi.. O her zaman sarhoştu, şimdi de sarhoştu.. Sağa sola yal- pa vurarak yürüyordu ve henüz içki masasma ötürmadiğıni “söy- lüyordu., Şevketin nereye gittiğini öğre- nince sevincinden çıldırdı.. Onu hemen bu gecenin şerefine karşı- lıklı iki kadeh atmıya davet etti: — Gel, benden iki kadeh iç Şevketciğim, Allah... Ne diyeyim, Allah bahtiyar etsin., Şevket reddedince Nadir onu kolundan tuttu, hakarete uğra - mış bir adam gibi kaşlarını çata- rak: — Ne dedin? İçmez misin? Sende utanma, haya kalmadı nı? Ve sürükliye sürükliye Şevke- ti biraz ilerdeki meyhaneye sok- tu. Hemen önüne kadehi sürdü. Şevket yeminli olduğunu hatırla- dı, kadehi ağzıma götürür gibi yaptı, ilk yudumla ağzını çalka » dı, belli etmeden tükürdü, İkinci yudumda ayni şeyi yapamadı ve galiba bir kaç damla da yuttu. Nadir arkadaşınm evlenmesi - | fikam hanımefendiyi, eski telâkki | ne fevkalâde memnundu. Onun keyfi ile durmadan yuvarlıyordu. Her yuvarlayışta Şevketi de hare kete getiriyor: — Haydi, ne duruyorsun! Ha- nrmefendinin sıhhatine. Şevket kaza ile damlaların diş- lerinin arasında o yuvarlandıktan sonra gırtlağından geçtiğini far - kedince duraklıyordu. Fakat ne- ye yarar?. Kadehler birbirinin ar- kasından yuvarlandı. Hele aldı - ğı yüzüğün üstüne yazılacak cüm le mevzuu bahsolunca.. Nadir: — Çok güzel yüzük.. Her hal- de elli papeli bayılmışsın! Amma bu kartın üstüne bir kaç kelime lâzım!,. Dedi.. Şevket de tasdik etti ,,, Yüzüğün paketi üstündeki kart- devizite: “Ruhuma,, mı, yoksa “muhterem refikam hanımefen - diye,, mi yazmak icap ettiğinde tereddüte düştüler. Şevket “ruhu- ma,, yı çok sade buldu. Nadir “re- etti, — Ruhuma daha iyi. Hayır “muhterem hanrmefendiye,, tabiri daha ki- Derken bir türlü içinden çıka- madılar.. Zihinlerine küşayiş gel- sin diye kâdehler yuvarlanıp gi- diyordu.. Nihayet zar tutmıya ka- rar verdiler, para attılar, yazı ta- rafı çıkınca “muhterem refikam,, cümlesi karta yazıldı Şevket saate baktı; sekize çeyrek vardı, hemen hesabı gördü: — Eyvah, geç kaldım! Diye sokağa fırladı, arkasından Nadir de çıktı. Eve kadar ona re- fakat edecekti.. Bu onun vazifesi idi... Kol kola, yıkıla kakıla Babrâliyi çıktılar., Nuruosmaniyeye doğru yürüdüler.. oFakat ne kadar za- manda? Onu bilmiyorlardı.. Yal nız Türbede Şevket Efendi tek- rar saatine baktığı zaman: — Eyvah, dedi... Saat dokuza — Emine o nedir? Kızartma diye sofraya kediyi mi getiriyorsun ! — Kızartma kedinin karnında da onun Kısa boylu adam—Ben müsavat taraftarı- yım,herkes aynı seviyede olmalı vesselâm. . geliyor.. İlk akşamdan bu saatte haneme gidemem!. Nadir de bu fikri teyit etti ve refikam | oldu olacak, gel şu küçük meyha- nede de biraz parlatalıml:w Deyince Şevket durdu.. Büyük bir tereddüdü vardı.. Galiba pa- rası tükenmişti.. Cebini araştırdı.. Nadire sordu.. İkisinde de mete lik yoktu.. O zaman önünde bulundukları bu dükkânın camında Şevket şu ilânı okudu: “Menkul emval üze- rine para ikraz olunur, ,, Hemen dükkâna girdiler; hanı ma hediye gidecek yüzüğü rehne koyup iki lira aldılar ve karşıki sokağa sapıp bir meyhaneye dal- dılar, kil 37 Numara.. Erzurumlu biri İstanbula gel miş, tanıdıklarından birinin tavsi- yesile bir pansiyona yerleşmiş Fakat günün birinde tramvaya binerek İstanbul tarafına oradan Beyoğluna çikarak gezip durmuş. Akşam eve dönecek, ancak adresi unuttuğu için rast geldiği bir kül hanbeye sormuş: — Hemşehri, 37 numara nire- dir?. — Hangi sokakta 37 numara?. — Dorgusu sokağını unuttum erme, gözel bir sokaktı... Külhanbey enailiğe tümek isterken, öteki: — Canım, şöyle enine boyuna bir sokak.. — Ben ne bileyim be, adını söyleki anlatayım., — Emmede ettün ha, sen de heç nezeket yoh mu a gozum! | — Bilmiyorum.. ! — Bir de İstanbullular nezik o- lur, derler.. Ahlat armudu gibi.. Külkanbey birdenbire kızarak elindeki çakıyı uzatmış: — Babzcan, şimdi şişlerim ha... Erzurumlu birdenbire sıçrıya * rak: ; — He, bildün.. Şişlide 37 numa- Kı kızarak