ii Beyaz Kadın Ticareti “Bugün vesika, şehadetname filân | çifteköşkler yangını | | «para etmiyor, rağbet çeneye... . Yazan :? sesi. Semion ve Jönöviyev Safdilliğinden veya sefaletin- den bazan da ahlâksızlığından Bü- enöş Ayrese düşen kadınların kıs- mı azamı orada nasıl bir vaziyet- le karşılaşacaklarını bilmez değil- dirler. Maamafih içlerinden bazı- ları da başına geleceği bilmeden bu felâket girdabına düşer. Semi» | on ve Jöneviyev böylece ne felâ - ketle karşılaşacaklarını bilmiyen i ki safdil kızdı Her şeyde bazı müs tesnalar olduğu gibi bunlar da bu kabil cehenneme düşenler arasın- da birer müstesna teşkil ediyorlar. dı, Onları Arjantine kadar getiren Kamuila oldu, Kamuila kimdi?Su ratsız bir adam. Yüzüne bakan kırk yıllık yola kaçar, böyle men- debur bir herifti, Arkadan görü- nüşünde hiç olmazsa geniş omuz- larile bir tesir yapabilirdi. Fokat yüzden (o görünüşü çok çirkindi. İfadesiz bir yü- zü, sivilceli bir burnu, kalın du- dakları vardı, Bu dudaklar insan öpmek için değil, kemik yalamak için yaradılmış şeylere benziyor- lardı. Bu kılrkta bir herife bir genç kızın vurulmayacağı âşikârdr. He- le bahar çiçeği gibi güzel, narin i- ki toy çocuğun böyle bir mahlüku adam yerine koymamaları lâzım gelirdi. Öyle iken Karmuila bu iki | genç kızı kandırmağa muvaffak | oldu. Çünkü akıllı bir herifti. On- ları kendine cezbederek elde ede- | miyeceğini pekâlâ biliyordu. He- rif uzun müddet seyahat etmişti. Seyahatlerinde bir çok bilgiler el- de etmişti. Bunların O sayesinde kendini fazla malümatlı bir adam halinde gösterebiliyordu. Bugün vesikalar, şehadetnemeler, diplo- malar beş para etmiyor. o Çünkü herkes cepte taşınılan kâğıttan zi- yade çeneye rağbet ediyor,Kamui la tecrübeli bir adamdı, Kendisin- den icat fikri yoksa da hayat bil- gisi vardı. O yeni metodlara pek rağbet etmezdi. En basit bir usu- le müracaat ederek kızları kan- dırmağa muvaffak oldu. Onun müracaat ettiği usulü bir romanci | tasvip etmez. Sonra kendisine au. | hayyilesi zayıftır diyecekler diye Arsen Lüpenin yeni Yazan: Mocis £öplan- Bununla beraber alelâde za - | manlarda olduğu gibi, Raul, so - ğuk kanlılığını kendi kendine 'de | ispat için, odasında bulunan ka - | pınin düğmesini bastı, açtı. Kapıdan içeriye bir gölge gir - miş ilerliyordu. Kimdi? Karanlık- ta farkedilmiyordu. Sonra merdivenden ayak ses - leri duyuldu. Ağır ağır çıkan ayak sesleri, Raul, bu meçhul ziyaretçinin kim olduğunu bir an evvel anla - mak için gidip kapıyı açamıyor- du. Hayatında belki ilk defa ola- rak titriyordu. Bir tehlikeden kor Hmryorân. Zira, Klarayı kurtarmak için şimdi kendisini muhafaza et- mek mecburiyetinde idi. Fakat iş İki Gülüşlü Tefrika : 14 | korkar. Herif kendini sevdiremi- yeceğini bildiğinden sevimli hare- ; ket etmiye çare buldu. Semion ve | Jöneviyev onu çirkin fakat hoş meşrep kesesi dolu ve kesesindeki | paradan herkesi istifade ettirir bir ! herif halinde gördüler. Onların ü- zerine varmıyor, ziyafetler çeki- yor, iyi muameleler ediyor ve hiç bir şey istemiyordu. Böyle bol ke- seden sarfeden ve mukabilinde hiç bir şey istemiyen bir kimse ile dost olmak iki genç kız için kaçı- rılmaz bir fırsat değil mi idi? Semion ve Jöneviyev Pariste bir büyük mağazada çalışan iki genç dikişçi kızdı. e Kamuila bunların san'atini öğrendiği zaman ne ka- zandıklarını sordu. Sonra hayıf- landı. Kendisi Büenos Ayreste La- val bulvarında en büyük moda mağazasının sahibi ile can ciğer imiş, Direktör Kamuilaya: “Sen Avrupaya gidiyorsun, bana moda şubesini idare edecek kıymetli iki Fransız modistirası lâzım rica e- derim bulursan beraber getir!,, de- miş. Bu mağazada maaşlar fevka- lâde yüksekmiş. Kaçırılmaz bir ve- sile karşımda — bulunuyorlarmış. Kabul ederlerse yol parası ve bü- tün masarif kendisine ait imiş. Ka- #uilanın bu sözleri ortaya atarak tuttuğu aldatma usulü pek iptidai- dir, İnananların aptallığına insa- nın şaşacağı gelir. Maamafih asıl inanılacak yalanlar en sade ve en zahmetsiz uydurulan yalanlardır. İki genç kız Arjantinlinin sakin sesle anlattığı sözlere oinandılar. Onunla beraber gitmeğe razı oldu- lar. Simon ve Jöneviyev, Kamuila nun martavallarına inanarak onun- la bir vapura bindiler ve Arjanti- nin merkezinin yolunu tuttular, Kamuila yolda, gayet şen, sami mi, sevimli bir arkadaş oldu. İki genç doştuna arasıra yılışarak lü- tuflarını dilenmek tecrübesi yap- tr. Fakat genç kızlar suratının bi- | çimsizliğine bakmadan kendileri- ne aşk taslamak istiyen bu adamı eğlenerek ve kahkahalarla güle- rek yerine oturttular. O da bu ha- rekete karşı hiç bir şey demedi. Nihayet Büenos Ayrese (varıldı. (Devam: var) Kadın! bir macerası — 59 Tüehçeye çeviren : fa. te. Kapının tokmağı çevrildi, ve kapı, mecalsiz bir el tarafından i- tilerek açıldı. Klara.... Iki gülüşün manası Raulün, yani Arsen Lüpenin hayatı şayanı hayret, esrarengiz, karışık, bazan komik, bazan da feci hadiselerle doludur. e Raul, bu macera dolu hayatı esnasında fevkalâde garip vak'alarla kar - şılaşmıştır. Fakat bizzat da iti « raf'ettiği veçhile, hiçbir hadise, hiçbir vak'a, onu, Klaranın böy- | le birdenbire ve ümit edilmedik bir zamanda kapıdan görünüşü kadar hayrete düşürmemişti. Klaranın, soluk bir bakışr,, ha- — VAKn Sigorta için mi? 23 bin lira sigortalı 23000 lira sigorta bedeline tamaen Küçükçamlıcadaki sabip bulunduğu meşbur Çifte köşkleri kasten yakmakla mazoun Beşik- taşta Fırmcı O Yakup ef. ile hemşiresi oo Feride (o hanımın oğlu Nazım efendinin Üsküdar ceza mabkemesince İstanbul ağır ceza mahkemesine devredilen davalarının o görülmesine dün başlanmıştır. e Maznun (Yakup ef. dünkü celsede evlerini kas- ten yakmadığını sölemiş ve de- miştir ki; Yangından birkaç gün evvel bastalanmış, Beşiktaşta evimde yatıyordum fakat evlerden birini ber sene yazlık için kiraya ver- diğimdem içinde ustalar çalışı" yor, tamir yapıyorlardı. Evlerin civarındaki o klübede Manastırlı Seyfettin Bekçi ola- rak bulunmaktadır. Bir gün bemşirem ustaların yanına gitti. Kendilerine para verdi, Akşam üstü gene Beşik- taşa döndü, Geceleyn &v yan mış, bize erlesi gün polisler ba- ber verdiler. Ben yangını işitin- ce Üsküdara geçecektim, Fakat polisler bırakmadılar. Ertesi gü- nü de diğer köşk yanmış. Kas- ten yangın yapmış değiliz.,, Feride Hanım ve oğlu Nâzım Efendi de Üsküdara giderek uslalara para verdikten sonra Beşiktaşa döndüklerini ve yan- gının geceleyn köşkte kimsenin bulunmadığı bir sırada olduğu- Du, aradan 12 saat geçtikten sonra sıçrıyan kıvılcımlar yüzün- den diğer köşkün de yandığını söylemişlerdir. Mahkeme bazı şahitlerin ge- tirilmesi için başka bir güne bırakılmıştır. Ingiliz kabinesindeki değişiklik Londra, 29 (A.A) — Kıral, ziraat nazırı muhafazakârlardan M. Jhon Gilmour'un dahiliye hezaretine, maliye müsteşarı M. Walter Elliot'un ziraat nezareti- pe, liberal M. God Collins'in Skoçya nezaretine tayinlerini tasdik etmiştir, Londra, 29 (A.A) — Lord Ridin, Lord Brew ve Lord Grey, istifa eden liberal nazırların ha- reketlerini tasvip ettiklerini söy- lemişlerdir. Mütercimi : Zonguldak mebusu Çocuktaki sadeliği, giderecek, ahlâki kabiliyetini henüz men- bamda iken bozacak, velhasıl sahte, uydurma, âciz ve çekil- mez insanlar peyda edecek ma- hiyette olan bu kusurlardan bir kaçını zikredelim: Gösteriş, gu- ruür botbinlik, mürailik. Yalnız fena çocuklar yetiştirdikleri için değil fakat istikbale şerir adam- lar hazırladıkları için hakikaten tehlikeli olan kusurlar işte bun- lardır, Gösteriş kadar çocuğun tabia- tma muhalif bir hal tasavvur o - lunabilir mi? Çocukluğun tabit gü zellikleri varken uydurma ve öğ - renilme zarafetlere ihtiyacı var mıdır? Cemiyetin âdat ve merasi- mine intrıbak eden bir Oo çocuktan ancak zevki fesada uğramış kim- seler hoşlanabilirler. Cemiyet, iti- bari bir takım esaslara istinat e « der. Gerçi bunların sebep ve mu cipleri yok değildir. Fakat bunla- ra gökten inmiş kanunlar nazari - le bakarak hükümlerine ahlâki ka nunlardan daha ziyade hürmet ve riayet etmiye çalışmak ( fenâdır. Merasimperverlik vazifeperver - liğe takaddüm etmemelidir. Şüp - hesiz, çocukluğun da kendine gö- re bir takım temayüz noktaları vardır. Fakat, büyüklerinkine ben zemez. Şu esaslı kaideyi asla ha - tırdan çıkarmamalıyız: (o Hakiki bir çocuk, nasıl olmak lâzım ise, iyi bir harekette bulunmadığımızı takdir etmeliyiz. Çünkü, biz, böy le yapmakla, (El buna ne der?) sualini en yüksek bir ahlâk kaide leri, tabiatları velhasıl her şeyi münhasıran (meclisi yâran), (son moda) ölçüsünü kullanarak mu - hakeme eden süfli insanlar yetiş- tirmiş oluruz, Cemiyet ne ile meş- guldür, mütemadiyen şahıslar ve mevkiler arasmda (o mukayeseler yürütmekle; şudan ve ya bundan, şu veya bu itibarla daha yüksek veya daha alçak olduğunu düşü - nerek iftihar etmekle veya tees - sür duymakla değil mi? Monden Gösteriş kadar çocuğun tabiatine muhalif bir şey yoktur daima öyle kalmalıdır. Binabe - | yizzat bu körpe yaştaki masumi - rin, çocuğu görünüşe ve gösterişe | yeten, diğeri daha yağlı bir kim- teşvik 'ederken,"sinnile'mütenasip | seyi taklit etmekten doğar? Bi - olmayan evza eaivAzA alıştırır » i lezzet duyarız. Fakat © ikincisine ken, bulâsa kendisine > alınmak karşı yalnız methamet © duyarız. tan ziyade ihmal edilmiye lâyık | yüzünü, sözünü, tavrını süsünü şeylerden ibaret olan — merasim | v. giyinişini büyüklerine benzet- perverane fikirler telkin ederken | miş olan bir çocuğun manzarası aamanamadanasammaş tadan Apart ERA TEZER ET si telâkki eden; fikirleri, hareket- Buğday istihsali fazla insanların hayatı, işte bu sahte zevklerden, bu acı teessürlerden ibarettir, Çocuğa bu alçak ihtiras ları telkin etmek, ona gıpla etme- yi, hakir görmeyi, omukayeseler yürütmeyi öğretmek (çirkin ve menfur bir hareket değil midir? Çocuk bu (o münasebetsizliklerin hiçbirini bilmez: Çocukluk, mü - savat ve lâkaydinin hâkim oldu « ğu bir alemdir. İnsanlar arasında servet, görünüş, asalet ve mevki yüzünden hasıl olan smıf ve dere €e Farklarını çocuğa pek erken - den öğretmeyiniz. Bir o taraftan sırası geldikçe hürmet etmiye alış tırımız. Fakat, diğer taraftan, bi - rakınız, kendisini gururdan ye hotbinlikten uzak tutacak olan bu halis ve hile karışmamış cehalet, mümkün olduğu kadar çok de - vam etsin, Çocuk ne kadar sevimli, sevgi « niz ne kadar yüksek olursa olsun ona ehemmiyet vermeyiniz. Ço - cuklarla ekseriya çok konuşulur bu suretle geveze olmalarına se - bebiyet verilir. Onları şuna buna gösterirler, alkıslarlar, türlü mü - dahenelerle okşarlar; bü suretle daha ilk adımda hakiki mahiyet - İerini öğrenmelerine mâni olur « Jar, Çocukta insanların en çok a- rayıp beğendikleri şey, zarafet - tir. İyilik tarafını pek az düşünür- ler. İki nevi zarafet vardır: Bi « rincisinden, hoşlanmaz. Zevk ve kadar sakil hiç bir şey tasavvur olunamaz. (Devamı var) Roma beynelmilel ziraat ens- titösü dünya buğday vaziyeti bakkında mühim bir rapor neş- retmiştir, Bu rapora göre Rusya ve Tuna memleketleri hariç ol- mak üzere bu senenin buğday istibsalâtı geçen seneye nisbetle daha iyidir. Ve haf.f derecede bir fazlalık vardır. Bu senenin 1 Ağustosunda merkezi Avrupa buğday stoku 171 milyon ken- taldır. Geçen sene bu taribteki stok miktarı ise 166 milyon kentaldi, rap olmuş bir yüzü, parçalanmış bir elbiseyle birdenbire ortaya çı kıverişi, inanılmaz ve anlatılmaz bir hadiseydi. Raul onun hayatta olabileceğini kabul ediyordu. Fa kat serbest olabileceğini bir tür- lü tasavvur edemiyordu. Polis, ve bilhassa Jorjöre gibi bir adam, e- line geçirdiği bu kadar kıymetli bir avı öyle kolay kolay bıraka - mazdı. Klara polis müdiriyetin - den kaçmış mıydı? Şimdiye ka - dar bir kadının böyle bir hareket yaptığı vaki değildi. Raul ile Klara, bir tek kelime söyleşmeden duruyorlar, biribirle rine bakıyorlardı. Raul, (bütün dikkatini bir türlü izah edemedi- ği bu karışık hadisenin bin bir i dönemeçli yolundan geçirerek ha kikati anlamak için teksif ediyor, Klara ise, mahcup, zavallı bir hal takınarak sanki: — Beni tekrar kabul eder mi- sin? Diyordu, adam öldürmüş bir kadını kabul eder misin? Kolları" na mı atılayım, yoksa geri mi dö neyim? Klara, nihayet dayanamıyarak mırıldandı; — Ölmiye cesaret edemedim.. İstiyordum ama, korktum. Birkaç defalar suya baktım, lâkin bir türlü kendimi atamadım. Raul onu bütün dikkatile sey- rediyor, bununla beraber mütema diyen düşünüyor, düşünüyor ve a rıyordu. Mesele, Raulün nazarın »- da şu suretle vazedilmiş oluyor - du: Klara gözlerinin önünde du- ruyordu, fakat ayni zamanda Kla ra polis müdiriyetinde mevkuftu. Biribirini cerheden bu iki hakikat ten başka bir üçüncü hakikat o - lamazdı. Halbuki Raul bu mesele- nin, bu fasit dairenin içinde mah pus kalmıştı. Arsen Lüpen gibi bir adam, uzun müddet, ne kadar akla gel- miyecek kadar sade olursa olsun, bir meselenin karşısında bu ka * dar mütereddit kalamaz. Klara o güne kadar kendisinden çekin - mişti, artık bu işi kat'i surette bi. tirmek lâzımdı. Dışarda şafak sökmüş, oda - nın içindeki elektrik zZiyasına gü- nün karışan ışığı Klaranın yüzü“ ne çarpıyordu, Klara tekrar etti: — Ölmiye bir türlü cesare ede medim.. Halbuki ölmeli idim, de ğil mi? O zaman beni affederdin. Ne yapayım elimde değildi! Raul el'an tek bir kelime söy * lemiyor, bu zavallı vücudu seyre diyordu. Lâkin bu sefer daha vu- zuhla, daha büyük bir dikkatle ve birdenbire, hiçbir sebep ol - maksızın Raul bir kahkaha attı. Bu kahkaha kesik, (o zaptedilmi$ bir kahkaha değildi. o Vaziyetin fecaati ile hiç de münasebeti ol * mıyan bu kahkaha, uzun, insanı İ ki büklüm eden ve bitmiyecek * miş gibi devam eden bir gülüştü.