Beyaz Kadın Ticareti Vücudunu zorlamışda mayosu yırtıl- mıştı!. Buradan bir Yazan :? Daha aşağı tabakaları ziyarete | gittim, La Bokanın kazitasına uğradım. Kız çok güzel bir kız... Fakat teri pis pis kokuyor.. Ha- malların, rıhtım amelesinin, çadır- cıların, ayak satıcılarının, her tür- lü gemicilerin, gazete müvezzile- rinin, rıhtımları dolduran ve ki- misi oturan, kimisi kıvrılıp yatan cins cins insanların yedikleri ye- mek kanına âdeta işlemiş., Vücu- dundan ekşi ekşi kokular intişar ediyor ve boğazı yakıyor.. Bu ka- dar kokudan başka kazitanın yıh- tıma yakın olduğunu ve limanın türlü kokularının da havayı döl- durduğunu ilâve etmeyi unutmı- yalım.. Bu liman her gün cihanm dört tarafından gelen vapurları liman- da durdukça işsiz kalarak saatler- ce veya günlerce serseri dolaşan cins cins adamlarla doludur. Bu kalabalığın hepsi mukave- met edilmez bir tcereyana kapılır ve liman civarındaki sokaklarda gözüken ışıklı evlere doğru ko- şarlar.. Onlar haftalardan, aylar- danberi denizin sallantısmdan başka bir dost bulamamış iken iki pezoya aşk satılan evlere koş- mak kendileri için en lâzım ve tat- lı bir zevk oluyor. Bu evler çok mağmumdur. Du- varlarından öldürücü bir rütubet tereşşüh eder, İçeri girdiğiniz za- man dehlizleri idrar ve pudra ko- kularınm karışmasile husule gelen gönül bulandıricı bir rayiha ile dolmüş bulursunuz. Bu evlerin içerilerinde de inti- zam bulamazsmız.. OEn munta- zamları üçüncü mevki bir intizar salonunu andıran bekleme odala- | rı vardır.. Yüksek tabakaya mah- $us evlerdeki kanape ve sanda!ye- lere bedel burada peykeler var , . Müşterilere bu kâfi geliyor.. Hal- buki şu girdiğim salonda rüzgâr- Ja kızarmış gözleri aynı emel ile dikilen tam on üç adam vardır., On üçü de biribirinden fazla dikkati celp eder adamlar, On- lar galiba bazı yerlerde on üçe atfedilen şeameti bilmiyorlar ,, . Çünkü o miktarda oldukları hal 'de hiç birisi buna aldırış etmiyor. Sıra bekliyorlar.. İçeri girdiğim zaman bir homurtu yükseldi. Maamafih gene sıkışmakta ku- —— ——— — İki 'Gülüşlü Kadın! ceriha görülüyordu Tefrika : 13 sur etmediler. Böylece bir sıra köşesine oturarak onları gözden geçirdim.. En baştakileri koca ya- pılı bir heriftir. Kim bilir neden vücudunu zorlamış da mayosu yırtılmış.. Mayonun yırtılan yerin- den göğsündeki iri bir deşik gö- züküyor.. Yanında bir gümrük hamalı oturuyor.. Hamal durma- dan yere tükürüyor ve yanındaki j adamın sarı ayak kapları etrafın- da tükürükten daire teşkil ediyor, Maamafih o kadar meharetle tü- | kürüyor ki ayak kabı üzerine asla tükürük isabet etmiyor.. Sarı a- yak kabı sahibi tiyatroda vücudu etrafa tamamen atılan kadın gibi ayaklarını kımıldatamıyor. Odanın yegâne lâmbasında bir zencinin mütebessim siması gö- rülüyor. Herifin yüzü o kadar parlıyor ki insan buraya gelme- den ayak kabı boyacısına giderek yüzünü boyattırmış zanneder. Ya» nında oturan bir Alman gemici bir Çinli kömürcüye İngilizce söz söylüyor, o da Portekizçe cevap veriyor. Bir anlaşamamazlıktır gi diyor.. Bunlardan başka bir de vücu- dunun tekâmülâtı bozuk bir adam var. Omuzları dev omuzu gibi ba- cakları da çocuk ayaklarına ben- zer bir şey.. Dalgın ve mağmum duruyor . . İnsan bu cüceyi gördükçe düşünü- yor. Acaba herifin endişesi boyu- nun küçüklüğünden istifade ede- rek yarım tarfie vermek midir?, Bu adamlar nerelerden geliyor- lar?, Dünyanın her tarafından de- gil mi?. Buğday yüklü büyük yel» i kenliler, yün ve meşin yüklü kar- golar, alçak yapılı petrol gemile- ri, bunları takım takım buraya ge- tirdi.. Hepsi oraya gelmişler ay- nı aşk randevu mahallinde toplan mışlardır. Hepsi beş dakikalık keyif pe - şinde koşuyor. Öteki kazitada olduğu gibi bun- da da bir sıra geldi, perde açıldı, kadın gözüktü, sağlam yapılı, iri- yarı bir kadındı. Böyle adamları i kabul etmek için bu bünyede ol- mak mecburiyeti vardı. Öteki ka- zitada olduğu gibi bütün adamlar ani bir hareketle ona doğru dön- düler, ve endişe ile baktılar, Sarı ayak kabılı adam heyeca- Arsen Lüpenin yeni bir macerası — 58 Yazan : Moris Löplan- Tüehçeye çeviren : la. Raul odasına çekilerek bir sa» | yapalım. : at uyudu. Bir saatlik uyku, ekseri- İ ya, aklını başına toplamasma kâ- fi gelirdi. Fakat o gün korkunç bir rüya Raulü sıçratarak uyan « “dırmıştı. Raul kalktı, ayaklarını yere vu rarak odada gezinmiye ( başladı. 'Kendi kendine, — Yeter, diyordu yeter.. Ak - mı başma topla.. Meseleyi yeni - 'den tetkik edelim. Bakalım vazi Yet ne? Jorjöre ile boşu boşuna uğraştık. Her halde acele ettim, Muvaffak olamadım. Zaten in - san Âşık oldu mu hep böyle ser - semlikler yapar. Şimdi bunu bı » rakalım. Jorjöreden bincrtmı son Ta alırım, Sakin olalım ve bir plân Fakat ne bu sözler, ne de dü- şünceleri Raulü teskin etmiyordu. Elbet bir plân yapacak, Klarayı kurtarmak için dünyayı altüst e - dip muvaffak olacaktı, Fakat me selenin mühimmi, asıl istikbali de gil, o günkü vaziyeti halletmekti, Zira, tehlike vardı ve bu tehlike dakikadan dakikaya büyüyordu, ve Klara, ancak tahkikat hakimi- nin huzuruna çıktığı zaman kur - tulabilirdi. Zira, o zaman, İri Po lün ölmediğini öğrenir, vicdanını müslerih edebilirdi. e Halbuki, o zamana kadar, Jorjöre olsun, baş- kası olsun kendisini srkıştırabilir, zavallı kızın da elinden bir kaza çıkabilirdi. VARII 772. Ağaçlar Artık kimse tarafın! Hiddet zahiren tenbellikten daha az mazur görülebilir .. dan kesilmiyecek Boğaz içinde ve sayfiye ma- ballerindeki ağaçların sahipleri tarafından kesildiğini nazarı dik- kate alan Belediye Adliye ve Ziraat vekâletlerine müracaat etmişti, Her iki vekâlet arasında ceryan eden müzakereler netice- sinde zinet ağaçlarının bususi sahipler tarafından bile olsa ke- silemiyeceğine dair yabani ağaç- larm © aşılanması (o kanununda madde bulunduğu anlaşılmış ve Adliye Vekâleti bu hususta müddei umumiliklere tebliğatta bulunmuştur. Keyfiyetten Bele- diyede haberdar edilmiştir. Bundan sonra bahçesindeki ya- bani bile olsa bir ağacı kesecek olan kimse Belediyeyi haberdar edecek, ziraat mütehassisleri ta- rafından müsaade verilirse ağacı kesebilecektir. Ziraat mütehas- sısları accak neşvünüma bulma- yacak olan ağaçlarla çürümüş ağaçlara (müsaade © verecek- lerdir. Ingiliz kabinesinde istifalar Londra, 28 (A.A) — Kahine- nin bu sabahki toplantısında H. Sinclai ve M. Herbert Samuel istifa eltiklerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine içtima saat 14,30 kadar tehir edilmiştir. Bu saatte yapılacak içtimada başka işler hakkında görüşüle- cektir. Herbert Samuel taraftar- larından olan ve kabine haricin de makamlar işgal eden 7 libe- ralinde bugün istifa etmeleri muhtemeldir. —————————— rından ayak kabısını oynattı. Be- reket versin ayni zamanda güm- rük hamal: hırsla yutkundu. ve tüküremedi. Kadın öteki gibi eliyle şöyle bir işaret yaptı. Fakat halinde ne ka- dar yorgunluk, halsizlik, isteksiz“ lik vardı. Hemen içeri çekildi. İçe- ri girmeden evvel gözlerini gezdir- di. O sırada bu gözlerin ima etti- ği mana o kadar acıklı idi ki... O gözlerde tıpkı Soleh'in bana tevdi ettiği elemi ifade ediyorlar.. On- lar da demek istiyorlar ki: — Boyuna sarfediyorum.. Dur- madan sarfediyorum.. Fakat da- ima yenisi zühur ediyor. o Evet, durmadan... Daima... (Devamı var) Klara, hapse gitmeyi, cinayet mahkemesine çıkmayı kabul ede- bilecek kadar metin o yaradılışta idi amma, bir adam öldürmüş ol- mak fikrine mukavemet edemez- di. Raul, onun, İri Polü vurduktan sonraki halini hatırlıyor, — Öldürdüm.. Bir adam öldür düm.. Artık beni sevmiyeceksin! Diye feryadını (duyuyordu. Genç kızın otele gitmiyerek ser * seri bir halde sokaklarda dolaş - masını da, ölüme doğru bir karar olarak telâkki ediyordu. Bu düşünceler, Raulün bütün mantığını altüst ediyordu. Saat on ikiyi çalmca titredi. Belki bu sa- at, Klarann ölümünü işaret edi - yordu. Sonra saat biri çaldı.. Ra- ul, onun nasıl kendini öldürdüğü» nü, ne gibi vasıtalara (müracaat etmek ihtimali olduğunu tasavvur ediyor, müthiş bir azap duyarak silkiniyor, — Hayır, olamaz, ölmemeli!.. Mütercimt: Zonguldak mebusu Her zaman en fena kusurların, en ziyade hoşumuza gitmiyen şeyler olduğunu zannetmemeli- dir. Pis bir çocuk pek haklı ola- rak hoşumuza gitmez. Fakat dü- şünürseniz görürsünüz ki çocuğu pis gördüğünüz zaman pek nâhoş teisr veren şey en ziyade ebe- veynin pisliklerine zabip olmak ihtimalidir. Gerek vücuda ve gerek Üste başa atfettiğimiz ih- timamlardaki faideyi kavramak çocuk için pek müşküldür. Ona göre oyun elbiselerini muhafaza etmiye nisbetle çok daha mühim bir iştir. Terbiyesiz bir çocuk için de aynı mülâhazayı derpiş edebiliriz. (Terbiyeli olmaki ço- cuk için sebebi anlaşılamıyacak bir sıkıntıdır. Düşünelim ki ken- disi her kese karşı terbiyeli ol- mak mecburiyetinde olduğu hal- de ona karşı hiç bir kimse böy- le bir mükellefiyete tâbi değil dir. Şu halde çocuk, insanlara terbiyeli olmak (mecburiyetini hissettiren en mühim sebepten yani mütekabil bürmet ve ria- yetteki faideyi ihata etmek İm- kânından mahrum bırakılmakta- dır. Bu itibarla terbiyeli olmak mecburiyeti çocuk için bir bo- yunduruktan başka bir şey de- ğildir. Ekseriya, (terbiyesizlik, mahcubiyetten de ileri gelir. Me- selâ çocuğu büyük bir dairenin üzerinde koşmıya, herkesi ayrı, ayrı selâmlamıya mecbur ediyor- sunuz; emrinin reddediliyör. Siz, zannediyorsonuz ki “çocuk isyan kârdır; Hayır aldanıyorsünuz. O sadece mahçuptur. Çocuğu terbiyeli olmaya alış- tırmayalım demiyoruz, Fakat şu noktayı izah etmek İstiyoruzki luzumunu asla anlayamadığı bu içtimai vazifeleri çocuğun ihmal edivermesi hayret edilecek bir mevzu değildir. Tenbellik ve hiddet gibi ço- cuğun fitratından kuvvet alan daha diğer bazı vahim kusurlar vardır: Mamafıh nefesini bile ancak gürültü ve kımıltının içinde alabilen bu möütebevyir ve bikarar varlığın genç zekâ- sını şöpbesiz kendisinden yük- sek olmayan, fakat kendince ezvak ve ihtiyacatiyle olan mü- nasebeti sezilmeyen işlere Miün- tazam ve devamlı bir surette Diye bağrıyor, sonra tekrar ayni şeyleri düşünüyor, adeta bun dan behimi bir zevk duyuyordu. Raul, bu çektiği azapları, me- sele halledilip de bütün hakikati anladığı zaman hatırladıkça ken- di kendisinden, nasıl olup da ha- kikati görmediğini, anlıyamadığı- nı düşünerek mahcup olacaktı, Halbuki bu hakikat, gayet ba- sitti. Hem onu görmemek için in- sanın kör olması lâzımdı. Bir sü- rü küçük teferrüat, her an, mese- lenin iç yüzünü, adeta Raulün yü- züne haykırıyordu. Dediğimiz gi- bi gayet basit, sade, her gün yüz tanesine tesadüf etmek ihtimali o lan bir hakikat.. Mantıki bir ha - 'kikat.. Fakat meseleler bazan çok basit olmakla beraber, öyle cep - helerden görünürler ki, onları hal letmek güçleşir. Rawl, bu dakikanm yaklaşmış olmasına rağmen, kendini müthiş karanlıklar ve esrar içinde zanne- 29 Eylül 1932, intibak ettirememesinde hayret edilecek ne vardır? “Çocuğun intizama, dinlenmeğe, fikri ça- lışmaya tehammül etmemesinde ve bunlardan sıyrılmak için mümkün olan bütün vasıtalara baş vurmasında ( eli kâğıt üze- rinde ve gözü kitapta iken bile mubâyyelesinin oyunla möşgul olmasında o | olgun insanların bile (işlerine ekseriya (o ihti- yacın demir halatlarıyla bağla- Babildikleri malümiken | bayret edilecek ne kalır? Hiddet, zahiren tenbellikten daha az mazur görülebilir; fakat çocukluğa dair hakiki bir fikir edinebilmişseniz, bitmez tüken- mez bir nüsğün canlandırdığı kuvvetli bir ağaca benziyen bü varlığın da bazan eğilmekten ziyade kırıp geçmekten hoşlana- cağını düşünür, ortada şaşılacak birşey olmadığını tasdik edetsi- niz. Çocuğun neşvü numası bile pek müessir bir hereket kabili- yetinin mahsulüdür. Bu kabili- yette bulunan bir ruhun mania- lara ehemmiyet vermesine ve bilhassa bunlara tesadüf ettikçe tehevvüre kapılmamasına imkân tasavvur olunabilir mi? Arzuları- mızı usul ve ihtiyaca feda etmek mecburiyetinde bulunduğumuzu mutazammın olan esas kaideyi iktibas oedeblimek için * çocuk sayısız tecrübelerden geçmek ih- tiyacındadır. Halbuki: Bu tecrü- beler mukavemetsiz bir insiyak ile atlatılamaz, Bu salırlarla hiddet ve tenbelli-. gin sevim venfir Kanıt Şeyler olduklarını değil, münbasırân ta- bii kusurlar olduklarını ifade etmek istiyoruz. Ikna ve tazyik ederek, tatlı davranarak nasihat ederek, iyi misaller göstererek velhasıl sa- yısına terbiye kitaplarında tafsi- lâtını görebileceğiniz bütün vası- talara müracaat ederek bunlarla mücadele ediniz, Fakat bu mü- cadelede çok dikkatli davran- miya, çok müteyakkız bulunmıya ihtiyaç vardır. Çünkü: Siz bu ku- Surlarla uğraşırken, tashih ede- cek yerde bütün bütün kökleş- melerine sebep olabilirsiniz. Hat ta bazı kerre sırf sizin teşviki- nizle çocuğun ruhuna ilk bakışta boş görünmekle beraber haki- katte daha zararlı birtakım ku- surlar nüfuz edebilir. (Devamı var) diyor. Istırabı ve bu ıstırabın şid- * deti, ona, kolay hakikati gizliyor- du, Kendi kendini toplamak için büyük bir kabiliyeti olmadığı hal de, Raul kabil değil sakin olamı" yor, ve uzun dakikalar geçtikçe ıstırabı artıyordu. Saat ikiyi, sonra üçü çaldı. Raul açık pencereden sabahın ilk ışıklarını seyrediyordu. Kendi kendine; İ — Gündüz olunca, diyordu, Klara her halde kendini öldürmü- ye cesaret edemez, Ne çocukça mantık! Ne çocuk ça teselli! i Saat dört! Raul saatine bakarak, nasıl işle diğini, akrebin nasıl ilerlediğini * seyre daldı. i Dördü beş.. on.. on beş geçti. Raul birdenbire titredi. Bahçe | nin kapısı çalınmıştı. Bu saatte. kim gelebilirdi? ç (Devamı var) pi 5 m zg.